Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Daha önce, ziraatın zorla ortaklaştırılması sırasında Ukrayna ve öteki ziraatçı alanlarda olduğu gibi Kuzey Kafkasya da aynı trajediye katlandı: Açlık ve toplu baskı. Nüfusun %7 si bu dönemde eridi. II.Dünya Savaşı sırasında Kuzey Kafkasya'da olup bitenler Sovyet, propagandasıyla gerçek arasındaki büyük uçurumu en iyi bir biçimde gösterdi. Hitler'in ordusu ağustos 1942'de Kafkasya'ya yaklaştığında Sovyet Başkanı Kalinin bir konuşmasında şöyle diyordu:" "Kafkasyalılar şimdi, barınaklarını başarı temellerini, yüksek ve aydın yaşayışlarını ortaklık (kolektif) sisteminde gören bir sosyal millet oldular... Bütün, Kafkasya, halkı için bir dağ köyü durumuna gelmiştir. Bütün Sovyet ülkesi bir ucundan öbür ucuna onların sergievi olmuştur. Milli düşmanlık yerini karşılıklı anlaşmaya, yabancılaşma da yerini birlikte çalışmaya bırakmıştır. Sovyet gücünün 25. yılında bütün bunların Kafkasya'da yer alması bir mucize değil midir? Evet, bu bir mucizedir. Bunun için Lenin bütün hayatı boyunca çarpıştı, Stalin çarpıştı, bizim Parti'nin bütün amacı buydu." Katinin sözlerine şimdi Kuzey Kafkasyalıların, Trenleri raydan çıkararak, köprüleri yıkarak, cephane ve benzin depolarını uçurarak düşmana (Nazilere) şiddetli bir direnç göstereceklerini ekliyordu. Gerçek tam tersi oldu. Kuzey Kafkasyalılar, kendilerini yıllarca zalimlikle ezen Rus rejimine kin besliyorlardı. Onlar Rus boyunduruğunu hiçbir zaman kabul etmemişlerdi ve kendilerine özgürlük vadeden her orduya hoş geldin demeye hazırdılar. Ancak, Hitler'in milliyet siyasetinin Stalin kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorlardı. Savaş yıllarında Kuzey Kafkasya'daki antikomünist ayaklanmalar Nazi ordularının çok işine yaradı. Almanya, Ukrayna ve Kafkasya'ya yerleşerek -bir taraftan dünyanın en verimli toprağına ve en zengin yeraltı servetlerine ve bir de iç denize sahip olur, diğer taraftan Asya'ya giden ve Basra Körfeziyle Hindistan'a inen büyük yollan elinde tutabilirse Reich'in artık yalnız Avrupa'yı değil, fakat bütün diğer kıtaları da kendi keyfine tabi tutabilmesi için ·yeni girişimlerine lüzum kalmayacaktı. Filhakika, şayet İngiliz direnci uzarsa bu taktirde geniş ve zengin Rus topraklarını elinde tutan bir Almanya, eninde-sonunda batıdaki fetih emellerinden vazgeçerek düşmanını barışa mecbur edebilirdi. Bu durumu gören Moskova, Çeçen, İnguş, Balkar ve Karaçaylı erkek, kadın ve çocuk bir buçuk milyona yakın insanı yük kamyonlarıyla ve gemilerle Sibirya'ya sürdü. Kuzey Sibiryalıların deyişiyle Kafkasyalılar oralarda" sinekler gibi öldüler. 1957 yılında Kruşçev, Stalin'i insanlığın eski diktatörü ve tek başına bu canavarca hareketlerin deli kışkırtıcısı olarak suçladı ve yukardaki dört Kuzey Kafkasya halklarının eski itibarlarının iade edildiğini açıkladı. Ancak, 225.000 kişi dönebildi bu sürgünden. Kafkasya'yı ele aldığımız zaman görürüz ki, kuzey ve güney diye iki ayrı bölgeye ayrılmıştır. Güney Kafkasya' da Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan adıyla üç cumhuriyet, Acara, Abhazya, Osetya ve Nahcivan adıyla dört muhtar idare vardır. Bunlara bir de Kürt topluluk eklenmiştir. Kuzey Kafkasya'da: 1- Dağıstan Bağımsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti-Başkent, Mahaçkale. 2- Çeçen-İnguş Bağımsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti-Başkent Grozni. 3- Kuzey Asatinler bağımsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti-Başkent Ordzhonikidzs. 4- Kabardino-Balkarya Bağıınsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Başkent, Nalçik. 5- Karaçay-Çerkes Bağımsız Bölgesi-Başkent, Maykop. Sıraladığımız bu ülkelerde kurulan idare mekanizmalarında yer alan görevlilerin bazı yerlerde %50 si, bazı yerlerde daha da fazlası Rus'tur. Bunlar için öz vatanlarında yapılacak nice işler varken buralara getirilip yerleştirilmelerinin tek sebebi Rus emperyalizmini geliştirmektir. Üstelik bu ülkelerin tabii zenginliklerinin Rusya'ya bedelsiz nasıl yağma edilip götürüldüğünü ve Rusluğa ait ihtiraslar için bol bol nasıl harcandığını tetkik zahmetine katlananlar, sık sık tekrar edilen sömürücülüğün en canlı ve en açık sahneleriyle yüz yüze gelmiş olurlar. II. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar Kafkaslara doğru ilerlemişlerdi. Ruslar Kafkas dağlarının gerisine çekilirken, madenler Almanlara kalmasın diye, bu madenlerde çalışan amele, usta memur velhasıl sözün kısası kim varsa, hepsini maden kuyularına indirdiler ve üzerlerine ocakları yıktılar. Bu feci olayı oralarda yaşayan herkes bilir. İşte size amele cenneti... Sosyal adalet iddiasında bulunanların şu hadisesinden de bahsetmek isterim: "Allahsızlar teşkilatı", kadınlar ve erkeklerden oluşan bir grubu, propaganda kastı ile Kafkasya'ya gönderir. Bunlar Kafkasya'da bilhassa Müslümanlarla meskun şehirlere gelince, anadan doğma soyunup çıplak gövde gösterisi yaparlardı. Bu çirkin manzara yeterli değilmiş gibi, tempo tutup Kahrolsun din, kahrolsun Sünnilik diye gırtlakları tıkılıncaya kadar bağırırlardı. Anadolu kadar toprağı olan Kafkasya'nın bu kadar çok devlete (?) ayrılması belli bir emperyalist iskan politikasının sonucudur. İmparatorluğun iskan politikası da aynı gayeleri gütmekte idi. İmparatorluk iskan işlerinde başlıca: 1- Yerli halkı topraklarından etmek ve Slavlaştırmak, 2- Rus muhacirleri yerlilere hakim kılmak, 3- Ekonomik faaliyetleri yerlilerin elinden almak, 4- İskan mıntıkalarının bölgelerini en güzel, en mümbit arazisini muhacirlere vermek, gerekirse bu gibi yerleri sahiplerinden zorla almak. 5- Bütün askeri noktalarla deniz ve nehir kenarlarını, dağlılardan almak, esasını takip ederdi. Bu esasları başarmak hükümet kuvvetinden başka "Kafkasya'da Ortodoksluğun ihyası cemiyeti", "Osetya'da Neşr-i Din Heyeti", "Slav İttihadı Cemiyeti" vs. gibi koruma gören cemiyetler vardı. Bolşevik teşkilatlarının yaptığı işe gelince şöyle özetlenebilir: 1- Yerli halkı dini, milli ve manevi etkilerden uzaklaştırmak üzere en ufak köylere varıncaya kadar hususi ve salahiyetli memurlar ikame etmek suretiyle dağlıların mukaddesatlarına karşı mücadele etmek, Methleri yok etmek Çünkü dağlı hayatında adet tarih demektir. Adetten ayırma tarihten tecrit anlamına gelir. Tarihten tecrit edilen bir kavmin ise varlığı nerede kalır? 2- Çarlığın yaptığı İslam faaliyetini aynen muhafaza etmek, bu göreve engel olacak kişileri yok etmek. Mesela: İmam Necmeddin gibi. 3- Önemli merkezleri elde tutmak, dağlı aydınları yok etmek. Çeçenistan'daki aydınları bu amaçla göz altında tutmak. 4- Yerli unsurları mülki bir teşkilat ile Ruslara bağlamak, Kafkasya'yı askeri bir teşkilatla bağlamak. 5- Madenleri yerlilere pay vermeksizin doğrudan doğruya Moskova'nın öz malı saymak. Mesela bugün Grozni'deki maden yatakları, ormanlar, mümbit topraklar vs. hep Moskova hesabına çalışmaktadır. Çarlık zamanında en' iyi arazi dağlılardan gasp edilmiş, Kazaklara ve diğer muhacirlere verilmiştir. Çeçenlerin kurduğu cumhuriyetin adı "Çeçen-İnguş Cumhuriyeti" idi. 1944'de nüfusları 500.000, İnguşlar'ınki ise 80.000 idi. Devlet 5 Aralık 1936 günü kurulmuştur. II. Dünya Savaşında Çeçen ve İnguşların Almanlarla işbirliğine girişmeleri üzerine, harp sonunda bu cumhuriyet kaldırılmış, 1957'de yeniden kurulmuştur. Yüzölçümü 20.000 kilometre kare, nüfusu o zamanlar 800.000 (1958)tir. 17 bölüme ayrılmıştır. Sınırlan içinde üç şehir, üç tane de şehir tipinde yerleşme yeri vardır. Başkenti Grozni'dir. En önemli şehirleri: Grozni, Gudermes, Balgobek'tir. Kafkasya'nın Rusların eline geçmesinde bu bölgenin stratejik öneminin komşu devletler tarafından anlaşılmaması da önemli bir rol oynamıştır. Çar İvan Grozni 1552'de Kazan, 1554'de Ejderhan'ı almak suretiyle Altınordu Devleti'ni ortadan kaldırır. Türk ve Tatarların Kanuni Sultan Süleyman'a yaptıkları başvurular fayda vermez. Zira Padişah Osmanlı'ya rakip saydığı Türk ve Tatarların kuvvetlenmesine istemez. Sokullu Mehmet Paşa'nın planını da İstanbul'un dar görüşlü vezirleri bozarlar, bu yüzden Kafkasya ve dolayısıyla Anadolu tehlikeye düşer. Eğer 1594'de Prens Kıvorastin kumandasındaki 20.000 kişilik Rus ordusunun son nefere kadar mahvedilmesiyle başlayan Şimali Kafkas direnmesi olmasaydı Slav tehlikesi üç yüzyıl evvel Anadolu sınırlarına dayanmamış olacaktı . Oysa Rusya'yı Kafkasya'nın işgaline sevk eden sebep Deli Petro'nun vasiyeti idi. Bu durum iyi değerlendirilmiş olsaydı, Şeyh Şamil'in ifadesiyle "Dünya haritası değişik olacaktı." Necip Fazıl Kısakürek bu konuda Osmanlı politikasını şöyle eleştiriyor: "Kanuni'nin oğlu Sarı Selim devrinin başlarında, Hazar denizi ve Şimali Kafkasya'ya doğru Rus yayılışı "bak, şu haylazın yaptığı işe" sınırını aşmaksızın Devlet-i Aliye'ye güya ciddiye alınmaya başlandı. Sokullu Mehmet Paşa da meydana çıkmaya başlayan bu hafifçe ciddiye alış, nihayet (Ejderhan-Astrahan) üzerine "bir sefercik" (1569) açılmasıyla kendisini gösterdi. Sefercik, çünkü ciddiye alınmayan düşman, sadece sıkıntı karşısında kaldı, kendisini kolayca korudu ve Viyana surlarının önüne bayrağını dikmiş, Mohaç galiplerinin orducuğunu püskürtmeyi bildi. Fakat Osmanlıların işi büsbütün ciddiye alıp üzerine topyekun yüklenmeleri olasılığından korkan IV. İvan, işi hemen tatlıya bağlamak için elinden geleni ardına koymadı. Terek suyu boyundan çekilmeye ve oradaki Rus kalesini yıkmaya razı oldu. Üstelik "Denizlerin ve Karaların Hakanı" II. Selim'e bir çok değerli hediyeler... Korkunç İvan, ilk Moskof cüretini bağışlatmak ve alçalma devrimizin, babasından sonra ilk padişahı Sarı Selim'i gazaplandırmamak için, vahşiliği oranında ince bir politika kullandı, bunda da başarıya erdi. Gözü Kıbrıs ve Tunus taraflarında olan imparatorluk, haylaz çocuğun üstüne varmayı ününe yediremedi ve ·oyalayıcı önlemlerle yetindi." Kafkasya'nın kuzey kapılarını tutan Çarlık Rusya'sı bütün kuvvetlerini Rumeli'de toplamak imkanını bulur. İşlenen hata 1768 seferinde bütün dehşetiyle kendini göstermesine rağmen gene tedbir alınmaz. 1878'de Edirne'ye ve Yeşilköy'e kadar gelen Çar orduları aslında şarktan, Kafkaslardan gelmiş demektir. Kuzey Kafkasya'nın İran -için önemi de oldukça büyüktü. 1864'de Şimali Kafkasya'nın ele geçirilmesi tamamlandıktan sonradır ki, 1874'de Türkistan, 1875'de Buhara, 1876'da Hive, 1877'de orta Türkistan ve aynı sene de Osmanlı Devleti'nin topraklarından olan Iğdır, Kars, Artvin, Ardahan ve Batum, Slav istilasına uğradı. Hatta Ruslar İran'a dilediklerini yaptırdıkları gibi her fırsatta Osmanlı Devleti'ni, Çar Nikola'nın" hasta adamını da himaye altına almış oldular. Aslında Türkiye ve İran, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini düzeltirken Kafkasya'nın fiili sahihi Moskova'yı tanınmış olduklarından bu memleketler hakkında söz söyleme hakkını ancak onda gömüşlerdir. Ne Türkiye ne de İran, Kafkasyalılar için -Sovyetlerle olan siyasi ve verimli dostluklarının bozulmasını istemezler. Kafkasya hakkında bazı devletlerin emelleri şunlardır: 1- Osmanlı Devleti, Kafkasya'yı kendi egemenliğine almayı düşünüyor, Askeri harekat bakıntından Kafkasya'nın önemini tam olarak bilemiyor ve düşündüğü kadarını da müttefiklerine kabul ettirebiliyordu. 2- İngiltere, tarih boyunca Rusların güneye saldırmaları karşısında oynadığı rolü iyi bildiği için, Kafkasya'nın kendi himayesi altında müstakil olmasını istiyor, askeri harekat bakımından askeri mahfilin ikiye bölünerek, bir kısmı Kafkasya üzerinden, diğer kısmı ise denizden Kırım üzerine taarruz taraftarı görünüyordu. 3- Fransa, Kafkasya'nın müstakil ve İngilizlerin himayesinde olmasından ziyade Rusların idaresine terkedilmesini çıkarına daha uygun buluyordu. Askeri bakımdan da Kafkasya'nın rolünün mübalağa edildiği düşüncesindeydi. Kuzey Kafkasya'da İmam Şamil'in fikir ve projesine göre; müttefikler harekatın Bakari merkezini şarka almalı, zaten harp halinde bulunan Kuzey Kafkas kuvvetleriyle ilişkiye geçmeli, bu kuvvetler esaslı biçimde teşkil edilerek müttefik sıfatıyla birlikte kuzey yönünde taarruz edilerek Kırım'ın huzurunu sağlamalı ve neticede müstakil Kafkas Devleti de dünya devletleri arasındaki yerini almalı idi. Bu görüşlerden anlaşıldığına göre devletlerin fikir ve emelleri ayrı ayrıdır ve Kafkasya'nın emeline uymaz. İngiltere ve Fransa'nın Kafkasya'daki icraatı espiyonaj faaliyetlerinden ileri gitmez. Osmanlı Devleti'nin ilgisinin daha yakın olması gerekirken 1829 Edirne Antlaşmasında Kuzey Kafkasya'nın adını bile anmazlar. Yine, Kırım seferinden bir yıl önce İmam Şamil'in Kafkasya'nın durumunu bildirmek ve istiklal hakkındaki fikir ve dileklerini iletmek için İstanbul'a gönderdiği kurul konuşacak kimse bulamadan geri döner. Kırım seferinin başlaması üzerine padişah, İmam Şamil'den yardım talep eder. İmam Şamil padişaha kızgınlığına rağmen 10.000 kişilik bir ordu yollar ve düşmanın Kars savaşını engeller. Kırım seferi sonunda Ruslar yenilir. Paris'te barış masasında İngilizler Kafkasya meselesini söz konusu etmek istemez. İngiltere sivilleri Kafkasyalılara sempati duyuyorlar. Mağlup Ruslar şartları kabul etmeye eğilimli görünürler. Fransızlar, bu teklifi benimsemezler. Osmanlılar da -ne acıdır ki- Fransızlarla aynı görüşü paylaşırlar. Bu emri bizzat padişahtan almışlardır. Padişahın bu emri vermesindeki nedenin imam Şamil'in gittikçe yayılan ününden ve halifeliği elinden almasından korkması olduğu düşünülebilir. Asırlarca uğrunda hesapsız kan dökülen hürriyet ve istiklal için yararlanılamayan bu fırsatın önemini, İmam Şamil esaretten Hicaz'a geçerken Dolmabahçe Sarayı'nda Padişah Abdülaziz kendisine büyük hizmetlerde bulunduğu zaman, "Bu ilgi ve tezahüratın onda biri Kafkasya'da mücadelem sırasında gösterilse idi, şimdi durum bambaşka olurdu, heyhat... " diyerek ifade etmiştir.
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.