Bir Anadolu kasabası düşünün... Bu kasaba öyle bir kasaba ki çeltik eken ağalar tarafından yönetmelikler hiçe sayılıyor, yönetmeliği uygulamaya kalkan kaymakamlar ise türlü türlü hilelerle görevden uzaklaştırılıp teneke sesleriyle uğurlanıyor. Bu kasaba öyle bir kasaba ki 35 senede tam 43 kaymakam eskitmeyi başarıyor. Işte bu kasabaya tayini çıkan genç bir kaymakamın çeltik ağalarına karşı verdiği mücadelenin öyküsü teneke. Hak, hukuk, kural gibi kavramlardan bihaber olan ve sırf kendi ceplerini doldurmak için köyün içine ektikleri çeltiklerle köydeki insanların sıtmadan ölmesine sebep olan ağalar ile gücü yettiğince savaşmaya, masum insanları kurtarmaya çalışan bir kaymakamın öyküsü... Bir kısmı roman bir kısmı tiyatro oyunu şeklinde yazılan Teneke'de kimi olayların iç yüzünü tiyatro kısmında daha net görebiliyoruz. Daha net gördükçe de Çukurova'daki o insanlara ve kurdukları o iğrenç düzene daha çok üzülüp isyan ediyoruz. Teneke; sadece geçmişin değil, aynı zamanda bugünün de öyküsü. Çünkü zulmedenin adı değişse de zulüm hiç değişmiyor. Tarihler, yerler, zaman belki değişiyor ama güçsüze uygulanan zulüm hep aynı kalıyor. Teneke, benim kendime çok yakın bulduğum ve fazlasıyla içselleştirdiğim bir kitap oldu. Sanki bende ardımdan çalan o teneke seslerini işittim, ağalarla savaştım, köylüye el uzatmaya çalıştım. Sorgulayabilen herkesin bu kitapta kendine ve günümüze dair çok şey bulacağını düşünüyorum.