Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sakarya'dan sonra hareketsiz geçen bir yıl sırasında Ankara'nın artık başarı kazanamayacağı inancı çok yaygınlaşmıştı. Esasen hem Saray hem de Bâbiâli Ankara hükümetine sadece bir savaş ve ihtilal kabinesi, yani geçici bir kurum olarak bakıyordu. Kendilerini merkezi yönetim sayıyorlardı. İstanbul'un Hariciye Nazın İzzet Paşa Londra'da (Mart 1922) bütün Türk milletini kurtarmaktan bahsediyordu. Bu demektir ki Milli Kuvvetlerin silah gücüyle düşmanı Anadolu'dan çıkarılabileceğine inanılmıyordu. Nitekim Vahdettin'de, 1922 Şubat'ında İstanbul'dan geçişinde, kimseye duyurmaması kaydıyla Ankara Hükümeti'nin Hariciye Vekili Yusuf Kemal'i sarayda konuşmaya davet etmiş, ama onun TBMM'ni tanımak yolundaki çağrısını cevapsız bırakmıştı. Tevfik Paşa hükümeti gerçi M. Kemal ve arkadaşları hakkındaki idam fetvalarını ve askerden ihraç kararlarını iptal etmişti, ama bunun da şekli olmaktan ileri giden bir etkisi yoktu. Uluslararası düzeyde kabul edilmiş hem de Fransa gibi galipler tarafından da tanınmış bir hükümetin liderleri hakkındaki affın kendi ayıbını örtmekten başka bir anlamı yoktu, zira diğer alanlarda İngiltere'nin uydusu olma politikasını artık Saray kendi başına sürdürüyordu. Bâbıâli ile Saray arasında bir farklılaşma açıkça belirmeye başladı. İstanbul Hükümeti Misakı Milli'yi artık ağzına alıyor sadece bunun hep pazarlıklarla sağlanması taktiğini devam ettirmek istiyordu. İngilizlerin ileri sürdüğü Türk-Yunan barışı önerisini (ki Sevr'i yine de yutturma anlamı taşımaktaydı) Yunanlılar hemen kabul etmiş, Ankara ise dört ay içinde Anadolu'nun kesin tahliyesi şartıyla ateşkese yanaşmıştı. Bunu İtilaf Devletleri red edince, Bâbıâli'nin pazarlık sürdürme taktiğinin aslında İngilizlerin amaçlarına hizmetten başka bir şeye yaramadığı kesinlikle ortaya çıktı. İngilizler gerçekten Sarayı da Bâbiâli'yi de oynatıyorlardı. Ve bu ikisi de oynatılmaktan rahatsız değildiler.
Sayfa 281 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.