Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İngiliz hükümeti (birçok örnekte görüldüğü üzere Kumpanya'nın parlamentodaki hissedarlarının önayak olmasıyla) gerekli kanuni düzenlemeleri yaparak, İngiliz Bankası'ndan kredi çıkartarak ve hem yerlilerin direnişini kırmak hem de Fransa ve Hollanda gibi uluslararası rekabetçilerin önünü kesmek için destekleyici bir dış politika uygulayarak Kumpanya'nın askeri ve donanma kaynaklarıyla yükselmesine yardımcı olmuştu. Fakat Kumpanya'nın ana saiki iktisadi olduğu için iktidarının başlıca neticeleri de hem Hindistan hem de İngiltere için para eksenli olmuştu. İngiltere'nin Sanayi Devrimi, Hindistan'ın göz kamaştırıcı üretim sanayiinin mahvedilmesiyle mümkün olmuştu. Tekstil bu noktada sembolik bir ehemmiyeti haizdir: İngilizler sistemli bir şekilde Hindistan'ın tekstil üretimini ve ithalatını yok ederek İngiltere'de üretilen tekstil mallarını Hindistan'dakilerle ikame etmişlerdi. Tuhaflığa bakın ki İngilizler Hindistan'dan aldıkları hammaddelerle ürettikleri bitmiş malları yeniden Hindistan'a ve dünyaya ihraç ediyorlardı. Böylece sanayinin canına okumuşlardı. İngilizlerin Hindistan'ı tekstil rekabetinde saf dışı bırakmaları modern dünyadaki büyük sanayisizleştirme hareketinin ilk örneğidir. Hindistan'daki dokuma tezgahlarından çıkan mallar İngiltere'de büyük rağbet görüyordu. Kumpanyanın 1613'te ilk 'fabrikasını' güneydeki liman kenti olan Masulipamam'da kurmuş olması tesadüf değildi, zira bu kent kalıp baskılı Kalamkari kumaşlarıyla meşhurdu. Bengalli dokumacılar asırlar boyunca dünyanın en çok talep gören kumaşlarını üretmişlerdi. Bu kumaşlardan, 'örülmüş hava' denilecek kadar hafif olan zarif muslinlere Avrupalı terziler gıpta ile bakıyorlardı. 18. asrın ortaları gibi geç bir tarihte bile Bengal'de üretilen kumaşlar Batı'da Mısır, Türkiye ve İran'a Doğu' da da Java, Çin ve Japonya'ya ihraç ediliyorlardı. Ayrıca belli başlı ticari güzergahlar üzerinden Avrupa'ya da gönderiliyorlardı. Sadece Bengal kumaşlarının ihracat meblağı, 1750'lerde yıllık 16 milyon rupiydi. Aynı dönemde Avrupalıların Hindistan'a yaptıkları ihracatın hacmi ise beş ila altı milyon rupi civarındaydı (o günlerde bu tutar iki milyon sterline tekabül etmekteydi ki bir kişinin haftada bir sterlin kazanması halinde zengin kabul edildiği düşünülürse çok büyük bir para olduğu anlaşılır). Bunun yanı sıra Bengal'den yapılan yıllık ipek ihracatı 1750'lere kadar 6,5 milyon rupiydi. Sonrasında ise bu rakam beş milyona düşmüştü. İngilizlerin sadece tüccar olup henüz idareci olmadıkları 1757'ye kadar Bengal kumaşlarına ve ipeğine olan taleplerinin yüzde 33 arttığı tahmin edilmektedir. Hindistan tekstil sanayii daha yaratıcı, yenilikçi ve üretken olmuştu. Buna bağlı olarak ihracat da artmıştı. Fakat İngiliz tüccarlar gücü ele geçirince her şey değişmişti. Güce ulaşan İngilizler kelimenin tam manasıyla gaddarlardı. Artık İngiltere'den gelen kumaş ve ipeğin parasını sterlin üzerinden değil Bengal'den elde edilen gelirlerle ödüyorlardı. Bir yandan da fiyatları aşağıda tutuyorlardı. Diğer yabancı alıcıları pazardan çıkartmış ve Kumpanya'yı tekel yapmışlardı. Uzun yıllardır kullanılan bağımsız ticari bağlara ket vurarak Hint kumaşlarının ihracat pazarını yok etmişlerdi. Üretim arttıkça İngilizler daha da ileriye gitmişlerdi. İngiliz üreticiler mevcut durumdan rahatsızlardı, çünkü Hint kumaşları rekabet edemeyecekleri kadar ucuzdu. Bunun üzerine Kumpanya askerleri sistemli bir şekilde bazı Bengalli dokumacıların tezgahlarını dağıtmış, her ne kadar doğrulanması zor olsa da yaygın bir kabule ve o dönemde yazılan bir metne göre zanaatlarını icra edememeleri için başparmaklarını kırdırmıştı. Sadece kaba yöntemler söz konusu değildi. Daha sofistike, modern teknikler de kullanılıyordu. Hint tekstilinin var olmaya devam ettiği yerlerde gümrük vergileri yüzde 70-80 dolaylarına çıkartılarak İngiltere'ye kumaş ihraç edilmesi imkansız hale getirilmişti. Böylece, Hint kumaşı artık ucuz değildi. Aynı zamanda, çok az paraya çalıştırılan Bengalli zanaatkarların ürettiklerinden bile daha ucuza gelen buharla çalışan fabrikalarda üretilmiş İngiliz kumaşları Hindistan pazarına sokuluyordu. Hindistanlılar ise İngiliz mallarına gümrük uygulayamıyorlardı, zira limanlar ve hükümet İngilizlerin kontrolündeydi. Dahası ticari anlaşmaları İngilizler kendi lehlerine olacak şekilde ayarlıyorlardı. 18. asrın başında Hindistan dünya çapındaki tekstil ticaretinin yüzde 25'lik payına sahipti. Fakat bu payı elinden alınmıştı. Kumpanyanın gözü pek idarecisi Lord William Bentinck bile "Hindistan ovaları pamuk dokumacılarının mezarlığı haline geldi," demişti. Hindistan'da hala pamuk üretiliyordu. Fakat üretilen pamuğun çoğu İngiltere'ye gönderiliyordu. Artık dokuma ya da eğirme işlemi pek yapılmıyordu. Usta dokumacılar dilenciliğe düşmüşlerdi. Bu yıkımın sebebiyet verdiği manzara Dakka'da görülebilir. Bir zamanlar muslin üretiminin merkezi olan kentin nüfusu 1760'larda birkaç yüz bin iken 1820'lere gelindiğinde elli bine düşmüştü (şu an Bangladeş'in başkenti olan Dakka aslına uygun olarak yeniden tekstil üretiminin merkezi haline gelmiştir). İngilizlerin Hindistan'a yaptığı ihracat hızla artmıştı. 1830'da yıllık pamuk ihracatı 60 milyon yarda iken bu rakam 1858'de 968 milyon yardaya çıkmıştır. Milyar sınırı ise 1870'te aşılmış olup her sene, her bir Hindistanlı kadına, erkeğe ve çocuğa üç yardadan fazla pamuk düşmekteydi. Zanaata dayalı sanayinin sömürgeci ticaret politikaları ile yok edilmesi sadece zanaatkarları etkilememişti. İngilizlerin sınai ürünler üzerinde kurdukları tekel Hindistanlıları tarıma yönelmeye itmişti. Ancak, o kadar fazla toprak yoktu. Üstelik işini kaybedip kırsala göçen eski zanaatkarlar halihazırda toprağını işleyen köylülerin kapısına dayanmış ve ücretlerin düşmesine sebep olmuşlardı. Kırsalda yaşayan ailelerde, genelde kadın evde dokumacılık yapıyor, erkek de tarlada çalışıyordu. Her ikisi de durumdan etkilenmişti. Hava şartları ya da kuraklık tarımdan elde ettikleri geliri düşürdüğünde dokumacılıktan elde edecekleri gelirle geçinmeleri artık mümkün değildi. Kırsaldaki fakirlik doğrudan İngilizlerin yaptıklarının bir sonucuydu. İmparatorluğu haklı görenler Hindistan'daki tekstilin İngiltere'nin kasıtlı politikaları sonucu değil İngiliz Sanayi Devrimi'nin markınalar yüzünden yok olduğunu savunmaktadırlar. Geleneksel elişi tekstilin Avrupa'da ve dünyanın geri kalanında da ortadan kalktığını belirtmektedirler. Bu durumda şu söylenebilir; eğer Hindistan'daki tekstil İngilizlerin eline geçmeseydi, elli sene içinde geleneksel dokuma tezgahlarının yerini modern makinalar kullanan Hint fabrikaları alabilirdi. Böylece Hindistan'ın dokumacıları sadece teknolojinin kurbanı olmuş olurlardı. Tüm bunlar olurken el dokuma tezgahlarının topluca üretilen makine yapımı tekstil ürünleri ile rekabet edemeyeceğini varsaymak makuldür ama kendilerine uygun bir pazar bulmayı başarabilirlerdi. Kaldı ki bir kısmı bugün bile mevcuttur. En azından bu süreç hür bir Hindistan'da doğal akışında ve tedricen oluşurdu. İngilizlerin buyruklarıyla gaddarca yok edilmek yerine İngiliz fabrikalarından gelen mallara konulacak koruyucu gümrük vergileriyle ertelenebilirdi. Birçok Hindistanlı üretici de teknolojiyi ithal etme imkanı bulur ve üretim araçlarını yenileyebilirdi. Hindistanlıların düşük ücrete çalışıyor olmaları eşit şartlar altında Avrupalı rakiplerine karşı üstünlük sağlamaya devam ederdi. Elbette sömürgecilik idaresinde eşit şartlar söz konusu değildi ve 19. asır Hindistan tekstilinin İngiliz tekstili ile ikame edilerek hüzünlü bir yok oluş hikayesine dönüşünü anlatmıştır. 1850'den sonra Hindistanlı müteşebbisler, yine de kendi modern tekstil fabrikalarını kurarak İngiltere'den gelenlerle rekabet edecek mallar üretmeye devam etmişlerdi. Amerikan İç Savaşı yüzünden Yeni Dünya'dan pamuk gelmesi duraksayınca Hindistan pamuğu yeniden rağbet görmeye başlamıştı ama 1865'te Amerika pamuk temin etmeye devam edince Hindistan yeniden çaresiz kalmıştı. 1896'da Hindistan'daki kıyafet ihtiyacının sadece yüzde sekizi ülkedeki fabrikalardan karşılanıyordu. 1913'te bu oran yüzde 20 olmuştu ve İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan ötürü karşılaştığı güçlükler Hindistanlı tekstil üreticilerinin iç pazarda yeniden hakim olmalarının önünü açmıştı. 1936'da Hindistan'da satılan kıyafetlerin yüzde 62'si ülkede üretiliyordu. İngilizler ülkeyi terk ettiklerinde (1945) ise bu oran yüzde 76'ya çıkmıştı. Bununla birlikte sömürgecilik döneminin çoğunda Hindistan üretiminin başına gelenler mülksüzleştirme, sürülme ve mağlup edilme hikayeleriydi. Bunlar sadece Hindistan tekstilinin başına gelmemişti. Sunderland'in ifadesiyle Hindistan, büyük bir üreticiyken sadece hammadde, gıda, pamuk, hintkeneviri, ipek, kömür, afyon, pirinç, baharat ve çay ihraç eden bir ülkeye dönmüştü. Üretimin çökmesi ve üretilen malların da ihraç edilememesi sonucu Hindistan'ın dünyadaki üretim payı, İngiliz idaresi altındayken yüzde 27'den yüzde ikiye düşmüştü. İngiltere'den Hindistan'a yapılan ihracat ise elbette artmıştı. Ticaret dengesi tersine dönen Hindistan, İngiliz mallarının başlıca ithalatçısı olmuştu. İngiliz malları için Hindistan'da hiçbir gümrük vergisi yoktu ama İngiliz kanunları Hindistan mallarının kalite ya da fiyat açısından rekabet etmesini her şekilde engelliyordu. 18. asrın sonunda başlayan Hindistan'ın sanayisizleştirilmesi faaliyeti 19. asırda tamamlanmıştı. 20. asırda ise vaziyet yavaş yavaş tersine dönmeye başlamıştı. 1913'te, İngilizler yönetimdeyken Hindistan sanayiinin gayrı safı yurtiçi hasıladaki (GSYİH) payı yüzde 3,8 iken İngilizlerin ayrılmasından sonra, 1947'de yüzde 78e çıkmıştı. Aynı şekilde üretilen malların Hindistan'ın ihracatındaki payı yavaşça da olsa 1947'de yüzde 30'a ulaşmıştı. İngiliz idaresi sona erdiğinde ise 350 milyonluk nüfusun sadece 2,5 milyonu modern sanayide çalışmaktaydı.
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.