Madam Drancy, Tiflis'e karayoluyla mı yoksa Karadeniz üzerinden gemiyle mi ulaştı, bilmiyoruz. 1852 yılının sonlarında şehre varınca, burada bir tür ticari teşebbüsle iştigal etti. 1853 yılının yaz aylarında, Rusya ve Fransa arasındaki ilişkiler gerilmeye başladı. Kırım Savaşı'nın ayak sesleri duyuluyordu. Yaklaşık dokuz ay daha bu gerginlik sürecek ve 3 Nisan 1854'te savaş patlak verecekti. Anna Drancy'nin işleri iyi gitmedi. Eğer Tiflis'te bir Fransız kütüphanesi açmayı denediyse, muhtemelen Fransa' dan kitap ithal etmenin ve Rus sınırları içinde kitapları nakletmenin oldukça zor olduğunu görmüştür. Fransız Konsolos Mösyö de Berrere, Anna Drancy'e pek yardımcı olmadı. Tam da bu tarihlerde hastalığından dolayı izin alan Mösyö de Berrere, konsolosluk işleriyle uğraşmaktan ziyade sağlığıyla ilgilenmeyi tercih ediyordu. Yardımcısı Mösyö Steyert, konsolosun 1851 yılının başlarından beri hükümetine ne bir rapor ne de bilgi gönderdiğini söyleyecekti. 1854 yılının Şubat ayında Fransız Dışişleri Bakanlığı, konsolosluğa haber göndererek Fransız ve Rus hükümetleri arasında ilişkilerin koptuğunu bildirdi. Mayıs ayında istirahat yatağından kalkan hasta Mösyö de Berrere konsolosluğu kapattı. 1 856 yılına kadar kapalı kalacaktı. Tiflis'teki Fransız vatandaşları mahsur kaldı. Savaş boyunca Rusya' daki Fransızların ihtiyaçlarıyla St. Petersburg'daki Bavyera elçisi ilgilendi. Madam Drancy'nin endişe içinde bekleyen ailesine yazdığı mektuplar, Münih'teki Bavyera Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Paris'e ulaştırıldı. Kırım Savaşı, aslında yok yere patlak vermişti. Bu durum, yaşananları daha da trajik kılıyordu. İlgili devletler, sırf savaşmış olmak için savaşa girdi. Aralarındaki anlaşmazlıklar, asılsız nedenlere dayanıyordu. St. Louis ve Aslan Yürekli Richard'la birlikte savaşan Haçlıların torunları, kendilerini kadim düşmanları Müslümanların yanında savaşırken bulmuştu. Avrupalılar, neredeyse bin yıldır kıtadan atmaya çalıştıkları Müslümanların ülkesini savunmak için can veriyordu. Anlaşılır gibi değildi. Fakat başta Lord Palmerston ve Sir Stratford Canning olmak üzere Rusya'ya düşmanlık besleyen bazı İngilizler, öcü olarak gördükleri Rusya'nın nihayet yenilmesinden büyük memnuniyet duyuyordu. Napolyon yenildiğinden beri Rusya'nın sesi çok çıkıyordu. Önce Çar Aleksandr, Viyana Kongresi'nde üstünlük taslamıştı. Şimdi de Nikola, her şeye burnunu sokuyordu. Buna tahammül etmek mümkün değildi. Kendini "Avrupa'nın polisi" olarak görmesinden bıkmışlardı. Avrupa ve Asya' da biri polislik yapacaksa bunu İngiliz devlet adamları yapmalıydı. Diğer hanedanların sonradan görme gözüyle baktığı III. Napolyon, hazırlıksız ordusunu Kırım'a göndereceği için mutluydu. Bu sayede Fransız halkının dikkatini memleketteki idari sıkıntılardan başka yöne çekecekti. Ayrıca Çar'ın küstah tavırlarının bedelini de ödetmiş olacaktı. Nikola'nın Louis Napolyon'u nasıl hakir gördüğü unutulmamıştı. Bu aksi Fransız, yaşananları hatırladıkça hala öfkeleniyordu. Tahta çıktığında, adet üzere Avrupalı bütün hükümdarlara mektup göndermişti. Geleneksel olarak bütün liderlere "Majesteleri ve sevgili kuzenim" diye hitap etmişti. Fakat Romanov hanedanına mensup Nikola, Bonapart'ı dengi olarak görmeye tenezzül etmemiş ve verdiği cevapta "sevgili kuzenim" kısmını bilerek atlamıştı. 1854 yılının ilkbahar ve yaz aylarında Kafkasya'daki askerler ve savaş malzemeleri, bölgede toplanan İngiliz, Fransız ve Türk ordularının Rusya'nın güney sınırlarını tehdit etmesini engellemek amacıyla Kırım'a gönderildi. Mürit Savaşları gibi iç meseleler, neredeyse durma noktasına geldi. General Read'in emrindeki sembolik bir birlik, dağlıları kontrol altında tutmaya devam ediyordu ama Kafkasya'da yaşanan büyük çatışmalar sona ermişti. Savaş, bütün hararetiyle Kırım'da yaşanıyordu. Kırım Savaşı'nın sonunda Rus ordusu yenilince, sağ kalan askerler tekrar Kafkasya'ya gönderilecek ve buradaki seferlerine kaldıkları yerden devam edecekti. Şamil'in emrindeki kuvvetler zayıflamıştı ve elinde yeterince malzeme yoktu ama yine de Kırım Savaşı' na bu kadar ilgisiz kalmasını açıklamak mümkün değildi. Belki de eline geçen fırsatı değerlendirecek gücü yoktu. Kırım Savaşı'nın altı yıl geç başladığını düşünüyordu. Rusya'nın düşmanları olan İngilizler ve Türkler, bu stratejik andan faydalanıp Şamil'e destek vermeyi, onunla birlikte savaşıp bütün Kafkasya'yı ele geçirmeyi başaramadı. Sultan Abdülmecid, Şamil'e sahaya ne kadar adam sürebileceğini sordu. Elindeki kaynakların az olduğunu kabul eden Şamil, büyük çapta bir taarruza girişemeyeceğini ve Rusları taciz etmekten öteye geçemeyeceğini söyledi. Fakat Şamil'in hayatını İslam davasına adadığına şüphe yoktu. Zafer kazanmayı bekleyen Sultan, Şamil'i Gürcistan Valisi ilan etti ama bu güzel unvanın sahada fazla bir karşılığı yoktu. Müttefikler Kars üzerinden Tiflis'e bir taarruz düzenleseydi, doğudaki Çerkeslerin çoğu onlara katılacaktı. Kırım yarımadasının Rusya'yla bağlantısını keserek ve Şamil'in yardımıyla kuzeyden gelecek takviyelerin önüne geçebilirler, limanları kontrol altına alabilirler ve Kırım Savaşı'nı birkaç hafta içinde bitirebilirlerdi. Rus kuvvetleri Kafkasya' dan çıkarılsaydı, Yakın Doğu politikaları gelecek yüz yıl boyunca bambaşka bir çehreye bürünebilirdi. Fakat askeri gözlemcilerin hararetli tavsiyelerine kimse kulak asmadı. Seyyahların anlattığı hikayeler, yaptığı uyarılar ve telkinler, Savaş Bakanlığındaki yetkililerin ve baştaki generallerin bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyordu. "İngiltere, Sivastopol'un düşüşünden sonra dahi Kafkasya'ya bir ordu gönderseydi, Avar Şamil müttefikimiz olacaktı." Ancak ne Şamil eline geçen fırsatı değerlendirebildi ne de müttefikler Rusya'nın düşmanları olarak aynı safta yer aldıkları Kafkas aşiretlerine destek gönderebildi.