Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Nevroz, anormalliktir. _Nevrotik, anormal davranışlı, kültüründen sapmış, ruhsal bozukluğu olan kişidir. Nevrotikler, kültürün üvey evlatlarıdır. _Nevrotik bir insan, kendini, kendi yoluna dikilen bir engel olarak görmektedir. _Nevroz, kişinin normal gelişimini engeller ve baş edemediği çatışmaların içine düşürür. _Anormal davranan herkes nevrotik değildir; normal davrananlardan da nevrotikler çıkabilir. Nevrotiklerin ayrımına varacağımız en önemli nokta, abartılı yaşamlarıdır. _Normal bir insan, kuşkulanmayı gerektiren nedenler olduğunu gördüğü zaman kuşku duyar; nevrotik bir insan ise her zaman kuşku icindedir. Normal bir insan, bazen, önemli ve karar verilmesi guc bir sorunla karşılaştığı zaman kararsız olabilir; nevrotik bir insan ise her zaman kararsızdır. Normal bir insan icten gelen tatlı sozlerle icten olmayanları birbirinden ayırt edebilir; nevrotik bir insan ise bu İkisini birbirinden ayırt edemez ya da her zaman ikisini de kucumseyebilir. Normal bir insan, yersiz bir şeyin kendisine zorla kabul ettirilmek istendiğini hissettiği zaman canı sıkılır; nevrotik bir insan ise, kendi yorarına olduğunu kabul etmiş olsa da, herhangi bir şeyin kendisine usturuplu bir bicimde onerilmesine bile katlanamaz. _Herhangi bir insan, birtakım yetenekleri olduğu ve bunların gelişmesi icin elverişli ortamlar bulunduğu halde verimli olamıyorsa, bu durumda imkanlarla başarılar arasındaki tutarsızlık bir nevroz belirtisi olarak gorulmelidir; ya da mutlu olabilmesi icin hicbir eksiği olmadığı halde hayatın tadını cıkaramıyorsa; ya da guzel bir kadın olduğu halde erkekler icin cekici olmadığını sanıyorsa, bir nevrozla karşı karşıya bulunuyoruz demektir. _Nevrotik her durumda acı çeken bir kişilerdir. Nevrotik kişinin kendisi bile acı çekiyor olduğunun farkında olmayabilir. Sadist kişi bir tür nevrotiktir ve diğerlerine acı çektirerek kendi ıstırabını hafifletmeye çalışır. _Nevrotik bir insan ile normal bir insan arasındaki fark yalnızca bir derece farkıdır. Normal bir insan, icinde bulunduğu guclukleri kişiliğine herhangi bir zarar gelmeksizin cozebildiği halde, nevrotik bir insanda butun çatışmalar herhangi bir tatmin edici cozum yolunu imkansız kılacak derecede şiddetlenmiştir. _İdeal benlik, nevrotik insan için kendi gerçek kimliklerini sakladıkları bir maskedir. Bu nevrotikler kendi içlerindeki çatışmaların farkında değildirler. Nevrotikler ideal benliklerinin etkisiyle kendilerini olduklarından daha üstün görürler. _Sonuçta kendi özdeğerlendirmesinde, muhteşem hissetmeyle işe yaramaz hissetme arasında salınır. Her an bir uçtan diğerine kayabilir. Kendi istisnai değerine en çok inandığını hissettiği sırada, herhangi biri, onu ciddiye alırsa hayrete düşebilir. Kendini sefil ve mağdur hissettiği sırada herhangi biri onun yardıma ihtiyacı olduğunu düşünürse öfkeli hissedebilir. Onun hassasiyeti, bütün vücudu yara bere içinde ve en ufak bir dokunuşta irkilen bir kişi ile kıyaslanabilir. Kolayca incinmiş, küçümsenmiş, ihmal edilmiş, hiçe sayılmış hisseder ve orantılı kindar bir kırgınlıkla tepki verir. *** _NEVROZ_ _Nevroz, korkular ve bu korkulara karşı başvurulan savunma mekanizmaları ve birbiriyle catışan eğilimlere uzlaştırıcı cozum yolları bulma denemeleri ile belirlenmiş olan ruhsal bir bozukluktur. Pratik nedenlerle, boyle bir bozukluğa ancak belli bir kulturun ortak davranış kalıbından saptığı zaman ≪nevroz≫ adını vermek uygun olacaktır. _Bir nevrozun normalden sapma olduğunu gormuş bulunuyoruz. İnsanlar nevrotik olmadan da genel davranış kalıplarından sapmış olabilirler. İhtiyacından daha cok para kazanmak icin zaman harcamak istemeyen ressam nevrotik olabilir; ya da yalnızca, yarışmalı bir cekişmeye kendini kaptırmak istemeyecek kadar akıllı olabilir. Öbur yandan, şoyle bir bakıldığı zaman, icerisinde bulunduğu yaşama kalıplarına iyice uymuş gibi gorunen bircok kimseler adamakıllı nevrotik olabilirler. Bu gibi durumlarda psikolojik ya da tıbbi bir goruş acısı gerekli olacaktır. İşin tuhafı şu ki. boyle bir goruş acısından, bir nevrozu oluşturan şeyin ne olduğunu soylemek de kolay değildir. Her ne olursa olsun, yalnızca dış gorunuşu incelemekle yetindiğimiz surece, butun nevrozlarda ortak olan ayırt edici nitelikleri ortaya cıkarmak guctur. Birtakım iç engeller, her zaman karşımıza cıkarlar, ama o kadar kaypak ya da o derece gizlenmiş olabilirler ki, dıştan bakıldığı zaman gözden kacabilirler. _Ama yine de, kişilik yapısının derin bir bilgisine ihtiyac gostermeden, butun nevrozlarda dikkati ceken iki ayırt edici nitelik vardır: Tepkilerdeki belli bir katılık ve imkanlarla başarılar arasındaki tutarsızlık. Tepkilerdeki katılık≫ derken, başka başka durumlarda başka turlu tepkide bulunmamızı sağlayan bir esneklik ya da eğilip-bukulebilme yeteneğinin bulunmayışını anlıyorum. _Bununla birlikte, katılık, yalnızca kulturel kalıplardan saptığı zaman bir nevroz belirtisidir. Batı uygarlığındaki koylulerin buyuk coğunluğunun yeni ve yabancı olan her şeyden kuşkulanmış olmaları normal bir kultur kalıbıdır; aynı şekilde, kucuk burjuvaların tutumluluğa vermiş oldukları aşırı onem de normal bir katılık (esnek olmama) orneğidir. Bir insanın sahip olduğu imkanlarla hayattaki gerçek başarıları arasındaki tutarsızlık da, aynı şekilde, yalnızca dış etkenlerden ileri gelmiş olabilir. _Tepkiler yalnızca insanlarda gorulmez. Herhangi bir tehlikeden urkmuş olan bir hayvan, bir karşı saldırıya geciyor ya da kapıyorsa, aynı korku ve savunma durumu ile karşı karşıya bulunuyoruz demektir. Yıldırımdan korkuyor ve damımıza bir paratoner yerleştiriyorsak, başımıza gelebilecek kazalardan korkarak bir sigorta yaptırıyorsak, bu gibi hallerde de aynı korku ve savunma etkenlerinin var olduğunu kestirmek guc değildir. Bunlar her kulturde, o kultur icin ozel olan değişik şekillerde ortaya cıkarlar ve kem gozden sakınmak icin muska taşımak. ölulerden duyulan korkuya karşı ayrıntılı ayinler yapmak, aybaşı halinde bulunan kadınlardan gelebilecek kotuluklerle ilgili korkulara karşı onlarla cinsel ilişkide bulunmayı yasaklayan tabular koymak gibi ceşitli şekillerde kalıplaşmış ya da kurumlaşmış olabilirler. _Benzerlikler bizi yanlış bir cıkarsamaya goturebilir. Korku ve savunma, nevrozlarda rol oynayan temel etken olduğuna gore, korkuya karşı başvurulan bu kalıplaşmış savunma mekanizmaları nicin ≪kulturel≫ nevrozların belirtisi olarak kabul edilmesin? Boyle bir çıkarsamanın yanlışlığı, tek bir unsuru ortak olan iki olayın zorunlu olarak aynı olması gerekmediği gerceğini görememekten ileri gelecektir. Yalnızca ikisinin de ilkel maddesi taş olduğu icin kimse eve ≪kaya≫ demeğe kalkmayacaktır. O halde, nevrotik korkuları ve savunma mekanizmalarını ozellikle nevrotik yapan şey nedir? Bu, acaba, nevrotik korkuların hayal urunu olmaları ile mi ilgilidir? Bu soruya ≪hayır≫ diye cevap vermemiz gerekiyor, cunku ölulerden duyulan korkuyu da hayal urunu bir korku olarak niteleyebiliriz: her iki durumda da anlayamamaktan ileri gelen bir izlenime kapılmışızdır. Acaba nevrotikliğin temeli, nevrotik bir insanın nicin korktuğunu kesinlikle bilmemesiyle mi ilgilidir? Bu soruya da ≪hayır≫ dememiz gerekiyor, cunku ilkel bir insan da olulerden niçin korktuğunu bilmez. Aradaki fark bilincli bir şekilde bilme ya da akla uygunluk derecesiyle ilgili olacak yerde, aşağıdaki iki etkenden ileri gelmektedir. İlk olarak, butun kulturlerde, hayat şartları bazı korkuların ortaya cıkmasına yol acar. Korkuların genellikle belli bir kultur içerisindeki herkesi etkilediğini, hic kimsenin bu etkiden kurtulamıyacağını kabul etmek doğru oiur. Nevrotik bir kimse yalnızca belli bir kulturdeki butun bireylerde gorulen ortak korkuları paylaşmakla kalmaz, kendi ozel hayat şartlarının etkisiyle -şu var ki bunlar da genel şartlarla ic ice girmiştir- nicelik ya da nitelik bakımından kulturel kalıplardan ayrılan birtakım korkular da duyar. İkinci olarak, belli bir kultur icerisindeki korkular genellikle bazı koruyucu onlemlerle (tabular, ayinler, adetler gibi) onlenmiştir. Bu gibi savunma yolları genellikle, nevrotik bir insanın farklı bir bicimde kurmuş olduğu savunma mekanizmaları ile karşılaştırıldığında, korkularla, daha az caba harcayarak, daha kolay savaşmak imkanını verirler. Boylece, normal bir insan, kendi kulturunun korkularının ve savunma yollarının etkisinde kalmakla birlikte, genellikle kendi imkanlarına gore yaşama ve hayatın sunduğu şeylerden zevk alma yeteneğine sahiptir. Normal bir insan, kendi kulturunun gerektirmiş olduğundan daha fazla acı cekmez. Nevrotik bir insan ise, her zaman, ortalama bir insandan daha cok acı ceker ve savunma mekanizmaları icin olağanustu bir bedel odemek zorunda kalır. Canlılığının ve gelişme yeteneğinin, ozellikle başarı kazanma ve hayattan tat alma yeteneğinin bozulması... Biraz once soz konusu etmiş olduğum ≪imkanlarla başarılar arasındaki tutarsızlık≫ buradan ileri gelir. Gercekte, nevrotik bir insan, acı ceken bir insandır. Nevrotik bir insanın kendisi bile acı cektiğinin farkına varmamış olabilir. __ _Kaygı, nevrozun kaynağıdır. _Dış gorunuşu bir yana bırakıp da, nevrozların ortaya cıkmasına yol acan itkileri goz onunde bulundurduğumuz zaman, butun nevrozlarda karşımıza cıkan temel bir etkenin var olduğunu goruruz: Endişe ve bu endişeye karşı başvurulan savunma mekanizmaları. Bir nevrozun yapısı ne kadar karmaşık olursa olsun, bu endişe, nevrotik sureci harekete getiren ve surup gitmesine neden olan etkendir. _Bir nevrozun yapısı karmaşık olsa da, nevrotik süreci devreye sokan ve etkinliğini sürdüren motor gücü, kaygıdır. Korku, kişinin göğüslemek zorunda kaldığı tehlikeyle orantılı bir tepkidir; oysa kaygı, tehlikeyle orantısız bir tepkidir; hatta hayali tehlikeye yönelik bir tepkidir. _Nevroz, nevrotik bireylerde kişiler arası ilişkileri kontrol etme ve başa çıkma çabalarının sonucunda meydana gelir. Sağlıklı çabalarla nevrotik itkiler arasındaki temel fark, bunları güdülendiren güçlerde yatmaktadır. Temel anksiyete çocukluk çağında ebeveyn-çocuk ilişkisinden kaynaklanır. Bu insanların çocuğa yönelik tutum ve davranışları kendi nevrotik ihtiyaçları ve tepkileri tarafından belirlenmiştir. Sonuç olarak çocuk ait olma duygusunu geliştiremez. Bunun yerine bir güvensizlik duygusu ve belirsiz bir kaygı geliştirir. Bu kaygı ve güvensizlikle başa çıkabilmek için çocuklar çeşitli davranış stratejileri geliştirirler ve bu stratejiler kişiliklerinin değişmez parçası olur. _Yeterince sevgi almayan çocuk, bu eksiklik ve doyumu hayatta aramaya başlar. Aramakta olduğu bu sevgi duygusunun yerine başka duygular yerleştirir, saldırganlık ve cinsellik gibi. Bazı kültürlerin etkisiyle kişi bu duyguları baskılamak zorunda kalır; yoksa ayıplanır, aşağılanır, kişi kendini suçlu hisseder. Bu nedenden dolayı kendini baskılayan bireyde kaygı oluşmaya başlar. Temel kaygı duygusu kişinin kendisinin yetersiz olduğu ve bu eksikliğinin farkında olmasıdır. Kişi kendisine karşı hissettiği bu güvensizliği başkalarında aramaya başlar ve diğerleriyle güven ilişkisi kuramadığında kendisiyle çatışmaya girer ve tekrar kaygı oluşturur. Bu kaygı ne kadar güçlü olursa kişinin geliştireceği savunma mekanizması da o kadar güçlü olur. Bu savunma mekanizmaları her kültürde farklı yapılanma gösterir. Karen'in yaptığı nevrotik açıklama kültürel ögeleri içinde barındırır. Kişinin sergilediği davranışların ve tutumların içinde olduğu kültüre göre anlam kazanacağı ve o kültüre göre normal olup olmadığını hakkında bilginin kültürel ögelerden alınabileceğidir. Örneğin bazı kültürlerün şizofreniyi bir hastalık değil de bir üstünlük olarak görmesi buna güzel bir örnektir. *** _Sevgi, nevrotik için hayatında ulaşmak istediği tek amaç olarak görünür. Gerçekte insanların bizi sevmesi genelde çok korkunç derecede önemli değildir. Aslında, sadece sevdiğimiz kişilerin bizi sevmesi önemli olabilir. Böyle kişilerin haricinde sevilip sevilmememiz pek de önemli değildir. Ama nevrotik kişiler; varlıkları, mutluluk ve güvenlikleri sanki sevilmeye bağlıymış gibi hisseder ve davranır. _Nevrotik bir birey insanları “güçlü” ya da “zayıf olarak sınıflandırır; ilkine hayranlık besler, ikincisini hor görür. _Nevrotik bir kadının bir erkek için hissettiği çekim, erkek ona aşık olursa aniden küçümsemeye dönebilir. Nevrotik kızlar, herhangi bir zayıflığa yönelik küçümsemeleri nedeniyle, “zayıf“ bir adamı sevemezler; eşlerinden sürekli boyun eğme bekledikleri için “güçlü“ bir adama da katlanamazlar. Dolayısıyla gizlice aradıkları şey, aynı zamanda onların bütün isteklerine tereddüt etmeden uyuyacak kadar zayıf olan bir kahraman, süper güçlü bir adamdır. _Bazen nevrotik kişiler herhangi bir amaç konusunda şaşırtıcı bir kararlılık gösterir: Erkekler, haysiyetleri dahil her şeylerini hırsları uğruna feda edebilir; Kadınlar aşk dışında başka bir şey istemeyebilir; Ebeveynler kendilerini tamamen çocuklarına adayabilir. Bu tür kişiler samimi oldukları izlenimini verir. Gelgelelim, gördüğümüz üzere bu kişiler, aslında bütünlükten çok umutsuzluk ve çaresizlikten ileri gelen bir adanmışlık yanılması peşinde koşuyorlardır. _Nevrotiklerde “yorgunluk ve tutarsızlık” belirtileri sıkça ve yüksek düzeyde gözlemlenir. Örneğin çocuklarını çok sevdiğini sık sık söyleyen bir annenin çocuklarının doğum gününü unutması tutarsızlığın bir belirtisidir. Çatışmaların temel kaynağı bencil itkilerimizle yasaklayıcı bilincimiz aramızdaki çatışmadır. Yani arzular ve korkular çatışır. Bu nevrotik bireyler sosyal ilişkilerin bir kaygı kaynağı olduklarını öğrenmişlerdir. ******** ******** _NEVROZLARIN KÜLTÜREL VE PSİKOLOJİK KAPSAMI_ _Butun insanlık icin gecer olarak kabul edilebilecek bir normal psikoloji yoktur. _Normallik anlayışımız, belli bir grup icerisinde var olan ve bu grubun kendi uyelerine kabul ettirdiği belli birtakım duygu ve davranış ölçülerinin benimsenmesi sonucunda ortaya cıkmıştır. Ama davranış ölçüleri kulturden kültüre değiştiği gibi, cağlara, sınıflara ve cinslere gore de değişmektedir. _Normal kavramı, kulturden kulture değişmekle kalmaz, aynı kultur icerisinde zamana gore de değişir. Normallik anlayışı toplumun çeşitli sınıflarına gore de değişir: Söz gelişi, feodal sınıfın bireyleri, bir erkeğin av ve savaş zamanlarının dışında butun zamanını tembel tembel gecirmesini normal olarak gördükleri halde, aynı tavrı takınan burjuva sınıfından bir kimse kesinlikle anormal olarak nitelenecektir. Eğitim gormuş olan her insan, ≪normal≫ olarak kabul edilen şeylerin değişebileceğini bir dereceye kadar bilir. Ne var ki, yalnızca törelerin ve alışkanlıkların değil, itkilerin ve duyguların da birbirinden farklı olduğu, antropologlar tarafından acıkca ya da ustu kapalı bir şekilde belirtilmiş olmakla birlikte, genellikle pek iyi anlaşılmamıştır. _Her kulturun kendi duygularının ve itkilerinin insan tabiatının biricik normal gorunuşu olduğu inancına dört elle sarılmasını acıklayacak guclu nedenler vardır ve psikoloji de bu kuralın dışında kalamaz. Bu konuda bir ornek verecek olursak, Freud, kendi gozlemlerinden kadının erkekten daha kıskanc olduğu sonucunu cıkarmış ve genel bir olay olarak kabul ettiği bu sonucu biyolojik temellere bağlayarak acıklamağa calışmıştır. Freud aynı zamanda, adam oldurmeyle ilgili sucluluk duygularının her insanda var olduğunu kabul eder gorunmektedir. Şu var ki, adam oldurmeğe karşı takınılan tavırların son derece değişik olduğu su goturmez bir gercektir. Peter Freuchen'ın gostermiş olduğu gibi. Eskimolar adam olduren bir kimsenin cezalandırılması gerektiğini akıllarına bile getirmezler. Bircok ilkel kabilelerde bireylerden birinin bir yabancı tarafından oldurulmesi halinde ailenin uğradığı zarar, onun yerine başka birinin konulması ile giderilebilir. Bazı kulturlerde oğlu oldurulen bir annenin acıları, onun yerine katili evlat edinmekle dlndirilebilir. _Kırık bir bacak, hastanın kulturel cevresi bilinmeksizin anlaşılabilir; ama hayaller goren ve bu hayallerinin gercek olduğunu ileri suren bir Kızılderili oğlanı, psikotik olarak nitelemek yanlış olacaktır. Bu, Kızılderililerin kulturlerinde hayaller ve sanrılar gormek ozel bir yetenek, ruhların insanlara vermiş olduğu bir bağış olarak gorulur ve bu gibi hayaller ya da sanrılar goren bir kimse toplum icerisinde belli bir saygınlık (prestij) kazandığı icin de, hayal ya da sanrılar gormek icin ozel bir caba gosterilir. Saatlerce ölmuş dedesiyle konuşan bir kimse bizim icin nevrotik ya da psikotiktir; oysa bazı Kızılderili kabilelerde atalarla boyle bir ilişki kurma, benimsenmiş bir kultur kalıbıdır. _Freud, anatomik cinsel ayrımlar yuzunden ister istemez her kız cocuğun, ≪penis≫e sahip oldukları icin oğlan çocukları kıskandığını ileri surmuştur. Freud’a gore kız çocuğun ≪penis≫e sahip olma isteği, daha sonra, ≪penis≫i olan bir erkeğe sahip olma isteği halini alır. O zaman o, başka kadınların erkeklerle olan ilişkilerini, daha doğrusu, başka kadınların erkeklere sahip olmalarını kıskanır; tıpkı cocukken oğlanların ≪penise sahip olmalarını kıskandığı gibi. Freud bu gibi deyimler kullanmakla kendi cağının kışkırtıcılığına kapılmış gorunmektedir: İnsanlığın tumunu kapsayacak şekilde insan tabiatı hakkında birtakım genelleştirmeler yapmıştır; şu var ki, yapmış olduğu genelleştirmeleri yalnızca bir tek kultur bolgesi uzerindeki gozlemlerine dayandırmıştır. Antropologlar, Freud'un gozlemlerinin gecerliğini tartışmağa kalkmayacaktır; bunları belli bir zamanda belli bir kultur icerisindeki insanların bir bolumu ile ilgili gözlemler olarak kabul edecektir. _Antropolojik bulguları goz onunde bulundurduğumuz zaman, insan tabiatı ile ilgili kavramlarımızın oldukca ilkel olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. _Bu noktaları goz onunde bulundurmak, psikoloji icin, ilk bakışta sanıldığından cok daha onemli sonuclar doğuracaktır. İlk olarak, psikolojinin evrenselliği konusunda bir şuphe uyanacaktır. Kendi kulturumuzle ilgili bulgularla başka kulturlerle ilgili olanlar arasındaki benzerliklerden her ikisinin de aynı olduğu sonucunu cıkarmamalıyız. Yeni bir psikolojik bulgunun insan tabiatından ileri gelen evrensel bir eğilimi ortaya koymuş olduğu varsayımı artık gecer olarak kabul edilmemektedir. Butun bunların sonucu olarak bazı sosyologların tekrar tekrar belirtmiş oldukları şeyin doğruluğu ortaya cıkmıştır; Butun insanlık icin gecer olarak kabul edilebilecek bir normal psikoloji yoktur. _Bu antropolojik verilerin ortaya koyduğu en temel sonuc, duyguların ve tavırların, insanı şaşırtacak derecede, icerisinde bulunduğumuz ve birbirinden ayrılamıyacak şekilde ic ice gecmiş olan bireysel ve kulturel etkenler tarafından yoğrulmuş olduğudur. Nevrozlar ise normal davranış kalıplarından sapmalar olarak gorulduğu icin, boylece onları da daha iyi anlayabileceğiz. _Freud’u aşmak, onun temel bulgularına dayandığımız zaman gercekleşebilecektir. Bir bakıma Freud, cağının cok ilerisinde bulunmakla birlikte, bir bakıma da –psikolojik ozelliklerin biyolojik kaynağını abartmış olması yuzundenkendi cağının bilimsel yonelişine bağlı kalmıştır. _Bircok yazar kulturel etkenlerin psikolojik durumları belirleyici etkisinin onemini kabul etmişlerdir. Fromm, reich gibi. Psikiyatrinin, kulturel olayları goz onunde bulundurması gerektiğini ilk defa fark eden Harry Stack Sullivan olmuştur. _Freud’un kulturel etkenlere onem vermemiş olması yalnızca birtakım yanlış genelleştirmelere yol açmakla kalmamış, aynı zamanda tavırlarımızı ve davranışlarımızı belirleyen gercek itkileri anlamamızı da geniş olcude engellemiştir. Kulturel etkenlerin bu şekilde bir yana itilmiş olması, bence, psikanalizin Freud tarafından acılmış olan kuramsal yolları adım adım izlediği surece, gözlerimizin onunde duran sonsuz imkanlarına rağmen nicin bir çıkmaza saplandığını, nicin bir yığın guc anlaşılır kuramlar icerisinde bocaladığım ve belirsiz bir terminoloji kullanmaktan nicin kurtulamadığını acıklayan temel etkendir. *** _Nevrotik kelimesini oldukca rahat bir şekilde kullanırız; şu var ki, bu kelimeyi kullanırken ne demek istediğimizi her zaman acık ve secik olarak bilmeyiz. Bir kimsenin nevrotik olup olmadığını belirleyebilmek icin kullanmış olduğumuz kriterlerden biri, o kimsenin davranışlarının cağımızın benimsemiş olduğu herhangi bir davranış kalıbına uygun olup olmadığını araştırmaktır. Başlangıcta yalnızca tıbbi bir anlam taşımakla birlikte, bugun bu kelimeyi kulturel kapsamını hesaba katmadan kullanamayız. _Bir nevrozun belirlenmesinde karşılaştığımız ozel gucluk, ne yalnızca psikolojik, ne de yalnızca sosyolojik araclarla tatmin edici bir cevaba ulaşmamızın mumkun olmamasıdır; boyle bir cevaba ancak bir ona bir buna, once birine sonra otekine başvurmakla ulaşabiliriz. Eğer bir nevroza yalnızca onu oluşturan İtkiler ve ruhsal yapısı acısından bakacak olursak, soyut bir kavramdan başka bir şey olmayan normal insan gercekten varmış gibi kabul etmiş oluruz: Oysa boyle bir insan yoktur. Kendi ulkemizin ya da bizimkine benzer bir kulturu olan ulkelerin sınırlarını aşar aşmaz daha cok güçlükle karşılaşırız. Bir nevroza yalnızca sosyolojik bir goruş acısından baktığımız ve onu yalnızca belli bir toplumun ortak davranış kalıbından bir sapma olarak gorduğumuz zaman ise, bir nevrozun psikolojik ayırt edici nitelikleri olarak bildiğimiz şeylere gereken ilgiyi göstermemiş oluruz; bu durumda hangi okuldan ya da hangi ülkeden olursa olsun hicbir psikiyatr, olup bitenleri, genellikle bir nevroz belirtisi olarak gormeğe alışkın olduğu şeyler olarak kabul edemeyecektir. Bu iki yaklaşımın birbiriyle uzlaşması, ancak normalden olan sapmaları hem nevrozun dış gorunuşu, hem de ruhsal surecleri oluşturan itkiler bakımından ele alan, ama ne onu ne de otekini birinci derecede ve kesin bir etken olarak gormeyen bir gözlem yontemine başvurmakla gercekleşebilir. Bir nevrozun başka bir temel ayırt edici niteliği daha vardır; Birtakım celişken eğilimlerin bulunmuş olması. Nevrotik bir insan bu celişken eğilimlerin varlığından, hic değilse iceriğinden habersiz olmakla birlikte, otomatik olarak bazı uzlaştırıcı cozum yollarına varmağa calışmaktadır. Freud bu sonuncu ayırt edici niteliğin, şu ya da bu şekilde bir nevrozu belirleyen temel unsur olduğuna dikkati cekmiştir. _Nevrotik catışmaları belli bir kultur içerisindeki ortak catışmalardan ayıran şey ne onların iceriğidir, ne de bilincdışı olmalarıdır. Bu iki bakımdan ortak kültürel catışmalar da aynı olabilirler. Nevrotik çatışmaların ayırt edici niteliği, daha belirli ve daha şiddetli olmalarıdır. _Nevrotik bir insan, uzlaştırıcı birtakım cozum yollarına ulaşmağa calışır ve ulaşır; bunlara, yerinde bir deyimle, ≪nevrotik cozum yolları≫ denir. _Ruhsal olaylar her zaman karmaşıktırlar; bazı sorular gorunuşte insana basitmiş gibi gelir, ama bu sorulara verilecek cevaplar hiçbir zaman basit değildir. ****** _ENDİŞE_ _Endişe, nevrozların dinomik merkezidir. _Korku, bir insanın karşılaşmış olduğu tehlike ile orantılı bir tepki olduğu halde, endişe gercek tehlike iie orantılı olmayan aşırı bir tepki, hatta hayal urunu tehlikelere karşı gosterilen bir teokidir'. _Tepkinin tehlike ile orantılı olup olmadığı konusunda verilecek karar, ozel bir kultur icerisindeki ortalama kanıya bağlıdır. Ama bu ortalama kanı belli bir tavrı ≪temelsiz≫ bir tavır olarak nitelediği zaman bile, nevrotik bir insan kendi davranışına akla uygun bir temel bulmada güçlük cekmeyecektir. Gercekten, azılı bir delinin saldırısına uğramaktan korkan bir hastaya bu korkusunun nevrotik bir endişe olduğunu soyleyecek olsanız, size bu korkusunun haklı ve yerinde olduğunu gosterecek bir suru kanıt sayabilecektir. Korkusunun gercek bir temele dayandığını ileri surecek ve korktuğu şeyle ilgili olmuş vakalardan soz edecektir. Aynı şekilde, ilkel bir insana korkularının gerçek tehlike ile orantılı olmadığını soyleyecek olsanız, o da buna benzer bir inatcılık gosterecektir. Sozgelişi, bazı hayvanları yemenin yasaklanmış olduğu (tabu olduğu) bir kabile icerisinde yaşayan ilkel bir insan, kazara bu yasaklanmış hayvanların etinden yiyecek olsa dehşetli bir korkuya kapılacaktır. _Freud, ≪objektif≫ ve ≪nevrotik≫ endişe arasında buna benzer bir ayrım yapmış ve birincisini ≪tehlike karşısında gosterilen akla uygun bir tepki≫ olarak tanımlamıştır. _İlkel toplumlarda karşımıza çıkan endişe ile cağımızda nevrotik olarak nitelediğimiz endişe arasında bir fark vardır. İlkel toplumlardaki endişeden farklı olarak nevrotik endişenin iceriği toplumun ortak kanılarına uymamaktadır. Her ikisinde de, bir kere endişenin anlamı anlaşıldı mı, aşırı bir tepki izlenimi ortadan kalkmaktadır. Sozgelişi, surekli bir olum endişesi duyan insanlar vardır; obur yandan, cektikleri acıdan oturu gizli bir olum isteği de duymaktadırlar. Bu gibi kimselerin çeşitli olum korkuları olum istekleri ile birleştiği zaman, yakın bir tehlike karşısında duyulan şiddetli bir korku çıkar ortaya. Butun bu etkenler bilindiği zaman, bu gibi kimselerin olum karşısında duydukları endişeyi uygun bir tepki olarak gormek gerekecektir. _Nevrotik bir insanı endişesinden kurtarabilmek icin onunla tartışmak, yani onu ikna etmeğe çalışmak yararsızdır. Endişesi, içerisinde bulunduğu gerçek duruma değil, onun bu durumu nasıl yorumlamış olduğuna bağlıdır. Bu bakımdan, onu tedavi edebilmek icin, bazı durumların onun icin ne gibi bir anlamı olduğunu keşfetmek gerekecektir. Endişe de korku da tehlike ile orantılı olan tepkilerdir; şu var ki, korkuda tehlike acık ve objektif olduğu halde, endişede gizlidir ve subjektiftir. Yani endişenin şiddeti, herhangi bir durumun ilgili kimse için taşıdığı anlam ile orantılıdır ve o kimse gercekte niçin boyle endişeli olduğunu bilmemektedir. _Yalnızca ruh cokuntulerinin, yetersizlik duygularının, cinsel hayatlarındaki bozuklukların, vb. farkında olan, ama endişe duyduklarını ya da daha once duymuş olduklarını hicbir şekilde fark etmeyen nevrotik insanlar vardır. Yalnızca farkında olmaksızın endişe duymakla kalmayız; aynı zamanda bu endişe, bilincli olarak fark etmediğimiz halde hayatımızda belirleyici bir etken de olabilir. _Cok daha geniş kapsamlı bir sorunun yalnızca bir bolumudur bu. Sevgi, ofke, kuşku gibi duygularımız o derece kaypak olabilirler ki seyrek olarak bilinc yuzeyine cıkabilirler ve o derece gecici olabilirler ki onları hemen unuturuz. Butun bunlar gercekten de, temelli olmayan, gelip gecici duygular olabilirler, ama aynı zamanda arka planda buyuk bir dinamik guce de sahip olabilirler. Bir duygunun bilincine varma derecesi, o duygunun gucunu ve onemini göstermez. _Gercekten de, endişeden kacmak ya da endişe duymaktan kurtulmak icin elimizden geleni yapmağa calışırız. Bunun bircok nedenleri vardır; en yaygın nedeni de şiddetli bir endişenin bize en cok acı veren duygularımızdan biri olmasıdır. Şiddetli bir endişe nobeti gecirmiş olan hastalar, bir daha boyle bir yaşantıdan gecmektense olmeyi tercih ettiklerini soyleyeceklerdir. Ayrıca endişe duygusunun bazı unsurları birey icin ozeilikle katlanılmaz olabilirler. Bunlardan biri caresizliktir. _Endişenin başka bir ozelliği de goze carpacak derecede akıldışı oluşudur. Herhangi bir akıldışı etkenin kendilerini yonetmiş olması, bazı insanlara daha zor gelir. Ozellikle kendi iclerindeki akıldışı celişken itkiler tarafından suruklenerek bir batağa saplanma tehlikesinde olduklarını gizliden gizliye hisseden ve kendilerini otomatik bir bicimde aklın sıkı bir denetimine alıştırmış olanlar için katlanılması guc bir şeydir bu. Bu bakımdan, bu gibi kimseler herhangi bir akıldışı unsura bilincli olarak'kGtlanamıyacaklardır. ******* ******* _KÜLTÜR VE NEVROZ_ _Tek tek analizlerden her biri, en usta psikanalistin bile yeni yeni sorunlarla karşılaşmasına yol acar. Her hastada daha once karşılaşmadığı birtakım gucluklerle; anlaşılması guc, acıklanması daha da guc olan tavırlarla; ilk bakışta anlaşılamıyan tepkilerle karşılaşır. Kalıtım farkları ve bir insanın hayatı boyunca -ozeiljkle cocukluğunda- karşılaştığı olayların farklılığı, işe karışan etkenlerin oluşumunda sonsuz değişikliklere yol acmaktadır. _Tüm bu bireysel değişikliklere rağmen, bir nevrozun çekirdeğini oluşturan temel catışmalar hemen her zaman aynıdır. _Kendi yaşantılarında karşılaşmış oldukları çatışmalardan ve tavırlardan soz edildiğini goren bircok okuyucular kendilerine ≪Acaba ben de nevrotik miyim?≫ diye sorabilirler. Bir insanın kendi catışmaları tarafından engellenmiş olduğunu hissedip hissetmediğinin en iyi kriteri bu catışmalarla doğrudan doğruya yuz yuze gelip gelemediği ve onları doğrudan doğruya ele alıp alamadığıdır. _Kulturumuz icerisindeki nevrotik kimselerin aynı temel catışmadan etkilendiklerini ve daha hafif derecede olmakla birlikte normal bir insanın da bu çatışmalarla karşı karşıya bulunduğunu gorduğumuz zaman, karşımıza yine başlangıcta ortaya attığımız soru cıkmaktadır: Nevrozların başka turlu catışmalar etrafında değil de ozeilikle yukarıda soz konusu ettiğim catışmalar etrafında oluşmasına yol acan kulturel şartlarımız nelerdir? _Freud’da nevrotik sorunların biyolojik bir yonelişle ele alınmasına karşılık, sosyolojik yoneliş eksiktir; bu yuzden Freud, sosyal olayları daha cok psikolojik etkenlerle ve psikolojik etkenleri de daha cok biyolojik etkenlerle (libido kuramı ile) açıklama eğilimini gostermiştir. Bu eğilim, psikanalitik yazarları, savaşların olum icgudusunden ileri geldiğini, bugünkü ekonomik sistemimizin koklerinin anal-erotik itkilerde bulunduğunu, makine cağının iki bin yıl once başlamamış olmasının nedenini bu donemin kendini beğenmişliğinde (narcissism) aramak, gerektiğini, vb. duşunmeğe goturmuştur. Freud bir kulturu karmaşık bir sosyal surecin sonucu olarak değil de, daha cok, baskı altına alınmış ya da yüceltilmiş biyolojik itkilerin ve bunun sonucu olarak onlara karşı tepki olmak uzere oluşturulan davranışların urunu olarak gormektedir. Bu itkiler ne derece kuvvetle baskı altına alınmışlarsa, kulturel gelişme de o derece yuksektir. Yuceltme yeteneği sınırlı olduğu icin ve ilkel itkilerin yuceltilmeden şiddetle baskı altına alınması nevrozlara yol acabileceği icin, uygarlığın gelişmesinin kaçınılmaz bir şekilde nevrozları artırmış olması gerekmektedir. Nevrozlar insanlığın kulturel gelişme icin odemek zorunda kaldığı bir bedeldir. Bu duşunce zincirinin temelinde bulunması gereken varsayım, biyolojik olarak belirlenmiş bir insan tabiatının var olduğu inancı, daha doğrusu ≪oral≫, ≪anal≫, ≪genital ≫ ve saldırgan itkilerin butun insanlarda aşağı yukarı aynı derecede bulunduğu inancıdır. Karakter gelişmesinin insandan insana ve kulturden kulture gosterdiği değişiklikler, bu durumda, gereken baskının değişik şiddette olmasına ve bu baskının farklı turden olan itkileri farklı derecelerde etkilemesine bağlı olacaktır. Buradaki hata, gercekte nitel bir ilişkinin yerine nicel bir ilişkinin kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Baskı derecesi ile kultur derecesi arasında değil, bireysel catışmaların niteliği ile kulturel güçlüklerin niteliği arasında ilişki vardır. __ _Yarış_ _Cağdaş kultur ekonomik yonden bireyler-arası yarışma ilkesine dayanmaktadır. Yalnız başına kalmış olan birey, aynı gruptan olan başka insanlarla mucadele etmek, onları gecmek ve coğu zaman onları bir yana itmek zorundadır. Genellikle birinin menfaatine uygun gelen, şey, başka birinin menfaatine aykırıdır. Bu durumun ruhsal alandaki sonucu, insanlar arasında yaygın ve düşmanca bir gerginliğin ortaya cıkmasıdır. Herkes herkesin gercek ya da mumkun bir rakibidir. Yarışma, sosyal ilişkilerde belirgin olan etkenlerden biridir. Erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınlar arasındaki ilişkileri etkiler ve yarışma konusu olan şey ister herkesce sevilip beğenilmek olsun, isterse ustalık ya da beceriklilik, cekicilik ya da başka bir sosyal değer olsun, guvenilir dostluklar kurma imkanlarına buyuk olcude zarar verir. Yarışma, daha once belirtilmiş olduğu gibi, aynı zamanda kadınlarla erkekler arasındaki ilişkileri de etkiler. Bu yalnızca eş secimi icin değil, eşinden ustun olmak icin yapılan mucadelenin tumu icin de doğrudur. Yarışma okul hayatına da el atar. Ve belki de hepsinden daha onemlisi, aile hayatında da buyuk bir rol oynar; boylece cocuk, genellikle hayatının ilk günlerinden bu yana bu mikrobu kapacak şekilde yetişir. Baba ile oğul, anne ile kız, bir cocukla oteki cocuk arasındaki yarışma genel bir insani olay değil, kulturel şartlarla belirlenmiş bir uyarıma gosterilen bir tepkidir. Oedipus kompleksinde ve oteki varsayımlarında ifade ettiği şekliyle yarışmanın aile icerisindeki rolunu gormuş olmak Freud’un buyuk başarılarından biri olarak kalacaktır. Bununla birlikte şunu da ilave etmek gerecektir: Bu yarışma gercekte biyolojik bir temele dayanacak yerde belirli kültürel şartların sonucudur: ayrıca, yarışma duygusunu harekete getiren şey yalnızca aile durumu değildir; yarışmaya yol acan uyarım beşikten mezara kadar etkin bir rol oynamaktadır. __ _Başarı – Başarısızlık_ _Başarısızlık korkusu gercek bir temele dayanan bir korkudur, cunku genellikle başarısızlık şansı başarı kazanma şansından daha coktur ve cunku yarışmalı bir toplumda başarısızlıklar ihtiyacların gerçekten engellenmesine yol acar. Başarısızlık yalnızca ekonomik guvensizliği değil, aynı zamanda saygınlığını yitirmeyi ve her ceşit duygusal engellemeyi de ifade eder. _Başarının bu derece buyuleyici bir hayal olmasının başka bir nedeni de kendimize vermiş olduğumuz değeri etkilemesidir. Yalnızca başkaları bizi başarımızın derecesine gore değerlendirmekle kalmaz; kendimize verdiğimiz değer de ister istemez yine başarımıza bağlıdır. Bugunku duşunce sistemlerine gore başarı bizim gercek değerlerimize bağlıdır ya da dini bir deyimle soyleyecek olursak. Tanrının liitfunun goze carpan bir belirtisidir. Oysa gercekte başarımız bizim denetimimizin dışında kalan birçok etkene bağlıdır; Tesaduflere bağlı şartlar, vicdansızca hareket etme, vb. Bugunku duşunce sisteminin baskısı altında en normal bir insan bile başarılı olduğu zaman değerinin arttığını, başarısız olduğu zaman ise değerini yitirdiğini hissetmek zorundadır. Bunun kendimize verdiğimiz değer icin sağlam bir temel olmadığını soylemeğe gerek yok. __ _Yalnızlık_ _Manevi yalnızlık herkes icin katlanılması guc olan bir şeydir; insanın kendisi hakkında duyduğu kuşkular ve korkular ile bir araya geldiği zaman ise bir felaket halini almaktadır. Yarışma ve bu yarışmanın insanlar arasında yaratabileceği duşmanlıklar, korkular, insanın kendine daha az değer vermesi- psikolojik yonden, insanda, yalnız bir varlık olduğu duygusuna yol acmaktadır. Başkaları ile bircok ilişkisi olsa bile, mutlu bir evlenme yapmış olsa bile, manevi bakımdan yalnızdır. Cağımızda yaşayan normal bir insanda bu derde karşı bir deva olmak uzere şiddetli bir sevgi ihtiyacını yaratan şey budur. Başkaları tarafından sevilmek insanın kendisini daha az yalnız hissetmesini, duşmanlık tehlikesi ile daha az karşılaşmasını, kendine daha cok guvenmeşini sağlar. Hayati bir ihtiyacı karşıladığı icindir ki, kulturumuzde aşka, sevgiye bu derece değer verilmektedir. Sevgi de başarı gibi bir hayal, bir serap halini almıştır; her turlu probleme cozum yolu getirdiği gibi bir yanılgıya yol acmıştır. Sevgiden verebileceğinden daha cok şey beklemekle bir yanılgı haline getirilmiştir. Aşka, sevgiye verdiğimiz ideolojik onem, aşırı bir sevgi ihtiyacı duymamıza yol acan etkenleri gizlemeğe yaramaktadır. _Butun bunlar nevrozların gelişmesi icin elverişli bir ortam yaratmaktadır. Normal bir insanı etkileyen –onun kendine verdiği değeri sarsan; duşmanca gerginlikler, korku ve duşmanlık duyguları yaratan; yarışmaya ve tedirginliğe yo! acan; tatmin edici kişisel ilişkiler icin buyuk bir ihtiyac duymasına neden-olan- aynı kulturel etkenler, nevrotik bir insanı daha cok etkilemekte ve aynı sonuçların onda deha şiddetli bir şekilde gorunmesine yol acmaktadır: Kendisine vermiş olduğu değeri busbutun yitirmesi; endişe; yıkıcı ictepilere ve endişeye yol acan daha şiddetli bir yarışma; aşırı bir sevgi ihtiyacı gibi... __ _Çelişkiler_ _Her nevrozda, nevrotik kişinin bir turlu uzlaştıramadığı çelişkiler, eğilimlerin vardır. Uzerinde durulması gereken ilk celişme, yarışma ve başarı ile kardeşce sevgi ve alcakgonulluluk arasındaki catışmadır. Bir yandan bizi başarılı olmaya sevk etmek icin her turlu yola başvurulmaktadır; bu ise yalnızca kendimizi gostermekle yetinmeyip aynı zamanda saldırgan bir tavır takınmamız ve başkalarını bir yana itmemiz gerektiği anlamına gelmektedir. Obur yandan, herhangi bir şeyi yalnızca kendimiz icin istememizin bencillik olduğunu, alcakgonullu olmamız gerektiğini, bir yanağımıza tokat vurana oteki yanağımızı da uzatmamızın doğru olacağını, bir vazgecme, boyun eğme tavrı takınmamız gerektiğini one suren Hıristiyan ideallerinden adamakıllı etkilenmiş bulunuyoruz. Normal alanda bu celişmenin yalnızca iki cozum yolu vardır: Bu cabalardan yalnızca birine onem verip otekini bir yana itmek; ya da her ikisine de onem verip her iki yonden de ciddi inhibition'larla karşılaşmak. _İkinci celişme ihtiyaclarımızın uyarılması ile onların tatmininde karşımıza cıkan gercek engellemeler arasındadır. Bizim kulturumuzde, ekonomik nedenler yuzunden, ilanlar, reklamlar, ≪aşırı tuketim≫ ve ≪eş-dosttan geri kalmama isteği≫ gibi birtakım yollarla ihtiyaclarımız hic durmadan uyarılmaktadır. Bununla birlikte, buyuk çoğunluk icin bu ihtiyacların gercek tatmini adamakıllı sınırlıdır. Bunun insanda yarattığı ruhsal sonuc, isteklerle bu isteklerin gercekleşmesi arasında her zaman bir tutarsızlığın var oluşudur. _Başka bir celişme bireyin sozde hurluğu ile gerçek sınırları arasındaki celişmedir. Toplum, bireye hur olduğunu, bağımsız olduğunu, hayatına dilediği gibi bicim verebileceğini soylemektedir; ≪buyuk hayat oyunu≫nıı dilediği gibi oynayabilecek, etkili ve guclu olabiiiyorsa istediği şeylere ulaşabilecektir. Oysa gercekte insanların çoğu icin butun bu imkanlar sınırlıdır. Şakacı bir dille söylenen ≪insanın kendi ana-babasını secmek kendi elinde değildir≫ sozu genellikle hayata da uygulanabilir; Bir meslek secmek ve o meslekte başarı kazanmak, eğlence imkanlarını secmek, eş secmek icin de durum boyledir. Bunun sonucu olarak birey kendi kaderini belirlemede sınırsız bir gucu aldıığu duygusu ile tam bir gucsuzluk duygusu arasında bocalayıp durmaktadır. _Kulturumuz icerisindeki bu celişken unsurlar, nevrotik kişinin birbiriyle uzlaştırmağa calıştığı çatışmalardan başka bir şey değildir: Saldırgan eğilimleri ve boyun eğme eğilimleri; aşırı istekleri ve hicbir zaman hicbir şey elde edemiyeceği korkusu; kendi benliğini geliştirmek için gosterdiği cabalar ve gucsuzluk, caresizlik duygusu... _Oyle gorunuyor ki, kulturel olarak belirlenmiş güçlükleri şiddetli bir şekilde hisseden kimseler -ozellikle çocukluk yaşantılarında bu gibi gucluklerin etkisini şiddetle duymuş olanlar-, bunun sonucu olarak da bu güçlüklerin icinden cıkamıyanlar ya da kişiliklerinden cok şey yitirerek cıkabilenler buyuk bir olasılıkla nevrotiktirler. Onları kulturumuzun üvey çocukları olarak niteleyebiliriz. ************ ************ _SEVİLMEK İÇİN DUYULAN NEVROTİK İHTİYAÇ_ ... ****** _Karen Horney - Önsöz_ _Bu kitabı yazarken göz önünde bulundurduğum amac, aramızda yaşayan nevrotik insanı tam olarak anlatmaya calışmak ve onu, bugun icerisinde bulunduğu catışmaları, endişeleri, acıları ve kendisiyle olduğu kadar başkaları ile olan ilişkilerinde de karşılaştığı güçlüklerle birlikte ortaya koymaktır. Bu kitapta, nevrotik bir insanın bugunku çatışmalarına ve bu catışmaları cozmek icin yaptığı denemelere, bugunku endişelerine ve bu endişeler karşısında başvurduğu savunma araclarına ağırlık verilmiştir. Boylece, nevrotik insanın bugunku durumu uzerinde durmakla, nevrozların temelinde ilk cocukluk yaşantılarının bulunmuş olduğu goruşunu bir yana atmış değilim. İşte bu noktada ben birçok psikanalistten ayrılıyorum. Cocukluk yaşantıları, nevrozları belirleyen durumları ya da etkenleri yaratmış olmakla birlikte, daha sonraki gucluklerin biricik nedeni değildirler. _Dikkatimizi nevrotik bir insanın bugun icerisinde bulunmuş olduğu guclukler uzerinde topladığımız zaman, nevrozların oluşumuna yalnızca bireysel yaşantıların değil, aynı zamanda, icerisinde bulunduğumuz kulturel durumların da neden olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Gercekten de, kulturel durumlar bireysel yaşantıları etkilemek ve renklendirmekle kalmazlar, eninde sonunda onların belirli bir şekil almasına da yol acarlar. Sozgelişi, bir insanın ≪her şeye karışan ve hep kendi dediğinin olmasını isteyen≫ bir annesi olması bireysel bir alınyazısıdır; ama bu ceşit annelere belirli kulturel durumlar icerisinde rastlanır ve boyle bir yaşantının daha sonraki hayatı etkilemesi de yalnızca bu kulturel durumlara bağlıdır. _Kulturel durumların nevrozlar uzerindeki etkisinin buyuk onemini anladığımız zaman, Freud tarafından nevrozların temeli olarak gorulen biyolojik ve fizyolojik etkenler arka plana itilmiş olmaktadır. Konuyu boyle bir acıdan ele alışım, nevrozlardaki birçok temel sorunun yepyeni bir şekilde yorumlanmasına yol acmaktadır. _Bu kitapta ortaya atılmış olan goruşlerin psikanalizle ilgili olup olmadığını sorabilirler. Bu sorunun cevabı, ≪psikanaliz≫ deyince daha cok ne anlaşıldığına bağlıdır. Eğer psikanalizin Freud'un one surmuş olduğu kuramların butununden başka bir şey olmadığına inanılıyorsa, bu kitapta sunulmuş olan goruşler psikanaliz değildir. Eğer ≪psikanaliz≫ deyince, daha cok, bilincdışı sureclerin rolu ve kendilerini acığa vurma yolları ve bu bilincdışı surecleri bilinc yuzeyine cıkaracak bir tedavi şekli ile ilgili bazı temel duşunce eğilimleri anlaşmıyorsa, o zaman burada ortaya atılmış olan goruşler psikanalizin kapsamına girer. _Freud’un kuramsal yorumlamalarının tumune sıkı sıkıya bağlı kalmanın, nevrozları, Freud'un kuramının yonelttiği şekilde acıklamak, yani Freud’un kuramı nevrozlarda neyi aramaya doğru goturuyorsa onu bulmaya calışmak gibi bir tehlike yaratacağına inanıyorum. Bu ise bir yerde donup kalmak tehlikesiyle karşılaşmak demektir. Bence Freud'un ortaya koymuş olduğu o dev esere bağlı kalmak, onun kurduğu temellere dayanmak şeklinde olmalıdır; boylece, psikanalizin gelecek icin sunmuş olduğu imkanların gerçekleşmesine yardımcı olabiliriz. _Benim yorumlamalarımın temelinde Freud’un goruşleri bulunmaktadır. Adler, psikolojik sureclerin ozunu verimli bir şekilde kavramayı başarabilmiş bir goruşun bile, tek yonlu olduğu ve Freud'un temel buluşlarına dayanmadığı zaman kısır kalabileceğini gosteren iyi bir ornektir. _Elimden geldiği kadar teknik terimler kullanmamaya calıştım, cunku bu gibi terimler kullanmak hemen her zaman acık ve secik bir şekilde duşunmeyi engelleme gibi bir tehlike yaratır. Bu yuzden birçok okuyucuda, ozellikle mesleğin yabancısı olan kimselerde, nevrotik kişilikle ilgili sorunların kolayca anlaşılabileceği kanısı uyanabilir. Ama boyle bir sonuca varmak yanlış, hatta tehlikelidir. Butun psikolojik sorunların kaçınılmaz bir şekilde ic ice girmiş olduğunu ve kolay kolay kavranılamıyacağını gozden kacırmamalıyız. _Bu kitabın, nevrotik insanın kendisi icin de belli bir onem taşıyacağını umuyorum. Boyle bir kimse, eğer herhangi bir psikolojik düşünceyi kendi ic dunyasına karışma ya da kendisine zorla kabul ettirilmek istenen bir şey olarak gorup, ta başından reddetmeğe kalkmazsa, coğu zaman kendi acılarından yola cıkarak, karmaşık psikolojik olayları kendinden daha guclu olan insan kardeşlerinden daha iyi anlayabilir ve kavrayabilir. _Bize calışmalarımızın dayandığı temeli ve kullanacağımız aracları sağlayan Freud'a ve ulaşmış olduğum sonuçlarda katkısı bulunan hastalarıma ayrıca minnet duygularımı belirtmeyi buyuk bir borc bilirim. ****** _Notlar_ _Mazoşizm: Dövulmek, kırbaclanmak ya da başka turlu bir bedensel eziyet gormekten zevk duyarak cinsel tatmine ulaşma ile belirlenmiş bir cinsel sapıklıktır. Buradaki anlamı ise, psikanaliz alanında ozellikle Erich Fromm ve Karen Horney’in uzerinde durdukları ve cinsel sınırları aşan bir olayla ilgilidir: Genellikle manevi bir eziyet gormekten, manevi bir acı cekmekten zevk duymak. _Cinsel ictepilerin farklaşmadığı ve bedenin cinsel organlarında toplanacak yerde ağız ya da anusle ilgili tatminlerle sınırlandığı ilk cocukluk safhası. _Bireyin kendi icinden gelen karşıt bir gucle birtakım fonksiyonlarının ya da faaliyetlerinin gerçekleşmesinin engellenmesi. _Bazı kulturlerde oğlu oldurulen bir annenin acıları, onun yerine katili evlat edinmekle dindirilebilir. ************
·
757 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.