Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Aralık 1941'de, Churchill'in itirazına rağmen Savaş Hükümeti, hapisteki bütün milletvekillerinin serbest bırakılması emrini vermişti. Nehru, beyhude yere, İngilizlerin kendisine, Hindistan'ı Müttefik Devlet yanında yer almasını sağlaması için fırsat vermesini bekliyordu. Fakat, daha sonra hürriyet aziz ilan edilmesi tamamen abesle iştigal olan muhafazakar Churchill, kesin bir dille Atlantik Bildirisi'nin ilkelerinin Hindistan'a uygulanamayacağını söylemişti. İngiliz güçleri Asya'da bozguna uğrarken gelen bu açıklama oldukça talihsizdi. Singapur Şubat'ta, Burma ise Mart'ta düşmüştü. Japonlar doğuda Hindistan sınırına kadar gelmişlerdi. Hindistan'daki İngiliz idaresinden kaçan Neraji Subhas Chandra Bose, 1941'de savaş mahkûmlarımdan bir 'Hindistan Milli Ordusu' kurarak Japonların yanında savaşmaya başlamıştı. Nehru, bir imparatorun bir başka imparator ile yer değiştirmesini arzu etmiyordu. Japonlara direniş göstermek amacıyla meclisi harekete geçirmişti. Amerikan sempatisi söz konusuydu ve aynı sempati Savaş Hükümeti'ndeki İşçi Partisi'nde de vardı. Clement Attlee, sosyalist Sör Stafford Cripps'in 1942'de Hindistan'a gönderilmesi için hükümeti ikna etmişti. Cripps, savaştan sonra Hindistan'ın Dominyon konumuna geçirilmesini teklif edecekti. Bölünme de gündemdeydi. 1939'da Muhafazakar Parti ile savaş esnasında koalisyon yapılması gerektiğini söylediği için İşçi Partisi'nden kovulmuş ve bir eski başsavcı olan Cripps, İngiliz siyasetinin etkili isimlerindendi. Yüksek bir egosu vardı. Vejetaryendi ve bu konuda çok disiplinliydi. 1939'da savaşın patlak vermesinin hemen ardından Hindistan'ı ziyaret edip birçok Hindistanlı önde gelen isimle tanışan Cripps, Nehru'yu dostu olarak görüyordu. Meclis'teki itirazlara rağmen Cripps'in üstlendiği göreve destek çıkan ise Cinnah olmuştu. Gandi baştan karşı çıkmıştı, çünkü İngiltere'nin sunduğu teklifin ucunda bölünme gözüküyordu. Teklif için 'karşılıksız çek' diyerek (meşhur bir gazeteci de, 'Hem de batmakta olan bir bankanın çeki,' demişti) teklifin reddedilmesini istemişti. Meclis Başkanı Mevlana Azad, Hindistan'ın savunulmasının seçilmemiş kral naibinin değil Hindistanlı temsilcilerin mesuliyetinde olduğunu belirtmişti. Nehru ise bunu kabul etmemişti. Teklifinden vazgeçmeye hazırlanan Cripps, ülke savunması ile ilgili kararların milli bir hükümete bırakılabileceğini, kral naibinin ise (kral gibi) sadece sembolik olarak kalabileceğini söylemişti. Fakat, bu teklifi aldığı talimatlar arasında yoktu. Hindistanlılar için, "Onlardan nefret ediyorum. Vahşi dine sahip vahşi insanlar," diyen ve dar görüşlü ·Kral Naibi Lord Linlithgow ile talihi bir türlü yaver girmeyen Başkumandan Lord Archibald Wavell tarafından kışkırtılan Churchill, görüşmelerin bitirilmesini istemişti. Churchill, Gandi'ye karşı hiç iyi hisler beslemiyordu. Gandi'nin 1931 'de kral naibi ile yaptığı görüşmenin ardından ağza alınmayacak laflar etmişti: "Şimdilerde, doğuda çok rağbet gören keşiş rolüne soyunmuş Middle Temple avukatı bir asi olan Bay Gandi'yi yarı çıplak bir halde, üstelik, Kral ile eşit seviyede olmak için sivil itaatsizlik hareketini hala devam ettirirken kral naibinin sarayında görmek hem endişe verici hem de mide bulandırıcıdır." (Halbuki, Gandi'nin fakirler, yani Müslüman dilenci dervişler ile bir alakası yoktu. Ama Churchill'in Hindistan hakkında isabetli bir laf ettiği de pek vaki değildi.) Churchill şöyle diyordu: "Gandicilik ve savunduğu her şey, önünde sonunda, alt edilmeli ve yok edilmelidir." Böyle konularda İngiltere'nin en muhafazakâr ismi Churchill'di. Öylesine aşırı görüşleri vardı ki zamanının muhafazakarlığı ile açıklanamazdı. Hatta, bu görüşleri birçok çağdaşını bile ürkütüyordu. Bugün bile hakkındaki olumlu düşüncelerin bir izahı yoktur. Yakın zamanlarda Churchill'in muhteşem bir biyografisini yazan Boris Johnson şöyle demektedir: "İler tutar yanı olmayan emperyalist bir romantik hareketin başını çekiyordu. Hindistan'daki İngiliz idaresini ve balkonunda oturarak Hindistan'a sahip olmanın keyfini çıkartmanın pembe suratlı her İngiliz'e Tanrı tarafından bir lütuf olduğu fıkrini ölümüne savunanlar [ile beraberdi.]" İngilizlerin her seferinde damarına bastığı Gandi, Nehru'nun Müttefik Devletleri'nden yana olan tavrının Hindistan'a hiçbir şey kazandırmadığını düşünüyordu. Hükümete ilettiği mesaj, 'Hindistan'ı ya Tanrı'ya bırakın ya da anarşiye terk edin,' şeklindeydi. Harrow Koleji'nde eğitim görmüş olan Nehru da hükümete, Cromwell'den bir alıntı ile seslenmişti: "İyi bir iş yapmakla çok uzun vakit geçirdin. Şimdi kalk diyorum sana. Artık seninle işimiz bitmiş olsun. Tanrı aşkın, git!" (Aynı alıntıyı, yine bir Harrow Kolejli olan Amery de parlamentoda Neville Chamberlain'e başbakanlıktan istifa etmesi çağrısında bulunurken yapmıştı.) 7 Ağustos 1942'de, Bombay'da All-India Meclis Komitesi, Gandi'nin ve Nehru'nun çağrısı üzerine, Patel'in de destek vermesi ile bir önerge sunmuştu. Önergenin sunulması esnasında kullanılan bir cümle, önergenin muhtevasından daha fazla öne çıkmıştı: 'Hindistan'dan defol!' (Gandi'nin tercihi ise 'Git ya da Öl' şeklindeydi.) 36 saat içerisinde çok sayıda önde gelen kişi tutuklanmıştı. Şiddete bulaşmamak için gösterdiği özene rağmen diğer önde gelen kişilerle birlikte Gandi'nin de tutuklanmasıyla Quit India hareketi toy ve ateşli kimselerin eline kalmıştı. Böylelikle bir yeraltı hareketi doğmuştu. Sık sık sabotaj eylemleri düzenliyorlardı. Hükümet binalarına milli bayrağı asmak isteyen sıradan insanlar türlü tehlikelerle karşılaşıyorlardı. Genç gazete dağıtıcıları bir yandan gazete satmak için bağırırlarken bir yandan da kısık sesle hükümeti devirmek için çabalıyorlardı: 'Times of lndia, Quit India!' Tutuklamalardan sonraki haftalarda polis ile göstericiler arasında çatışma çıkmayan gün yok gibiydi. Gösterilere gaddarca karşılık veren İngilizler silahsız insanların üstüne ateş açıyor, her hafta onlarcasını öldürüyor, herkesin gözü önünde kırbaçlıyor ve ulusal gazetelere sansür getiriyordu (ya da kapatıyordu). 'Quit India' milli uyanışın mottosu olmuştu. Fakat, aslına bakılırsa, olan tek şey halkın boyunduruk altındaki süresinin uzatılmasıydı. Savaşla uğraşan İngiltere'nin tutuklulara karşı olan tavrı sertleşmişti. Churchill, 'Ölüm orucuna başlasa bile Gandi serbest bırakılmayacak,' emrini vermişti. Hatta, "Eğer ölürse de kötü ve İmparatorluğa düşman bir adamdan kurtulmuş oluruz," demişti. Gandi'nin ölmesini öylesine çok istiyordu ki, "Delhi'nin girişine elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bırakılmalı, sonra da kral naibi devasa bir filin üstündeyken Gandi'yi ezip geçmeli,'' diyecek kadar ileri gitmişti. Nehru, hapishanedeki en uzun vaktini geçirmişti. 9 Ağustos 1942'den 15 Haziran 1945'e kadar, 1.040 gün hapiste kalmıştı. Bu esnada İngilizler Cinnah'a ve Müslüman Birliği'ne verdikleri desteği artırmışlardı. Muhaliflere Müslüman Birliği'nden çıkmamaları ve Cinnah'ın önderliğini kabul etmeleri için baskı yapıyorlardı. Pakistan fikrine karşı çıkan Müslümanların gözü korkutuluyordu. Pencablı Sör Hayat İskender Han ve Sindli Allahbahş gibi etkili muhaliflerin ise ömürleri sonucu değiştirecek hamleler yapmaya yetmemişti. Müslüman Birliği, büyük ölçüde İngilizlerin oyları sayesinde daha önce kaybettikleri bölgelerde hükümetler kurmuş ve resmi atamanın mümkün olmadığı yerlerde himaye sistemini kullanmışlardı. İngilizler yapılanlara destek veriyorlardı. Lord Linlithgow, adeta itirafta bulunur gibi Cinnah için, "Bir azınlığı temsil ediyor, öyle bir azınlık ki sadece bizim desteğimiz ile ayakta kalabilir," demişti. Müslüman Birliği üzerindeki İngiliz himayesi güçlendikçe üye sayısı da artmıştı. 1941 'de 112. 000 olan sayı 1944' e gelindiğinde iki milyonu aşmıştı. Doğru düzgün bir başarı gösteremeyen Quit India hareketi yüzünden Heyet, milli meselelerin dışına itilmişti. Bakanların da istifa etmesiyle iyice işlerin dışında kalmıştı. Böylece, savaş döneminden yararlanarak gücünü ve itibarını artıran Müslüman Birliği adeta meydanı boş bulmuştu. 1 939'da bakanların istifa etmesi ve 1 942'de Quit India hareketinin başlaması uzun vadeli bir plana hizmet etmeyen siyasetlerdi. Bu iki hatalı siyaset Müslüman Birliği'nin önünü açmıştı. 15 Haziran 1945'te Nehru ve diğer önde gelenler serbest bırakılmışlardı. Savaş bitmişti ve hapisten çıkarılmışlardı. Aslında tamamen değişmiş bir dünyaya adım atmışlardı. Artık hürriyet yakındaydı.
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.