Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KANUNİ MERSİYESİYESİ BİRİNCİ BENT
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm u neng Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng An ol güni ki âhır olup nev-bahâr-ı ‘ömr Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng Ahır mekânun olsa gerek cür’a gibi hâk Devrân elinde irse gerek câm-ı ‘ayşa seng İnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf ola Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı Yitmez mi sana vâkı’a-i Şâh-ı şîr-ceng Ol şeh-süvâr-ı mülk-i sa’âdet ki rahşına Cevlan deminde ‘arsa-i ‘âlem gelürdi teng Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Üngürüs Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng Yüz yire kodı lütf ile gül-berg-i ter gibi Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi
·
25 görüntüleme
Şewal okurunun profil resmi
1. Ey, ayağı şan şöhret endişesi tuzağına bağlı kişi; bu, dursuz duraksız dünyanın işleri ile uğraşma sevdası daha ne kadar sürecek? 2. Ömür ilkbaharının sona erip de lâle (gibi kırmızı) renkli yanakların, sonbahar yaprağı (gibi sapsarı) bir hale döneceği o günü aklından çıkarma! 3. Devran eliyle bir gün hayatının kadehine mutlaka taş gelecek ve sonunda, şarap kadehindeki son damla gibi, senin de mekânın toprak olacaktır. 4. İnsan odur ki, kalbi ayna misali saf ve temiz olsun. Eğer adam isen, göğsünde bu sükûnet bulmaz kin ve ihtirasın ne işi var? Beyitte, sükûnet bulmaz kin ve ihtiras, “kîne-i peleng’ terkibi ile ifade edilmiştir. Bu terkib lügatte “kaplan kini, leopar kini” anlamlarına gelir. Şair, insanın kalbindeki kin, ihtiras ve düşmanlık duygularını aynanın üzerindeki pas ve lekelere benzeterek ve aynı zamanda ayna üzerindeki bu pasları leoparın vücudundaki lekelere teşbih ederek san’at yapıyor. Ayrıca Bâkî, kalbindeki bu çeşit olumsuz duygular taşıyan insanların kaplan, aslan ve leopar gibi yırtıcı hayvanlara benzediğini de ima ediyor. 5. İbret gözü daha ne zamana kadar gaflet uykusunda kalacak! Arslanlar gibi ceng eden Padişah’ın başına gelen olay sana ders olarak yetmez mi? 6. O, öyle bir saadet (mutluluk) ülkesinin (güçlü) hükümdarı idi ki, savaş zamanında bütün bir dünya arsası ona dar gelirdi. 7 Macar kâfirleri onun keskin kılıcına baş eğmiş, Frenkler ise o kılıcın çeliğini kanları ile süslemişlerdi (veya, beğenmişlerdi). 8. Yüzünü, bir gül yaprağı gibi lütufla (toprağa lütfederek, yavaşça) yere koydu; sanki devran hazinedarı hazine sandığına bir inci tanesi bıraktı. Bu beyit, “sandûka”, “hâzin”, “salmak” ve “güher” kelimelerinin ikinci anlamları ile şu şekilde de nesre çevrilebilir: “Yüzünü, bir gül yaprağı gibi lütufla toprağa koydu ve devran türbedarı, üzerine yıldızlarla donanmış gökyüzünü, mücevherlerle süslü bir örtü gibi, örtüverdi.”
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.