Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

848 syf.
·
Puan vermedi
"Felsefe, dilin yanlış anlaşılmasının bir yan ürünüdür." Yıllar önce Wittgenstein'dan bu sözü işittiğimde epey etkilenmiş, üzerine düşünmüş ve nihayet diğer her şeyde olduğu gibi kendimce bir anlam yüklemiştim. Hâlâ daha felsefenin tanımını çeşitli kişilerden okurken bu cümleyi hafızamın bir kenarında tutarım. Elbette bunu Wittgenstein'ın anlatmak istediği şekliyle anlamadığıma ihtimal veriyordum. Daha sonra bu "kısa" biyografiyi okuyunca yanılmadığımı farkettim... Abisi Hans'ın gecenin üçünde kendini dünyadan soyutlayarak acı ve ıstırap içinde çaldığı piyanonun başında oluk oluk ter döktüğünü küçük yaşında gören Wittgenstein, dehaya sahip olmanın nasıl bir yük olduğunu anlamakla kalmamış, hayatını kendi doğasıyla giriştiği bir savaş gibi yaşamıştır. İki abisinin de intihar ettiğini hesaba katarsak, Wittgenstein ailesinde kişinin doğasıyla giriştiği savaşın öz-yıkımla sonuçlanması kulağa pek şaşırtıcı gelmez. Alışılagelmiş deha portrelerinden farklı olarak, bütün bu savaş boyunca, başkalarının hakkında kötü düşünmesine dair duyarlılığı hiçbir zaman yakasını bırakmamıştır. "Schopenhauer'ın aşkın idealizmi Wittgenstein'ın en erken dö­nem felsefesinin temelini" oluşturması veya Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşlerinden pasajları artık ezbere okuması ve hatta dönemin garip eseri olan Weininger'in Cinsiyet ve Ahlak kitabından etkilenmesi, ruh durumunun hiçbir zaman aydınlığa çıkamayacağının bir işareti gibiydi. Nitekim, "Wittgenstein kendini öldürme cüreti göstermediği, bu dünyada gereksiz olduğu yönündeki bir sezgiyi görmezden geldiği için utanç" duyarak yaşıyor gibiydi. 1903 ve 1912 yılları arasında kafasında yankılanan intihar sesleri Russell'ın onun dehasını tanımasıyla bir nebze olsun durulmuş gibi gözüküyordu. Ancak yine de kendisi hayatı boyunca başladığı işi bitiremeden ölecekmiş hissi her zaman sırtında bir yük olarak kaldı ve ilerlemesini gün geçtikçe zorlaştırdı. Bunu hem felsefi hem de manevi olarak hissettiriyordu. Yedi yıl boyunca Tractatus üzerine çalışırken notlarını her gece temize çekmez zorunda hissetti çünkü ölmesi ihtimaline karşı Russell'ın geriye kalan notları yayınlanmasını istiyordu. Görüldüğü gibi, Wittgenstein'ın hayatı bir ölüm manifestosu taşıyordu. Hattâ babasının ölümü hakkında Russell'a yazdığı bir mektubu "...ölüm bütün bir yaşama değerdi." diyerek bitiriyordu. Kendisinin bu ilginç karakterini ve felsefesini, Russell onunla karşılaştığı ilk anda farketmişti. Başlangıçta aptal olma ihtimalini de gözardı etmiyordu tabii... "Deneysel olmayan hiçbir şeyin bi­linebilir olmayacağını düşünüyor - odada bir gergedanın olmadığını kabul etmesini istedim, ama etmedi." diye yakınıyordu. Ama felsefeye karşı kendisinden daha yoğun bir tutkuya sahip olduğunu da belirtmeden edemiyordu. "Ahlak kurallarından ve etikten genel olarak tiksiniyor. O, isteyerek dürtülerine göre hareket eden biri ve insanın böyle olması gerektiğini düşünüyor." diyordu. Hatta bunu hayatı boyunca farklı biçimlerde tecrübe ediyordu. Bu kısımda, bana çok ilginç gelen ise, fıtık ameliyatı yüzünden zorunlu hizmetten muaf­ olmasına rağmen gönüllü bir şekilde birinci dünya savaşında hizmet vermesi olmuştur. Bu savaşın bir yılını da esir olarak geçirdiğini düşünürsek bu gerçekten cesur bir karardı. Hatta düşmanı ilk kez gördüğünde, "şimdi temiz bir insan olma fırsatım var, çünkü ölümle yüz yüzeyim" demesi benim bakış açımdan etkileyici bir entelektüel cesaret olmuştur. Bütün bunlara benzer şekilde hayatı boyunca, cesaret isteyen, cüretkâr kararlardan geri duran bir yapıda değildi hiçbir zaman. Nitekim savaş bitip geri döndüğünde, ailesinin tüm varlığını Amerikan tahvillerine yatırması sebebiyle maddi durumu onu bir yüzyıl daha götürecek kadar rahattı. Ancak kendisi, üstüne beş kuruş kalmayacak şekilde her şeyini ailesine bıraktı. Savaştan yorgun ve bıkkın gelen bir adamın böyle yapması akıl alır gibi değildi, en azından benim açımdan. Yine benim gözlemlediğim şekliyle, savaş zamanı hayatının geri kalanını etkileyen Galiçya'daki kitapçıda bulabildiği tek bir kitap olmuştur. Bu kitap Tolstoy'un Kısa İncilidir. Kelimenin tam anlamıyla bu kitaptan büyülenmiş ve mektup yazdığı herkese okumasını önermiştir. Sıkıntı hisseden kişilere bir reçete yazar gibi bu kitabı okuyor, ezberlediği pasajları kendi kendine söyleniyor, Hristiyanlığı mutluluğa giden tek yol olarak görüyordu. Nitekim Bieler onun için "bir peygamberin tüm özelliklerine sahipti, ama bir müridin hiçbir şeyine" diyordu ve haksız da sayılmazdı. Hayatı boyunca eserlerinin anlaşılmadığını düşünüyordu, hatta Russell, Moore ve Frege'in yüzüne karşı anlamayacaksınız diyordu, onlar da maalesef bunun farkında gibi olmalarına rağmen bir deha ile anlaşmanın zorluklarının farkındaydılar. Erkeklerle ve kadınlarla yaşadığı aşk hayatından bahsetmeyeceğim. Wittgenstein'ın hayatı boyunca nasıl bir ruh hali içinde çalıştığını görmek isteyenlere kitabı önereceğim, hayır ben felsefesiyle ilgileniyorum çalışmalarını anlamak istiyorum diyenleri ise başka kitaplara yönelmesi gerektiğini söylemekle kalacağım.
Wittgenstein
WittgensteinRay Monk · Kabalcı Yayınevi · 200529 okunma
··
284 görüntüleme
Ömer E. okurunun profil resmi
Ortamlarda satılacak kadar bilgi vererek sizi 848 sayfalık kısa bir kitabı okumaktan kurtarıyorum sevgili dostlar.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.