Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

"Çeçen" tanımlaması, ilk kez Ruslar tarafından 1732'de Kafkasya'daki kabile ve klan toplulukları için yapılır. Grozni yakınında bir köye Rusların vermiş olduğu "Çeçen" adı daha sonra bu bölgede yaşayan insanlar için de kullanılmaya başlanmıştır. Arkeolojik kalıntıların ve bilimsel araştırmaların tanıklığına göre; Çeçen ve İnguşlar, eski çağlardan beri Kuzey Kafkasya'nın Daryal boğazı ile Şaro Argun ırmağının yukarı yatağı arasındaki dağlık bölgede yaşadılar. Kuzey Kafkasya'nın dağlık bölgelerinde yaşayan kavimler, düzlüklerde yer tutmaya çalıştılarsa da, güçlü step kavimleri dağlıların bu göçlerine engel olarak eski yurtlarına çekilmek zorunda bırakıldılar. 20. yüzyılın başına kadar soylar ve klanlar halinde yaşayan Çeçenlerin boyları arasında sürekli savaşlar oldu ve kan davaları güdüldü. Yurtlarını korumak için bir yandan Kabarday, Kumuk ve Dağıstanlılara karşı uzun savaşlar yürüten Çeçen ve İnguşlar, bir yandan da Ruslarla çarpıştılar. Bu savaşlar sonunda 1732 yılında Çeçen adı, 19. yüzyılın ikinci. yarısında ise "İnguş" adı Rusça'da kullanılmaya başladı. Vaynahların İber Kafkas dillerinin etkin bir üyesi olduğu, hatta bu dille eğitim gördükleri saptanmış olmasına karşın, yüzyıllar boyunca tarihleri karanlık kalmıştır. Çeçenlerin bilinen tarihleri, Müslüman oluşlarıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Müslümanlık, Çeçenlerin ve İnguşlar'ın Kuzey Kafkasya'daki en büyük direniş gücü olarak anılıyor, 1785' de Çarlık Rusya'sına karşı, Şeyh Mansur'un önderliğinde başlayan ve İmam Hadis, Taymin Biybolat, Şeyh Şamil, Zelimhan, Abdulmecit, Tapa Çermoyev ve İsmail Orta ile devam eden bağımsızlık mücadelesi yüz yıldan fazla sürdü. Halen de sürmektedir. 1785'te Rusların Çeçen topraklarını eIe geçirmek üzere yaptığı saldırılar karşısında, Çeçenler, İmam Mansur başkanlığında ayaklandılar. Bütün Müslüman dağlıların özgürlüğünü korumak için başlatılan bu ayaklanma, Osmanlılar tarafından da desteklendi, 1791'de başarısızlıkla sonuçlanan Çeçen ayaklanmasından sonra 1801'de Gürcistan Rusya'ya katıldı. 1810'da da İnguşlar, Rus egemenliğine geçtiler. 1812 de Ruslar, arka arkaya yaptıkları akınlarla dağlı kavimleri öldürdüler, ya da esir aldılar. 1830'da kendini Müslümanların imamı ilan eden Dağıstanlı Gazi Muhammet, bütün kuzey Kafkasya uluslarını Ruslara karşı savaşa çağırdı. Kuzey Kafkasyalıların büyük bir bölümünün katıldığı bu savaşta Gazi Muhammet, bir Rus birliği tarafından kuşatılıp öldürüldü, 1834'de ayaklanan dağlıların başına geçen ve Ruslara karşı yirmi beş yıl savaşan Şeyh Şamil, dini ilkelere dayanan bir devlet kurarak, farklı diller konuşan birçok dağlı ulusu birleştirdi, 1859'da Ruslara teslim olan Şamil'in verdiği savaşla Çeçen ve Dağıstan kavimleri büyük kayıplara uğradılar, 1860 dan sonra ülkeleri, Rusların eline geçti, Son olarak 1877'de Ruslara karşı ayaklanan Çeçenler, bir yıl sonra başarısızlığa uğradılar. Bu ayaklanmadan sonra Çeçen ve İnguşlar'ın elinde bulunan topraklar Ruslar tarafından askeri ve sivil memurlara verildi, Çeçen topraklarına Ruslar yerleştirildi, 19. yüzyılda Çarlık Rusya'sına karşı giriştikleri savaş görülmemiş bir genişlik ve şiddet kazanınca, Kafkasya'daki dağlı ulusların bir bölümü yurtlarını bırakıp Osmanlı topraklarına göç ettiler... Ekim Devrimi sırasında Çeçenlerin Rusların görevlendirdiği Aslanbek Şeripov adlı bir komünist önderleri de oldu. Kafkas halklarının çok iyi tanıdığı Kumuk ve 1920'de öldürülen genç önder Aslanbek Şeripov'un anısına Çeçen Cumhuriyetinin başkenti Grozni'de bir heykeli dikildi. 5 Aralık 1936'da Çeçen İnguş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. İkinci Dünya Savaşında Çeçenler Rusya'daki komünist rejime karşı tavır aldılar. Bu nedenle savaş sona erdikten sonra topluca Sibirya'ya sürülen Çeçen İnguşlara 1956 da yurtlarına dönme izni verildi. 1957'de alınan bir kararla, Sovyetler Birliği'ne bağlı özerk Çeçen İnguş Özerk Cumhuriyeti yeniden kuruldu. Çeçenler cesur, fedakar, inatçı, vatansever ve kahraman bir millettirler. Onlar için ölmek, esir olmaktan daha iyidir. Bu kadar cesur bir millet kendi topraklarında köle durumundadır. Bu kadar; cesur bir milletin yenilmesine sebep ne olabilir? Bunları şöylece maddeler halinde sıralayabiliriz: 1- Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya'yı tehdit eden tehlike hemen hemen yalnız kuzeyden gelmiştir. Kuzey hududu Hazar'dan Karadeniz'e kadar en az 1400 km idi. Bu ordu o kadar geniş bir cephe üzerinde yayılınca yenilme ihtimali çoktu. Askeri açıdan Çeçenlerin savunma hattı zayıftır. 2- Kuzey Kafkasyalılar etnografi bakımından birlik gösterirlerse de kültüre] ayrıntılar benzerliğinden farklar inkar edilemez. 3- Küçük cemaatler vardı. Bu cemaatler ilk ve orta çağların kabile ve derebeylik havasından kurtulmadıkları için aralarında anlaşmazlıklar doğuyordu. Köle ve yerli halk ayrılığını Bolşevikler daha da körüklüyorlardı. 4- Memlekette yol yoktu, ulaşım bazı yerlerde çok güç bir şekilde yapılırken, bazı yerlerde imkânsız Sanayi gelişmemişti. 5- Devlet demek teşkilat demektir. Cumhuriyet devrinde bile bir telgrafçı, lokomotifçi, teknisyen, teknik adam. bulmak şans işiydi ve bu hizmetler Ruslara gördürülüyordu. 6- Teşkilatlı bir ordu ve silah yoktu. En kuvvetli zamanlarda bile ordu bir tümeni geçmiyordu. 7- Kafkasya kuzeyden, batıdan ve güneyden üç büyük devletin çıkarlarının çarpıştığı yerdir. (Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, İran) Bunlara Bolşevik ihtilali sonrası yerli komünistlerin Rus işbirlikçisi çalışmalarını da eklersek manzarayı bir parça ifade etmiş oluruz. Ruslar "her fenalığın bir iyiliği vardır." derler. Düşman baskısı ve istilası arttıkça Çeçenlerin karşı koyma ve isyan ihtiyaçları da çoğalmıştır. Üç yüz yıl Rusya'ya karşı dövüştükten sonra istila altında geçen yanın asır içinde dört genel isyan olmuştur, ufak isyanların ise sayısı bilinmiyor. Ayrıca bu idare altında milli kültürlerini kuvvetlendirme imkanını da bulmuşlardır. Bir kısmı göç etmiş, bir kısmı vatan topraklarında kalmıştır. Bugün Çeçenistan'a turist gidebiliyor. Halkın gene eskisi gibi Müslüman olduğu görülüyor. Kırk yıldan fazla devam eden baskı ve propagandaya rağmen halk İslamiyet'i bırakmıyor. Çocuklara Müslüman adı verilmekte, sünnet yaptırılmakta, namaz kılınmakta, oruç tutulmaktadır. Ziyaret yerleri gene gezilmektedir. Sovyet idaresi "güvenilmez bir unsur" ve düşman işgali olarak görülmeye devam etmektedir. Göç devresini sağlıkla atlatanlar ise sarsılmaz enerji ve sabırla gittikleri muhitlere, adetlere ve milli hareketlere uymuşlardır. Bu vatandaşlar arasında Türkiye'de, Suriye'de, Mısır'da ve Irak'ta memleket davaları için büyük hizmetlerde bulunanlar olduğu gibi, bu gün de ilk başta yer alanlar, bakan ve bakan sandalyesi işgal edenler vardır. Kuzey Kafkasya ülkeleri içinde en kalabalık nüfusa ve en sağlam yapıya her türlü olumsuzluğa rağmen gene de Çeçenler sahip bulunuyorlar. Çeçenler, Güney Kafkasya ülkeleri olan Azerbaycan Ermenistan ve Gürcistan'ın bağımsız olmalarından sonra sıranın Kuzey Kafkasya'ya geldiğini, bunun yolunun da Kuzey Kafkas ülkelerini bir araya getiren bağımsız bir federasyon olduğunu, bu federasyonu da ancak Çeçen Cumhuriyeti'nin kurabileceğini, Türkiye'nin ve batı blokunun bu yönelişe yardımcı olması gerektiğini belirtiyorlar. Bağımsızlığa giden yolu gören Ruslar ise bağımsızlık ilanından sona artık yavaş yavaş Çeçen Cumhuriyeti'ni terk etmektedirler. Onların bıraktıkları evleri çok ucuz fiyatla yurtdışından dönen Çeçenler devralıyorlar ve yerleşiyorlar. Bağımsızlık ilanı yurt dışında yaşayan Çeçenlerin dönüşünü epeyce hızlandırmış. Bu arada Türkiye'de yaşayan Çeçenler de başkent Grozni'ye gidiyorlar ve orada ev ve mağaza alarak iş kuruyorlar. Türkiye ve Çeçen Cumhuriyeti arasında ticaret yapmak isteyen Türkiyeli Çeçenler, bu arada eski akrabalarını arıyorlar ve onların yardımları ile baba vatanlarında yeni iş kuruyorlar. Türkiyeli Çeçenler artık baba vatan ve anavatan arasındaki ticareti üstlenmektedirler. Çeçen Cumhuriyeti'nin yeni bayrağı yeşil zemin üzerine kırmızı ve beyaz çizgilerden oluşuyor. Bu arada bayrağın üzerine simge olarak doğan güneşin altında uzanmış bir kurt koymuşlar. Bu durum da Çeçenlerin kendi kişiliklerini İslam ve Türk dünyası içinde aradıklarını gösteriyor. Çeçen adının Cücen'den geldiği ve kendilerinin Avar Türklerinin bir kolu olduğu tezi giderek ağırlık kazanmaktadır. Bu teze karşılık Çeçenlerin Kafkasya'nın otantik halklarından birisi olduğunu ileri süren görüşler de zaman zaman dile getiriliyor. Çeçence Nah öbeğinden gelen bir dil olduğu için Çeçenler kendilerine Nahço diyorlar. İnguş ayrımının yapay olduğunu, Çeçenlerin dokuz ayrı sülaleden oluştuğunu, Rusların Çeçenleri bölmek için Kalgay sülalesine İnguş adını verdiğini iddia ediyorlar. Dokuz sülaleyi temsil eden dokuz sarı yıldız yeni bayraklarında yer almıştır. Müslümanlığın Çeçenlerin direnişine ve Rus emperyalizmine karşı çıkışına çok yardımcı olduğunu açıkça söylüyorlar ama gelecekteki düzenlerinin Türkiye gibi laik bir yapılanma içinde olmasını istiyorlar. Bazı yöneticiler Kuran ayetleri ile konuşuyorlar. Almanya ve Japonya'ya karşılık İran'ın devreye girdiğini ve diğer Kafkasya ülkelerinde olduğu gibi dini bir silah olarak kullandığını ve böylece Kafkas ülkelerini kendi politikası doğrultusunda etkilemeğe çalıştığını görmek mümkün. Ne var ki, Çeçen yönetiminin tercihi İran değil Türkiye, Türk modelini izleyebilmek için Türkiye'ye gelmek istiyorlar ve Türkiye'nin son yıllarda yapmış olduğu atılımları yerinde incelemek çabası içindeler. Birkaç yıldır çeşitli fırsatlarda Türkiye'ye gelen Çeçen başbakanından sonra diğer bakanlar d ülkemize gelmek, incelemelerde, görüşmelerde bulunmak arzusundalar. Yeni dünya düzeninde bağımsız olarak yer almak isteyen Kuzey Kafkas ülkelerinin öncülüğünü Çeçen Cumhuriyeti üstlenmiş görünüyor. Sovyetler Birliği'nden sonra Rusya Federasyonun da dağılacağını ve yeniden yapılanmanın kaçınılmaz olduğunu açıkça belirtiyorlar. Orta Asya'ya yönelen ilginin bir kısmının Kuzey Kafkasya'ya aktarılmasını istiyorlar. Gelecekte oluşacak bir yeni yapılanma da daha güçlü ve kalkınmış olarak yer almak çabası içinde görünüyorlar. Tüm ülkede alt yapının tamam olduğu ama sistemin çökmesi nedeniyle, bakımının yapılmadığı her yerde göze çarpıyor. Kentler henüz ve düzenli, yollar iyi, araba sayısı çok fazla ama batı ülkelerinde görülen canlılıktan eser yok. Mağazalar bomboş, doğru dürüst eşya bulunamıyor. Devlet mağazalarının kalitesi çağdaş düzeyin çok gerisinde kalmıştır. Türkiye'de sokak satıcılarının sattığı malları orada devlet mağazalarında görüyorsunuz. Tüm mağazalarda ve pazarda çalışanlar genellikle kadınlar, piyasada his erkek göremiyorsunuz. Erkeklerin silah altına alındığı bu nedenlerle ülke ekonomisinin kadınların sırtını kaldığı görülüyor. Tüm çarşıda olduğu gibi tarlada ve çiftliklerde de kadınlar çalışıyor. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen kapalı gezen bir kadın yok. Hepsi modern giysiler içinde ama bunlar kalitesiz. Geri kalmış teknoloji toplum yaşamının her aşamasında görülüyor. Başkent Grozni 1 milyon nüfuslu bir kent. Sovyetler Birliği'nin en kaliteli petrolü burada çıkıyor. Bu nedenle kent önemli bir rafineriye sahip. Yıllık petrol üretimi on altı milyon ton civarında. İstenirse bu miktar petrol çıkartılabiliyor. Yani Türkiye'nin petrol açığını kapatabilecek bir üretim miktarına Çeçen Cumhuriyeti sahip bulunuyor. Petrol nedeniyle Almanya ve Japonlar hemen Çeçen Cumhuriyeti'ne gelmişler. Almanlar önce oto yedek parça fabrikası kuruyorlar. Daha sonra Mercedes fabrikası kuracaklarmış. Almanya Çeçen Cumhuriyeti'ni Kafkasya ve Orta Asya'ya dönük bir üs olarak kullanmak istiyor. Japonya ise, petrol açığını Çeçenlerin katkısı ile kapatabilmek derdinde. Bu nedenle, ekonomik yardıma başlamışlar. Ayrıca Çeçen ordusunun kurulmasını ve yetiştirilmesini Japonlar üzerine almışlar. Üçüncü sırada ise İtalyanlar Çeçen Cumhuriyeti'ne gelmişler, onlarda petrol karşılığında burada iş yapmak istiyorlar. Üç büyük ülkenin Çeçen ülkesine gelmesi, bir hareketlilik sağlamış ama Çeçenlerin umudu hala Türkiye'de, Türkiye'nin petrol açığını kapatmanın karşılığında mal istiyorlar, para istemiyorlar. Irak ile yapılan takas usulünün kendileri ile de yapılmasını arzuluyorlar. Her türlü mala ihtiyaçlarının olduğunu, bunu Türkiye'nin kolaylıkla karşılayabileceğini, bunun karşılığında da Türkiye'nin petrol açığını kendilerinin karşılayacaklarını açıkça belirliyorlar. Doğuya bakmayı yeni yeni öğrenen Türkiye'nin Çeçenlerin bu açık önerisini değerlendirmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz yeni dönemde, ekonomik ve siyasal koşullar Türkiye ve Çeçen Cumhuriyetlerini giderek yakınlaştırmaktadır. Orta Asya'ya giriş kapısı olan Kafkasya'nın en büyük Cumhuriyeti olan Çeçen Cumhuriyetini artık Türkiye dikkate almak zorundadır. Yüzyıllarca Rus baskısında yaşayan Kafkasya'nın uyanını ve bağımsızlığı Çeçenlerin başarısına bağlı görünüyor. Rusya, Kafkas kavimlerini bir birine karşı kışkırtarak eski hegemonyasını sürdürmek istiyor. Günümüz koşullarında Kuzey Kafkasya Federasyonunun bağımsız biçimde kurulması, Çeçenlerin bağımsızlık yolunda başarılı olmalarına bağlıdır.
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.