Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
·
31 saatte okudu
Önemli Bir Konu!
Kitabı okumadan evvel muhtevasını -alt başlığa çok da dikkat etmeksizin- daha farklı bir şekilde tahayyül etmiştim. Hayal ettiğim şekliyle çıkmayınca bir miktar şaşırma oldu elbette lakin muhtevanın "farklı"lığı bu şaşkınlığımı iyi bir yöne sevk etti. Alt başlıkta ifade edildiği üzere "Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) hayatına taalluk eden itikadı meselelere dair yazılar... Siyer-i Nebî'yi her zaman okuduğumuz gibi bir okuma ile değil de, bu okumayı oluşturan hususların itikadımızda nasıl bir yer kapladığı, bu konular etrafında dönen tartışmaların, sapkın şii mezhebinden ve azgın hâriciliğin dışında pâk Ehli Sünnet akidesinde hangi şekliyle kabul gördüğüne dair 7 farklı makaleden müellef bir kitap. Hikaye kitabı üslubuyla yazılamayacak konular olması sebebiyle pek tabii teknik bir dille de işlenmiş -ki İslami İlimler talebeleri yanı sıra farzı ayn (her bir kişiye farz) olan ilimleri tahsil etmiş her bir Müslümana da tavsiye ederim. Aksi takdirde bir mülhidin(inkarcı) ağzından duyulduğu zaman afallayabilir kişi. Bir kısım mucizeleri de kapsayıp kitapta işlenen makale başlıklarını kısaca zikredecek olursak: -Hz. Peygamber'in(aleyhisselam)Anne ve Babasının Akıbeti -İsmet Sıfatı -İntihar Hadisesi(Hz. Peygamber'in) -Garânik Hadisesi -İnşikak-ı Kamer Mucizesi -İsrâ ve Mi'rac Mucizesi -Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) Vefatı Akabinde Bazı Hadiseler Konu edilen hadiseler, ilgili bulundukları çevrelere dair tasnif ediliyor. Konu hakkında muhaddislerin, müfessirlerin, fakihlerin, kelâmcıların, tarihçilerin, felsefecilerin, oryantalistlerin görüşü şeklinde incelenip görüşler aktarılıyor. Çalışmanın şöyle de bir güzel yönü var ki her makale sonunda "Sonuç" başlığı altında Ehli Sünnet'in itikad ettiği görüş kısaca zikrediliyor ve okuyucunun bunca görüş arasında zihin karışıklığı yaşaması engelleniyor. İnceleme yazısını bitirirken, her bir sayfanın hatta bir paragrafın diğerleri ile bir bütünlük halinde olduğu ve kısa alıntıların konunun yanlış anlaşılmasına sebep olabileceğini belirtmekte fayda vardır. Yanlış anlaşılmalarına mahal vermeyecek alıntıları paylaşmakla birlikte "yarım hoca dinden eder" kelâmınca en azından -bu kitap için- kısa alıntılarla yetinmek yerine mutlaka temin edip dikkatlice okumanızı tavsiye ederim... *Bir not olarak belirtelim ki bu Ümmetin başına her zaman bela olmuş Şia mezhebi bu konularda da başımıza bela oluyor ve en şedid fettân(fitneci) hale burada da devam ediyor. Sonuç kısmından: -I- Suyûti, İbn Kemâl, Kevseri vb. âlimlerin beyanları göstermiştir ki bu konu etrafında zikredilen hadislerin tümünü mevzû olarak görmek hatadır. Bu hadisler zayıf senetlerle de olsa Hz.Peygamber (aleyhisselam)'e ulaşmaktadır. Öte yandan hayırlı bir nesepten gelişi, peygamber gönderilmeyen bir topluluğa azap edilmeyeceği vaadi, Hz.Peygamber'in incitilmemesi gibi diğer İslami ölçülerin bu konudaki tamamlayıcılığı meselenin açıklığa kavuşmasında önemli esaslardır. Dolayısıyla Ehl-i sünnet nazarında Hz. Peygamber (aleyhisselam) 'in anne ve babasının akıbeti ile alakalı duruşu, telkini ve hassasiyeti müsellem bir şekilde ortaya çıkmıştır ki; kahir ekseriyet delillerini de zikrederek onların ehl-i necat olduklarını kabul etmektedir. -II- Alimlerin ismet sıfatı hususunda ortaya koydukları tüm bu bilgiler ışığında bir hakikat ortaya çıkmaktadır ki; zahiren enbiyanın mâsiyetine yahud tenkidine alamet olarak görülen, düşünülen nasların doğru bir te'vili ve mahmil-i sahihi mevcuttur. Onlarla ilgili her düşünce bu çerçevede şekillenmeli, doğru te'villeri ve tefsirleri ile anlaşılmalıdır. Peygamberlerin ve Peygamberimiz'in (aleyhisselam)iradî bir fiil ile günaha yeltenme/ yönelme göstermeyeceği, gayr-i iradî olarak -zahiren- günah görülen fiillerin ise itikadi, şer-î tebliğ ve dini içtihat konularına taalluk etmeyeceği/edemeyeceği unutulmamalıdır. -III- İlk vahiy tecrübesinin peşinden inkıta süreci yaşanmıştır. Hz. Peygamber (aleyhisselam)her ne kadar sahih rivayetlerle bilindiği üzere nübüvvet öncesi bazı hadiseleri müşahede etmiş, rüyalar görmüşse de ilk vahiy tecrübesi beşeri sınırların tahmin ve ötesinde bir tecrübe olduğundan bu ilk tecrübeye karşı insan bazı reaksiyonlar göstermiştir. Bunlardan bir tanesi de intihar düşüncesidir... Bu düşünceyi zihinde oluşturan âmil, Yaratıcıdan haber alma tecrübesinin insani sınırlar içerisindeki anlaşılabilirliğinin ve kabulünün alelade bir kabul gibi gerçekleşememesidir. İş bu zorluk yukarıda da zikredildiği üzere vahyin yirmi üç senelik inzal sürecinde devam etmiş hiçbir zaman sıradanlaşmamıştır. Her ne kadar sathi nazarla bakıldığında intihar düşüncesi bir zaafın alameti olarak görülüp Hz. Peygamber (aleyhisselam) ile ilişkilendirilmesi muhaldir şeklinde düşünülse de bunu sadece bu bakışla sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Nitekim şerî bir hükmün henüz nazil olmadığı dönemde peygamberler dâhil hiçbir kulun ilgili fiilinin günah olarak değerlendirilmediği/değerlendirilmeyeceği mütekellimlerin izahıyla açıklanmıştır. Bununla beraber bütün bu insanî reaksiyonların Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) de bir kul ve imtihanda olduğu hakikatiyle birlikte düşünüldüğünde anlaşılması mümkün hale gelecektir... Şer-î ölçülerde malum olunduğu üzere -ki intiharın bu rivayetlerin nakledildiği dönemde henüz haram olmadığını tekrar hatırlatalım- günahı düşünmek ile bilfiil yapma arasında mesuliyeti açısından büyük farklar mevcuttur. Günah olduğu bilinen bir fiilin düşüncesinden vazgeçip yapmamayı tercih etmek sevap kazandıran bir özelliğe dahi sahiptir. Bütün bu ölçülerin nihayetinde aşikâr olmaktadır ki bu vakıanın Hz. Peygamber'e(aleyhisselam)yönelik bir kusur olması ve ismet sıfatına halel getirmesi söz konusu değildir. -IV- (Garânik Hadisesi Hz. Peygamber'e[aleyhisselam]Kâbe'nin avlusunda iken Necm Suresi'nin ayetleri nazil olurken[Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı ve üçüncüleri olan ötekini, Menât'ı] Şeytan'ın "Bunlar ül garâniktir, elbette onların şefaati umulur" şeklinde sözleri fısıldayarak güya Hz. Peygamber'i[aleyhisselam]yanıltıp ayete ekleme yaptırdığı iddiası) Mütekaddim dönem isnad ve rivayet müessesinin gaye ve kapsamını bilmeksizin sadece rivayeti tarihi bir karine olarak görerek ve sıhhatine yönelik tenkitleri gözardı ederek, İslam'ın varlık mesajı ve bu mesajı bizlere ulaştıran Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) dolayısıyla Kur'an'ın güvenilirliğini yerle yeksan edecek olan bu hikâyenin kabul edilmesi hem aklen hem naklen mümkün değildir. İlk dönem eserlerinden intikal eden rivayetlerin tahric faaliyeti neticesinde asılsızlığının muhaddisler tarafından sübût bulması ile tefsirlerde de bu asılsız rivayetleri aktararak yapılan izahatlar tenkid edilmiş, aynı zamanda itikadi açıdan da bu rivayetleri kabul edip Hz. Peygamber(aleyhisselam) ile ilişkilendirmenin küfre düşme sebebi olabileceği de mütekellimler tarafından ihtar edilerek Ehl-i sünnetin bu asılsız rivayetlere olan yaklaşımı net bir şekilde beyan edilmiştir. Bütün bu zikredilen hususlar ile beraber bu asılsız rivayetlerden medet uman taifenin kimliği ve gayesi de bu rivayetlerin sıhhat durumu ile alakalı tersinden bir delil olması açısından mühimdir. -V- İnşikak-ı kamer mucizesinin konu edildiği pek çok ekole ve esere müracaat ederek bu hadisenin tahakkuku konusunda âlimlerin İslam tarihi boyunca taşıdığı hakim kanaati ortaya çıkarmaya çalıştık. Görüldüğü üzere İslami ilimlerin tefsir, hadis, kelâm ve tasavvuf sahasında -ehli sünnetten- hiç kimse bu mucizeyi inkâr etmemekte ya görülme şeklini ve imkânını tartışmakta yahud el-Kamer sûresinin ilk ayetin bu mucizeye delâlet edip etmediğini konu edinmektedir. Mutezile içerisinden Nazzam ve Ebû Bekir el-Asam (ö. 235/949) gibi istisna isimlerin ve İslam felsefecilerinin dışında yine kimsenin topyekûn inkârına rastlamamaktayız. Fakat ne yazık ki dinimizi oryantalistlerden öğrenme garabetine duçar olduğumuz zaman diliminden bugüne bu inkâr tavrı artmakta ve İslamî ilimler müktesebatına sırt çevrilmektedir. Netice olarak selef-i salihinden itibaren teşekkül eden İslamî ilimler literatürüne müracaat edildiğinde inşikak-ı kamer mucizesinin hakikati bizce müsellem bir şekilde görülmektedir. -VI- Tek bir cümle ve ifadeyle itikadi bir hükme bağlanamayacak kadar tafsilatı ve çok vecihli bir mesele olan İsrâ ve Mirac hadisesi ile alakalı Ehl-i sünnetin nihai görüşü olarak şöyle söylenebilir, İsra hadisesi ayetle sabit bir olaydır ve icma ile Mescid-i Haram'dan Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya olan intikali ifade eder, dolayısıyla inkârı küfürdür. Mi'rac hadisesi ise mütevatirliğinde icma olmamasına nazaran mütevatire yakın/meşhur bir aktarımla bize ulaştığında ittifak olduğu için inkârının fasıklık olduğu ve kişiyi ehl-i bidat kılacağı beyan edilmiştir. Mi'rac hadisesi ile ilgili bir diğer hususiyet bu intikalin ruh ve beden birlikte gerçekleştiğinde mutabakatın olduğudur. Dolayısıyla Ehl-i sünnet âlimlerinin kahir ekseriyetince Mirac hadisesi uykuda/rüyada değil uyanık bir halde yaşanmıştır. Zaten İsrâ ve Mi'rac hadisesini genel kabulün dışında bir manaya hamletmek ve bu görüşe İslam tarihi içerisinden sahih bir referans bulmak da mümkün görünmemektedir. Öte yandan Mi'rac günü ru'yetin gerçekleşip gerçekleşmediği meselesinde tercihin itikadî bir probleme dönüştüğü söylenemez. Lakin Ehl-i tasavvuf ağırlıklı âlimlerin dışında kahir ekseriyet Mi'rac gecesi ru'yetin gerçekleşmediğinde ittifak etmişlerdir. Nakli ve akli delillerin götürdüğü ağırlıklı istikamet de bu yöndedir. İslam tarihinin hiçbir döneminde topyekûn bir inkâra muhatap olmayan bu hadiseler XVIII. yy. sonrası âlimlerinin(!) bir kısmı tarafından ne yazık ki inkâr edilir vaziyete getirilmiştir. İş bu yazıda ortaya konulduğu üzere bu hadisenin inkâr edilmesi naklen ve aklen mümkün olmamakla beraber itikadi bir mesuliyeti taşıması açısından Ehl-i sünnet nezdinde inkâr da edilemez. -VII- Son bölümde ise; Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) vefatı akabinde ortaya çıkan bazı meselelere dairdir ki bunlar vefat edip etmediği, defin yerinin tespiti, mirası, kırtas hadisesi, mübarek bedeninin çürüyüp çürümediği meselesi. Bu hadiseler "sonuç"la aktarılamayacak teknik konular olduğu için bu kadar ile iktifa ediyoruz. "Hz Peygamber'i(aleyhisselam) sadece kalben kıymetlendirmekle ilk defa etmeyip, ilmen de O'nun muazzez hayatını idrak etmek, O'nun şanına uygun olmayan, sıfatları ile uyuşmayan yakıştırma ve anlayışların kendisinden tenzih edilmesi gerekmektedir."...
Siyer ve İtikad
Siyer ve İtikadMelikşah Sezen · Kayıhan Yayınları · 202149 okunma
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.