Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İngilizler, Arap meselesini sadece kendileriyle halledilecek bir mesele farz ediyorlardı, onun için Türk barışının ele alınacağı Londra Konferansı'na (21 Şubat-12 Mart 1921) Hüseyin'i davet etmediler. Hicaz Kralı ise, Ankara'nın sağladığı ortamdan kendi davası için yararlanmayı tasarlıyordu. Davet edilmesi için "Savaş Galibi" niteliğiyle İngiliz Başbakanına başvurdu: "Majeste Hicaz Kralı, savaşta Türkiye'ye karşı müttefiklerden biri olarak konferansta temsil edilme hakkı olduğu kanısındadır. Hicaz hala Türkiye ile savaş halindedir, bu duruma son vermek gerekmektedir. Majeste Kral Hüseyin'in, Sevr anlaşmasında ihmal edilmiş, özellikle kendi üzerine düşen dini sorunlarla ilgili sorumluluklarına ait tartışmaya getireceği bazı noktalar vardır." Sevr'in işlememesini sağlayan Türk direncinden hiç bahsetmeden Hüseyin "Arapların isteklerini karşılayamayacağı ve Orta Doğu'da barışı sağlayamayacağı için Sevr'i imzalamayı red ettiğini" eklerken, üzerinde yalnız Müslümanların söz sahibi olması gereken dini sorunları Avrupa devletlerinin kararına sunmakla herhalde en azından Arapların dini lideri sayılmak tezini onaylattırmağa çalışıyordu. Ancak bunun sömürgecilere daha da bağımlı hale getireceğini fark etmemesi şaşırtıcıdır. Bu davranışın, İngiltere hükümetine tam bir güvenden ileri geldiği Kıbla'nın yayınları izlenirse hemen anlaşılabiliyor. Sevr'den hemen önce "Boyun eğme devrini kapattık, tam istiklal çağına girdik" diyen Hüseyin'in resmi sözcüsü, birbirini izleyen hayal kırıklıklarına rağmen Lavrens'in Arapların dostu olduğunu, İngilizlerin iyi niyetinden şüphe etmediğini saklamamıştır. Kıbla düşman olarak da, manda değil işgal eden ve cinayetler işleyen Fransa ile "Bolşeviklerle birleşip İstanbul'u aldıktan sonra Suriye'ye inecek olan Türkleri" göstermektedir. Türkiye'ye taviz vermekle Fransa gibi İngiltere'nin de kendi çıkarlarına ihanet ettikleri fikrinde.
Sayfa 166 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.