Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sömürgeciliğe Direniş: Gandizmin Çağrısı
Sömürgeciliğin bir mirası da kendisine karşı kullanılan yöntemlerin dünya çapındaki etkisidir. İngilizlerin Hindistan'ı terk etmesinden sonra Gandi'nin dünya çapında bir üne kavuşmasının temel sebebi kendisinin ve takipçilerinin şiddete başvurmamış olmasıydı. En önemli örneklerden biri de bir derse katılmasının ardından Gandi hakkında yazılmış onlarca kitap okuyup satyagraha yöntemini benimseyen Martin Luther King'dir. ABD'nin güney eyaletlerindeki ayrımcılık ile mücadele eden King, Hindistan dışında Gandi yöntemini kullanan en başarılı insan olmuştur. Gandi'yi andıran şu sözler King'e aittir: "Nefret, ancak nefreti doğurur. Şiddet, ancak şiddeti doğurur. Nefretin gücüne ruhlarımızın gücüyle karşılık vermeliyiz." Daha sonra Gandi ile ilgili şunları demiştir: "Gandi'nin pasif direniş yöntemi, hareketimize ışık vermiştir. İsa bize ruh, Gandi de yöntem hediye etmiştir." Buradan harekede Gandizmin Arnerika'nın güneyini değiştirdiğini söylemek mümkündür. Kendilerini Gandi'nin yoluna adadığını iddia edenlere mebzul miktarda Nobel ödülü dağıtılmışken ki bunların arasında Guatemalalı Rigoberta Menchu ve Arjantinli Adolfo Perez Esquivel de vardır, Gandizmin etkili olduğu pek fazla örnek yoktur. (Gandi'ye tabii ki Nobel Barış Ödülü verilmemişti.) Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşması sömürgecilik döneminin sonuna gelindiğini gösteriyordu, ancak birçok millet için özgürlüğe giden yol kanlı olmuştu. Diğer halklar başka işgalci orduların pençesine düşmüş, topraklarını kaybetmiş ya da korku içinde evlerini terk etmeye zorlanmışlardı. Pasif direnişin onlara sunduğu bir çözüm yolu yoktu. Bu yöntem sadece manevi gücü kaybetmekten korkanlara, ulusal ve uluslararası kamuoyuna kulak kabartanlara ve mağlubiyeti bir utanç vesilesi olarak görenlere karşı etkiliydi. Serbest basının olduğu bir demokrasiyi temsil eden ve uluslararası imajının farkında olan İngiltere, böylesi utançları kaldıramazdı. Fakat Gandi'nin döneminde de pasif direniş, gaz odalarına gönderilen Hitler Almanya'sının Yahudileri için faydasız kalırdı. İşin tuhaf yanı, Gandi gibi bir muhalifi karşılarında bulmaları ve başarılı olmasına göz yummaları İngiliz sömürge idaresinin hanesine artı puan olarak yazılmıştı. Pasif direniş gücünü 'senin hatalı olduğunu göstermek için kendimi cezalandırıyorum,' diyebilmekten alır. Fakat bu yöntem, kendilerinin hatalı olup olmadığını muhasebe etmek bir yana, zaten seni cezalandırmayı isteyen ya da senin onunla mutabık olup olmadığını umursamayan birine tesir etmez. Onun nazarında senin cezaya razı olman zafer anlamına gelir. Gandi'nin her zaman kendisi için büyük bir ilham kaynağı olduğunu söyleyen Nelson Mandela, gaddar apartheid390 rejimine karşı pasif direnişin hiçbir işe yaramayacağını açıkça belirtmişti. Bu konuda Gandi, kendisinden beklenmeyecek derecede gerçeklerden kopuktur: "Masumun iradesiyle kurban verilmesi, küstah bir zorbaya verilecek en güçlü cevaptır. 'Yurttaş' olmak için itaatsizlik ederken samimi, saygılı ve ölçülü olunmalıdır. Meydan okunmamalıdır. Ardında bir husumet ya da nefret olmamalıdır. Sessiz acıya hazırlık olan sivil itaatsizlik sırasında bir heyecan duyulmamalıdır." Dünya üzerinde zulüm altında inleyen birçok insan için bu sözler ya evliyalığın ya da güçsüzlüğün bir reçetesi olarak görülecektir. Sessizce acı çekmek prensipte kulağa hoş gelebilir ama kayda değer bir değişime vesile olduğuna pek tesadüf edilmemiştir. Acı olan gerçek şudur ki örgütlü şiddet her zaman pasif direnişe tercih edilmiştir. Gandi'nin İngilizleri utandırabileceği ama alt edemeyeceği tartışılmıştır. İngilizler oyunun bittiğini İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kraliyeti' ne sadakat yemini etmiş askerler kazan kaldırdıklarında ve 1945'te Hindistan Kraliyet Donanması isyan ederek limanlardaki kendi gemilerini ateşe tuttuğunda anlamışlardı. Yaşlı bir adamı hapse atıp oruç tutmasına müsaade edebilirlerdi ama 320 milyon insanın desteklediği bir silahlı isyanı bastıramazlardı. Gandi bugünün ifadesiyle 'yumuşak güç' kullanarak manevi mücadeleyi kazanmıştı. Ama isyancılar da 'sert güç' mücadelesini kazanmışlardı. Doğru ile yanlışın birbirine girdiği anlarda Gandizm sendelemeye başlamaktadır. En etkili olduğu dönemde Gandi, 'yanlış' olduğunu düşünmesine rağmen Hindistan'ın bölünmesini engelleyememişti. "Düşman sabır, sempati ve öz acı ile hatasından döndürülmeli," demişti ama düşman kendi davasının aynı derecede haklı olduğuna ya da yaptıklarının ahlak ve vicdana sığıp sığmadığını umursamadığında 'hata' içinde olduğunu kabul etmeyecekti. Yabancı bir yönetimin boyunduruğundan kurtulmak gibi bir konuda Gandizm uygulanabilirdi. Ama daha karmaşık durumlarda uygulanamazdı. Nitekim uygulanamadı. Gandi'nin fikirleri, Hindistan'ın kurucu babaları üzerinde çok derin izler bırakmıştı. Birçoğu siyasetin temel ilkeleri olarak konuşlandırılmıştı. Fakat kendisine de ıstırap veren mezhepçilik ya da Dalitlere yapılan ayrımcılık gibi konularda Gandi bir çözüm üretememişti. Aksine yöntemleri (özellikle oruç, kepenk kapatma ve tutuklanmaya bizzat gitme) düşük seciyeli kimseler tarafından mezhepçi emellere alet edildi. Hindistan'ın dışında da Gandi'nin usulleri, terör eylemi ya da bombalı saldırı düzenleyip ardından cezalandırıldıklarında açlık grevine başlayan kimselerce maksadından saptırıldı. Manevi iktidarı olmayan Gandizm, proletaryası olmayan Marksizm'den farksızdı. Yöntemlerini uygulayanlar arasında tutarlılığına ya da ahlaki yönüne sahip olanlar parmakla gösterilecek kadar azdı. Gandi'nin sunduğu idealleri dünya çapında reddedecek pek kimse yoktur. Güç kullanımına izin veren yedinci kısmı hariç Birleşmiş Milletler Sözleşmesini pekala yazabilirdi. Fakat ölümünden sonraki seneler gösterdi ki egemen devletler arasında çatışma çıkmaması mümkün değildir. Gandi'den sonra 30 milyon insan savaşlar ya da isyanlar sırasında hayatını kaybetti. Kendi ülkesi de dahil olmak üzere dünya üzerindeki ülkelerin çoğunun askeri harcamaları eğitim ve sağlık harcamalarının toplamından daha fazla. Mevcut nükleer silahlar, Gandi'yi kahreden Hiroşima katliamında kullanılan atom bombasından bir milyon kat daha fazla güce sahipler. Hakikatin esası olarak gördüğü dünya barışı ise hiç olmadığı kadar uzak. Devletler mücadele ederken dinler de rekabet halinde. Evrensel birlikteliğe inanan Gandi, "Ben Hindu'yum, ben Müslüman'ım, ben Hristiyan'ım, ben Zerdüşt'üm, ben Yahudi'yim," demişti. Bugün dünya üzerinde birçok din ve mezhebin diğerlerini dışlayıcı şekilde yeniden canlandığını görmeye galiba dayanamazdı. Fakat, Gandi'nin yaklaşımı da dünyanın geri kalanı için pek münasip değildi. Bu evrenselci yaklaşımına, Müslüman rakibi Muhammed Ali Cinnah, ''Ancak bir Hindu bunu söyleyebilir," diye cevap vermişti. Son olarak şunu söylemek gerekir ki dünya eskisinden daha hızlı dönüyor. Mutlu mesut köylerinde yaşayan insan sayısı çok az. Gandi'nin Hind Swaraj eserini yazdığı döneme göre bu tablodan çok daha uzağız. Ölçülü teknoloji ya da 'küçük güzeldir' düşüncesi bir dönem popüler olsa da birbirine bu denli bağımlı bir dünyada bunlar hayalden öte değil. Kendi kendine yeterlilik meselesi de gelişmekte olan ülkeler için çoğu zaman korumacılığın ya da beceriksizliğin maskesi görevini görüyor. Artık başarılı ve müreffeh bir ülke olabilmek için çarkı döndürmenin ötesine geçerek silikon çipler elde etmek, kas gücü gerektiren ve her gün yapılması gereken işlerden kurtaracak ve ufuklarını genişletecek teknolojik yenilikleri halkına sunabilmek gerekiyor. Günümüzün kentleşen Hindistan'ı, Gandi'nin hayalini kurduğu kendi kendine yeten köy cumhuriyetlerinden çok uzak. Teknolojiyi bu kadar hızlı kucaklamasını ise Gandi, muhtemelen ruhunu satmak olarak görürdü. Düşüncesinin sınırları olsa da Gandi'nin yüceliği yadsınamaz. Dünyanın faşizm, savaş ve şiddetin pençesine düştüğü bir sırada hakikatin, şiddetten uzak durmanın ve barışın faziletlerini öğretti. Şiddete prensip itibariyle karşı çıkarak sömürgeciliğin dayanağını yerle bir etti. Haklı ve cesur olmanın kıstaslarını belirledi. Takipçilerinin yetersizliklerinden etkilenmeyen nadir liderlerdendi. Özetle söyleyecek olursak Mahatma Gandi, yaşadığı dönemin ötesine taşan, sömürgecilik karşıtlığının bir sembolüydü. Sömürge idaresine verilmiş en büyük hediye, ona karşı gelen işte bu büyük ruhun üstünlüğünde saklıydı.
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.