Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

179 syf.
5/10 puan verdi
·
5 günde okudu
FUTBOL MU HAYATTIR?
Giriş yapamıyorum kardeşim, ben incelemeye giriş yapamıyorum. Oysa eskiden ne kadar rahattım, hep anlatacak bir şeylerim olurdu. Fırlardım odama, bilgisayarı açardım ve parmaklarım klavyenin üzerinde kayar giderdi. Hipnoz olurdum adeta, kaptırırdım kendimi. Tuşlar dans ederdi, hiçbir şey hissetmezdim. O an inanılmaz keyifli olurdum. Tüm duygularımı tuşlara bırakırdım. Onlar da hücum ederdi birden. Artık yaşam enerjimin çoğunu kaybetmiş durumdayım. Gereksiz yere birçok şeyi takıntı haline getirmeye başladım. Yahu kardeşim futbolla ilgili bir inceleme yazısı yazacağım, Farid Farjad’tan Golha’yı açmanın sırası mı? Evet, tam da sırası! Golha’yı açtım, çünkü yalnızım. Hıncahınç dolu bir çalışma salonunda yalnız mıyım, evet. Tuşlara her basışımda tüylerim ürperiyor. Klavyenin sesini duyacaklar diye ödüm kopuyor, ama ne yapmalıyım? Ya Golha’yı, onu duymasınlar. Ne uzun oldu öyle ya, incelemeye giriş yapamıyorum. Biraz yazarı anlatacak, biraz da kitaptan bahsedip gidecektim. İncelemeler böyle yazılmıyor muydu? Ben bu kitabı üniversitenin merkezi kütüphanesinden alıp okurdum. Otobüste okurdum, yurtta okurdum, kütüphanede okurdum. Bazen birkaç sayfa okuyup bırakırdım. Aşırı sıkıcı gelirdi bana, yorardı. Sadece 2 saatlik uykuylaydım. Okula gitmek için sabah 7de çıkar, akşam 5’te dersimiz biter, oradan kütüphanede de biraz takılır ve 1.5 saatlik otobüs yolculuğu için otobüs beklerdim. Otobüs de yurda kadar götürürdü. Off, bazen de ayakta kalırdım ki sormayın gitsin… Şansım yaver mi gitti ne olduysa artık ben bu kitabı okurken hiç ayakta kalmadım. Açtım sayfalarını, gözlerim zaten kapanmaya meyilliydi ki hemen horlama moduna geçiyordum. Horlama modu ile horlamak farklı şeylerdir. Bakmışım kafam önüme düşmüş. Tabi canım, o kadar boş şeylerle doldurmuşum içini, o düşmesin de kimler düşsün. Ama cidden bazı yerlerinde kitap beni aşırı sıkardı ve yorardı yani. Bu kitap Ali Kırca’nın futbolla ilgili köşe yazılarının bir derlemesi aslında. Ülkemiz futbolunu kaleme almış. Mayıs 2000 yılında basılan bu kitapta bulacağınız şey biraz futbol nostaljisi biraz da hayatın kendisi olacak. 2000’li yıllara doğru gelindiğinde futbol adına birçok gelişme yaşandı. Kaliteli topçular kendilerine hayran bıraktılar. Ali Kırca Galatasaray’a tutkuyla bağlı, aşık. Futbolla ilgili köşe yazılarında da zaten bunu her fırsatta dile getirir. Ben de bir Galatasaray taraftarıyım, ancak futbolu eskisi kadar takip etmiyorum. Bu kitabı okurken çokça kez sıkıldım, çünkü aradığımı bulamadım. Peki ben neyi arıyordum? Öncelikle dönemin yabancı futbolunu oldukça merak ediyordum. 2000’li yıllara doğru gelindiğinde efsane oyuncular vardı ve onlara dair neredeyse hiçbir şey bulamadım. Sadece Türk takımlarında oynayan oyuncuları görmek beni oldukça üzdü. Daha da genişletilebilirdi. Bunu büyük bir eksiklik olarak gördüm. Futbolu koyu bir taraftardan okumak kulağa hoş gelse de nedense ben kendisiyle aynı takımı tutmama rağmen yine umduğumu bulamadım. Bir söz vardır hani: “Futbol asla sadece futbol değildir.” diye. Hatta Simon Kuper bir kitap yazar ve kitabının adına da bu sözü bırakır. O kitabı bulup okumayı çok istiyorum. L1 ÜÇGEN, HASTALIK BU FUTBOL ve FUTBOLUN HİKAYELERİ Youtube kanallarında futbolun aslında hayatın ne kadar da içinde olduğunu çok güzel bir şekilde bizlere göstermektedirler. Futbolcular ne kadar büyük zorluklar yaşamışlar da bu günlere gelmişler… Neler ilham olmuş onlara, azimlerini neler perçinlemiş, hayat motivasyonları neler… Yok öyle elini cebine koyup başarı merdivenlerini tırmanmak… İşte ben bayılıyorum böyle başarı hikayelerine. Bahsettiğim Youtube kanallarının da en sevdiğim videoları, futbolcuların başarı merdivenlerini ne büyük zorluklarla tırmanışları üzerine oluyor. Ali Kırca’dan da böyle şeyler yazmasını beklerdim ama yine umduğumu bulamadım. Sanki çoğu şey eksik kalmış gibi. Ali Kırca bu kitabında dönemin futbolunu eleştirir. Bu eleştirilerini de futbolun toplumla ne kadar da içli dışlı olduğunu çeşitli bağlantılar kurarak göstermeye çalışır. Siyasete de parmak basıyor, toplumsal olaylara da… Ee futbol hayattır işte, ayrı düşünülemez. Futbol siyasettir de toplumdur da. Maçlar oynanır ve skorlar elde edilir. Ama futbol asla sadece o skorlardan ibaret değildir. Çünkü futbol asla sadece futbol değildir. Simon Kuper’in yine kitabının adı geçti. Simon Kuper’in bu kitabını biraz araştırayım derken kitapla ilgili yazılmış şöyle bir yoruma denk geldim. Aynen aktarıyorum: “Futbolla ilgilenmeyeni futbolun ateşiyle yakar, Futbol düşkünlerini ise hasta edip yataklara düşürecek kadar etkileyici bir kitaptır. Futbolla ilgili yeryüzünde en büyük en güzel kitaptır. Son derece sürükleyici bir etki bıraktı.” Ben bu yorumdan oldukça etkilendim ve bu kitabı mutlaka okumam gerektiğine karar verdim. Ne zaman temin edip okurum bilmiyorum. Ali Kırca’nın kitapta geçen ilk yazısı 17 Ağustos 1999 depremiyle ilgiliydi. Yalova’da henüz 17 yaşında depreme yakalanan ve ağır bir enkazın altında melek olan Sibel’i anlatır. Öbür yazılarında dönemin siyasi eleştirisini yapar. Toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında yayılma gösteren kutuplaşma ve gerginlikten bahseder. Bu kutuplaşma ve gerginlik tabii ki futbola da sıçramıştır. Birbirimizi dinlemiyoruz ki anlayalım. Ülkemizin takımları bile karşılıklı oynadıklarında tam bir kaos ortamı yaşanıyorsa o zaman nasıl birlik ve beraberliği sağlayacağız. Birlik ve beraberlik sadece aynı rengi tutanların kuracağı ilişkiler değildir. Öncelikle birbirimize ve öteki renklere saygı duymayı öğrenmeliyiz. Her birimiz farklı olanı dışlamışız. Olmaz ki böyle… Rakibimiz başarılı olunca tebrik etmeyi bilmiyoruz mesela. El sıkışmak çok mu zor? “Kardeşim harika oynadın.” diyemiyor muyuz? Bizleri bu cümleyi kurmaktan alıkoyan şey ne? Futbol taraftarlarında grup psikolojisi çok derinden hissediliyor. Çünkü bir grubun içinde olmak ve o gruba ait hissetmek, beraberinde güvenli bağlar oluşturur ve bir sığınak haline gelir. Grup psikolojisi gelir bireysel özgürlükleri dağıtır gider. Çünkü bir gruba dahil olmak, birçok kaideyi beraberinde getirir. Yani bireysel özgürlüklerinizi parça parça koparırsınız, atarsınız bir köşeye. “Ben” yoktur artık, “Biz” vardır. Futbolda bu taraftarlık vardır da siyasette yok mudur? Yahu takım tutar gibi siyasi parti tutuyoruz. Olmaz ki böyle. Futbol holiganları olduğu gibi siyasi parti holiganları da var elbette. Adamı tanımıyorsun ama aynı takımı tutuyorsun diye takımınız bir gol atınca sarılıp kucaklaşabiliyorsun. Rakibini de tanımıyorsun ama sanki kan davalı olmuşsun gibi gidip bir kaşık suda boğma isteği duyabiliyorsun. Bu öfke neden? Futbol bu mu gerçekten? Hayat bunu mu gerektiriyor? Her duygu böyle zirvede mi yaşanmalı? Yok mu bunun bir ayarı? Eh, o zaman sizlere bu kitapta adı geçen bir filmi önereyim. Ben izledim mi, hayır. 1981 yapımı olan, Sylvester Stallone ve Pelé’nin de oynadığı bu filmin adı Zafere Kaçış. Belki de bu filmi çoktandır izlemişsinizdir, bilemem. Tarihe Ölüm Maçı olarak geçen olaydan esinlenilmiş. 2. Dünya Savaşı’nda Nazi subaylarının propaganda amaçlı düzenledikleri bir futbol maçı ve sonrasında yaşanılanları konu ediniyor. Ölüm Maçı olarak tarihe geçen olayın anlatıldığı videoyu bırakıyorum: youtube.com/watch?v=q3RMFwb... Ali Kırca bu kitabında Zeki Müren, Aziz Nesin ve Cahit Külebi’yi anmadan geçmemiş. Cahit Külebi’yi pek fazla tanımasam da Zeki Müren ve Aziz Nesin’e büyük bir hayranlık duyan birisiyim. Zaten üniversitenin merkezi kütüphanesinden Emine Aşan tarafından yazılmış “Rakipsiz Sanatkâr Zeki Müren” kitabını da edindim ve bitirdim. Zeki Müren’in sesi ve Aziz Nesin’in kalemi benim için vazgeçilmezdir. Kitapta ayrıca Hagi ve Metin Oktay’dan sıkça bahsedilmiş. Bu iki efsanenin zaten Galatasaray tarihinde yerleri çok başkadır. Tabii ki de Fatih Terim’den de bahsetmiş. Fatih hoca Galatasaray için tam bir imparatordur. Galatasaray’da çok büyük başarılara imza atmıştır. Kitapta ayrıca dönemin siyasi partilerinden de bahseder. DYP, ANAP, DSP ve CHP. Konuyu bir şekilde döner dolaştırır futbola getirir. Yani Ali Kırca sadece futbolu anlatmaz, o dönemi de anlatır. O dönemde yaşanılan skandallar, yolsuzluklar… Ortadoğu’dan da bahseder, Türkiye’deki darbelerden de. İspanya’daki boğa güreşleri ve o boğalara yapılan zulme de değinmiş. Bazıları eğlenecek diye zavallı hayvanları eğlence aracı olarak kullanmak kulağa iğrenç geliyor. Atlı matadorlar boğayı hançerleyecek, sonra da halsiz düşen zavallı boğaya matador öldürücü darbeyi vuracak ve insanlar da bundan zevk duyacak… Bazen de boğalar matadorları öldürüyor. Kaçıncı yüzyılın eğlenceleri bunlar? Gösterilerde her hafta yüzlerce boğa öldürülüyor. Boğalar ölünce haber değeri taşımıyor ama matadorlar ölünce haber değeri taşıyor, neden? Evet, “neden” diye sormuşken kitapta geçen güzel bir alıntıyı buraya eklemek istiyorum: “Bir şiddet ikliminde yaşadık biz yıllarca... Bir şiddet ikliminde boy verdi kuşaklar... Seksen öncesiydi: Radyolar ve televizyonlar diyordu ki; "Bugün 30 kişi daha öldü!.." Yetmiyordu rakamlar... "Kaç kişi sizden, kaç kişi bizden," diye soruluyordu ısrarla... Sonraki yıllarda daha uzun sürdü cenaze alayları... Kimse berikinin cenazesine ağlamadı... Ötekinin cenaze namazında saf durmadı... Ne çok 'faili meşhur' ve 'faili meçhul' cinayet gördük birlikte... Ne çok telaffuz ettik 'ölüm' sözcüğünü yaşarken... Ne çok kan gördük kendi atardamarlarımız atarken... Ne çok gözyaşını seyrettik kendi göz pınarlarımızın kuraklığında... Fatih Terim'in dediği gibi: "Biz birbirimizi sevmiyorduk" ki!.. Birbirimize düşmanlık ve nefret ortamında, 'bizden' olmayanların ölümüne seyirci kaldık. Acıları, acımasız olamadı bir türlü... Hep 'kimden' diye sorduk en önce... Hiç 'neden' diye sormadık... Neden?" Futbola ilginiz varsa bu kitap kesinlikle ilginizi çekecek diyemem. Benim şahsen okurken pek etkilendiğim bir kitap olmadı. Okur puanımı da bu yüzden düşük tutacağım. Toplumsal olaylara değinmesi hoşuma gitti. Galatasaray ağırlıklı yazılar kaleme alması hoşuma gitmedi. Dönemin yabancı takımlarını ve yıldızlarını merak ediyordum, onlardan neredeyse hiç bahsedilmedi. Beklentilerim vardı ve umduğumu bulamadım. Döneminde ATV, STAR, TRT, NTV ve SHOW TV gibi kanallarda programlar sunan Ali Kırca, Siyaset Meydanı programıyla adeta gündemi belirleyen tartışmalara ev sahipliği yapmıştı. Türkü kaseti bile çıkardı. Kendi döneminde oldukça popülerleşen ve ekranların yüzü olan Ali Kırca’nın seks kaseti ortaya çıktı ve bir süre sonra da ekranları bırakmak durumunda kaldı. Değerli vaktinizi ayırıp okuduysanız çok teşekkür ederim.
Futbol Hayattır
Futbol HayattırAli Kırca · Can Yayınları · 200026 okunma
·
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.