Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Tarım öncesi zamanlarda, avcı-toplayıcı alalarımızın ortala-ma ömrü 20-30 yıldı. Ortaçağda ve Geç Roma dönemi Avru-pasında da öyle. Ortalama ömrün 40 civarını bulması, ancak 1870'lerde gerçekleşebildi. Yaşam süresi 1915'te 50ye, 1930'da 60'a, 1955'te 70'e yükseldi; bugünse (erkekler için biraz daha kısa, kadınlar için biraz daha uzun olmak kaydıyla) 80'lere yaklaştı. Dünyanın Avrupa dışında kalan diğer bölgelerinde de ortalama ömür gitgide artmaya devam ediyor. Bu baş döndürücü gelişmeyi neye borçluyuz? Hastalık-mikrop bağıntısını kuran kurama, halk sağlığını korumak için alınan önlemlere, İlaçlara ve tıp teknolojisine kuşkusuz. Yaşam süresinin uzaması, belki de yaşam kalitesinin arttığını gösteren tek ve en iyi ölçüttür. (Öldükten sonra mutlu olmak için yapabileceğimiz fazlaca bir şey de yok zaten.) İşte, bilimin insanlığa en büyük armağanı, üstelik en az yaşamın kendisi kadar değerli armağanı budur. Ne var ki mikroorganizmalar mutasyon geçirmeyi sürdü-rüyor. Yeni hastalıklar büyük bir hızla yayılıyor. İnsan ve mikrop arasındaki amansız savaş, hiç ara vermeksizin devam ediyor. Biz bu yarışta yalnızca yeni tedavi yöntemleri ve yeni ilaçlar geliştirerek değil, yaşamın doğasına ilişkin daha derin bir anlayış düzeyine ulaşarak, yani temel araştırmalar yaparak aşama kaydediyoruz. İnsanlık, yirmi birinci yüzyılın sonunda 10-12 milyarı bulması beklenen nüfusu beslemek zorunda olmanın korkunç sonuçlarından kaçınmak istiyorsa tohum depolama, sulama, gübreleme, ilaçlama, nakliye ve dondurucuda saklama sistemlerini geliştirmenin yanı sıra, güvenli fakat daha üstün gıda üretim yolları bulmak zorunda. Gebeliği önleyici etkili ve ucuz korunma yöntemleri geliştirmek, kadınların siyasal alanda eşitliği yolunda önemli adımlar atmak, yoksulların yaşam standartlarını yükseltmek de listenin üst sıralarında yer alıyor. Tüm bunlar bilim ve teknoloji olmaksızın nasıl gerçekleştirilebilir? Bilim ve teknolojinin yalnızca dünyaya armağanlar dağıtan Noel Baba'nın torbası olduğunu düşünüyor değilim. Nükleer silah fikrini ortaya atıp, "ilk yapan biz olmalıyız" diyerek siyasetçilerin yakasına yapışanlar da bilim adamlarıydı. Aynı bilim adamları, 60.000'den fazla nükleer silah üretti. Soğuk Savaş sırasında, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, Çin ve diğer ülkelerdeki bilim adamları, nükleer savaşa hazırlanmak için kendi yurttaşlarını -üstelik kendi-lerine bildirilmeksizin- radyasyon deneylerinde denek olarak kullanmak niyetindeydiler. Alabama, Tuskegee'deki doktor-lar, frengi tedavisi gördüklerini sanan bir grup asker emeklisini, bilgileri dışında kontrol grubu olarak kullan-mışlardı. Nazi doktorların tüyler ürpertici deneylerini tüm dünya biliyor. Teknolojimizin ürettikleri arasında talidomid, KFK, turuncu gaz, sinir gazı, hava ve su kirliliği, hayvan ve bitki türlerinin tükenmesi ve gezegenimizin iklimini mahve-decek denli güçlü sanayi dalları da var. Dünyada bilim adamlarının kabaca yansı, en azından yarı zamanlı olarak, askeri güçler için çalışıyor. Sistemin dışında kalan az sayıda bilim adamı, toplumun hastalıklı yanlarını cesurca eleştirip teknoloji kaynaklı potansiyel tehlikelere karşı erken uyarılar yaparken, birçoğu da uzun vadeli sonuçlarını hiç dikkate almaksızın, ölümcül silahların üretiminde başı çekerek ceplerini doldurmaya çalışan fırsatçılar olarak karşımıza çıkıyor. Kilimin hizmet ettiği tehlikeli teknolojiler, insan zekâsına meydan okuyuşu ve zorlu koşullan, kimi insanların bilime antipati duyması ve ondan kaçınması için yeterli neden olabiliyor. İnsanların bilim ve teknolojiden duyduğu huzursuzluğun bir nedeni var. Dünyamızda, tatil sabahı TV çocuk programlarından, popüler kültürdeki Faustvari öykünmelere, Doktor Faust'un kendisinden Dr. Frankenstein'a, Peter Sellers'ın Dr. Strangdove'ina ve Jurassic Park'a kadar bir "çılgın bilim adamı" imajı hâkim. Ne var ki bilimin, ahlaktan yoksun teknoloji uzmanlarının ve güç delisi, kokuşmuş siyasetçilerin eline çok fazla güç verdiği sonucuna kolayca varıp bilimden kurtulmaya kalkışamayız. Tıp ve tanın alanındaki gelişmeler, tarihte adı geçen tüm savaşlarda yitirilenden çok daha fazla sayıda insanın yaşamını kurtardı.* Ulaşım, iletişim ve eğlence sektörlerindeki gelişmeler, dünyada yeni bir süreç başlatarak ülkeleri birbirine yaklaştırdı. Yapılan kamuoyu yoklamalarında, kötü ürünlerine karşın, bilimin en çok hayranlık duyulan ve güvenilen meslek alanlarından biri olduğu görülüyor. Bilimi iki yanı keskin bir kılıç gibi düşünmek gerekli. Sahip olduğu baş döndürücü güç, başta bilim adanılan, ardından siyasetçiler olmak üzere hepimize yeni sorumluluklar yüklüyor: Teknolojinin uzun vadeli etkilerine daha fazla dikkat göstermek, gelecek kuşaklan da gözeten küresel bir bakış açısı ve insanları peşinden kolayca sürükleyebilen milliyetçi, şovenist akımları bastırabilme bilinci edinmek hepimizin görevi. Yapılan hataların bedeli gittikçe daha yüksek oluyor. Neyin doğru olduğu umurumuzda mı? Fark ediyor mu? ... Cehaletin esenlik getirdiği yerde. Zeki olmak budalalık demiş ozan Thomas Gray. Gerçekten de öyle mi araba? Edmund Way Teale, 1950 tarihli Circle ofthe Seasons (Mevsimlerin Döngüsü) adlı eserinde aynı ikilemi daha iyi incelemiş görünüyor:
Sayfa 18
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.