Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bilinmeyen Jung
Jung'un eski Gnostiklerin öğretilerine normalin üstünde bir ilgi­ si var, bu yüzden bu özel durumda bir nom de plume (takma ad ç.n.) olarak Basilides'in adını kullanmış."(*) "Gnostiklere yönelik büyük merakı olan yalnızca o değil," diye gülümsedi Profesör J."Genç Baron da oldukça aykırı. Gelin şimdi kitaba biraz daha bakalım." Kitabın metni de kesinlikle başlık sayfasının gösterdiği ka­ dar garip ve çekiciydi."Sermo I" başlıklı ilk bölüm Almanca ya­ zılmış uğursuz cümleyle başlıyordu: Die toten karnen zurück von /erusalem, wo sie nicht fanden, was sie suchten. Sie begehrten bei mir Einlass und verlang­ ten bei mir Lehre und so lehtre ich sie: Höret: ich beginne beim Nichts, das nichts .ist dasselbe wie die fülle. In der Unendlichkeit ist voli so gut wie.leer. Das Nichts ist leer und voli. Ihr konnt auch ebenso gut et­ was anderes vom Nichts sagen, z.b.es sei weiss oder schwarz oder es sei nicht, oder es sei. Ein unendliches und ewiges hat keine Eigenschaften, weil es aile Eigenschaften hat Ôlüler aradıklarını bulamadıkları Kudüs'ten geri geldiler. Benden içeriye kabul istediler, onlara öğretmemi istediler, ben de onlara öğrettim: Beni Dinleyin: Hiçlikle başlıyorum. Hiçlik tamlıkla aynı şeydir. Sonsuz halinde tamlık boşlukla aynı şeydir. Hiçlik hem boştur, hem tamdır. Hiçlik hakkında pekala başka şeyler de söylenebilir, yani beyaz ya da siyah olduğu, va r olduğu ya da var olmadığı. Sonsuz olanın, ebedi ve ezeli olanın niteli­ ği yoktur, çünkü bütün niteliklere sahiptir. Genç adam profesöre dönüp sorana kadar ilk bölümü, ya da vaazı okudular: "Tüm bu belirsizlik de ne? Pleroma sözcüğü­ nü tanıdım, eski Gnostiklerin yazdığı Plenum'u (Latince; dolu­ luk ç.n.), Gnostikler hakkında daha doğrusu Gnostiklere karşı şeyler yazan Papazların ifade ettiğini gördüğüm birkaç fikri de çıkarabildim.Vaaz adındaki bu şeyi hiç anlayamıyorum!" Profesör hemen yanıtladı: "Bu Mutlak'ın, tanımlanamaz'ın tarifi. Doktor Jung'un bununla güç anlar yaşaması hiç garip de­ ğil. Areopagite Dionysius tarafından üstü kapalı söylenen mistik karanlığı hatırlıyor musun? Ya da Meister Eckhart'ın betimleme­ lerindeki şiirsel belirsizliği? Jung'un bu eski mistiklerin de karşı­ laşmış olduğu bir vazifeyle karşı karşıya olduğuna hiç kuşku yok. Okumaya devam et!" Bundan sonra "Serma III" başlığını taşıyan bir sayfa dikkat- lerini çekti: Ölüler bataklıklardan yükselen dumanlar gibi yaklaştılar ve haykırdılar: "Bize en yüce tanrı hakkında daha fazla şey an­ lat!" - Abraxas bilmesi zor tanrıdır. Onun gi!cü en fazladır, çün­ kü insanlar onu hiç kavramazlar. İnsanlar güneşin sum­ mum bonum'unu (en büyük iyiliğini) görür, şeytanın da in­ finum malum'unu (sınırsız kötülüğünü), ama Abraxas, o görmez, çünkü o, hem iyilik hem de kötülüğün annesi olan tanımlanamaz yaşamın kendisidir. Profesör J. metni okumayı bıraktı. "O, evet, Abraxas. Başı bir horozunkine benzeyen Gnostik evren hükümdarı.Bu tuhaf Gl'ıostik tanrısal varlıkların bazılarını hatırda tutmuş olsak kutsal tablolarımız ve statülerimiz ne kadar da renkli olurdu. Elbette, insan İsa'mızın imgesinden usandırılıyor, özellikle de burada her zaman altın yaprakla kaplandığı Avusturya'da.Ama, önem­ li değil, Jung gerçekten de eski horoz tanrıyla ilgili tarifiyle bir şeyler başarmış. Bunun, en azından etkileyici bir şiir olduğunu söylemeliyim! Şunu dinleyin!" Sonra da zorla kontrol altında tuttuğu belli olan, sabit bir sesle okumaya başladı: O kendini boşlukla birleştiren tamlıktır. O kutsal düğündür; O aşktır ve aşkın katlidir; Mukaddes olandır o ve ona ihanet edendir. Günün en parlak ışığı, deliliğin en derin gecesidir. Onu görmek körlük demektir; Onu bilmek hastalık; Ona tapınmak ölümdür; Ondan korkmak bilgelik; Ona karşı durmamak özgürlük demektir. Kısa bir sessizlikten sonra yeniden yüksek sesle okumaya başladı: İşte korkunç Abraxas da böyledir. O kendini gösteren en kudretli varlıktır ve onda yaratılış kendisinden korkulur hale gelir. O, Pleroma'ya ve onun hiçliğine karşı yaratılışın açığa vu­ rulmuş itirazıdır. O, oğulun dehşetidir, kendini annesine karşı hisseden oğu­ lun. O, annenin oğluna duyduğu sevgidir. Yeryüzünün hazzı ve cennetin acımasızlığıdır o. İnsan onun yüzü karşısında felce uğrar. Onun karşısında ne soru ne de yanıt vardır. O yaratılışın hayatıdır. O farklılaşmanın faaliyeti. İnsanın sevgisidir o. İnsanın konuşması. O hem aydınlığıdır insanın, hem de karanlık gölgesi. O hilekar gerçekliktir.
··
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.