Türkiye bir bilim ülkesi değildir. Ürettiği bilim de birkaç kişisel istisna dışında dünya ölçeğinde tamamen ihmal edilebilir düzeydedir. Türkiye' nin bu bilim fakirliği, sanayine ve ticaretine de yansımıştır. Özgün hemen hiçbir sanayi ürünü olmayan Türkiye, ticarette de, tarımda da gariban olup, örneğin yazılım oluşturmak gibi akıl ve bilgiden başka hiçbir sermaye istemeyen son derece kolay ve getirisi büyük bir işi bile yapamamaktadır.
Türkiye'de (askerlik hariç) hemen hiçbir konuda bir ehil insanlar sınıfı yoktur. (Bu, tabii ki, pek çok akıl ve bilgi sahibi bireyimiz yok demek değildir.) Bu akıl ve bilgi fakiri ülke, dolayısıyla para fakiridir de. Ulusal gelir, ülke yaşayanlarımızın büyük bir bölümünü sürünmeye mahkum eder bir seviyededir. Son zamanlardaki sözümona "ekonomik iyileşme," fakirin alım gücünü iyice kısıp, enflasyonda zahiri bir düşüş yaratarak eskiden zaten paralı olanın biraz ve geçici bir süre nefes almasını sağlamaktan ibarettir. Bu alınan nefes, onu sürdürecek bilgi olmadığından tabii ki kısa ömürlü olacaktır.
Türkiye bu zavallı duruma 1946'dan sonra düşmüştür. Çünkü 1946'dan sonra ülke idaresi tam cahillerin eline geçmiştir. 1920'lerden beri gelen Atatürk'ün elit idaresinden intikam almaya azim etmiş bu kırsal güruh, Türkiye'yi gerçek bir felakete sürüklemiştir. Ülkedeki tüm sözümona "gelişme" dünya gelişme hızının çok gerisinde kalmış, ancak zır cahil üçüncü dünya ile kıyaslandığında "göğsümüzü kabartan" otoban gibi, gökdelenler gibi, telekomünikasyon gibi kopya ürünleriyle yaşam seviyesi yukarı doğru kımıldamıştır.
Güruh: değersiz kimseler topluluğu, ayaktakımı, sürü Zahir: görünürde olan, görünen, belli, açıkKitabı okudu