Büyük Çeçenistan'da görevlendirilen Mareşal Prens Aleksandr Baryatinski, Şamil'le mücadelenin başına getirildi. Devasa cüssesiyle bu kuzeyli adam, kendine özgü bir karaktere sahipti. Hem disiplinli hem de rahatına düşkün bir hayat süren bu adam Rus tarihindeki en büyük generallerden biriydi. Vorontsov'un halefi olarak valiliğe atanan Baryatinski, Şamil'i mağlup etmeyi başaracaktı. St. Petersburg'un ünlü çapkınlarından biri ve Çareviç'in en yakın arkadaşıydı. Daha sonra sarayın bütün şaşaası ve imtiyazlarını geride bırakıp Kafkasya'ya döndü. Şöhrete 1833 yılında sürgüne gönderildiği bu topraklarda kavuşmuştu. 1851 yılında sol kanadın komutanı olarak atanan Baryatinski, ard arda savaşlar kazandı. Onun elde ettiği zaferler, Şamil'in sonunda teslim olmasıyla doruk noktasına ulaşacaktı. Prens Baryatinski, 1 8 1 5 yılında dünyaya geldi. Doğumundan birkaç gün sonra, evinin merdivenlerine bir yıldız falı bırakıldı. Bu falın, bir mason locası tarafından yazıldığı düşünülüyordu. Falda, Doğu' da zaferler kazanacağını söyleniyordu. Ayrıca eline geçecek muazzam güç ve yetkileri dikkatli kullanması konusunda uyarılıyor ve düşkünlere merhamet gösterdiği takdirde gerçekten büyük biri olacağı belirtiliyordu. Bu kehanetlerin hepsi çıktı ancak falda, Mareşal'in kurmay subaylardan birinin eşine aşık olup büyük acılar çekeceğinden bahsedilmemişti. Bu aşk, Baryatinski'nin valilik makamını kaybetmesine neden olacak, Kafkasya'yı Mareşal'in aydın yönetiminden, Rusya'yı da uluslararası siyaset konusundaki vizyonu ve bilgisinden mahrum bırakacaktı. Prens'e gelince . . . Ömrünün geri kalanını pişmanlık içinde sürgünde geçirecekti. Baryatinski'nin muhteşem günlerine dönelim . . . Avrupa'nın kudretli aristokratlar grubuna mensuptu. Almanach de Gotha' da ( Gotha Yıllığı) ayrıntılı şecerelerine yer verilen bu dar grup, kendi aralarında paylaştıkları dünyada savaş ve barışın şartlarını belirlerdi. Bu grubun mensupları, kendi aralarında evlenir, düello yapar, aşık olur, ziyaretlerde bulunur ve hiç durmadan birbirlerini alt etmeye çalışırdı. Ama daima birbirlerine centilmence davranırdı. Uzun yıllar önce vardıkları anlaşmaya uyarınca, hepsi belli kurallara riayet ederdi. İhtiyar Prens Kont Simon Vorontsov (kendisinden sonra Londra büyükelçisi olarak görevlendirilen) Kont Stroganov'a yazdığı bir mektupta Napolyon'un kazandığı zaferlerin en üzücü sonuçlarından birinin sonradan görme biriyle uğraşmak zorunda kalmaları olduğunu söylüyordu. Prens Baryatinski'nin annesi, St. Petersburg'daki Alman büyükelçisinin kızı Prenses Seyn Wittgenstein' dı. Büyükannesi, Çar III. Petro'nun kuzeni olan Holstein Beck Prensesi'ydi. Prens Aleksandr, ailenin büyük oğluydu. Aleksandr ve kardeşleri Vladimir, Anatoli ve Viktor gençliklerinin büyük kısmını Viyana ve Berlin'deki saraylarda geçirdi. Prens Aleksandr'ın Alman damarı, hemen kendisini belli ederdi. Mükemmeliyetçi ve dikkatli biriydi, köle ruhların özelliği olarak gördüğü mistisizme hiç ilgi duymazdı. Aldığı eğitim nedeniyle Aleksandr, Vorontsov gibi uluslararası bir bakış açısına sahip, disiplinli biri olmuştu. Dine mesafeliydi. Ve yine Vorontsov gibi her şeyden önce büyük bir Rus milliyetçisiydi. Babası, ilk oğluna fevkalade özenli bir eğitim aldırmıştı. Bu denli etkileyici bir adam ve uyguladığı taktiklerle Kafkasya'yı dize getiren büyük bir general olan Prens'in eğitim hayatını etraflıca inceleyelim. Aleksandr'ın babası, Prens Vorontsov gibi İngiliz hayranıydı. Oğlunun ciddi ve dengeli bir eğitim alması gerektiğine inanıyordu. Oğlunun beş yaşına kadar kadınlar tarafından yetiştirilmesini sağladı. Sonraki iki seneyi, Aleksandr'ın vücudunu kuvvetlendirmeye ayırdı: Soğuk suyla yıkanan Aleksandr, spor ve eskrim yapıyor, hırçın atlara biniyordu. Yedi yaşında dil öğrenmeye başladı. Babası, Rus aristokratların doğru dürüst konuşmayı bilmediği Rusça'yı öğrenmesine bilhassa özen gösteriyordu. Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İngilizcenin ardından Latince, Yunanca ve Arapça öğrendi. Şiir, belagat, matematik, fen, ziraat ve el becerisi kazanması için marangozluk dersleri aldı. Yıllar süren bu yoğun eğitimin ardından Prens, Rusya'dan ayrılarak beş yıl boyunca Avrupa'yı gezdi. Ziyaret ettiği diyarların bütün yönlerini kavraması için Prens'e öğretmenler, bir doktor, bir kimyacı, bir botanikçi ve bir tamirci eşlik ediyordu. Sonraki iki yıl boyunca aynı grupla birlikte vatanının dört bir yanını gezecekti. Prensi zorlamayı seven babası, artık büyüyen Aleksandr'ın Güney Rusya' daki Kursk iline bağlı lvanovskoye' de bulunan köleler ve mülklerle ilgilenmesini istedi. Gelecekte belki içişleri ya da maliye bakanlığına girebilirdi ancak ne olursa olsun askeriye, dışişleri ya da sarayda çalışamazdı. Bütün mal varlığını büyük oğluna bırakan babanın son vasiyeti buydu. Fakat genç Prens, kendine farklı bir yol çizmişti. Muhafız Alayı'nda subay olan bir arkadaşının etkisiyle, on altı yaşında orduya katılmaya karar verdi. Annesi eğitimine Moskova Üniversitesi'nde devam etmesi için çok yalvardı; ama nafile. Ne dökülen gözyaşları ne de tehditler işe yaradı. Ailenin en büyük oğluydu. Ailenin unvanı, gücü ve şanı ona miras kalmıştı. Nasıl yaşayacağını
kendisi seçecekti. Aile içinde yaşanan kavga, Çariçe'nin kulağına gitmişti. Aleksandr'ı destekleyen Çariçe, Prens'i kendi muhafız alayına atadı. 1831 yılına gelindiğinde başkent sosyetesinin tanınan isimleri arasına girmişti. On sekiz yaşında yakışıklılığı ve eğlenceye düşkünlüğüyle nam saldı. Dev gibi bir cüsseye sahip olan Prens, muazzam zenginliği, tarihi unvanı ve rahat tavırlarıyla hanımların aklını başından alıyordu (Baryatinskiler, Romanovlarla doğrudan akrabalık bağına sahip tek soylu aileydi). Eğlenceye düşkünlüğü, St. Petersburg' da dilden dile dolaşıyordu. Sadece grandüklerin hayatı bu kadar ilgi çekiyordu. Sıkı nezaret altında tutulan Çareviç, en yakın arkadaşıydı. Baryatinski, 1838 yılında Windsor Kalesi'nde Kraliçe Victoria'yı ziyaret eden devlet heyetinde yer aldı. O dönem geçici bir üye olarak Londra'nın en seçkin kulüplerine kabul edildi. Ziyaret boyunca davranışlarına büyük özen gösteren Baryatinski, St. Petersburg'a döndükten sonra eski müsrif hayatına kaldığı yerden devam etti. Askeri eğitimine pek önem vermedi, sınavları geçemedi. Gatçina Zırhlı Muhafız Alayı'na atandığında görkemli yaşam tarzını sürdürüyordu. Ard arda patlak veren skandallar karşısında sabrı taşan Çar, genç Prens'in kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine radikal bir karar alan Baryatinski, Kafkasya'ya gönderilmeyi talep etti. Prens' e zaafı olan Çariçe ve Çareviç gitmemesi için yalvardı. Haberi duyan grandükleri teselli etmek mümkün değildi. Genç Prens'e deli divane aşık olan, Çar'ın en sevdiği kızı Prenses "Olli" perişan olmuştu. Fakat Baryatinski kararından dönmedi. Avusturyalı bir prensese aşık olmuş ancak karşılık bulamamıştı. Hanedandan biriyle evlenip hayatını çıkmaza sokmak da istemiyordu. Bu nedenle Kafkasya'yı bir kurtuluş yolu olarak görüyor ve şehirden ayrıldığı için şükrediyordu. Baryatinski'nin yaşam tarzını beğenmeyen ve Çareviç üzerindeki etkisinden rahatsız olan Çar, herhangi bir sıkıntı yaşanmadan Kafkasya'ya gönderilmesini sağladı. Karadeniz Kazak Alayı'nda Velyaminov'un emrinde görev yapacaktı. Genç Baryatinski, saraydaki arkadaşlarına şöyle yazıyordu: "Çar'a söyleyin, her ne kadar sefih de olsam sadık biriyim"
Kapana kısılmış bir birliğin hayatta kalan son askeri olarak aşiretlere karşı müthiş bir mücadele verip rüştünü ispatladığında henüz yirmisine basmamıştı. Ağır yaralanan Baryatinski, tek eliyle savaşmaya devam etmişti. İyileşmesi için memleketine gönderilen genç kahramanı bağrına basan Çar, terfi ettirdiği Prens'e altın bir kılıç hediye etti. Baryatinski, orduda hızla yükseldi. On beş yıl boyunca Kafkas cephesiyle başkent arasında gidip geldi. Savaştı, yaralandı, yaraları iyileştikten sonra tekrar cepheye dönüp mücadeleye devam etti. Ve bu süre boyunca evlilikten uzak durdu. 1848 yılında sıhhatini toparlaması için Alman kaplıcalarından birine gitmesine izin verildi. Varşova' dan geçerken Mareşal Prens Paskiyeviç'in Macar ayaklanmalarını bastırmak için hazırlık yaptığını gören Baryatinski, Prens'in davetini kıramayıp askerlerin arasına katıldı. Aslında Prens Paskiyeviç, Baryatisnki'yi sanki ava gidermişçesine öylesine davet etmişti. Fakat o, kaplıcada vakit öldürmek yerine savaşmayı tercih ediyordu. Birkaç hafta bilfiil çatışmalara katılan Baryatinski, şöhretine şöhret kattı.