Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kübra’nın Gökhan’a cevabı, sonraki hafta içinde, gayet uygunsuz bir zamanda, Serhat’la aralarında geçen kaçınılmaz kavganın hemen ardından geldi. Serhat yıllar önce kendi işini yapmak için ayrıldıktan, daha yakın zamanda da Dilaver Usta emekli olduktan sonra; Gökhan, Hamit Usta’nın ardından oradaki en yetkili kişi haline gelmişti. Hatta pek çok ayrıntıya Hamit Usta’dan daha hâkimdi. Atölyedeki tüm tezgâhların ayarları ondan sorulurdu. İşçiler bir konuda tereddüde düştüklerinde çoğu zaman ilk danıştıkları kişi Gökhan olurdu. Atölyenin temel işi, civardaki fabrikalar için fason üretim yapmaktı. Çeşitli cihazların metal aksamları üretiliyordu. Yeni bir parçanın üretimi, çizimden modelin yapılması, model kontrol edildikten sonra kalıpların çıkarılması, döküm yapılması ve atölyedeki torna tezgâhlarında parçaya son şeklinin verilmesi aşamalarından geçiyordu. Gökhan, her aşamanın plana uygun olduğunu denetler, hataları mümkün olduğunca önlemeye çalışırdı. O hafta başında, yeni bazı parçaların modelleri gelmiş, Gökhan planla aralarında uyumsuzluklar bulduğu için modelleri dökümhaneye göndermemişti. Modelciyle yeniden görüşüp sorunu çözene kadar bir kenarda bekletiyordu. Onun orada olmadığı sırada, dökümhanenin arabası yeni dökümleri getirmişti. Serhat, dönüşte götürmeleri için, Gökhan’a sorma gereği duymadan, oradaki modelleri arabaya yüklemelerini söylemiş ve hatalı modeller dökümhaneye gitmişti. Serhat, Eskişehir’deki işi batırıp geri döndüğünde her şeyi bıraktığı gibi bulmayı ummuştu ama zaman, onun için olduğu gibi, geride bıraktıkları için de aynı hızda (Einstein’ı kırmayalım, aynı değilse de oldukça yakın hızda) akmıştı. Babasından bağımsızlığını ilan etmekle geri çevirmiş olduğu ikinci adam konumunda Gökhan vardı şimdi. Her şeyi ona sormak zorunda kalmaktan çok rahatsızdı. O yüzden kendini sorumlu ilan etmekte acele etmiş, fikri olmayan bir konuda fikri varmış gibi davranarak hataya yol açmıştı. Ne var ki, bunu kabullenip geri çekilecek olgunluktan da yoksundu. Gökhan gelip durumu öğrendiğinde, aralarında sakin başlayan ama giderek şiddetlenen bir tartışma yaşandı. Son cümlelerini aktaralım. Gökhan: “Abi, şunu anlamıyorum. Neden arayıp bana sormuyorsun? Cep telefonum her an yanımda.” Serhat: “Sen niye ortalıkta bırakıyorsun modelleri? Ben nereden bileceğim onların hatalı olduğunu?” Gökhan: “Ortada falan bırakmadım, dökümhaneye gidecek olanlar kasalara konup şuraya dizilir. Burada kalmışsa bir sorun var demektir.” Serhat: “Ben nereden bileyim senin aklından geçenleri?” Gökhan: “Aklımdan geçen falan değil, buranın düzeni böyle.” Serhat: “Sen mi kurdun lan buranın düzenini? Ağa mısın lan sen?” Gökhan, “Ne biçim konuşuyorsun lan!” diye Serhat’ın üzerine yürüdü bu sözden sonra, işçiler araya girdiler, yatıştırdılar. Hamit Usta, tartışmaya şahit olmamıştı ama gün içinde haberdar oldu tabii. Gökhan’a atölyeyi devredeceğine dair söz verdiğine pişmandı şimdi, yeterince düşünmeden karar vermiş, Serhat’ın geri dönüp iş üzerindeki hakkını talep etme olasılığını dikkate almamıştı. Şimdi ne geri adım atmak, ne de tek oğlunu kırmak içine siniyordu. Erteleme döngüsüne girmişti. Ama o bir adım atmadıkça, bu kavgaların şiddetlenerek süreceği belliydi. Gökhan, Hamit Usta’nın fikrini değiştireceğini biliyordu, ama alttan alarak onun içini rahatlatmak gibi bir niyeti yoktu. Şimdiye kadar alttan alarak o kadar çok kez hakkı olanı başkalarına bırakmıştı ki, geleceğini ilgilendiren bu kadar önemli bir konuda geri adım atmama kararı kesindi. Öte yandan, durum oraya gelirse, rest çekmeye cesaret edebilecek durumda değildi. Hamit Usta atölyeyi devretme fikrinden bahsettiğinde mali şartlara girmemişlerdi ama Gökhan bu ihtimale karşı ve tahmini bir tutar üzerinden, kendi birikiminin üzerine babasından ve dayısından bir miktar alıp ekleyerek gerekeni toplayabileceğinin hesabını yapmıştı. Devir gerçekleşmezse, bu parayı başka bir iş için kullanabileceğinin garantisi yoktu. Kübra’nın beş gün önceki soruya cevabı, Gökhan’ın sinirinin hâlâ yatışmamış ve aklının bunlarla meşgul olduğu bir anda geldi: “İstemem dememdir.” Gökhan yaklaşık bir dakika boyunca bu mesaja boş gözlerle baktı. Bunun “Ne demek istiyorsun?” sorusunun cevabı olduğunu anlaması bayağı bir zaman aldı, ama ne demek olduğunu tam olarak kavrayamadı. “Tanışıyor muyuz?” diye yazdı Gökhan (ki Merve’nin sormasını istediği şey buydu hatırlarsanız). “Ben seni tanıyorum,” dedi Kübra. Hemen arkasından da ekledi: “Sen farklısın.” “Sen kimsin?” diye yazdı, göndermekten vazgeçti, sildi. Kim olduğunu söyleyecek olsaydı şimdiye kadar söylerdi diye düşündü. Dalgacı bir tavır benimsemek geldi içinden, “Sen de değişiksin,” diye yazıp gönderdi. Saniyesine kalmadan cevap geldi: “Tek, değişik olamaz.” Gökhan mesaja şöyle bir baktı. “Tek”ten sonraki virgüle dikkat etmediği için (onu daha sonra fark edecekti) “tek değişik” ve “olamaz” şeklinde böldü kafasında. Cümle düşük olmakla birlikte, “tek değişik sen değilsin” gibi bir şey kast ediyor olsa gerek diye düşündü. Neydi bu şimdi? Ona iş atmaya çalışan şımarık bir kız mı, yoksa başka cins bir manyak mı? “Benim kız arkadaşım var,” diye yazdı fazla düşünmeden. Arkasından cevap o kadar hızlı geldi ki ürktü, neredeyse telefonu elinden düşürecekti: “Merve senin için doğru kişi.”
Kübra
Kübra
Afşin Kum
Afşin Kum
··
2 artı 1'leme
·
300 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.