Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

656 syf.
·
Puan vermedi
"The Sabres of Paradise: Conquest and Vengeance in the Caucasus" orijinal adıyla Ketebe Yayınları tarafındansa Şeyh Şamil Efsanesi "Cennetin Kılıçları" adıyla yayınlanan eser ilk defa 1960 yılında, Müridizmin bitişinden yaklaşık 100, Şeyh Şamil'in vefatından 89 yıl sonra orijinal adına denk düşecek biçimde "Kafkasya'da Fetih ve İntikam"ın yeniden başlayacağı Birinci Çeçen Savaşından ise 34 yıl önce kaleme alınmıştı. Eserin kaleme alındığı ortamda Çeçenler ve İnguşlar, Karaçay ve Balkar Türkleri, Kırım Tatarları ve Ahıskalı Türkler Orta Asya'ya sürüleli 15 yıl olmuş, Kafkaslar, Stalin'in planlı vahşeti neticesinde itaatkâr bir göçe zorlanmıştı. Bu günlerde büyük oranda unutulmuş bir yazar olan Lesley Blanch'ın neredeyse her şeyi sanki bir sinema filmi gibi anlatan eseri yalnızca İmam Şamil"in kesin bir biyografisi değil aynı zamanda anlattığı dönemin de dünyasını sanki bir projektör gibi yansıtan kapsamlı bir eser. Öyle ki Lesley Blanch eseri hazırlarken Şeyh Şamil'in Türkiye ve Mısır'daki torunlarının izini sürmek de dahil olmak üzere, Rusya, Türkiye ve Kuzey Kafkasya'da araştırmalar yapmış ve bu araştırmalar için tamı tamına altı yılımı harcamış. Le Monde eseri tanıtırken "Muhteşem bir tarihi dram; İmam Şamil'in muhteşem, ateşli bir biyografisi." demiş ama bu kısa sitayişkar cümleler bile az kalmış bence. Blanch her zaman seçkin bir yazar olmuştu zira İkinci Dünya Savaşı sırasında British Vogue"un da editörüydü. Böylesi seçkin bir yazardan elbette kötü bir eser beklenmezmiş, bunu okuduktan sonra daha iyi idrak ettim, bu eserden sonra Türkçeye tercüme edilen başka eserleri varsa onları da bulup okumaktan zevk alacağımın şimdiden garantisini verebilirim. 1904 yılında Britanya İmparatorluğu'nda doğmuş olan yazarımız, iki dünya savaşından da sağ çıkmış ve tam 103 yaşında ölmüş. Blanch; Journey into the Mind's Eye , Pierre Loti, The Sabres of Paradise ve Round the World in Eighty Dishes gibi on iki kitabın yazarıydı. Yazarımızın bugünlerde zaman denen tahripkar adamın elinde adının silikleşmesi ne acı... Blanch'ın entelektüel birikimini satır aralarında görebiliyorsunuz, hakkında yaptığım araştırmada şöyle bir pasaj dikkatimi çekti "O her vakit Rusya'ya hayran kalmıştı, hayal gücü, Tolstoy ve Lermontov'un Kafkasya'da geçen ölümsüz öyküleriyle alevlenmişti; açgözlü Çarlık Rusyası imparatorluğunun tecavüzlerine karşı ritüellerini ve geleneksel yollarını korumak için savaşan Kafkas halklarını da seviyordu. Nesilden nesile aktarılan kan dondurucu hikayeleri de.... Vahşet onu heyecanlandırdı: Nitekim kitabında da şöyle yazmamış mıydı? “Kaçırılmak... Safkan bir Kabardey atının eyerine atılmak ve karanlıkta bir dağlının ilerlemesine boyun eğmeye zorlanmak her [Rus] kadının gizli rüyasıydı” Egzotik doğu belli ki yazarın hayatına çok önce girmiş. Babası ona "Sana Arap Şarkıları ve Uzak Keşmir Masalları Söyleyeceğim" şarkısını söyler, annesi yatakta kahvaltıda Kur'an okurmuş ve bunu çok teşvik edici bulurmuş. Yazar kendisini anlattığı bir yazıda diyor ki: Babam Daniel Defoe'nun Veba Yılı Dergisi'ni okurdu çünkü açıklamaların o kadar korkunç olduğunu ve günlük hayatın çok daha hoş göründüğünü söylerdi. Odamda okula hazırlanıyor ve Carlyle'ın Fransız Devrimi Tarihi kitabını okuyordum; Tumbril'lere falan karşı bir ilgim vardı. Tam olarak geleneksel bir ev değildi. Elbette okul [St Paul's] bir hayal kırıklığıydı." Bu cümlelerde sıkıcı okul hayatından kitaplara sığınan bir ruhu görmek mümkün. Ben bir eseri okuduğumda bana yeni bir şey öğretti mi diye kendime sormayı ihmal etmem. Bu eserde pek çok yeni şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Halbuki Tarık Mümtaz Göztepe'nin kitaplarıyla büyüdüm. Kafkasya benim için iki sokak ötemiz gibiydi. Örnek vermem gerekirse eserde bana benim okuduklarımdan çok farklı bir Hamza Bey (Hamzat) figürü sunuldu hakeza Bahu-Bike de öyle. Nutsal'ın Bulaç'ın ve Umma'nın talihsiz hayatlarından da haberim yoktu. Başka neler yazayım bilemiyorum çünkü anlatılan şeyler Kafkasya'dan çok daha fazlası. "Cennetin Kılıçları" daha ilk sayfalarından itibaren sizi içine çekiyor ve Kafkasya'daki kabilelerin savaşçılarından, İmamların müritlerinden biri gibi hissetmenizi sağlıyor, kendinizi nefes nefese anlatılan hikayenin bir tanığı gibi görüyorsunuz. Eminim okurken şaşkalarına aşk şiirleri yazanlardan biri de siz olacaksınız, düğüne gider gibi, halvete girer gibi savaşan cengaverlerin doruklardaki heyecanına tanık olacaksınız. Kuru kuruya tarih değil biraz da edebiyat istiyorsanız Lesley Blanch'ın verdiği örneklerle Lermontov'dan Puşkin'e, Tolstoy'a kadar pek çok Rus edibini de sayfaların arasında bulacaksınız... Dudayev'in çok sık tekrarladığı bir sözü hatırlıyorum: Burada bizim için Tanrı özgürlük, savaş kanundur. Burada dostluğa dostlukla, savaşa savaşla cevap veririz; ve bizim için intikam aşk kadar güçlüdür." Lermontov'un mısralarından mülhem bu cümlelerle şu mısralar aynı saylamaz mı? "Onların inancı intikamdı, iklimi şiddetti." Öyle gerçekten, bazen Game Of Thrones mu izliyorum diye düşünmedim değil, kesilmiş isyancı kafalarından yapılan koleksiyonlar, rekabet açısından gurur kaynağı olan kesik başların ve koparılmış ellerin, at eyerlerindeki görüntüsü, kalelerdeki küçük oyuklardan düşman askeri vurmaya çalışan çocukların süngülerle öldürülmesi ve annelerinin çocuklarının bedenini bazen bir taş, bir silah gibi kullanarak düşmanı engelleme gayreti, delik deşik vücutlar ve en sonunda düşman askerlerine sarılıp kendilerini uçurumdan aşağıya atmaktan çekinmeyen kadınlar sizi zaman zaman ürkütecek. Peki ya Şeyh Şamil? Kuzey Kafkasya kurtuluş direnişinin bu sembolleşen figürü? Hala Kumuk mu Avar mı olduğu tartışılan ve Kafkasya İmameti adında teokratik bir devlet kurmaya çalışırken ömrünü harcayan mücessem iman timsali o imam? Onun da hakkında bilmediğim pek çok teferruat öğrendiğimi itiraf ederim. 15 yıl boyunca (1834-1859) Kafkas Bağımsızlık Savaşları sırasında, Dağıstan ve Çeçenya'nın savaşan dağ kabileleri, 'Dağıstan Aslanı' olarak bilinen Müslüman reisin karizmatik liderliği altında birleşirken Şeyh Şamil en büyük oğlu Cemaleddin'i St.Petersburg'a rehin alan düşmanı Çar'a ve 150 milyonluk Rusya'ya meydan okumuştu. Elbette bundan haberdardım peki ya Şamil'in oğlunu kurtarmak için verdiği destansı mücadele? Bu birkaç satırla geçiştirilen hadise tarih kitaplarında kendine çok az yer bulabiliyor. Cemaleddin'in ölümü ise verilen mücadeleden daha acıklı bir hadise... Kafkasyalılar, muhtemel fatihlere boyun eğmeyi reddetmeleri sebebiyle efsaneydi. Ne Büyük İskender, ne de Roma lejyonları, ne Doğudan koparak Batıyı Şalon'a kadar sallayan Attila ne de Büyük Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han, ne de Timur İsviçre Alpler'ini gölgede bırakan, neredeyse erişilemez dağ tabyalarında, güçlü sıradağlarında güvende olan bu asi ve güçlü kabileleri ezemedi. Eserde de adı geçen bir sözü tekrarlamakta yarar var: "İran'da çokça göz ardı edilen bir atasözü bile vardır: "Şah bir aptalsa Dağıstan'a saldırır." Bu şiddet ve inatçılık girdabına, St. Petersburg'tan hükümranlığını genişletme hayaliyle yanıp kavrulan Çar I. Nikola da girdi. Şeyh Şamil onun Kafkasyalı düşmanı olmayı dinin bir gereği bildi ve Rus imparatorluğuna karşı 25 yıllık mücadelesinde yarım milyon kişinin ölmesi pahasına mücadelesine devam etti. Bu yolda üstte belirttiğim gibi oğlunu rehin vermek gibi dayanılması zor acıların yanında eşi ve küçücük bebeğini Rus askerlerinin kurşunlarıyla kaybetti. Gururlu kız kardeşi Rus askerlerinin kendisini yakalama ihtimaline karşın bir uçurumdan kendisini aşağıya bırakırken tereddüt etmeyecekti. Truthdig'in bu eser hakkında yazdığı incelemedeki kayda değer cümlesini buraya almalıyım: "Blanch Dağıstan İmamı Şamil'in aydınlatıcı öyküsünü ve Çeçenya'dan Afganistan'a kadar olan savaşlarda hâlâ öğrenilmesi gereken dersleri anlatıyor. Amacımız manşetlerin arka planına geçerek günün meselelerine ışık tutacak eski ve yeni kitapları değerlendirmektir. Merhum Lesley Blanch'ın 50 yıl önce yayımladığı “Cennetin Kılıçları” da işte böyle bir kitaptır. İmparatorluğa, kahramanlığa ve ihanete, vahşete ve cömertliğe, dini fanatizme ve imparatorluk hırsına karşı olağanüstü bir direniş hikayesidir. Anlattığı hikaye 150 yılı aşkın bir süre önce yaşanmış olsa da, çağımıza dair etkileri neredeyse her sayfada açıkça görülüyor. Amerika'nın Afganistan'ı ve Pakistan'ın asi klanlarını sakinleştirmeye yönelik çabalarının boşunalığını ve kibrini ya da Rusya'nın Çeçenistan'ın asi isyancılarına karşı yürüttüğü perişan ve acımasız savaşı anlamak istiyorsanız, İmam Şamil'in öyküsünü ele alsanız iyi olur." Bence bunu anladılar, bu yüzden Putin Dağıstan'a gittiğinde eline Kur'an alıp İsveç'i üstü kapalı olarak eleştirerek "Rusya'da hiçbir dine saygısızlık edilmez hele ki İslam'a" diyecekti, bu yüzden Zelensky ülkesindeki İmam Şamil heykelinin önüne geçip Ramzan Kadirov'un askerlerine karşılık ülkesinde Ruslara karşı kurulan Çeçen taburlarının askerlerine ve genel olarak bütün Kafkasyalılara " 'Rusya'ya direnin'" mesajı verecekti. Her ne kadar Şamil Tayyar Zelenski'ye: Aptal komedyen dese de kendi partililerinden daha zeki olduğu açık. Bugün Türkiye'de mülteci sorunu varsa Rus hava kuvvetlerinin nereleri bombaladığı ve mültecilerin nerelere doğru hareket ettiği bir gözden geçirilmeli değil mi? Türkoloji okuduğu için Türkçe konuşabilen Jirinosvy ve Dmitri Peskov gibilerin Türkiye'de ne halt ettiği de sorulmalıydı değil mi? Mesela İstanbul'a bomba atalım diyen adamı Şamil Tayyar'ın partilileri cumhuriyet kokteyline davet etmişti. Neyse ki Jirinovsky geberdi, umarım sıra Peskov'a ve Putin'e gelmiştir. Tayyar içinse acil şifa dilerim. Çeçenistan denk olmayan bir savaşla yok edilirken, Ramazan Kadirov gibi bir sapığa teslim edilirken, Sırpları Kosova ve Bosna'da yüreklendirenlerin Ruslar olduğunu bu yeni nesil İslamcılar unutmuşa benziyor. Belki biraz da şunu demek istiyorum: Şeyh Mansur'la açılan yol kapanmadı ve kapanmayacak. 1990'ların başında Dudayev, "Rusya ile üç yüz yıllık mücadeleyi" sürdürmekten söz ettiğinde tarihi bir hakikati görüyor ve ona göre plan kuruyordu. Bugün Ukrayna savaşı da Dudayev'in altını çizdiği gibi Kafkas cephesinin boşalmasından dolayı çıktı. 2006'da neredeyse tamamen bastırılan direniş, kendisini Çarlık rüyasında gören Putin'e Ukrayna cephesini açtırdı. Bu cephede muvaffak olurlarsa sıradakinin Moldova-Transdinyester hattı olduğu da açık. Bugün bölgede Ermenistan-Azerbaycan gerilimi varsa bu Rusya'nın ektiği fitnenin yeşermesi dolayısıyladır. Karabağ temizlendi ama Rus barış gücü olarak Karabağ'a giren köpek sürüsü hala yerinde. Osetler Gürcülerle Güney Osetya için, Gürcüler Abhazya'da Abhazlarla ve en nihayetinde Gürcüler Gürcistan'da birbirleriyle savaştıysa bu da Rus fitnesinin bir açığa vurumudur. Besbelli Ruslar 19. yüzyılda Kafkasya'da yaşadıkları talihsizliklerden ders almadılar. Napolyon'un bir zamanlar Fransa'nın Bourbon'ları hakkında söylediklerini yeniden ifade etmeliyiz: "Ruslar hiçbir şey öğrenmedi, hiçbir şeyi unutmadı." Rusya'nın Kafkasya, İdil-Ural ve Sibirya'da yaptıkları İngilizlerin Hindistan-Aden'deki, Mısır'daki, Irak'taki , Fransızların Suriye'deki, Cezayir'deki, İtalyanların Libya'daki kolonizasyonunun aynası belki de aynısıydı. Ne yazık bunu bugün ne solcularımız görebiliyor ne sağcılarımız... Milliyetçiyim ama sosyalist bir yönüm de var: Bu iki gruptan eşit şekilde nefret ediyorum. Neyse politika beni yoruyor, son olarak bu eserin Frank Herbert'in Dune'una ilham olduğunu biliyor muydunuz? Bu konuda bir makale buldum ve Türkçeye çevirdim biraz göz atın: Cennetin Kılıçları'nda Kafkasyalıların av dili Şikwoshi-Çakobsa deniyor. Çakobsa aynı zamanda Dune'daki galaktik diasporanın Bhutani av dilinden geliştirilen dilinin adıdır. Blanch'ın kitabında Türkçe "Kanlı"dan geçmiş "Kanly" kelimesi Kafkasya'daki çeşitli İslami kabileler arasındaki kan davasını ifade ederken Kanly, Duniverse'deki Büyük Sözleşme'ye uygun olarak Landsraad'ın iki soylu ailesi arasındaki bir kan davasının resmi olarak duyurulmasını ifade ediyor. . Ayrıca Cennetin Kılıçları, Rus İmparatorluğu'nun eyalet valilerini 'Siridar' olarak tanımlıyor. Bu, Siridar'ın gezegen yöneticilerini ifade ettiği Dune'a oldukça benzer. Kelimenin kendisi muhtemelen 'ses' anlamına gelen 'es-Sadar' kelimesinden Arapça kökenli olabilir. Aynı zamanda askeri veya siyasi lider anlamına gelen Farsça Sirdar/Sardar kelimesinden de ödünç alınmış olabilir. Kafkasyalı müritler“Hıncal” olarak bilinen ve bazen düellolarda da kullanılan iki ucu keskin, kişisel bir bıçak silahı da kullanıyorlardı. Duniverse'de Kindjal, büyük Dük Leto Atreides de dahil olmak üzere çeşitli soylu haneler tarafından kullanılıyordu. İmam Şamil, Rus liderini 'Padişah' olarak tanımlarken Dune'da bilinen evrenin hükümdarı da 'İmparator Padişah' olarak anılıyor. Gerçek hayatta bu terminoloji, Osmanlı ve İran geleneklerine dayanmaktadır ve bu imparatorlukların padişahları ve şahları bu şekilde anılmaktadır. 1774 yılında Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Bu sözleşme, Osmanlıların İmparatoriçe Büyük Katerina'ya ve Rusya'nın gelecekteki tüm hükümdarlarına "Padişah" unvanını vermesini şart koşuluyordu. Lesley Blanch, Kafkasya topraklarının “kartal yüzlü savaşçılarla” dolu olduğundan bahsederken, İmam Şamil'i “yakışıklı kartal özelliklerine sahip” olarak tanımlıyor. Dune'da Atreides arması bir şahinin sembolüdür. Armanın yeşil ve siyah özellikleri de muhtemelen Lesley Blanch'tan etkilenmiştir: Yeşil İslam'ı, siyah ise Rus emperyalizmine ölümüne karşı savaşma sözü veren Müslüman savaşçılar olan Müritleri temsil etmektedir. Lesley Blanch'ın daha büyük bir düşmana karşı isyan eden dindar bir savaşçı örgütünün hikayesi, çölün yerlisi Fremenlerin Dune'da Imperium'a isyan etmesini büyük ölçüde anımsatıyor. Elbette bu hikaye Blanch’ın kitabına özgü değil ama bu kitabın Dune üzerinde ne kadar etki yarattığını gösteriyor. Bu isyan aynı zamanda T.E.'yi de oldukça andırıyor. Lawrence çöl halkını Osmanlı İmparatorluğu'na karşı isyana yönlendiriyor. Daha sonra 1962'de filme uyarlanan 1924'ler Arabistan'da Lawrence'ın da bir etki olduğu belirlendi. Dune'da kötü adamın adı Rusça kökenlidir. Baron Vladimir Harkonnen acımasız ve şiddet yanlısı bir yozlaşmış olarak görülüyor. Dune 1965'te yayımlandığı için bunun soğuk savaşın bir ürünü olduğu varsayılabilir, ancak bunun Blanch'ın kitabındaki İmam Şamil'in gözündeki Rus düşmanından kaynaklanmış olması makul bir ihtimal. Cennetin Kılıcı ve Dune'un çok daha fazla benzerliği var. Örneğin Frank Herbert'in Lesley Blanch'tan ödünç aldığı bazı şiir düzeyleri vardı: Ey Ğunib dağları, Ey Şamil'in askerleri, Şamil'in kalesi savaşçılarla doluydu. Yine de düştü, sonsuza dek düştü... Lesley Blanch Ey Caladan Denizleri, Ey Dük Leto'nun halkı Leto Kalesi düştü, Sonsuza dek düştü. . . -Prenses Irulan'ın "Muad'Dib Şarkıları"ndan - Frank Herbert Frank Herbert ayrıca The Sabres Of Paradise'dan doğrudan pasajlar da kopyalamış: "Burada ne kadar acı çektiğimizi bilen sizler, dualarınızda bizi unutmayın.' Bu, fidye ödenmemiş ve bir daha vatanlarını göremeyecek olan diğer Gürcü tutsakların, askerlerin ve önemsiz insanların sesleriydi." — Lesley Blanch Yazıttaki sözler Arrakis'i terk edenlere bir ricaydı ama ölümle burun buruna gelmekten yeni kurtulmuş bir çocuğun gözlerine karanlık bir anlamla düşüyorlardı. Dediler ki: “Ey burada ne acılar çektiğimizi bilenler, dualarınızda bizi unutmayın. —Frank Herbert Doğrudan kaynağını bulamadığım halde Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hadislerinden dini sözler de kullandılar. Lesley Blanch şöyle diyor: Allah bir canlının belirli bir yerde ölmesini emrettiği zaman, onun isteklerinin o yere yönelmesini sağlar. — Lesley Blanch Bu Frank Herbert'in kitabına benzer: Allah bir canlının belirli bir yerde ölmesini emrettiği zaman, o canlının isteklerinin onu o yere yöneltmesini sağlar. —Frank Herbert Uzatmanın gereği yok. Bunlar etkileşimden çok daha fazlası... Okuyun... Çok yaralayacağı ve çok düşündüreceği açık bir eser bu.
Şeyh Şamil Efsanesi: Cennetin Kılıçları
Şeyh Şamil Efsanesi: Cennetin KılıçlarıLesley Blanch · Ketebe Yayınları · 202040 okunma
·
379 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.