Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Zilif-Filiz
biraz önce dışarı çıktım, yürüdüm, denize baktım. pek o kadar hüzün vermedi bana, artık çıkıp gideceğim bu dünya. (çok garibime gidiyor, sana büyük bir insana söylenecek sözlerle yazmak; ama kendimi zorluyorum, seni o yaşında görmeğe, sana öyle yazmağa...) bu dünya pek fazla şey vermedi bana — hoş, ben de ona pek birşey vermedim ya... ama başlangıçta öyle değildi. gençliğimde ben de coşkuyla, tutkuyla atılmıştım hayata; annen’i sevmiş, işimde de başarılı olmak istemiştim. sonra, biliyorsun, işimi de annen’i de kaybettim — herşeyimi... — peki nasıl oldu da bu hâle düştüm... sana anlatmağa çalışacağım — umarım anlarsın; çünkü bu anlatacağımı anlayabileceğinden pek emin değilim — , çünkü, belki ben de tam olarak anlamamışımdır ve anlatamıyorumdur... ‘coşku’, ‘tutku’ dedim; bu duygularla, şunu isteyerek giriştim hayata: tanınmak. insanların, hele, yakınlarımın, beni tanıması, yaptıklarımı görmeleri, ne yaptığımı anlamaları. — bak, sevmesi, saymaları demiyorum; amacım da, birçoklarının yaptığı gibi, kendisini şöyle şöyle göstermek, şu şu gibi görünmek, haketmediği bir sevgi bulmak, layık olmadığı bir saygı görmek, değildi. beni ben olarak tanısınlar, bilsinler istiyordum. gençtim, dopdoluydum; büyük işlere girişmek, gücümü sınamak, başarıya ulaşmak istiyordum. bunları yaparken de, nasıl bir kişi olduğum ortaya çıksın, gözüksün istiyordum — işte, etrafımdakiler de bu kişiyi, bu “ben”i görsünler, kişiliğimi anlasınlar istedim. sahici olmak; sahiden anlaşılmak, tanınmaktı, istediğim. ama beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular. — bak, sakın sen de yanlış anlama: sızlanıyor değilim, hiçbirşeyden yakınmıyorum. davacı değilim dünyadan. bunları yalnız senin için; şimdi, sana, yazıyorum — başka kimseye söyleyecek sözüm yok. işte, hep buydu olan: annen beni gerçekten sevdi, biliyorum; ama neydi bu ‘sevgi’ — onun yalnızca daha önceden edinmiş olduğu bakış biçimlerine verdiği addı. beni, hep, ya yanlış anladı, ya da hiç anlamadı. beni hiçbirzaman sahiden ben olarak göremedi ki — o zaman kimdi annen’in ‘sevdiği’?... bende ben olmayan birini — hatta birşeyleri— ‘sevdi’; sonra, beklediklerini bulamadıkça, duygulan — o sevgi’si— nefrete dönüşmeğe başladığı zaman da, ne yazık ki, gene, ben değildim nefret ettiği kişi... beni tanıyarak, bilerek, görerek; sahiden ben olan benden nefret etseydi, inan, sevinirdim buna. öyle olmadı. toplum da öyle: benden hep önceden konmuş kalıpların içine girmemi istediler. benden, ben olarak, belirli bir görevi üstlenmemi isteselerdi, sorun olmazdı — benim istediğim de zaten buydu. ama, benim o görevin kendisi durumuna girmemi istediler. benim bambaşka bir kişi olmamı bile değil; sanki kişiliksiz birşey olmamı — sanki cansız, düşüncesiz birşey, bir alet, bir makina... dünya benden ben olmamı istemedi. beni ben olarak tanımadı. ben de sırtımı döndüm işte, bu dünyaya — gerisini biliyorsun; şimdi, artık, öğrenmiş olacaksın. sırtımı dönüp nereye gittiğimi de biliyorsun : toplumun, benim gibi, kıyılarına sürdüğü insanların arasına... bir kez seni bile o insanların arasına sokma cesaretini göstermiştim. anımsıyorsundur şimdi: hani o çok boyalı ‘teyze’ler; o sıra sıra masalarla dolu, gündüz vakti karanlık salon; sana garip gelen, tanımadığın kokular... bir de, heyecan içinde, korkudan tiril tiril o genç ‘teyze’yi hatırlıyorsundur. ve onun için söyleneni: “dostu gelecek de...”. “dost”u gelecek diye korkudan titreyen bu insana hayretle, anlayamadan bakmıştın. “dost” sözcüğünün böyle bir anlamda kullanılmasını yadırgamıştm: insan “dost”u gelecek diye korkar mıydı hiç?... — bugün, sözcüğün bu yananlarını da biliyorsundur artık; bir de şunu : bu sözcüğün sözümona ‘düz’ kullanıldığı yerlerde nasıl bir sahtelik taşıdığını. insanların, “çok yakın dostumdur” dedikleri kişilerle ilgili neler yapabildiklerini — ve neler yapmayabildiklerini, parmaklarını bile kıpırdatmaya yanaşmayabildiklerini, biliyorsun. — bu da bir başka erik hikayesi... oysa o genç kadının korkusu sahte değildi; sahiciydi. belki, o zaman, denebilir ki, o korktuğu kişiyle ilgili sahici bir duygu duyduğuna göre, onun ile sahici bir ilişkisi de vardı. sen, “dost” sözcüğünü kullanan kaç insanda sahici bir duygu gördün, şimdiye kadar? (umuyorum benim gördüğümden daha fazlasını görmüşsündür...) işte, o insanların arasına gittim ben de, toplumdan çıkıp. sahici tanınmayı orada buldum mu — bilmem : kendimi aldatma eğilimim güçlü olunca, bu soruya “belki, bazen” diyebiliyorum — ; ama, inan bana, sahici insanlar tanıdım orada, sahici ilişkilerim oldu. bunlar, toplum indinde ‘geçerli’ ilişkiler değildi, biliyorum — ama, hiçbir ‘geçerli’ ilişkinin olamadığı kadar — hatta olamayacağı kadar— gerçek, sahici idiler. ben de toplumun geçerli saydığı ölçüler içindeyken hiçbir zaman olmadığım kadar sahici oldum, orada, o insanlar arasında. — garip işte: beni tanımaya en çok o ‘tanımayan’lar yaklaştı... gene de; evet, doğru : bir anlamda kaçtım, kaçıyorum şimdi de — bu da belki güçsüz olduğumu, yetersiz ve korkak olduğumu gösterir. başarısız oldum. bugün, yakınlarımın gözünde de, toplum indinde de, yersiz bir ‘düşkün’üm. biliyorum. ama düşün: nedir ki ‘başarı’ — ne olabilirdi ki benim başarım, ben o koşullara boyuneğip, toplum içinde bana gösterilen yeri alsaydım? bir ikiyüzlülük, bir sahtelik, bir aldatmaca olurdu bu ‘başarı’ — ‘ben’im, ben olmadan, hatta benliğimi bir kenara atarak, kişiliğimi çiğneyerek elde ettiğim birşey. karşılığında kim olduğumu verdiğim bir ‘kimlik’... bunu kabul etmedim. — şunu bilmeni istiyorum: pişman değilim; hiç de pişman olmadım. ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim — olamadım: kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. çok acı çektim, ama başkalarına da çok acı çektirdim — bu da insanın gururlanabileceği birşey değil pek... kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim — hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da... — dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum — uyuşamadık. hepsi bu. — bazen, bütün bunlara geri dönüp baktığımda, birşey düşünürüm : acaba bazı şeyleri başka türlü yapamaz, yaşamımı farklı bir biçimde yaşayamaz mıydım — daha az acı çekip, daha az çektiremez miydim... bilmiyorum. belki. belki de değil. — ama şunu biliyorum: yaşam tek seferliktir. bir kişi de, kim ise odur. ben de ancak öyle, yaşadığım gibi yaşadım; başka türlü yapamazdım. — başka türlü yapabilmeyi ister miydim... sanıyorum, hayır — peki o zaman, bütün bunları yeniden yaşamak durumunda kalsaydım, bunu ister miydim... sanıyorum, evet. çünkü, işte, başka, olduğumdan farklı bir kişi olmak istemezdim — bütün yoksunluklarımla, kusurlarımla, bozukluklarımla, ben benim... yaşamım da böyle olacaktı; zaten de, öyle oldu... imdi artık tek bir amacım var; bu da, gerçekleşmesi için benim yaşıyor olmamı gerektiren birşey değil: - senin beni tanıman. biliyorum, aklında kalacak o bir-iki anı, yıllar geçtikçe; sen, annen’i, toplumu, insanları tanıdıkça, onlarda göreceklerinin çerçevesi içinde anlamlanacak; sana, yavaş yavaş, baban’m sahici kişiliğini gösterecek. — aslında benim bunları şimdi yazmama gerek yoktu; bunu da biliyorum. bu yüzden, bu küçük defter sana ‘hayatın ortası’na geldiğinde ulaştırılacak. sen de, burada yazdıklarımda, zaten çoktandır bildiğin şeyleri bulacaksın. bu mektup hiç de yeni birşeyler anlatmayacak sana; ama, herhangi birşeyi de doğrulamayacak. — zaten boşuna bütün bu yazdıklarım... yalnız...------- evet, işte, yalnız, şu: beni tanıyacaksın... başka birşey istememiştim ki zaten, yaşamım boyu... — garip değil m i: şimdi, yaşamım boyu isteyip de elde edemediğim birşeye, şimdi, öldükten yıllar sonra, kavuşmak... artık hazırlanmalıyım. sen geleceksin biraz sonra buraya, bir tuhaflık, bir karışıklık göreceksin — olup-bitenden de pek birşey anlamayacaksın. ancak yıllar sonra aydınlanacak bu son anının anlamı; öteki, o daha eski anılarla birlikte. o zaman, şimdi, sen herşeyi* anladıktan sonra eline geçecek bu satırlar: neyi anladığını anlayacaksın. tanıyacaksın. seni şimdiden öpüyorum, sevgili kızım benim------- baban.
Oruç Aruoba
Oruç Aruoba
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.