Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kastamonu'da Lise: Komünistlerle İlk Mücadele Kastamonu'da lisedeyken pul merakım vardı, İstanbul'dan pul getirtmeye başladım, arkadaşım vasıtasıyla ve iyi paraya Kastamonu'da esnafa satmaya başladım. O paradan annemin "Oğlum babana şuradan acele para ver" deyip de para verdirttiğini hatırlıyorum. "Sonra alırsın şimdi gecikmesin, bekletme." diye... Memur olup da sıkıntı çekmemek mümkün değil. Üstelik dört çocuk... İkisi kız, ikisi erkek dört çocuk... Dördü de okuyorlar. Kastamonu'ya babanızın tayini nasıl çıktı? Kendi isteğiyle mi oldu? Bakanlıktan yapılan atamayla babama görev verildi. Babam orada Ziraî Mücadele Müdürü oldu. O zamana kadar ziraat memuruydu. Terfi etti yani. Babam zaten zirai mücadeleciydi. Diyarbakır'dayken süne, çekirge, ekinlere musallat olan asalaklarla mücadele ederdi. Civar il ve ilçelere giderdi. O dönem bütün Türkiye'de bakanlık teşkilat şemasında revizyona gidildi. Ziraat müdürlükleri ikiye ayrıldı. Babam da bu işlerden anlayan kadroda olunca, baktılar Tokat'ta süne problemi falan da yok... Bir de o zamanlar tayin ve terfi edecekleri memurun aile, çocuk durumunu, çocuğunu okutacağı okulunu düşünürlerdi. O tarihlerde hem süne vb. problemin yaşandığı, hem de zaten meşhur lisesi olan Kastamonu var. Yani o dönem devlet memurunun ailevî durumu hesaba katılıyordu. Öyle insanî bir yaklaşım vardı. Harp [İkinci Dünya Savaşı] zamanı devlet memuruna parasıyla çay, şeker, bakliyat, zeytinyağı temin ediyordu. Biz komşularımıza ikram ediyorduk. Ailece sevmediğimiz İnönü devri böyleydi. Tabii, anladığım kadarıyla sizin Diyarbakır'da okulunuzdan alınmanız bir nevi bürokrat işgüzarlığıydı. Umumi vali var, o biliyor. Üstelik amcamın en yakınları. Her akşam birlikteler. Poker oynuyorlar. Hem babamın açığa alınması hem açığa alınan memurun maaşı üçte bir oranında kesilir hem benim okulumdan edilmem, hem evde İnönü hakkında konuşulanlar birleşince çocuk yaşta öyle İnönü düşmanı oldum. Ama ben İnönü'yü ne zaman sevdim ve sahiplendim derseniz, Ecevit'e karşı olduğu zamanlar... Kastamonu size ailece iyi gelmiştir tahmin ediyorum. Tabii, bizim için sıçrama tahtası gibi oldu. Babam tayin haberini aldığı akşam eve geldiğinde çok neşeliydi. Anneme “Hanım, kur sofrayı. Ben bu akşam rakı içeceğim." dedi. Net hatırlıyorum. Annem ayrı bir tepsiye çilingir sofrası kurdu. Babam çok fiyakalıydı o gece. Ziraat okulu okumuş olduğu için akranlarından daha erken terfi ediyordu ve haksızlığa tahammülü olmadığı için iş yerinde geçimsiz olabiliyordu, müdürleriyle kavga edebiliyordu. Şimdi Kastamonu'ya müdür atanınca “Hanım, ben neymişim, gördün mü?” diye övündü. O gece babamızın elini öptük, sarıldık, tebrik ettik onu. Henüz orta üçü bitirmemiştim. Kastamonu Lisesi'nin ortaokul kısmına 33 numara ile kaydoldum. Tıpkı Tokat'taki gibi ortaokul ve lise kısmı yan yanaydı. Kastamonu Lisesi çevrenin lisesiydi. Yakın bölgelerden öğrenciler gelirdi. Leylî olanlar vardı. Çankırı, Sinop, Tokat'tan gelirlerdi. Çok iyi hocalar vardı. Ama orada bizim dönemimizle birlikte komünist hoca, milliyetçi hoca ayrımı başlamıştır. Benim rolüm oldu. En çok da Nihâl Atsız'ın eniştem olmasından ötürü. Başlarda eniştemin bu kadar tanınıyor olması beni şaşırtmıştı. Kastamonu Güney Avrupa Kasabası gibiydi - Kastamonu'da nasıl bir eve yerleştiniz? Kastamonu'da tuttuğumuz ev, yeni açılmış olan Demokrat Parti binasına ve Nasrallah Camii'ne çok yakın bir sokak arasındaydı. Babam on beş günlük tayin izninde önden gidip kiralamıştı. Nihal ablam orada Kız Enstitüsü'ne kaydoldu. Erdal ve Yücel ilkokula gittiler. lyi bir mahalleydi. Oradaki ev sahipleri herkese ev kiralamak istemezdi. Memura vermek isterlerdi. Kira 20 liraydı ve annemin babama "Off! 20 lira verilir mi Nuri Bey?" dediğini hatırlıyorum. Üç katlıydı. Hep öyle büyük büyük evler vardı. Bahçesi de vardı ama ev sahibinin kullanımındaydı. Ev sahibinin nemrut bir oğlu vardı, sonradan hâkim oldu. Topumuz bahçeye kaçınca alırdık bahçeden. Yakaladığı zaman topumuzu keserdi. Adil bir hâkim olduğunu zannetmiyorum. Hiç arkadaşı falan olmazdı. Kastamonu, şehrin ortasından geçen bir ırmak, tam göbekte lise ve ortaokul, biraz ileride yokuşta hükümet konağı ve kütüphanesi olan bakımlı bir şehirdi. O dönemin iyi valilerini gönderirlerdi oraya. Kastamonu'da bir yıla yakın ortaokulu bitirdim ve liseye devam etmeye başladım. Lisede Ali Tümtürk adında bir Türkçe hocam vardı. Çok milliyetçi, çok Atatürkçü bir hocaydı. Çok severdik. Hep ona danışırdık. Kastamonu Lisesi'nin sağlam tarihi bir binası ve büyük bir bahçesi vardı. O bahçeden Kastamonu Saat Kulesi'ni görmek mümkündü, Evvela şunu anlatayım: Kocaman bir meydan düşünün. Meydanın tam ortasından ırmak geçiyor. Şehrin bir tarafında İnönü Karakolu var, öbür tarafında da Şehir Kulübü var. Şehirde canlılık bu ikisinin arası işte. Bizim okul da bu orta bölgenin tam ortasında. Bir de yukarı, hükümet konağına doğru, okulun ortaokul girişi var. Biraz aşağı tarafta da her yerde bulunmayan iyi bir kütüphanesi vardı. Kastamonu derli toplu bir yerdi. Belki de bu yüzden şimdi Güney Avrupa'da bir kasaba gibi geliyor. Irmağın karşı tarafına birkaç köprü ile geçilebilirdi. Bunlardan biri de Şehir Kulübü'nün köprüsúydü ki, en çok kullanılan da buydu. Sonra meşhur Nasrallah Camii ve şadırvanı geliyor. Biraz ilerisinde de Saman Pazarı geliyor. Saman Pazarı'nı şunun için anlatıyorum, orada Davulcu Karayılan [Mahir Dağlı] vardı, bilir misiniz? Dehşet bir davul ustasıydı. Çok meşhurdu. Avrupalara falan gitti geldi. Öyle bir davul çalışı vardı ki... 1950'de Değişen Siyasi Atmosfer Zannediyorum Kastamonu'ya taşındığınız 1949 yılında artık siyasî atmosferi ilk defa bilinçli olarak gözlemliyorsunuz. Hafızanızda neler var? 14 Mayıs... Demokrat Parti'nin kahir ekseriyetle iktidara gelişi elbette. Kastamonu'da da DP kazandı. Tabii atmosfer bir anda değişti. CHP'ye karşı antipati kendini bir anda belli etmeye başladı. Birtakım efevâri şımarıklıklar aslında... İçki içmeyi bırakmalar falan... Aslında Kastamonu Türkiye'de en çok alkol tüketilen yerlerden biriydi. Gerçi bir zaman sonra fark ettik ki, lider Konya'ymış. Şımarıklıktan kastınız? Herkes tayin derdine düşmeye başladı. Şark görevine gitmemek için. Zordu çünkü. Yani memur kimseler yeni iktidarın gözüne girmek için CHP düşmanı tavırlar mı sergiliyordu? Düşmanlık demeyelim de... Kastamonu küçük yer. Kimin ne olduğu biliniyor. Ama mesela elbise diktirecekse DP'li terzi seçiyor, kendini belli ediyor. CHP ve DP düşman kardeşti ama DP'nin iktidara geleceğine pek ihtimal verilmiyordu. O yüzden seçim öncesi o renkler, tavırlar belli edilmedi. Benim babamsa başından beri büyük bir Demokrat Partiliydi ve devlet dairesinde memur haliyle açık açık konuşur ve beklentilerini dile getirirdi. Demokrat Parti'nin borazanlığını yapardı. Sebebi de malumunuz, enişteme ve bize yapılanlar. Babanız belli ki, eniştenizden ötürü devletin dikkati altındaydı. Ama sözünü sakınmamış. Buradan "CHP iktidarı altında aleyhte fikir belirten memurun başı belaya girmezdi" gibi bir sonuç mu çıkarı malıyız? Valla, işte bir kere "bizden değildir" damgasını vurdular mı oraya buraya sürüyorlar sizi. Yollarda gide gele sağlam eşyanız bile kalmıyor. Ama babanızın müdür yapılması CHP iktidarına denk gelmiş. O dönem her yerde süne istilası başlamıştı. Bu işten anlayan çok az eleman vardı, Bunlardan biri de babamdı. Babamdan hiç hoşlanmasalar da mecburdular. Diyarbakır'da zaten amcam vardı, lyi bir doktordu ve vali onu kaybetmek istemiyordu. Orada biraz onun koruması altında sayılırdık. Ama memura verilen esas ceza tayindir. Bu arada, Siverek hakikaten anlatılır gibi değildi. Kastamonu'da Yaşam Babanız Kastamonu'daki Şehir Kulübü'ne gider miydi?. Hiç gitmezdi. DP'li olduğu için babamı aralarına almaz ve tutmazlardı. Bir de Şehir Kulübü daha üst bürokrasinin ve zenginlerin uğrak yeriydi. Babamın oralara gidecek hâli zaten olmazdı. Babam beyaz peyniri dahi veresiye alan adamdı. Evde bir tavla takımı vardı. Misafiri oldu mu, çıkarır oynarlardı. Evinize misafir çok gelir miydi? Ablamın talebe arkadaşlarının aileleri, benim arkadaşlarımın aileleri... Küçük yerde kolay kaynaşma oluyordu. Bir de halk memurlarla kaynaşmaktan hoşlanırdı. Sokaktaki aynı sıradaki evlerin sakinleri bile memurlarla tanışmak isterdi. Yani Diyarbakır'daki gibi çekinme yok muydu? Hayır. Ama mesela Siverek'te şöyle bir şey vardı: Kaymakam, on beş günde bir memurlara sırayla evinde yemek verirdi. Böyle buluşmalara ön ayak olurdu. Diyarbakır'da o da yoktu. Ama eskiden valiler insanlara takmazdı. Az önceki sorunuza dönecek olursam... Lisede mesela, duvarlara orak-çekiç çizenler olurdu. Biz milliyetçi öğrenciler bilirdik kim olduklarıni. Orhan Suda vardı, Sevinç Tarı vardı meşhur komünistlerden. Aynı ekipten... Ben Ankara'ya Mülkiye'ye gidince Tevfik İleri ile görüşmelerimizde, o beni yönlendiriyordu. Zannedersem 15 sene mahkûmiyet verildi bunlara. Bir kitabi var Orhan Suda'nın, orada bana çatıyor. "Bu Ünal Yaltırık'ın bizden ne istediğini anlamadım. Abuk subuk ihbarlarla bizi zor durumda bıraktı.” Bu kadar ama... Bununla birlikte son derece kibar, son derece efendi, son derece bilgili, son derece çalışkan, son derece zeki, kızlara son derece düzgün davranan bir öğrenciydi. Sınıfın en düzgünüydü. O yüzden ona karşı sert davranamazdı kimse. Bilirdik, tuvalet duvarlarına orak-çekiç çizen oydu. Kastamonu'da olurdu bu. Emniyet müdürü o sıralar bize karşı onları tutardı. Yalnız gariptir, bazıları şüpheleri sorulduğunda benim adımı vermiş. "Orak-çekiçleri Ünal Yaltirık çiziyor," demişler. Okula geldiler. Benim de ifadem alındı. Bu anlattığım, lise kısmına geçmeden hemen önce olmuştu. Kastamonu'da okul hayatınız nasıldı peki? Arkadaşlarınızla ilişkileriniz nasıldı? Arkadaşlarımla çok iyi ilişkiler kurmuştum. Milliyetçi arkadaşlarla... Solcular da kendi aralarında tabii. Yalnız, o zamanlar sağ sol bilmezdik. Komünist vardı. Hepsinin adı komünistti bizim için.
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.