Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_EVLENMEK! Kadınlar sanki hipnotize edilmiş gibi gözlerini yaşamın bu noktasına dikerler. Özellikle Nevrotik kadınlar, sevme yetisinden tümüyle yoksun olmalarına ve erkeklerle ilişkileri dillere destan ölçüde zayıf olmasına karşın, bu tutkudan vazgeçemezler. Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu tip kadınlar, kendi yaratıcı güçlerini ve becerilerini geliştirme yetisinden yoksundurlar. _"Sadece beni seveceksin!" Nevrotik sevgi ihtiyacının tipik bir ozelliği de, kendini aşın kıskançlıkta ele veren açgözlülüktür. Bu olayı bircok evlilikte, sevgi ilişkilerinde ve arkadaşlıklarda rahatlıkla gözleyebiliriz. Burda söz konusu ettiğim kıskançlık, ussal etkenlere dayanan bir tepki değil, tek sevilen olma arzusunun ve açgözlülüğün bir dışavurumudur. _Hastalarımdan birisinin, sevgi gosterilerine tepki vermeye bir kedisi vardı, bir keresinde bu kediyi öfkeyle duvara fırlatmıştı. Bu, şekli ne olursa olsun, reddedilmeyle boşalabilecek öfkeye tipik bir örnektir. *** _”Eğer Tanrı’dan bir dilekte bulunabilseydim; bu, bir kerecik olsun erkekler gibi işeyebilmek olurdu. Ben de babam gibi her işeyişte gösterebileceğim bir kamışımın olmasını çok isterdim. Çünkü o zaman nasıl bir yapıya sahip olduğumu da bilecektim." Bir hastam kendiliğinden böyle haykırmıştı. Bu söz, hastamın Röntgencilik içgüdüsü ve derinlerde yatan erkek gibi işemek arzusunu dile getiriyordu. Sidik yolları erotizmiyle rontgencilik icgudusu arasındaki ilişki, çok belirgindi. Babası gibi işemenin yerine gecen bir yolla masturbasyon yapmıştı. Bu hastanın cektiği saplantı nevrozundaki temel etken, rontgencilik icgüdüsüydü; masturbasyon sırasında başkaları tarafından görülme duşuncesi yuzunden şiddetli kaygı nobetlerine kapılıyordu. Bu süre icinde hastam, hemen hemen bana her gelişinde sokakta işeyen bir adamı gördüğünü söylüyordu. Çağrışımları bu duşunceyi kesinlikle ve her turlu kuşkudan uzak, tamamlıyordu. Kadınlar beceremezken erkeklerin işeme edimleri sırasında kendilerine bakabilmeleri gerceği, gelişimi buyuk olcude örgensel evre öncesine çakılıp kalmış olan bu hastamdaki kamışa imrenmenin ana koklerinden biriydi. _Cinsel organının görülmeye hazır olması yuzunden erkek, kadın icin buyuk bir kıskanclık nesnesidir. _Ayrıca sanırım bu etken, kızlardaki her abartılmış utangaclık ve iffet taslama olayında başı ceken bir rol oynamaktadır, bunun dışında, erkek ve kadın giyimindeki farklılığın en azından gelişmiş ırklarda, bu olaya —kızın cinsel organlarını sergileyemeyişi ve bu nedenle gosterme eğilimleri bağlamında kendini sergileme arzusunun, bedeninin tumunu icine alan bir evreye gerilemesine— bağlanabilir. Bu, bizi erkek frag giyerken kadımn acık omuzlu elbiseler giymesinin nedenlerine goturur. _Son olarak, kamışa imrenmenin ilk orneği olduğunu duşunduğum ücüncü öğe, bastırılmış, cok daha derinlerde gizli ama bu bağlamda cok onemli olan masturbasyon arzusudur. Bu oğe, oğlan cocukların işerken kamışlarına dokunmalarına izin verilmesinin, masturbasyona verilmiş bir izin olarak yorumlandığı bir duşunceler zincirine (coğunlukla bilincaltında) bağlanabilir. _"Babam onun bunu yapmasını yasaklıyor ama gel gör ki aynı şeyi günde beş-altı kez kendisi yapıyor." Bu anlamda, babasını kucuk kız kardeşini minik elleriyle bedeninin o bolumune dokundu diye azarlarken goren bir hastam, kızgınlıkla bana böyle söylemişti. _Kadınlardaki erkeklik kompleksi uzerine yaptığı calışmaların sonunda, erkeklik kompleksi, sidik yollarındaki erotizmi ve cocukluktaki bızır(klitoris) yoluyla masturbasyon arasında cok sıkı bağlar olduğunu onemle vurgulanmıştır. Zincirin son halkasını az once onunuze koyduğum varsayımlarda bulmak olası. *** _Ben gerçekten her şeyi yalnızca düşledim mi, yoksa gercek miydi? Kaynaktan gelen bu kuşkunun yaşamındaki her olayı icine aldığını ve bu nedenle saplantı nevrozunun temelini oluşturduğunu göstermek olasıydı. Sahtelik ile gerceklik duygusunun ayrımında ve gelişmesinde ciddi bir bozukluk olduğu kuşkusuz. ********** ********** _GİRİŞ_ _KADIN KORKUSU_ _"Benim korktuğum kadın değil," der erkek, "O zaten hastalıklı, her turlu suça yatkın, yıkıcı bir hayvan, bir cadı, isteklerinde maymun iştahlı bir yaratıktır. Kadın, uğursuzluğun somutlaşmasıdır.” Bu, yaratıcı çalışmaya yonelik erkeksi durtunun —erkeğin kadına duyduğu arzu ve korku arasındaki catışma— tamamının temel koklerinden birisi, olamaz mı? _Yalın malzemenin dayanılmaz ağırlığını göz önüne aldığımız zaman şaşkınlıkla kendi kendimize sorarız: Erkeklerin kadınlara karşı duyduktan gizli korkuya hemen hemen hic ilgi gösterilmemesi gercekten ilginc değil mi? Kadınların uzun bir suredir bunu gormezlikten gelebilmeleri cok daha ilginçtir. Her şeyden once erkeklerin bu korkuyu dindirmeye çalışmalarının belli stratejik nedenleri vardır. Ama erkek aynca, olası her yoldan bunu kendisinden bile saklamaya, yadsımaya calışır. İşte sanat ve bilim alanındaki yaratıcı calışmada "nesnelleştirme" dediğimiz cabanın amacı budur. Kaldı ki erkeğin kadını yuceltmesinin, yalnızca sevgiye duyduğu ozlemden değil, aynca kadına yönelik korkusunu gizleme isteğinden de kaynaklandığını bile soyleyebiliriz. Ancak, erkeklerin gosterişli bir bicimde sergiledikleri kadını kucuk duşurmeye yonelik tavırlannda benzer bir rahatlama bulunabilir. Sevgi ve tapınma şu anlama gelir: "Boylesine harikulade, boylesine guzel, aynca boylesine aziz bir yaratıktan korkmam için hicbir neden yok." Kucumsemeyse şunu demeye getirir: "Her yönüyle boylesine zavallı olan bir yaratıktan korkmak cok aptalca bir şey olurdu." Kaygısını dindirmek icin kullandığı bu son yöntemin erkek icin ozel bir onemi vardır: Bu, erkeğin erkeksi öz-saygısını desteklemesine yardım eder. Erkek, kadına yonelik bir korkuyu benimsemenin, erkeğe (babaya) yonelik bir korkuyu benimsemekten daha cok kendisini tehdit ettiğini duşunur. Kadınlarla ilişki içindeyken erkeğin öz-duyumunun boylesine duyarlı oluşunun nedeni, ancak daha sonra değineceğim gelişme yılları bağlamında anlaşılabilir. _Analizde bu kadm korkusu acıkca gozler onune serilir. Erkek eşcinselliğinin temelinde gercekten de oteki butun sapmalarla ortak olarak, dişinin cinsel orgeninden kacma isteği ya da bunun varlığını yadsıma tutumu yatar. Freud, bunun ozellikle fetişizmin temel ozelliği olduğunu göstermiştir. Yine de bunun kaygıya değil de kadının kamıştan yoksun oluşu yuzunden duyulan bir tiksinti - duygusuna dayandığına inanır. Ancak ben, Freud’un bu duşuncesinin bile bizi altta yatan kaygının varolduğu sonucunu cıkarmaya ittiğini sanıyorum. Cunku gerçekte gorduğumuz şey, tiksintinin altında belirsiz bir kılığa burunmuş olan dölyolu korkusudur. Cinsel arzu tarafından ısrarla bir kadınla cinsel ilişki kurmaya zorlanan bir erkeğin kendisini amactan alıkoymasına yalnızca kaygı yeterli bir gudu olabilir. Ancak Freud'un savı bu kaygıyı acıklayamamaktadır. Bir oğlan çocuğunun babayla ilgili iğdiş edilme kaygısı zaten cezalandırılmış olan bir yaratıktan (kadından) korkması icin yeterli bir neden değildir. Baba korkusunun otesinde, nesnesi kadın ya da organı olan başka bir korku daha olmalıdır. İşte bu dölyolu korkusu, yalnızca eşcinsellerle sapıklarda değil, analiz edilen erkeklerin rüyalarında da kusursuzca ortaya cıkar. Her analist bu tur ruyaları tanımaktadır ve ben burada yalnızca birkac omek vermeyi yeterli buluyorum: Bir araba son hızla yol almaktadır ve birdenbire bir uçurumdan aşağı yuvarlanarak paramparca olur; bir sandal dar bir kanaldan gecmektedir ve birden bir girdaba girer; kan lekeli hayvanların ve bitkilerin bulunduğu bir hucre vardır; birisi dik bir ucurumu tırmanmaktadır ve duşup oldurulme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kuşkusuz dolyolu korkusu sık sık, aynca var olan baba korkusunun arkasında ya da bilincaltı diliyle soylenirse, kamışın kadının dolyolunda bulunması korkusunun arkasına gizlenmektedir. Bir parmak emme olayında gosterdiği gibi, iğdiş edici babayla ilgili kaygıya verilen onem kasıtlıdır. Örneğin parmağı kesen bir erkektir ama tehditte bulunan bir kadındır ve bu işte kullanılan arac —makas— bir dişi semboludur. _Butun bunlardan sonra, erkeğin, kadın (anne) ya da dölyolu korkusunun erkek (baba) korkusundan daha derinlerde olduğunu, daha ağır bastığını, genellikle daha enerjik olarak bastırıldığını ve her şeyden once, kadının icinde bir kamış bulma cabasımn, uğursuz dolyolunun varlığım yadsımaya yonelik istemsiz bir girişim olduğunu savunuyorum. _Erkekler, kadın yuzunden ölebilecekleri ve yok olabilecekleri yolundaki korkularıyla kadına yonelik özlemleri baş başa surup gitmiştir. Bu korkunun ozellikle surukleyici bir ifade bulduğu Ren ırmağının kıyısında durup guzelliğiyle sandalcılan tuzağa duşurup sonra da boğan efsanevi Lorelei şiirini anmak isterim. Burada da kadının buyusune yenilen erkeği yutan sudur("kadını" temsil eder). Ulysess (Odaseus), tatlı ezgilerle denizcileri kendilerine ceken yarı kuş yarı kadın deniz perilerinin (sirenlerin) albenisinden ve tehlikelerinden kaçabilmek icin denizcilere kendisini yelken direğine sımsıkı bağlamalannı emretmek zorunda kalır. Cok az adam Sfenks'in sorduğu bilmeceyi çözebilir. Bunu deneyenlerin coğu canından olmuştur. Masallardaki kraliyet toprakları, kralın guzel kızının bilmecelerini cozme cesareti gosteren damat adaylarının kelleleriyle susludur. Tanrıca Kali (gece ve yıkım tanrıcası) kılıctan gecirilen erkeklerin cesetleri uzerinde dans eder. Hic kimsenin altedemediği Samson’u, Delilah gucten duşurur. Judith kendisini ona verdikten sonra Holoferens'in kafasını keser. Salome, Yahya Peygamber’in kafasını bir atın ustunde taşır. Cadılar yakılır, cunku erkek rahipler onların icindeki şeytanın işlerinden korkar. Wedkeind'in Dunyanın Ruhu albenisine yenik duşen her erkeği yok eder ve bunu da ozellikle kotu olduğu icin değil, kendi doğasının gereği olduğu icin yapar. Bu ornekleri sonsuza kadar çoğaltmak olası; erkek, her yerde ve her zaman kadına karşı duyduğu korkuyu nesnelleştirerek bu korkudan kurtulmaya calışır. _İlkel duşunceler icin kadın, kadınlığının kanlı belirtilerinin varlığıyla iki kat daha uğursuzlaşır. Aybaşı doneminde ona dokunmak öldürücüdür: Erkekler guclerini yitirirler, otlaklar kurur, balıkçı ve avcılar evlerine elleri boş donerler. Kızlığın bozulması erkek icin en buyuk tehlikeyi icerir. Kadınlar kızlığın bozulmasına evrensel olarak boylesine belirgin iğdiş edilme dürtüleriyle tepki gostermezler; bu durtuler buyuk olcude, guclu bir erkeksi tutumun geliştiği kadınlar icin sozkonusudur _Kaygının evrimsel bir acıklaması var mıdır? Ciftleşmeden sonra erkek hayvanlarda sık sık gorulen duyum yitimi —hatta ölüm— olayı bu kaygıyı aydınlatacak bir ışık tutabilir mi? Erkek, kadınla (anneyle) yeniden birleşme edimi icinde onu yenme isteğiyle gizli bir yok etme arzusunu birlikte mi duyar? "ölüm icgüdüsünün” altında yatan şey bu arzu olamaz mı? Ve bu arzuya kaygıyla tepki gosteren, erkeğin yaşama isteği midir? _Freud, erkek cocuğun ilgisinin belirgin bir bicimde narsistce bir yoldan kendi kamışı uzerinde yoğunlaşmasının özyapısal (karakteristik) olduğunu soyluyor: "Daha sonra ergenlik doneminde erkeklik organının ureteceği itici guc, temel olarak cocuklukta cisimlerin icine girme— cinsel ataklık— olarak dışa vurulur." Öteki canlılardaki kamışın varlığı ve olcusu gibi sorular, bu evrede cok onemli bir rol oynar. ****** ****** _NEVROTİK SEVGİ İHTİYACI_ Normal - Nevrotik Sevgi Farkı _Normal ve nevrotik sevgi ihtiyacı arasındaki fark nedir? Belli bir kulturde genel olanı normal olarak adlandırıyorum. Hepimiz sevilmeyi ister ve bundan haz duyanz. Bu olcude sevgi ihtiyacı — ya da daha doğrusu sevilme ihtiyacı— nevrotik bir olgu değildir. Nevrotik insanda sevgi ihtiyacı artmıştır. Eğer nevrotik bir insana bir garson her zamankinden daha az dostca davranırsa bu, onun ruhsal yapısını alt-ust edebilir. Sağlıklı insan icin, saygı duyduğu ya da bağlı olduğu insanlann da kendisini sevmesi, sayması ve onurlandırması onemliyken, nevrotik sevgi ihtiyacı zorlanımlı ve ayrım gozetmez. _Nevrotikler her konuda aşırı duyarlıdır. Biz ona birtakım gercekçi iç gözlemler sunduğumuza inanırken, o bunlan eleştiri ve küçük görmeye yorar. _Nevrotik sevgi ihtiyacının boyutlarının ne kadar buyuk olduğunu, nevrotik bir insanın ozveriyi kabul etmeye hazır olduğunu, sevilmek, sayılmak, ilgi gormek, başkalarından yardım ve kılavuzluk almak icin yaptığı usdışı davranışlarda ne kadar ileri gittiğini anlayabilirsek, bu insan icin bunlan elde etmenin neden bu kadar guc olduğunu kendi kendimize sormamız gerekir. __ _Nevrotik sevgi ihtiyacından söz ederken, gunumuzun hemen hemen butun nevrozlarında değişik bicimlerde ve nevrotik insanın farklı olculerde bilincinde olduğu gorulen, ihtiyaclarının ketlenmesine karşı artan bir duyarlılık kadar, nevrotik insanın sevilmeye, sayılmaya, başkalarından yardım, destek gormeye, farkedilmeye, yonlendirilmeye yonelik ihtiyacındaki bir artış olarak goze çarpan olayları anlatmak istiyorum. _Nevrotik sevgi ihtiyacının doymak bilmezliğini gozlemleyince, kendi kendime, nevrotik insanın peşinde olduğu şeyin gerçekten de ilgi ve sevgi olup olmadığını, sozkonusu kişinin aslında maddi kazanc peşinde koşup koşmadığını sordum. Sevgi isteği, başka bir kişiden ister bir iyilik, ister zaman, para, armağan vb ozveriler olsun, bir şeyler sağlamaya yonelik gizli bir arzunun dış gorunumu olamaz mıydı? Bu soruya genel anlamda yanıt verilemez. _Nevrozlar birbirinden ne derdi farklı olursa olsun hastanın, analistin onayını kazanmak icin ozveride bulunmaya ne denli istekli olduğunu ve hoşnutsuzluğuna neden olabilecek şeylere karşı ne denli duyarlı olduğunu tekrar tekrar gozlemleyebilir. __ Abartılı sevgi ihtiyacı _Nevrotik sevgi ihtiyacının belirtileri arasında kulturumuzde cok yaygın olan bir tanesini vurgulamak istiyorum: Sevginin gözde buyutulmesi. Burda ozellikle onlara tapan, onlan seven ve şöyle ya da boyle umursayan birileri olmadığı surece kendilerini mutsuz,- guvensiz ve cökmüş hisseden nevrotik kadınlar grubuna dikkati cekmek isterim. _Nevrotik sevgi ihtiyacındaki doymak bilmezliğin bir başka dışavurumu da, "Ben nasıl davranırsam davranayım, beni sevmelisin," sozleriyle dile gelen koşulsuz sevgi ihtiyacıdır. Bu hastaların, kışkırtıcı bir bicimde davrandıkları izlenimini ediniriz. Kışkırtıcılıkları ilkel saldırganlıkta değil, daha cok, "Boyle kotu davransam bile beni yine kabul eder misiniz" yakarışında dile gelir. Bu hastalar, analistin sesindeki en kucuk bir ton değişikliğine, "Goruyorsunuz işte artık bana katlanamıyorsunuz," der gibi dikkat kesilirler. Koşulsuz sevgi ihtiyacı kendisini ayrıca, karşılığında hicbir şey vermeksizin, "Karşılık veren birisini sevmek cok kolay ama hele bakalım karşılığında bir şey almaksızın da beni sevecek misin," der gibi sevilme isteğinde ele verir. Hastaya gore, doktora parasını odeme zorunluluğu bile doktorun asıl amacının yardım olmadığının bir kanıtıdır yoksa hastayı iyileştirmekle hicbir kazanc sağlamayacaktır. Bu oylesine ileri gider ki, cinsel yaşamlarında bile bu isteği duyarlar, "Yalnızca benden cinsel doyum aldığın icin beni seviyorsun." Eşi, ahlak değerlerinden, onurundan, parasından, zamanından, vb ozveride bulunarak ona sevgisinin gercek olduğunu kanıtlamalıdır. Bu mutlak isteğin yerine getirilmesindeki eksiklik, reddedilme olarak gorulur. __ Sevgiyi reddetmek _Sevgiyi bilinçli olarak hepten reddeden insanlar, "Sevgi ustune yaptığınız bu konuşma cok sacma. Bana gercek şeyler verin!" diyeceklerdir. Bu insanlar, cocukluklannın ilk yıllarında cok derin acılar cekmiş ve sevgi diye bir şeyin olmadığına inandırılmışlardır. Ve bu nedenle sevgiyi yaşamlarından tumuyle sokup atmışlardır. Bu kişilerin analizi, benim varsayımımın doğruluğunu onaylar niteliktedir. Eğer analizde yeterince uzun sure kalırlarsa, incelik, dostluk, sevgi gibi şeylerin gercekten var olduğuna inanmaya başlarlar. O zaman, doymak bilmez arzulan ve maddi şeylere yonelik ozlemleri, bir tünelin icine giren araclar gibi birdenbire gozden kaybolur. Durust bir sevilme arzusu ilk once belirsiz bir bicimde, sonra giderek daha da guclu olarak suyuzune cıkar. Acgozlu bir sevgi isteğiyle genel hırs arasındaki ilginin acıkca gorulebileceği olaylar vardır. Nevrozlu doymak bilmezlik ozelliği gosteren bu insanlar, sevgi ilişkileri geliştirirler, sonucta ic nedenlerden oturu bu ilişkiler bitince abur cubur yemeğe başlarlar, boylece dokuz-on kilo ağırlaşırlar yine bir - sevgi ilişkisi kurunca fazla kilolannı atarlar ve yine kilo alır, yine fazlalıklarını atarlar ve bu dongu uzun bir sure tekrarlanabilir. _Nevrotik sevgi ihtiyacının bir başka belirtisi de, isterik kişilikli insanlarda cok sık gorulen reddedilmeye yonelik aşın duyarlılıktır. Bu tipler her şeyi reddedilme olarak alır ve yoğun nefretle tepki gosterirler. Hastalarımdan birisinin, sevgi gosterilerine tepki vermeye bir kedisi vardı, bir keresinde bu kediyi öfkeyle duvara fırlatmıştı. Bu, şekli ne olursa olsun, reddedilmeyle boşalabilecek öfkeye tipik bir ornektir. _Gercek ya da hayali bir reddedilmeye yonelik tepki her zaman acık değildir; coğu kez gizlenmiştir. Analiz sırasında gizli nefret, uretkenlikten yoksunlukla, analizin değeri konusunda duyulan kuşkuyla ya da başka tur direnmelerle dile gelebilir. Hasta analiste karşı direnmeye başlayabilir cunku analistin yorumlarını reddedilme olarak alır. __ Sevgiye inançsızlık _Bilincaltında da olsa, sevgi diye bir şeyin olmadığı yolunda sarsılmaz bir inanc taşıyan insanlar, genellikle cocukluklarında yoğun düşkırıklıkları yaşamışlardır, bu düşkırıklıkları onların sevgiyi, sevecenliği ve dostluğu yaşamlarından sürüp cıkarmalanna neden olmuştur. Aynı zamanda bu tur inanclar, reddedilmenin gerçekten yaşanmasına karşı bir korunma gorevini de üstlenir. İşte bir ornek: Goruşme odamda kızımın bir oyma işi vardı. Hastalanmdan birisi bana bu oyma işini sevip sevmediğimi sordu. "Kızımı temsil ettiği icin ondan hoşlanıyorum" diye yanı verdim. Yanıtım hastayı sarsmışta, cunku —farkında olmaksızın— sevgi ve sevecenlik onun icin hicbir zaman inanmadığı boş ve kuru sozlerdi. Bu hastalar kimsenin kendilerinden hoşlanamayacağı yolundaki onyargılı varsayımlarla kendilerini gercek bir reddedilmeye deneyimine karşı korurlarken, otekiler, aşın dengeleme yoluyla kendilerini duşkırıklıklarına karşı korurlar. Bunlar, gercek reddedilmeyi saygının bir ifadesi olarak carpıtırlar. _Son gunlerde hastalarımdan ucuyle aşağıdaki olaylan yaşadım: Hastalanmdan birisi biraz isteksizce bir işe başvurmuş ve kendisine işin ona gore olmadığı anlatılmıştı; bu, Amerikalıların tipik, nezaket gereği yumuşatılmış hayır deme yoludur. Hastam bunu kendisinin iş icin gerektiğinde cok iyi olduğu yolunda yorumlamıştı. Başka bir hastam goruşmelerden sonra pencereye gidip onun gidişini izlediğime ilişkin hayaller kurmuştu. Daha sonra uzun bir suredir benim onu reddetmemden korktuğunu itiraf etti. Ucuncu hastam, insan olarak saygı duymadığım birkac kişiden birisiydi. Ruyalan benim ondan nefret ettiğim konusundaki inananı açıkça gozler onune sererken o, bilincli olarak kendi kendini benim ondan cok hoşlandığıma inandırmayı başarmıştı. _Nevrotik insanın ihtiyac duyduğu olcu ve oranda sevgiyi bulamayışının nedenlerinden birisi, sevgi ihtiyacındaki doymak bilmezliktir, oyle ki onlar icin hicbir şey yeterli değildir. Eğer daha derinlere inecek olursak, ilk nedenin içinde sırıtan bir başka neden daha goruruz. Bu, nevrotik insanın sevme yetisinden yoksun olmasıdır. __ Sevgiden yoksunluk _Sevgiyi tanımlamak cok zordur. Burda bunu, cok genel ve bilimsel olmayan terimlerle tanımlamakla yetinebiliriz. Bu tanım aşağı yukarı şoyle olurdu: Sevgi, var olan herş eyi bencilce kendine saklamak yerine, kendisini oteki insanlara, bir amaca ya da ideale kendiliğinden verebilme yetisidir. _Nevrotik insan, yaşamının ilk yıllannda kazandığı kaygı ve acık gizli duşmanlıklar yuzunden ve kendisine kotu davranılmasmdan oturu bu yetiden yoksun kalmıştır. Bu duşmanlık gelişme yıllannda onemli olcude artar. Yine de nevrozlu insan korku yuzunden bunlan tekrar tekrar bastırmıştır. Sonuc olarak ya korkulan ya da duşmanlığı yuzunden kendini bırakma, kendini verme yetisinden yoksun kalmıştır. Oteki insanların sevgi ve zamanlarını ne olcude verebileceğini, ne denli yardımda bulunabileceğini ya da bulunmak istediğini değerlendirip kavramakta gucluk ceker. Dolayısıyla karşıdaki insan ara sıra yalnız kalmaya ihtiyac duysa ya da başka amaclara, başka insanlara zaman ayırsa, başka şeylere ilgi gosterse bu, yaralayıcı bir reddedilme olarak yorumlanır. _Genellikle nevrotik insan sevme yetisinden yoksun olduğunun farkmda değildir. Sevemeyeceğini bilmez. Ancak değişen olculerde bu yetiden yoksun olmanın bilincli olduğu olaylar vardır. Bazı nevrozlu insanlar acıkca, "Hayır, sevemem" derler. Yine de nevrotik bir insan, genellikle, buyuk bir aşık olduğu ve ozellikle derin bir kendini verme yetisine sahip olduğu yanılsaması icinde yaşar. Otorite ve guc ozlemi ya da eğer başkalarına yararlı olmazsa onların da kendisini kabul etmeyeceği yolundaki bir korku boyle bir tutuma yol acabilir. Aynca bir şeyi kendisi icin bilincli olarak istemeye ve mutluluğu arzulamaya karşı cok derinlere kök salmış bir ketlemenin varlığı soz konusudur. Ara sıra başkalan icin bir şeyler yapması, kendisinin de sevebileceği, aslında cok derin bir sevgiye sahip olduğu yanılsamasını pekiştirecektir. Bu yanılsama nevrotiğin kendi sevgi isteklerini haklı cıkarma işlevi gorduğunden, o bu oz-aldatmaya dort elle sanlır. Eğer temelde oteki insanlann kendisini hic ilgilendirmediğinin farkında olsaydı onlardan bu kadar sevgi beklemesi haklı cıkarılabilecek bir şey olmazdı. ****** ****** _KADINLARDAKİ İĞDİŞ EDİLME KOMPLEKSİNİN KÖKENİ ÜZERİNE_ _Kadınlardaki iğdiş edilme kompleksi, butunuyle kamışa imrenme kompleksi üzerinde toplanmıştır; aslında, erkeklik kompleksi guncel olarak buna eş anlamda kullanılmaktadır. _Maslow: Bircok cocuk ya da yetişkin kadın, gecici ya da surekli olarak, kendi cinselliklerinin acısını cekerler. Kadınların ruhsal yaşamlarındaki kadın olmaya karşı cıkma tutumundan kaynaklanan belirtiler, bu kadınların kucuk birer kızken duydukları kamış özlemine bağlanabilir. Temelde bu bağlamda yoksun olma duşuncesi pasif iğdiş edilme fantazilerine yol acarken etkin fantaziler, goz dikilen erkeğe yonelik öc alma tutumlarından kaynaklanır. _Kadınlarda görülen ve hem nevrozların oluşumu, hem de butun pratik amaçları normal olan kadınların kişilik oluşumu ve yazgıları üzerindeki olanca etkileriyle iğdiş edilme kompleksi türlerinin, yalnızca kamış ozlemi yuzunden duyulan bir doyumsuzluk uzerine kurulup yerleştikleri doğru mudur? Bu bir bahane olamaz mı? _Sidik yollan erotizmine göre, sadist yapıdaki her şeyi yapabilirlik (herşeye kadirlik) fantazileri, erkeğin sidik fışkırtma edimiyle kolayca birleşir. Bu goruşe bir ornek olarak erkekler okulunun bir sınıfında bana anlatılan bir şeyi buraya aktarıyorum: İki oğlan, capraz durup bir hac yapacak şekilde işerlerse, o anda duşundukleri insan hemen ölürmuş.’(Bu oyun, bu yuzyılın başlarında Avrupa'da ergenlik öncesi ve ergen cağdaki oğlanlar arasında cok yaygındır. Birbirleriyle dik acı yapacak bir bicimde ayakta durup fışkıran sidikleriyle bir hac yaparken, bir yanda da duşuncelerini belli bir adamda yoğunlaştırırlarsa ve o adamın olmesini isterlerse, soz konusu insan anında olecektir. Bu deneyim havası, duşuncenin buyusunden ve kamışın gucunden gelen guc ve büyüyle yukludur; bu guc ve buyu, sidik fışkırtması olarak kamışın uzamasıyla daha da buyur. Burada hacın onemi dinsel anlamı ve x işaretinin belirli bir noktayı belirlemesi kavramının onemi dolayısıyla artar.) _Tartıştığımız kompleks gercekten kamışa imrenmeye mi dayanmaktadır? Ve kamışa imrenmeyi bu kompleksin arkasındaki gercek guc olarak mı değerlendirmek gerekiyor? Bu sorulan başlangıc noktası olarak ele alınca, kamış kompleksinin az ya da cok ustesinden gelinip gelinmeyeceğini ya da gerileme yoluyla guclendirilip guclendirilmeyeceğini ve boylece saplantının oluşup oluşmayacağını belirleyen etkenlerin neler olduğunu araştırmak zorundayız. _Erkek olma arzusunun cok belirgin ve acık olduğu kız ve kadınların yaşamlarının ilk yıllarında cok guclu bir baba saplantısı donemi yaşadıklarını goruruz. Başka bir deyişle: Bu kadınlar, ilk once ozgun anneyle ozdeşleşmeyi koruyarak ve sevgi nesnesi olarak babayı secerek, Oedipus evresini normal akışı icinde gecirmeye calışırlar. Bu evredeki bir kızın kendine zarar vermeden kamışa imrenme kompleksinin ustesinden gelebileceği iki yol olduğunu biliyoruz. Anneyle ozdeşleşmenin tam gucunu kullanarak kamışa yönelik oto-erotik narsistce arzuyu geride bırakıp, kadının erkeğe (ya da babaya) yonelik arzusuna ya da nesnel cocuk (babadan) arzusuna gecebilir. Ve yapısal olarak sahip olma arzusuna karşılık geldiğini duşunmek, aydınlatıcı bir onem taşır. Buna benzer durumlarda kadınca ve anaca bir tutumun ve gelişimin buyuk olcude gercekleşeceği kanıt gerektirmeyecek denli acıktır. Bundan dolayı, burda bundan sonra anacağım ve başından sonuna iğdiş edilme kompleksinin damgasını taşıyan oteki hastalar gibi bu evrenin gostergesi olan tecavuz fantazileri ortaya cıktı. Bu işi yaptıklarını duşlediği erkeklerin hepsi de bir erkeğe, baba imajlı erkeklere karşılık geliyordu. Bu nedenle, zorunlu olarak bu fantazilerin, yaşamının son donemlerine dek kendisini annesiyle bir tutan hastanın, icinde babasının cinsel olarak kendilerine tam anlamıyla sahip olma edimini annesiyle paylaştığını duşlediği ilk fantazinin zorlanmalı bir tekrarı olarak yorumlanması gerekiyordu. _İlk kadınsı fantazilerin gercek olduğu yanılsamasına benzer bir sığınma kendini gosterir. X diye adlandıracağım bir hastamdan, babasıyla olan sevgi ilişkisinin ona ne denli gercek geldiğine ilişkin sayısız sozler işittim. Örneğin, bir keresinde babasının bir aşk şarkısını kendisine nasıl soylediğini anımsadı ve bu anımsayışla birlikte, bir ayılma ve ümitsizlik çığlığı atıverdi: "Yine de hepsi koca bir yalandı!" _Hastam, zaman zaman bol miktarda tuz yeme zorlanımmın etkisi altında kalıyordu. Cocukluğunda annesi akciğer kanaması yuzunden tuz yemek zorunda kalmıştı; hastam da bunu, bilincaltında annesiyle babasının cinsel ilişkilerinin sonucu olarak yorumlamıştı. Bu nedenle zorlanımlı tuz yeme belirtisi hastamın, annesi gibi kendisinin de babasıyla aynı deneyimi yaşamış olma konusundaki bilincsiz arzusuna karşılık geliyordu. Bu, hastamın kendisini bir orospu olarak değerlendirmesine (aslında kızoğlankızdı) neden olan ve her yeni sevgi nesnesine bir tur itirafta bulunma konusunda zorlayıcı bir ihtiyaç duymasına yol acan aynı istekti. Bu turden hatasız bircok gozlem bize, bu ilk evrede cocuğun anneyle özdeşleşmesi (duşmanca ya da sevgiyle) temeli ustunde, babasının kendisine tecavuz ettiğini katlanmayı iceren bir fantazi kurduğunu; ayrıca fantezi icinde bu deneyimin kendisini gercekten —butun kadınların ilk elden babanın malı olduğu eski zamanlardaki kadar gercek— olmuş gibi sunduğunu anlamanın ne denli onemli olduğunu gosterir. Söz konusu sevgi fantezinin doğal yazgısının, bu sevginin gerçeklikle yadsınması olduğunu biliyoruz. Sonunda iğdiş edilme kompleksinin ağırlık kazandığı durumlarda bu ketleme nevroz yapısı icinde derin izler bırakan derin bir düşkınklığına donuşur. Bu nedenle gerceklik duygusunun gelişmesinde az ya da cok yaygın bir bozukluk ortaya cıkar. Sık sık, babaya olan bağlılığın coşkusal yoğunluğunun, kızın bu ilişkinin temelde gercek olmadığım algılayıp kabul etmesine izin vermeyecek denli fazla olduğunu goruruz; oteki olaylarda yine sanki gercekliği doğru olarak yakalamayı güçleştiren aşın bir fantazi gucu varmış gibi gozukur; son olarak, anne babasıyla olan gercek ilişkiler, coğunlukla fantaziye sığınmaya neden olacak denli mutsuzluk vericidir. _Bu hastalar, sanki babalan bir zamanlar onların aşığıymış da sonradan kendilerini aldatmış ya da terk etmiş gibi bir duygu icindedirler. Bazen yine bu, kuşkunun başlangıc noktasıdır: Ben gerçekten her şeyi yalnızca düşledim mi, yoksa gercek miydi? Bu kuşkucu tutum, cekici bulduğu bir erkekle karşılaştığı zaman, yalnızca erkeğin kendisini beğendiğini duşluyor olabilirim korkusuyla kaygı bicimini alan bir tekrarlama zorlanımı kılığında kendini ele verdi. Bu kaynaktan gelen kuşkunun yaşamındaki her olayı icine aldığını ve bu nedenle saplantı nevrozunun temelini oluşturduğunu gostermek olasıydı. ****** ****** _Freud – Horney (Harold Kelman)_ _1935 yılında Freud, psikanalitik calışmalarının 1912'de doruğuna ulaştığını bildirdi. Ve şunlan ekledi: "Bu alanda iki tur icgudunun (Eros ve ölüm içgüdüsü) varlığını ortaya koydum; ruhsal kişiliği id, ego ve superego diye üç ayrı bölümde inceledim (1923), artık bundan ote psikanalize yapacak belirleyici bir katkım kalmadı." _Freud, Horney'den yaklaşık otuz yaş buyuktur; Homey yaşamının en verimli donemine girerken, Freud da yaratıcı gucunun doruğunu gerilerde bırakmıştı. 1935'ten sonraki ilgi ve çalışmaları (Musa ve Tektanrıcılık) adlı yapıtıyla (1939) doruğuna ulaşarak başlangıc noktasma geri donmuş oluyordu: "Doğal bilimler, tıp ve psikiyatri alanlarında yaşam boyu suren uzun ve dolambaclı bir yol katettikten sonradır ki ilgim, ancak düşünmek icin yeterince yaşlandığım bir donemde beni alıp, gencliğimde beni cok etkileyen kulturel sorunlara goturebildi." _İnsanlar gibi, kulturel ve bilimsel kuramların da kendilerine ozgu bir ritmleri vardır. Bu kuramların evrim surecleri ve değişen ilgi alanları, bunlara katkıda bulunan insanların urettiği değerlerde dışa yansır. Benzer bir bicimde, psikanalitik hareket icinde de insan davranışlarını acıklamaya yonelik değişik goruşler ortaya atılmıştır. _Bir dehanın icinde yetiştiği çevreyi aşabilmesinin belli sınırlan vardır. Bilimde yeni bir bicim, evren konusunda birleştirici bir dunya goruşune yonelik koklu bir sıcrayış icin yeni bir oluşum gereklidir. _Freud, 19. yuzyılın eseridir. Batı insanı, dunyanın guneş sistemine bağlı bir gezegen olduğunu kabul etmekte gucluk cekerken, Darwin’in evrim kuramıyla bir kez daha alt-ust olmuş, bunun hemen arkasından da Freud'un bilincaltı konusundaki goruşleriyle karşı karşıya gelmiştir. _Freud, Avusturya’nın bir ili olan Moriva'da, Freiberg'de toplum dışına itilmiş kucuk bir azınlığın uyesi olarak dunyaya gelmiştir. Ve erkeklerin efendi ve bilge, kadınların aşağı yaratıklar olarak değerlendirildiği geleneksel bir Yahudi evinde yetişmiştir. İcinde yetiştiği kraliyet cağının aşın iffet duşkunu, sofuca, ikiyuzlu cinsel gelenekleri gibi coken Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Katolik Viyana da Freud'da birtakım izler bırakmıştır. Erkek bir deha olarak Freud, 19. yuzyıl biliminin yöntembilimlerince ve temel ilkelerince de desteklenen anatomik değişmezlik — "anatomi yazgıdır"— kuralı uzerine kurulu erkeklere uyarlanmış bir psikoloji geliştirdi. _"Psikanaliz, bilimin bir koludur" diyor Freud , bu anlamda olaylar, bilimsel deneylerle ilgili veriler olarak ele alınıyordu. Olaylar gozlenebilmeli, olculebilmeli, nesnelleştirilebilmeli ve tekrarlanabilir deneylerde, kestirilebilir sonuclarla kontrol edilebilmeliydi. Bu deneyler, halk tarafından incelenip kabul edilince yasalar olarak başvurulacak kuramların doğruluğunu sınamış olacaktı. _19. yuzyıl bilimi, mutlak belirlemecilik uzerine kurulu yalıtılmış, kapalı sistemlerle ilgilenmiştir. Psikanalitik çalışmalar da bu duşunce tarzından etkilenmiş, hastanın icinde yaşadığı cevre ve analist sabit koordinatlar olarak ele alınmıştır. Bu nedenle hasta, Freud'un deneysel araştırma yapısındaki tek değişken veri olarak değerlendirilmiş. 20. yuzyılda doğal bilimler, daha az katı bir yapı kazanmış ve mutlak belirlemecilikten daha az etkilenmiştir. Benzer bir bicimde, psikanalitik ortamda da hasta kadar cevre de ele alınır olmuştur. _Karen Homey, Hamburg'da orta ustu sınıftan bir Protestan ailesinde dunyaya geldi. Babası sofu bir kutsal kitap okuyucusu, annesi ozgur duşunceli bir insandı. İlk genclik yıllarında Homey, o dönemlerde genc kızlar arasında yaygın olan dinsel bir ozenti donemi yaşamıştır. Ailesi toplumsal ve ekonomik acıdan guvence altındadır. Babası, daha sonra ust duzey yoneticilerden birisi durumuna gelen Norvecli bir deniz kaptanıydı. Homey, gencliğinde babasıyla birlikte uzun deniz yolculukları yapmış, boylece yaşam boyu suren bir denizaşırı yerleri gezip gorme tutkusuna kapılmıştı. _ Freud'la Homey'in dunyaya geldikleri cevreler arasındaki zıtlık oldukca carpıcıdır. Freud doğduğunda ailesi, bir anlamda tecrit koşulları altında yaşıyordu. 12 yaşındayken, Yahudi olmayan birisinin babasını kucuk duşuruşune ve "Babasının duygusuzca geri cekilmesine ve korkaklığına" tanık olur _19. yuzyılın sonlarına doğnı bir kadın icin doktor olmaya karar vermek henuz olağandışı bir şeyken Horney, Psikanalizi secmesinin nedenlerine yazılarının hicbirisinde değinmemiştir; ancak cok zeki ve genellikle sınıfında birinci olan bir oğrencidir, yeteneği ve kişiliği erkek iş arkadaşlannın olduğu kadar profesörlerin de saygısını kazanır. _Homey, ilk once Freud'un en başarılı oğrencilerinden birisi olarak değerlendirdiği Kari Abraham, daha sonra da Freud'a taparcasına inanan Hanns Sachs tarafından analiz edildi. Boylesine sadık oğrenciler tarafından analiz edilme, Freud'un goruşlerinden sapmadan cok, bunlara olan bağlılığın pekişmesine yol acar gibi gozukmektedir. _Klasik psikanalitik yaklaşım 5 farklı bakış acısıyla tanımlanır. _1- Psikanalizin bir derinlik psikolojisi olduğunu ve onbilinc ve bilincaltı etkenlerine ozel bir onem verdiğini one sürmektedir. _2- Şimdiki davranış ancak gecmişin terimleriyle acıklanabilir"demektedir. Bu kokenci yaklaşım, zihinsel olayların "cevresel deneyimlerle biyolojik gelişmenin" ruhsal-dinsel yapıyla aralarındaki ic etkileşimin sonucu olduğunu vurgular. _3- Dinamik bakış acısı, insan davranışlarının icgudusel durtulerle karşı cgudusel gucler arasındaki etkileşimin sonucu olarak anlaşılabileceği onermesine dikkati ceker. _4- Ekonomik bakış acısı, her canlının, doğuştan saptanmış bir olcude enerjiye ve bu enerjiyi kullanım bicimine sahip olduğu varsayımı uzerine kurulmuştur. _5- Yapısal bakış acısı: Zihinsel aygıtı üç alt yapıya bolen kullanışlı bir varsayımdır. İd, insanın icgudu kaynağıdır ve kokeni anatomi ve fizyolojiye dayarur. İd, haz ilkesiyle uyum icinde işleyen temel surecin egemenliği altındadır. Ego, ruhsal yapının denetim organıdır. Gorevi duzenlemek ve sentezlemektir. Egonun onbilinc işlevleri kadar bilinc işlevleri de ikincii işlemin etkisi altındadır. Superego ruhsal aygıtın gelişen en son yapısıdır. Oedipus kompleksinin cozulmesiyle oluşur. Sonuc olarak, egoda ailenin cezalandırıcı ve odullendirici işlevlerini de iceren yeni bir bolum oluşur. İdeal ego ve bilinc, superegonun değişik gorunuşleridir. "Butun nevrotik olaylar ya belirti oluşumuna ya kişilik değişikliğine ya da ikisine birden yol acan, egonun normal denetim işlevlerindeki bir yetersizlikten kaynaklanır. Nevrotik bir catışma yapısal olarak en iyi bir bicimde, Ben ile alt Ben gucleri arasındaki bir çatışma olarak acıklanabilir. Kalıcı ve belirleyici nevrotik catışmalar, cocukluğun ilk yıllarında ortaya cıkar. Psikanalitik terapinin temel amacı, yetişkin nevrozunun cekirdeği olan cocukluk nevrozunu cozmek ve boylece nevrotik catışmaları ortadan kaldırmaktır." _Horney, psikanalitik yontem uzerine yazdığı bir yazısında şunlan soyluyordu: "Psikanaliz, elleri ve ayaklan bağlı bir insanı bu bağlardan kurtarabilir, ancak ona yeni kol ya da bacaklar veremez. Yine psikanaliz bize şu kadarım gostermiştir ki, kalıtsal olarak ele aldığımız bircok şey, gercekte, gelişimin onune dikilmiş bir engele, ortadan kaldırılabilecek bir engele karşılık gelmektedir."10 Homey’in felsefesinin gelişim yanlısı, yaşama yonelik, ozgurluk arayan bir felsefe olduğu kuşku goturmez bir gercektir. Onun icin yaradılış, doğuştan gelen ve yaşam boyunca değişmeden kalan birşey değil, tersine, beden-cevre icetkileşiminin şekillendirebileceği esnek olasılıklara karşılık veren birşeydir. Boylece 1917de Homey, Freud'un mekanik direnme fikri yerine kendi holistik* engel goruşunu tanımlamıştır. Bilincaltı guclerinin onemini kavramış olmasına karşın, bunların anlamlarının ve boyutlarının cok daha farklı olduğuna inanıyordu. Orneğin, "devinim" terimini icguduyle karşı-icgudu arasındaki etkileşimi anlatmak için kullanmadı ama, gelişimin kenduiğinden işleyen gucleriyle bu enerjilerin amaclarından sapmalarım hastalık olarak nitelendirdi. Freud'un psikanalitik kuramlara uygulanabilir bulduğu her canlının doğuştan belli bir enerji duzeyine sahip olduğu yolundaki ekonomik kuram, ondokuzuncu yuzyıl biliminin bir varsayımıydı. Bu varsayım, Nevvton’un mekanik evren kuramındaki kapalı ve yalıtılmış sistemlere uygulanmıştır. Homey'in kuramı ise, yirminci yüzyıl fizik bilimindeki alan (ozellikle vektorel alan, S.B) kuramlannınkine benzeyen acık-sistem değişkenliğiydi. Savlarına karşın Freud'un eğilimi biyolojik değil, materyalist bir felsefe uzerine kurulmuştur. Homey'in eğilimi ise, cevreyle canlıyı biri diğerini etkileyen, birleştirici bir surec olarak tanımlayan bir alan ilişkileri kuramıyla dile gelen holistik ve biyolojik bir felsefeden kaynaklanmaktadır. _Kendi ozgurluk arayıcı felsefesi, mutlak belirlemecilik uzerine kurulu haz-acı ilkesini golgede bırakmıştır. Buna bağlı olarak Horney, insanın gelişimi engellendiği icin yıkıcı olduğunu one surmuştur. Freud yuceltmeyi ikincil bir veri olarak değerlendirirken, Homey bunu, gelişimin engellenmemiş temel bir belirtisi olarak ele almıştır. Freud'un egoya ve superegoya bağladığı işlevler, Homey'in kuramsal sisteminde yeni anlamlar kazanmıştır. _Son calışmalarının birisinde Freud, artan bir telaşla, araştırmalarımızın tek yanlılığına dikkatleri cekmiştir, diyor Homey ve ekliyor: "Ben bunu, son gunlere dek yalnızca erkek cocukların ve erkeklerin araştırma konusu olarak ele alınmasına bağlıyorum. Bunun nedeniyse cok acıktır. Psikanaliz bir erkek dehanın eseridir ve bu goruşleri geliştirenlerin hemen hepsi erkektir. Bu insanların bir erkek psikolojisi geliştirmeleri ve erkekleri kadınlardan daha iyi anlamaları doğru ve akla yatkın bir olgudur."* _Peki Homey'in oğrencilik yıllarında ve daha sonra oğrenip irdelediği Freud'cu cinsel kuramlar nelerdi? _Freud'un ilk kuramı (1895), cinsel ketlemenin, nevrozun dolaysız kaynağı olduğu savıydı. Cocuklukta boy gosteren cinsel içgüdü, amac olarak gerilimi boşaltmayı, arac olarak da bu boşaltmaya yarayacak kişi ya da kişi yerine konan şeyin bulunmasını hedefler. Ona gore, nevrotiğin fantezide yaptığı şey, sapığın gercek yaşamda yaptığı şeydir ve cocuk, cok-yonlu ve değişken bir sapıktır. Freud, cinsellik kavramını, örgensel doyumu olduğu kadar her turlu hazzı, sevecenlik ve sevgi duygularını da bu kurama katarak genişletti. Freud'a gore, insanın cinsel yaşamı uc evreye ayrılır. İlk evre, kendi icinde ağız, makat ve kamış evresi diye uc alt evreye bolunen ve Oedipus kompleksinde doruğuna ulaşan cocuk cinselliğidir. İkincisi, yedi-oniki yaşlarını icine alan ve Oedipus'un cozulup ust egonun oluşumuyla başlayan gizlilik(kulucka) evresidir. Son evreyse yaklaşık oniki-ondort yaşları arasında başgosteren, olgun orgenselliğe, karşı cinsten nesne secimine ve cinsel ilişkiye yol acan ergenlik evresidir. _Daha sonra Freud, libidonun yalnızca cinselliğin değil, saldırganlığın da temel ruhsal enerjisini oluşturduğunu (1923), değişik libidinal aşamalardan oluşan bir gelişim sureci bulunduğunu varsaydı. Ayrıca, nesne seciminin libidodaki değişme sonucu gercekleştiğini, cinsel itkilerin tepki oluşumuyla doyurulabileceğini, bastınlabileceğini ve denetlenip kullanılabileceğini savundu. Kişilik yapısı, biyolojik olan icgudulerin kullanım bicimiyle belirlenir. Bunun dışında Freud, nevrozun, cocuk cinselliğinin herhangi bir evresine sapma ya da geri cekilme olduğunu savundu. ***** _Önsöz – Türkçe üzerine_ _Mastürbasyon terimi dilimize "kendi kendini doyurma, elle doyum," vb olarak aktarılır. Ama mastürbasyon, sanılanın tersine bir doyum değildir, bir "kendi kendini uyarmadır"* ve elle sınırlı olması da gerekmez. Porno izlemek veya okumak ya da fıkra anlatmak da bir mastürbasyondur. _Libido dilimize "cinsel enerji" olarak çevrilir. Ama buna bir tür "enerji" desek bile, yine (hatalı özdeşleştirmelerin marifetiyle) sanılanın tersine, libido, "varsayılan bir tür zihinsel enerjidir."* _"Kompleks" terimi de "karmaşa" olarak çevrilir. Ama kompleks, bir "karmaşa" değil, "davranış üzerinde dinamik bir etki yaratan ve birbiriyle bağlantılı olan bir bilinçli ve bilinçsiz düşünceler ve duygular toplamıdır."* Yani belli yasalara uyan kendi içinde tutarlı bir sistemdir. ****** ****** _Notlar_ _Nevrozların kraliçesi _Bilincaltı diliyle söylemek _Bilimsel olmayan terimler _Panik atak – Cinsel Atak _Gizli nefret _Nevrotik doymak bilmezlik _İlk nedenin içinde sırıtan bir başka neden _Hayali reddedilme _Tecavuz fantezileri _Koşula bağlı nevroz, kişilik nevrozu _Yalın malzemenin dayanılmaz ağırlığı. _Nezaket gereği yumuşatılmış hayır deme yolu. _Sorduğu bilmece unlu Oedipus tarafından cozulunce kendisini denize atarak intihar eden kadın canavar. _Sachs, sanatsal yaratma durtusunu suc ortakları arayışı olarak acıklıyor. Sanınm bu konuda haklı da ancak, sorunun yeterince derinine inmediği kanısındayım, cunku acıklaması tek yanlıdır ve tumel kişiliğin yalnızca bir parcasmı yani, superegoyu hesaba katmakla yetinmiştir. _"Kızımı temsil ettiği icin ondan hoşlanıyorum _Öz-aldatma _İçgudu, karşı-icgudu. _Holizm: _Kör bir tapınma _Varoluşunun cekirdeği ************** ************** _KARI PSİKOLOJİSİ_ (Eski Notlar) _Freud, erkek psikolojisini geliştirmiştir. Ben de onun kadın psikolojisine ilişkin görüşünü tartışacağım. Freud’a göre kadın ve erkekteki kişilik özellikleri ikicinsli (Biseksüel) eğilimlerden doğar. Freud, erkekteki pek çok kadınsılığı reddederken, kadında da pek çok özelliğin erkek olma isteğine bağlı olduğunu savunur. _Freud’e göre kız çocuğunun gelişiminde en sarsıcı olay, erkeklerin penisi olduğu, oysa kendisinde olmadığının keşfedilmesidir. Bu olay kızın yaşamındaki en kritik andır. Kız, kendisinin de penise sahip olma isteğiyle, olacağı umuduyla ve penis sahibi talihli insanlar karşısında duyduğu imrenmeyle tepki gösterir. Bu eksiklik kabul edilince, şekil değiştirerek, penis yerine bir çocuğa sahip olma eğilimiyle yani kendindeki kusurun giderilmesi ve bir penise sahip olma olarak anlaşılmalıdır. Kadın her şeyin doyumunu oğlundan elde etmeyi umabilir. Penis imrenmesi kadın gelişiminde çok büyük izler bırakır ve bu imrenme çok büyük enerji harcanmasıyla aşılabilir. Kadının en büyük idealleri, onun penis isteğinden güç alırlar. _Kadın, özsevgisinden dolayı ve kendi bedenini erkeklere karşı kusurlu bulduğundan aşağılandığını hissetmektedir. _Kız ve erkek için ilk cinsel nesne anneleridir. Bu nedenle kız anneye karşı duyduğu erkeksel özelliklerden dolayı da penis sahibi olmak ister ve penis sahibi olamadığından dolayı anneye bir düşmanlık besler ve anneden umudu kesen kız babaya yönelir. Penisi babadan edinme isteği, kız çocuklarının aşırı şekilde olan baba sevgisinin nedenidir kesinlikle. Böylece çocuklar yalnızca erkek cinsini tanırlar. _Ay hali, genellikle babanın penisinin yutulduğu düşlemlerinin sonucu olarak yorumlanır. _Erkeklerle olan bozukluklar, penis imrenmesinin sonuçlarıdır ve bu imrenme hor görmeyle ortaya çıkabilir. Kadınlık reddedilir ve kızlığın bozulması iğdiş olarak hissedildiği için partnere karşı bir öfkeye yol açabilir. Kadınlar, armağan için erkeklere yönelirler ve erkek çocuk doğuramazlarsa erkeğe yüz çevirirler. _Kadın aşağılık duygusuyla, penis eksikliğinden dolayı kendi cinsini hor görör. _İmrenme kadında çok az bir adalet uygusuna sahip olmasını ve erkekten daha kibirli ve kıskanç olmasına neden olur. _Karl Abraham’a göre, kadınsı sayılan tutkular, en güzel kadın olma ve en değerli erkekle evlenme gibi istekler, penis imrenmesinin anlatımlarıdır. _İmrenme, her ne kadar anatomik ayrıma bağlıysa da, psikolojik bakımdan kadının karşı cinsin özelliklerine sahip olma isteğiyle belirlenmiş oluğu savı kabul edilebilir. _Kadınların rüyalarında penisten yoksun olduklarını görmeleri ve erkek olmak isteği de bu imrenmeye örnektir. Bu rüyalar genellikle nevrozlu kadınlarca görülür ve farklı yorumlara da açıktır ve net kanıt olamazlar. _Freud’un, penis imrenmesinin, kadının karakteri üzerindeki etkisini neden bu kadar kesin saydığını anlamaya çalışalım. 2 temel etken bu kanıyı açıklamakta. Kültürel öğeleren uzaklaşan analizci, düşünmeden, şu eğilimleri penis imrenmesi olarak görmekteir: Erkeğe egemen olma, başarısına gıpta, kendine yeterli olduğunu gösterme, kadınlığı redetme eğilimleri... ve erkeğe özenmedeki diğer konu da erkeğin toplumsal ayrıcalıklarına imrenmeden kaynaklıdır. Bunlar hem nevrozlu kadınlar hem de nevrozlu erkeklerin özellikleridir. Nevrozlu kadınlar eğilimlerini hem erkeklere, hem de diğer kadın ve çocuklara karşı da göstermektedir ve bunun penis imrenmesinden kaynaklandığını söylemek dogmatik olacaktır. Rüyaları ise şüpheci olarak değil daha derin şekilde incelemek gerekir. _Diktatörlüğe duyulan özlem, kıskançlık, hor görme nevrotik özelliklerdir. _Deneyimli bir analizci hastanın telkine açıklık durumunu fark edecek ve yönlenirecektir. _Bir kadının doğa tarafından haksızlığa uğrayarak iyi niteliklerle donatılmadığını düşünmesi, gerçekte çevresinden çok şey istediğini ve istekleri doyurulmazsa öfkelenmesi… Analizci tüm dikkati imrenmeye yönelttiği için gerçek sorunlar gözden kaçmaktadır. _Adler’in belirttiği, kültürümüzdeki erkeksi güç, cesaret, bağımsızlık, cinsel özgürlük… gibi ayrıcalıklar kadın için imrenilen istekler olabilir. Bence penis imrenmesi sadece erkeksi sayılan niteliklere sahip olma isteğinin simgesel bir anlatımıdır. Simgesel anlatım ancak bilinçsiz eğilimler için zorunludur. _Bastırılmış istekleri keşfetmek için kadının aşağılık duygularını, kadın olma gerçeğine dayandırma eğilimini anlamak gerekir. Benim deneyimime göre aşağılık duygusu, kendine ilişkin bazı abartılmış kavramlara göre yaşamaktaki başarısızlıktır. Erkek olma isteği de bastırılmış bir tutkuyu maskeleyen bir perde olabileceği de akılda tutulmalı. _Nevrotiklerde, tutku o denli yakıcı olabilir ki, kaygıyla yüklenebilir ve bastırılabilir. Kültürel olarak daha az baskıya maruz kalmış olan erkeklerde daha hafiftir. _Sonuç olarak penis imrenmesi temelindeki yorumlar, tüm kişilik yapısı gibi temel güçlükleri anlamayı engellemekte ve asıl sorunu gizlemektedir. _Freud, penis imrenmesinin erkek psikolojisindeki karşılığının erkeğin başka erkeklerin edilgin ve kadınsı tutumlarına karşı savaşı olduğuna inanmaktadır. Freud bunu kadınlığın reddi olarak adlandırmakta ve bence üstün görünme gereksinmesi duyan kişilerin yapısına bağlı olan çeşitli güçlükler de görmektedir. _Freud kadın hakkında 2 görüş daha ileri sürmekte. Biri kadınların mazoşizme daha yatkın olduğu, diğeri de kadınlardaki sevgiyi yitirme korkusu olduğu ve bu korkunun da erkeklereki iğdiş edilme korkusuna karşılık olduğudur. _Helene Deutcsh, Freud’un varsayımını geliştirdi ve mazoşizmi kadının temel güç kaynağı sayarak genelleştirdi. Kadının istediği şeyin baştan çıkarılmak ve tecavüz edilmek olduğunu, ruhsal yaşamda istediği şeyin aşağılanmak olduğunu, çocuk oğurmanın öneminin mazoşist oyumun en üst noktasını oluşturduğunu öne sürdü. Kadınlar bu mazoşist eğilimlerinden olayı şiddete uğramadıkça, yaralanmadıkça, aşağılanmadıkça ya da böyle hissetmedikçe soğuk olmaya mahkumurlar. Santor rado ise, kadınların erkekliği tercih etmesinin mazoşist kadınsı eğilimlere karşı savunma olduğunu ileri sürer. _Psikanalitik kurama göre ruhsal tutumlar cinsel tutumlara göre biçimlendiğinden kadınsı mazoşizm temeline ilişkin yaygın sonuçlar vardır. Bunlar kadınların boyun eğmeyi ve bağımlı olmayı istedikleri varsayımıdır. Fakat bu özellikler kanıtlara göre sadece nevrozlu kadınlara aittir. Örneğin kadın erkeğin hayvanca isteklerinin kurbanıdır ve kendini feda etmek arsuzundadır. Bazen de doğum sırasındaki acıda mazoşist düşlemler ortaya çıkabilir. Kurban rolu oynayan ve kendini çocuklarına feda ettiği gerçeğini sürekli vurgulayan pek çok kadın anneliğin nevrozlu kadınlara mazoşist doyum sağlayabileceğinin kanıtıdır. Öte yandan evlenmeden önce güçlü bir koca tarafından kendilerini köle edilmiş ve aldatılmuş gördükeri için evliliğe soğuk bakan nevrozlu genç kızlar da vardır. Son olarak mazoşist düşlemler kadın rolünün reddedilmesine ve erkek rolünün tercih edilmesine yol açabilir. _Ben mazoşizmin cinsel bir olgu olmadığını, daha çok kişilerarası ilişkilerdeki çatışmaların sonucu olduğunu savunuyorum. Mazoşist eğilimler bir kez oluştu mu cinsel alanda da egemen olabilir. Bundan dolayı mazoşizmin kadına özgü olması olanaksızdır ve kadın mazoşizmini açıkmamak için kadının gelişiminde özel etkenler keşfetmeye çalışan analitiklerin başarısızlığını kınamamak gerekir. Biyoloji değil, kültürel nedenler aranmalıdır. Benim kanım, kısaca mazoşist olguların kendini silme ve bağımlı olma yolunyla yaşamda güvenlik ve doyum sağlama girişimini temsil etmeleridir. Bu tutum bireysel sorunları çözme biçimini belirlemekte. Örneğin bu tutum, zayıflık ve acı çekme yoluyla başkalarını etkilemeye ve hastalıkta başarısızlığa özür bulmaya sevketmektedir. _Sevgiyi yitirme korkusu, mazoşist niteliklerden biridir çünkü değer görmek kaygılara karşı koruyucu unsurlardan biridir. Kültürümüzde kadın sevgiyi aşırı değerlendirir ve fazlasını bekler. Yaşlanma korkusunu da bu görüşle aydınlatılabilir. Erkeklerin hoşuna gitmek yaşamsal bir zorunluluk olmuştur çükü aşk, seks, aile ve çocuk erkekler tarafından sunulmuştur. Bu zorunluluktan doğan güzellik kültüdür. Erotik çekiciliğe verilen bu önem kadın yaşlanmaya başladıkça kaybolmakta ve çöktüklerini hissetmeleri nevrotik bir özellik olarak görülebilmekte. Bu çekiçiliğin tek değer olması ölçüsüne normaldir. Bu korku kadında yaşla sınırlanma ve gölgesini kadının tüm yaşamına salar ve yaşam önünde güvensizlik uygusu yaratır. Örnek olarak annelerle ergen kızlar arasındaki kıskançlık. Bu kıskançlık onların kişisel ilişkilerini bozmakla kalmaz annede tüm kadınlara karşı bir düşmanlık kalıntısı bırakabilir. Bu korku, karının erotizm alanı dışında kalan olgunluk, bağımsızlık, bilgelik gibi kavralarla belirtilen nitelikleri değerlenirmesini engeller. Kadın olgunluk yıllarına karşı kötüleme tutumu geliştirirse ve bunları çöküş yılları olarak görürse, kişilik geliştirme görevini aşk yaşamıyla ilgilendiği ölçüde üstlenemez. _Sevgi beklentileri, Freud’un penis imrenmesine atfettiği doyumsuzluğu açıklamaktadır. Hoşnutsuzluğun 2 nedeni, ilişkilerin sürekli bozulduğu kültürde aşk yaşamından mutluluk bekleme güçlüğü, öbürü de bu durumun aşağılık duygusu yaratmaya elverişli olduğudur. Erkeğin aşağılık duygusu erkek olduğundan doğmaz ama kadınınki kadın olduğundan doğar. Bunu kültürel nedenlere bağlıyorum. _Kendine güven, sevgiyi vermeye ya da almaya bağlıysa kurulan temel çok ince ve sallantılı olacaktır. Çok incedir çünkü kişilik değerlerini boşta bırakmaktadır, çok sallantılıdır çünkü uygun partönerler bulmak pek güç bir dış etkene bağlıdır. Bu durum bağımlılığa neden olabilir ve bu durum da kişi sevilmez ise hiç değeri olmadığı duygusuna yol açabilir. _Freudun şu sözlerini anlayışla karşılıyoruz: “Ancak unutmamalısınız ki biz kadınları doğalarının cinsel işlevleriyle belirlenmesi ölçüsünde betimledik fakat bunun dışında da her kadının insancıl bir varlık olma olanağına sahip olduğunu anımsamamız gerekir. Kadınların edilgin durumlara zorlayan toplumsan gelenlerin etkisini önemsiz saymaktan kaçınmalıyız. Kadınlıkla, içgüdüsel yaşam arasındaki ilişkilerden birini özellikle ihmal etmemeliyiz. Toplumun empoze ettiği saldırganlığı bastırmada özellikle güçlü mazoşist dürtülerin gelişmesini kolaylaştırmakta, bu dürtülerin sonucu da içeriye dönmüş yıkıcı eğilimlerin erotik bakımdan yoğunlaşması olmaktadır.” Freudun bu kanısının kuramsal sistiminden daha önemli yer tutması gerekirdi. Fakat özünde biyolojik olan yönelimi nedeniyle Freud, bu etkenlerin tüm anlamını görememektedir. Freud ne bu etkenlerin, tutkuları ne ölçüde biçimlenirebileceğini görebilir ne de kültürel koşullarla kadın psikolojisi arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını değerlendirebilir. _Yapı farklılıklarının ve cinsel işlevlerin ruhsal yaşamı etkilediği konusunda herkesin ferudla görüş birliği içinde olduğunu sanıyorum. Fakat bu etkinin kesin mahiyeti hakkında fikir yürütebilmek kısır bir döngüdür. Amerikan kadını, alman kadınından farklıdır ve ikisi de yerli kadından farklıdır. Anlamanızı umduğumuz nokta özel kültürel koşulların kadında da erkekte de özel nitelikler ve yetenekler yarattığıdır. ********** _Karen Horney, Freud’un kadınları küçümseyen penis kıskançlığına, rahim kıskançlığı kavramı ile karşılık verdi. Rahim kıskançlığı; kadınlardaki kutsal çocuk doğurma yeteneğinin erkeklerde olmayışının yarattığı kıskançlıktır. Horney’e göre erkeklerin de kadınların da karşı taraf tarafından beğeni duyulan özellikleri vardır. Fakat erkekler çocuk doğurma yeteneklerinin olmaması nedeniyle diğer alanlarda başarılı olarak bu durumu dengelemeye çalışırlar. *********** ***********
·
2 artı 1'leme
·
1.480 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.