Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

360 syf.
·
Puan vermedi
·
37 günde okudu
Absürt Bir Tip Olarak Orhan Kemal'in Murtaza'sı
Murtaza: (isim) Orhan Kemal’in 1952’de ilk kez basılan romanı (isim) Aynı romandaki aynı adı taşıyan karakter Evet, Murtaza romanı ilk defa 1952’de Vatan gazetesinde tefrika edilmeye başlanmıştır. O zamanlar yaklaşık yaklaşık 20 sayfalık tamamlanmamış bir öykü formatındaydı. Türk edebiyatının değerli yazarı Yaşar Kemal, arkadaşı Tunç Yalman’a Orhan Kemal’in Murtaza’sından övgüyle bahseder. Tunç Yalman Orhan Kemal’den Murtaza’nın müsveddelerini ister, Orhan Kemal de verir. Sonrasını Orhan Kemal şu şekilde anlatır: “(…) Tefrika romancılığıyla falan alakam yoktu. Yaşar Kemal bu Murtaza’dan Tunç Yalman’a övgüyle söz açmış ki, Tunç Yalman ilgilendi, müsveddelerini rica etti benden. Verdim. Ama yayınlanmaya başlayacağı aklıma bile gelmiyordu. Nasıl gelsin, yıllar yılı anca yirmi otuz sayfa yazabilmiştim. Tefrikaya başlarsa dört günlük yazı bu. Bir gün yayınlanmaya başlanmış görmeyeyim mi? Her yanım buz kesildi. Eyvah dedim, rezil olacağım. Bunun gerisini nasıl getireceğim? Öylesine titiz çalışıyorum. Ama olan olmuştu. Çaresiz gerisi gelecekti. Bir tek yol vardı benim için, oturup devam etmek. Ecel terleri döke döke devam ettim ve tuhaf değil mi? Bitti. Ama bu uzun yıllara dayanan olgunlaşmış bir konunun kâğıda dökülmesinden ibaretti.” ¹ Murtaza karakteri, Türk edebiyatında yaratılmış önemli bir tiptir. Bu tip aracılığıyla Orhan Kemal’in çizmek istediği bir portre vardır. Bu portre, vazifeşinas, sorumluluk sahibi ve ilkeleri olan bir insanın abartılmış hâlidir. Bu abartı, kitaptaki en önemli mizah unsurlarından biridir. Aynı zamanda kitaptaki abartı unsuru sayesinde Murtazakarakteri adeta gözümüzün önüne gelir. Karikatürlerde önemli noktanın büyük çizilmesi gibi Murtaza’ya dair önemli şeyler abartılarak gözümüze sokulur. Orhan Kemal de zaten adeta Murtaza’nın karikatürünü çizer. Bu abartının en çok kendini gösterdiği nokta, “vazife” konusudur. Murtaza karakteri vazifeyi paradan, namustan ve diğer herhangi bir şeyden daha üstün görür. “ Vazife bir sırasında görmeyecek gözün evladını bile. Demeyeceksin evladım, ciğerparem!” (s.108) Bana göre Murtaza’nın vazifeyi bu kadar ciddiye almasının bazı sebepleri var. İlk olarak, Murtaza devamlı bir şekilde dayısı şehit kolağası Hasan Bey’in mübarek kanını damarlarında taşımaktan söz eder. Bu konuda içten içe bir yetersizlik duygusunu besler Murtaza. Çünkü hiçbir zaman asker olup kanını vatan için dökemeyeceğini bilir. Bu yetersizlik hissini başka görevlerle bastırmaya çalışır. Onun için bir görevde en önemli olan şey urbadır. Yani görev sırasında giyeceği üniforma. Tam bir üniforma düşkünüdür Murtaza. Bu üniforma düşkünlüğünün bir diğer sebebi de, üniformanın onu “cahil halk”tan ayıracak olmasıdır. “Böyle bir urbayı sırtına geçirdi mi, ‘cahil halk’tan ayrılacak, iyi kötü bir yetkisi de olacağı için, ‘cahil halk’a cart curt edebilecekti.” (s.21) Aslında bu alıntıda Murtaza’nın kendisinin de ait olduğu “toplumsal sınıf”ı küçümsediğini görüyoruz. Kendisini o sınıftan ayrı görmek, o sınıfa dair bir aidiyet hissetmekten kaçınmak istediği aşikâr. Bu da, açık bir şekilde yabancılaşmaya işaret eder. Murtaza, toplumsal sınıfına yabancılaşmıştır. Hatta bu işi öyle bir noktaya taşır ki, görevlerini yaparken dahi varlıklı insanların, yani üst tabakaların çıkarlarını düşünür. Bekçilik yaptığı sıralarda, fakir halkı farklı şekillerde itham etmesine karşın zengin insanlara karşı tahammül seviyesi çok yüksektir. “Evler, köşklerle apartmanlardan pek çoğunun pencereleri bol ışıklarla apaydınlıktı. (…) Belliydi ki poker, bezik, tavla oynuyorlardı. Varsın oynasınlardı. Yoktun kimseye zararları. Çalışmış, kazanmış, bu köşk ve apartmanlara alınlarının teriyle sahip olmuşlardı. Cenab-ı Allah her çalışana verirdi.” (s.26) Halbuki biraz önce aynı Murtaza yoksul bir evin kapısını çalıp saatin geç olduğunu ve artık yatmaları gerektiğini söylemişti. İşte Murtaza, bu şekilde üstüne vazife olmayan işlere “halkın iyiliği” için karışır. Bu açıdan İspanyol edebiyatının önemli bir karakteri olan Don Quijote’ye benzediği söylenebilir. Hatta anlaşılan o ki, Orhan Kemal, bu benzerliğe bizzat kendisi dikkat çekmek istemiş: “ ‘Bu adam Don Kişot desenize…’ ‘Don Kişot yeryüzünde tek değildi malumuâliniz… ve Don Kişotların kökleri hiçbir devirde kurumadı ki devrimizde kurusun. Her memleketin kendine göre Don Kişotları var, olacak. (…)’” (s.280) Gerçekten de Murtaza, tıpkı Don Kişot gibi halkın “iyiliği” için çabaladığını zannederken işleridaha da kötüleştirir. Don Kişot’un ormanda denk geldiği çocuk ve efendisi olayında olduğu gibi, Murtaza da kedileri “nizama” sokmak isterken işler zincirleme olarak daha kötüye gider ve apartmanların giderleri tıkanır. Fakat Murtaza, hiçbir zaman işleri kötüleştirdiğini fark etmez. Bu konuyu Mehmet Narlı şu şekilde ifade eder: “Murtaza, vazifesi olmayan işleri de vazifesi olarak kabul eder. Bu yönüyle Murtaza sadece sıkı bir ödev ahlâkını temsil etmez. O, zorbalığı da içine alan bir idealizmi dile getirir.” ² Murtaza’nın vazifesini bu kadar ciddiye almasındaki bir diğer sebep de kafasında çok sert kalıpların olmasıdır. Bu kalıplar onu vazifesi konusunda mükemmeliyetçi olmaya itiyor. Sonuç olarak beklenenin aksine “insanca” tepkiler vermiyor çoğunlukla. Örneğin, kızı Firdevs’i fabrikada mesai saatleri içinde uyuklarken görünce onu alıp yere çarpıyor ve bu durum Firdevs’in ölümüne yol açıyor. Fakat Murtaza bu yaptığının doğru olduğunu düşünür. Bir fabrika kontrolörü olarak görevini yerine getirmekten dolayı kendini tatmin hisseder. Hatta diğer kontrolör olan Nuh’a, kızını görüp ses çıkarmadığı için kızar. “İnsanca” olmayan bir çalışma sistemine uyum sağlayamayan küçük bir kız, babasının “ilkelerine düşkünlüğü” yüzünden canından olur. Fakat bu ilkeler çoğunlukla çalışanı değil işvereni korur. Sonuç olarak Murtaza bir kez daha ezileni daha çok ezmiş ve ezeni korumuş olur. Bu olayın sonrasında ise kitap boyunca Murtaza’da en ufak bir pişmanlık belirtisi görmeyiz. Her şey “olması gerektiği gibi” işlemiştir. Murtaza’nın vazifesini absürt bir ciddiyetle yapmasının bana göre son sebebi de cehalettir. O, aldığı kursları, eğitimleri dünyanın en önemli, en olmazsa olmaz eğitimleri zanneder. Çünkü onun dünyasında daha zor ve daha önemli bir şey yoktur. “Ne demek, ne demek oluyordu, kurs görmemiş, pis bir hayvanın Murtaza’yı hiçe saymaya kalkması? Yukarda Allah, Ankara’da devlet, hem de Hükümet’se burda da Murtaza vardı. Murtaza’ysa değildi herhangi bir bekçi. Kurs gördükten başka, almıştı amirlerinden takdirname bile.” (s.28) Yukarıda saydığım maddeler, Murtaza’ya dair önemli ve temel noktalara değiniyordu. Ve aslında, roman boyunca tekrarlanan bazı ifadeleri, kalıp cümleleri de içeriyor. Orhan Kemal, bu ifadeleri laytmotif (leitmotiv) olarak romana yerleştirmiş. Bunlar kimi zaman tuhaf bir şiveyle, çoğunlukla devrik cümleler hâlinde söylenen “Aldım amirlerimden kurs, hem de sıkı terniye,” “Yukarda Allah, Ankara’da devlet, hem da Hükümet, burda da ben,” gibi ifadeler olabildiği gibi, “mübarek kan”, “vazife” “disiplin”, “urba” gibi sözcükler de bu laytmotiflerden bazılarıdır. Murtaza romanındaki laytmotifler, kitaba akıcılık kazandırır. Murtaza karakterini “belirgin” ve “sınırları çizilmiş” hâle getirir. Murtaza, mahallede ve çevresinde çoğu zaman alay konusu olmuştur. Hatta bir ara bu durum öyle ileri gitmiştir ki, oğlu Murtaza’ya “Senden utanıyorum, herkesin ağzına makara olmuşsun,” kabilinden sözler eder. Günlük hayatta karşılaştığı başka insanlar da, adeta yürüyen güldürü oynuyormuşçasına Murtaza ile eğlenir. Ne var ki, Murtaza, insanların kendisiyle dalga geçtiğini anlayamaz. Bu durum, romanın mizahi yönünü destekler, Bergson’ın da belirttiği üzere, güldürü karakteri gülünçlüğünden ne kadar habersizse o ölçüde gülünç olur.³ Benim bu incelemem, Murtaza’nın 1969’dan sonraki genişletilmiş baskısı içindir. Varlık Yayınevi’nden çıkan ilk baskılarında kitap, şu ankinin neredeyse yarısı kadardır. İlk hâliyle kitap çok daha öz hâldedir bana göre ve şu anki politik bölümler, kitapta yer almadığından okumasının çok daha keyifli olduğunu düşünüyorum. Son olarak, bu kitap aynı zamanda iki farklı yönetmen tarafından ayrı ayrı yıllarda beyaz perdeye de aktarılmıştır. Kitabı okuyacak olanların bu filmlere de bir şans vermesini tavsiye ederim. Kaynakça: 1: Asım Bezirci, 1984. Orhan Kemal, Tekin Yayınevi, İstanbul 2: Varlık dergisi sayı 2001/7, s.73 3: H. Bergson, 2014. Gülme, çev. Devrim Çetinkasap, İstanbul, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları
Murtaza
MurtazaOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20183,396 okunma
··
138 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.