Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

    “İncire ve zeytine andolsun ki” diye başlıyor Kuran’daki Tîn suresi, “biz insanı en güzel biçimde yarattık.” Allah incir üstüne yemin etmiş yani. Yaradan’ın yarattıklarının adıyla yemin etmiş olması, muhteşem bir dil eğretilemesi. Cebrail’İn değil de insanın sesiyle konuşuyor Allah. Bütün âlemleri kaplayan insan sesiyle inciri anıyor.     Sana gelince, duyduğun onca yakınlığa karşın bir kez olsun incir üstüne yemin ettiğini işitmedim. Hiçbir ahdinde Zevraki’yi şahit tutmadın kendine. Meyve versin diye yalvardığın ağacın önünde bir tanrı gibi eğilmedin de. Yaratılan olmaya gönül indirip sevdiğin birine ‘incirim’ diye seslenmedin hiç. Şimdi çıplak gövdeni yumuşakça kurulayışını seyrettikçe seni incirle övmek kaçınılmazmış gibi geliyor. Senden çalıntı bir sesle konuşuyor olsam da sırf incirden ötürü seviyorum seni. Topuklarından yukarı bacaklarını kurularken dizlerin, umursamazca kaykılarak oturuşun, ellerinin gelişigüzel hareketleri, dalından sarkan meyvenin tesadüfi güzelliğini andırıyor. Belirgenleşen omurganın sıradan ama yalın kıvrılışında, fotoğraf karelerinde bulup buluşturmaya çalıştığın o herkese benzeş olanın esrarlı biricikliğini kolaylıkla görüyorum. Yeni bir yay oluşuyor sırtında. Eğildikçe karnın iyice yuvarlaklaşıyor. Senden dışarı fırlıyor kaburgalarının altındaki o gizli küre. Demek yusyuvarlakmışsın sen. Karnında saklıymışsın. Eklemlerinde oluşan köşe çizgileri sen çıplak kalınca hükmünü yitiriveriyormuş hemen.     Memelerin, ah memelerin bir de. Sağını aşka ayırmışsın, solunu boşluğa. Kararı verilmiş bir kısırlıkla birbirinden uzak duruyorlar. Sol yanın daha az duyarlı bu yüzden. Sağdakinin aşkına çok kayıtsız. Güneş görmeyen ham bir incir denli kaskatı hatta. Sanki sol memende kan dolaşmıyor. Kalbin korkusunu emziriyorsun çünkü. Alıp başını gidecek bir oğlun yasını tutuyor şimdiden.     Sen kadın oldun olalı nasıl ki Bese’nin ahını uyuyorsa sol memen, adını Zevraki koyduğun bir ağaç yüzünden yerküredeki bütün incirlere yumuyorsun gözlerini. Hatta bütün incirleri imleyen bir ideanın hükmünde o ağacın gölgesine sokup Zevraki varmış gibi yaptıkça, olmayan bir varlığa tutunuyorsun. Nasıl anlatayım bilmem ki, varsaymanın da bir ölçüsü olduğunu nasıl anlatayım sana.     Bir adam varmış, bu adam karısını o kadar çok o kadar çok severmiş ki, pek nadir bulunan kara güllerle dolu bir bahçe derlemiş onun için. Kadın bu bahçenin içinde yavaş yavaş solmaya başlamış. Çünkü adam karısını her öpüşünde sen bu güllerden daha güzelsin diye fısıldıyormuş kulağına. Hatta daha ileri gidiyor, gökteki Kutupyıldızı’nı gösterip bu yıldızdan da güzelsin diyormuş, şu akan nehirden, bu kelebekten, şu tavuz kuşundan bile. Kadın kocasının sözleri karşısında günbegün zayıflamaya, güçten düşmeye başlamış. İlkin sarılık olmuş, adam elleriyle beslemiş onu. Yeryüzündeki bütün yemişlerden de güzelsin diyormuş hâlâ. Kadın tam sarılıktan kurtulup ayağa kalktığında adam ona bembeyaz yavru bir güvercin getirip “Sen bu güvercinden de güzelsin” demiş. Bu kez kadın verem olmuş. Bir deri bir kemik kalmış sonunda.     Ölmeden önce “Be adam!” demiş, “Simurg bile otuz kuş, otuz kuş kadarcık bir Simurg. Güvercinden daha güzel yalnızca hiçlik. Kara güllerden ötesi yokluk. Tavuz kuşu bile ayak uydurmak için dünyaya, çirkin bir sesle ötüyor da sen beni niçin böyle yakıp kavuruyorsun? Bütün bir evren içimde dürülmüşken, erişemeyeceğim muhteşemliğin cehenneminde beni bir başıma yapayalnız bırakıyorsun.”
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.