Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

182 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Ali Köse, Freud ve Din, İstanbul: İz Yayıncılık, 2016, 182 s. Bilinç dışının kâşifi, psikanalizin kurucu olan Avustralyalı nörolog Sigmund Freud. Şüphesiz tarihin en tartışmalı isimlerinden biridir. Ortaya attığı fikirlerden, yaptığı çalışmalara kadar ses getirmiş, yıllarca adından söz ettirmiştir. Günümüzde dahi bazı noktalarda fikirlerine, kuramına başvurma ihtiyacı duyduğumuz bir bilim insanıdır. Freud'un din hakkında elbette ki görüşleri mevcuttu. O bu alanda da birinci alanı olan psikanalizi kullanmıştır. Ali Köse'nin kaleme aldığı Freud ve Din adlı eser, Freud'un aşama aşama dine karşı olan tutumlarının zaman içerisinde nasıl oluştuğunu ve ortaya koyduğu çalışmalar ile dine olan karşıtlığını delillendirmesi Köse tarafından ele alınmıştır. Köse, kitabın ilk altı bölümünde Freud'un ortaya koyduğu çalışmalar üzerinden din olgusunu nasıl ele aldığından bahsetmiştir. Ayrıca yazar bu bölümlerde Freud’un ortaya attığı tezleri yine onun tezleriyle çürütmüştür. Bu yüzden yazar objektiflik konusunda okuyucuya pek de olumlu izlenimleri vermemektedir, çünkü kitap birçok eleştiri barındırıyor. Köse aynı zamanda her bölümde konuyla ilgili ünlü bir bilim insanın sözleriyle başlamıştır. Yine bu sözler genellikle Freud'a yönelik eleştiri barındıran ifadeler olmuştur. Bu şekilde bir anlatım tarzı okuyucuyu eleştirel bir bakış tarzına sevk ederek konuyu ele almasına sebebiyet vermiştir. Sonuç bölümü ile de Köse bütün bölümlerin ışığında genel bir açıklamaya ve değerlendirmeye yer vermiştir. Eser ele aldığı konulara rağmen oldukça yalın ve okuyucu yormayacak bir dilde yazılmıştır. Kitap Freud okuyucuları için genel bir yol haritası gibi hazırlanmıştır. Köse önce hayatına yer vermiş, onu etkileyen önemli olaylar, aldığı eğitim, ilgi duyduğu alanları ve yaptığı çalışmaları aktarmıştır. Din konusu her çağda popülerliğini koruduğu gibi günümüzde dahi en çok konuşulan, tartışılan ve üzerine çalışmalar yapılan bir konulardan biri olarak hâlâ popülerliğini korumaktadır. Batı'da felsefenin, biyolojinin, fiziğin temsil ettiği bilimle dine karşı kazanılan zaferin Freud'la birlikte artık psikoloji ayağıda başarılmıştır. Bu yüzden bugün bile din karşıtlığı denilince akla gelen ilk isimlerden biri Freud olmuştur. Ancak bir bilim insanını direk kulaktan doğma bilgiler ile "din düşmanı" olarak yaftalamak yerine, çalışmalarının ve düşüncelerinin ana felsefesi hakkında fikir sahibi olmak oldukça önemlidir. İşte Köse tam olarak bu doğrultuda bir eser kaleme almıştır. Psikoloji literatüründe Freud'u ne tamamen inkâr edebiliriz, ne de görüşlerinin tamamını kabul edebiliriz. Önceleri bilim dünyasında materyalist düşünceler ön planda olduğu için, insan psikolojisinde sadece bilinç düzeyinde olan davranışlar üzerinden değerlendirilirdi. Fakat Freud zihni bilinçli ve bilinçsiz olarak iki kısımda ele alması onun bu yapıyı üçlü bir kişilik yapısına dönüştürmüştür. İd, ego ve süper ego üçgeninden oluşan kişilik teorisi günümüzde dahi birçok psikolog tarafından kabul edilir. Bu kavramlardan id Freud'un neredeyse bütün çalışmalarının temelini oluşturur. İd, biyolojik istekleri içeren ham dürtüler, arzularla doludur. Bu arzuların en güçlüsü ise şüphesiz cinsel olanıdır. Bastırılmış cinsel dürtülerin en bariz örneğini ise Freud’un en ünlü ve çok tartışılan Oedipus Kompleks Teorisi’dir. Bu teoriye göre 3-5 yaşında ki çocukların karşı cins ebeveyne duyduğu cinsel arzularıdır. Ancak özellikle erkek çocukların bu arzudan dolayı babalarını öldürmek istemesi ve babanın yerine geçmek istemesidir. Fakat babanın güçlü olmasından dolayı bu arzularını bastırarak isteklerinin tam tersi şeklinde hareket ederek baba ile özdeşleşmeye giderler. Bastırılan bu travmatik olaylar nevrotik davranışların ortaya çıkmasına sebebiyet verir. İşte Freud bu kapsamda dini davranışları da çocukluk döneminde yaşanılan travmatik olaylara dayandırmış. Freud dini tecrübeyi yorumlayışında baba merkezde yer alır. Bu yüzden Oedipus Kompleks Teorisi onun din üzerine ileri süreceği iddialarına temel oluşturur. Köse'nin de kitapta yer verdiği Freud'un bazı çalışmaları onun genelde hastalar üzerinde çalışma yapması, onun dini ritüellerle saplantılı davranışlar arasında benzerlikler olduğu kanaati oluşturmuştur. Bu bağlamda ona göre din saplantılı davranışları olan nevrotik bir sistemdir. Freud din konusunda ki kanaatini ispatlamak için ilkel insanlar üzerinde çalışmaları sonucunda totem fikrini öne sürer. "Yazdıklarım arasında en iyisi" dediği ve daha sonraki eserlerinde de sürekli referans aldığı Totem ve Tabu'da ilkel insanın ilk dini tecrübesinin mahiyetini ortaya koyan antropolojik verileri psikanalizle yorumlar. Antropolojinin ilkel insanlar üzerine bulgularıyla psikanalizin ortaya koyduğu nevrotiklerin psikolojisi arasında benzerlikler görerek insanlığın ortak bir totemik süreçten geçtiği tezine ulaşır. Freud'un totem fikrini kısaca ifade edecek olursak; Totem yani tanrı fikri yüceltilmiş bir baba imajı demektir. İlkel insanlar gruplar halinde yaşarken aralarında en güçlü olan bir erkek (baba), grup içerisindeki bütün kadınların sahibidir. Eğer oğullar babaya karşı gelirlerse ya hadım edilirlerdi veya gruptan atılırlardı. Ancak oğullar bir gün hepsi birleşerek kendileri için hem bir rakip hem de ideal olan babayı öldürürler. O zamanki geleneklere göre babanın etini yerler.   Babanın bir parçasını yiyerek gerçekleştirilen bu eylem, Freud'un Oedipus Kompleks Teorisi’ne temel oluşturacak olan ikircikli duygunun sembolik bir tezahürüdür, çünkü bu oğullar babadan nefret ettikleri halde ona benzeme arzusunu taşımışlardır. Sonrasında her oğul babanın mirası için bir mücadeleye girerler fakat bir sonuç alamayınca sosyal bir anlaşmaya varırlar. İşlemiş oldukları öldürme suçunun verdiği pişmanlık duygusundan dolayı klan içerisinde ki kadınlarla evlenme yasağı getirirler böylelikle ilk ensest tabusu ve neticesinde içevlilik yasağı ortaya çıkacaktır. Babanın öldürülmesinden pişman olan oğullar, babanın yerine bir totem -genellikle bir hayvan- koyarak onu yüceltirler. Sonuç olarak totem, korkulan, nefret edilen aynı zamanda saygı duyulan ve kıskanılan primal babanın yerine geçer. Devam eden süreçte ise totem, tanrı yerine konulur. Ancak Antropologların ilkel kabileleri incelemeleri ve ilk devir tarihçilerinin bu devre ait araştırmaları neticesinde Freud’un tezlerini destekleyecek net bir gözlem veya bulgu ortaya çıkmamıştır. Freud ilkel insanlardaki bu dini davranışlarla, Oedipus kompleksindeki benzerliklere dikkat çekmiş olması onun her konuyu cinsellikle açıklamaya çalışması indirgemeci bir bakış açısına sahip olduğu gerçeğini kanıtlar. Totem ve Tabu'da dinin tarihî kaynağını ilkel insanın tecrübelerini tahlil ederek belirlediğine inanan Freud, medeniyet, din ve bilim konularına yer verdiği Bir Yanılsamanın Geleceği'nde kültür ortamına geçildikten sonra dinî fikirlerin ortaya çıkışını, rolünü ve bu fikirlerin insanlar tarafından niye hâlâ kabul gördüklerini inceler. Kitabın başlığından da anlaşılacağı üzere, ona göre artık dinin geleceği olmayacaktır. Gelecek bilime aittir. Bilimin meyvelerinin artmasıyla din yavaş yavaş gerileyecektir. Freud’a göre insanın tabiat karşısında çaresizlik ve acziyetinin onda güçlü ve her konuda kendisini yalnız bırakmayacak bir baba imajının tanrı formuna dönüştüğünü iddia eder. Din çocuktaki acziyet duygusuna koruyucu baba ihtiyacına cevap veren bir yansıtmadan ibarettir. Küçüklükten beri var olan bu ihtiyaç zorunlu bir Tanrı fikri yanılsama olarak insanda oluşur. İnsanın Tanrı’ya tabiatın dehşetini durdurmak, ölümle insanı uzlaştırmak ve acıları, elemleri telafi etmek için ihtiyaç duyduğunu belirtir. Freud ilkel dönemlerden günümüze kadar olan Tanrı fikrini kutsal kitapların “Tanrı insanı kendi imajında yarattı” şeklindeki öğretisi “insan Tanrı’yı kendi imajında yarattı’’ya dönüştürdükten ve Tanrıyı yaratıcı pozisyondan insan zihninin bir yaratığı derecesine düşürdükten sonra yönünü ilahi dinlerden Yahudilik ve Hristiyanlığa çevirir. Bununla birlikte diğer dinler hakkında yeterince araştırma ve inceleme yapmadığını bu yüzden fazla bilgisi olmadığını da itiraf eder.   Bu kapsamda Hz. Musa Yahudi değil Mısırlıdır. Mısır firavunun dinini tebliğ etmiştir. Sünnet âdeti ise İlahi bir emir değil Mısırlıların âdetidir. Musa Yahudiler tarafından öldürülmüştür. Daha sonra ortaya çıkan Medyenli Musa’yı Yahudi’ler pişmanlık duygusundan dolayı tekrar peygamber yapmıştır. Musa tarihten getirilen ve öldürülen primal babanın yerini almıştır. İsa ise öldürülen Musa’ya duyulan pişmanlıktan dolayı kendini feda eden oğuldur.
Freud ve Din
Freud ve DinAli Köse · İz Yayıncılık · 2019135 okunma
·
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.