Çünkü insanlara dinle ilgili şeylerde akıllarına danışmamaları yönünde bir prensip öğretilmiştir. Tüm bilgilerinin prensiplerine ve aklıselime bariz biçimde ters olsa da hayallerini ve tabii batıl inançların serbest bırakırlar ve böylece öyle garip fikirlere ve aşırı uygulamalara sürüklenirler ki, aklı başında bir kişi onların ahmaklıklarına şaşırıp kalır; onların ağırbaşlı, iyi bir insan için saçma ve saldırganca olduğunu düşünmeden edemez ve büyük ve bilge Tanrı tarafından kabul edilmekten çok uzak oldukları hükmünü verir. Böylece bizi hayvanlardan
ayırması ve akıllı yaratıklar olarak kendine Özgü biçimde vahşiler karşında yüceltmesi gereken din, insanların en akıldışı olduğu ve hayvanlardan
bile akılsızca davrandıkları bir alan haline gelir. Credo, quia impossibile est
(inanıyorum çünkü imkânsız) sözü iyi bir insan için bir gayret gösterme
esprisidir ama insanlar için fikirlerini veya dinlerini seçmek için çok kötü
bir kuraldır. (...)
Fırsattan istifade, üçüncü bir onay zeminini göz önüne almak istiyorum:
inanca veya akla güvendiğimiz kadar güvendiğimiz ve bazı insanlarla aynı
otoriteye sahip olan bu zemin coşkudur; aklın yanında durur ama o olmadan
vahyi yükseltir. Etkili olduğunda hem aklı hem de vahyi alır götürür ve onların yerine insanın kendi dimağının temelsiz hayallerini koyar ve bunların
hem fikir hem de fiil için bir temel olduğunu varsayar.