1850'lerin sonlarında Kafkasya'ya seyahat eden seyyahlar, kelle koltukta yolculuk yapıyordu. Eşkıyalar, kanunsuzluk, "Tatarların" gaddarlıkları ve yıllardır devam eden savaşlar, bu bölgede seyahat etmeyi oldukça tehlikeli bir hale getiriyordu. Bölgedeki tek yol olan Daryal Geçidi'nin çığ düşmesi nedeniyle üç ay kapalı kaldığı olurdu. Yoğun kar yağışı, ilerlemeyi imkansız kılar, daha sonra eriyen kar yüzünden yükselen akarsular köprüleri yıkardı. İstanbul ve Karadeniz üzerinden bölgeye gitmeye çalışan ihtiyatlı seyyahlar, gemilerinin batması ya da Çerkes eşkıyaların eline düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı. Ruslar kıyı şeridini ele geçirdikten sonra iç kesimlere çekilen Çerkesler, halen bölgede pusu kuruyordu. Küçük teknelerle denize açılıyor, gecenin karanlığında gemilere saldırıyor ya da kıyıya gizlenip sis dolayısıyla kayalara çarpan gemileri bekliyorlardı. Rus askerleri, karaya oturan gemileri her zaman göremiyor ve koruyamıyordu. Gemideki görevliler, aşiretlerin saldırı düzenlemesini engellemek için kıyıya kamp kuran Kazak devriyelerin dikkatini çekmek amacıyla işaret fişeği kullanırdı. Sahile yukardan bakan tepelerden denizi izleyen Çerkesler, dörtnala aşağıya inip Rusların ruhu dahi duymadan gemileri yağmalamaya hazırdı.
İddiasına göre Kafkasya'yı ziyaret eden ilk Amerikalı olan seyyah Ditson, 1850 yılında Novorossisk açıklarında karaya oturan bir gemide tedirgin bir gece geçirdi. Karadeniz' de birden fırtına kopmasından, alabora olup Çerkeslerin eline düşmekten korkuyordu. Gün doğduğunda dürbünüyle kendisini öldürmeyi bekleyen adamlara bakan Ditson, gördüğü manzara karşısında yılan görmüş bir tavşan gibi adeta büyülenmişti. Çerkesleri oldukça yakışıklı bulmuştu. "Uzun ve heybetli adamlar. Her biri silahını sırtına takmış. Kemerlerinde gümüş bıçakları var. Uzun, donuk gri elbiseleri, siyah kürk başlıkları, ışıl ışıl silahları ve vakur duruşları, onlara fevkalade ilginç bir görünüm vermiş. Şimdi bir nakliye gemisi bizi kurtarmaya geldi ve yakın bir yere demir attı. Bunu gören Çerkesler ortadan kayboldu. Yağma umudu suya düşünce, atlarına atlayıp kendi vadilerinin ya da dağlarının yolunu tuttular." Ruslar, Novorossisk'i 1838 yılında ele geçirmişti. Askerleri saymazsak, şehirde yaklaşık bin kişi yaşıyordu. Şehrin nüfusunun neredeyse tamamı, kanun kaçaklarından, firari kölelerden ve katillerden oluşuyordu. Yeni kazandığı bölgeleri sömürgeleştirmeyi amaçlayan Çar, buralara yerleşen herkese af çıkarmıştı. Dolayısıyla Tatarlardan kurtulduğu için sevinen seyyah, aslında pek de emin ellerde değildi. Bu diyar, egzotik ve etkileyici özelliklerinin yanı sıra kasvetli bir yöne de sahipti. İç kesimlerde, Çürük Deniz adıyla bilinen bir su kaynağı vardı. Hem insanlar hem de hayvanlar, bu durgun ve kötü kokan sulardan uzak dururdu. Burada kapılan hastalıklar, çok uzak diyarlara yayılırdı. . . Hazar kıyılarında yer alan zararlı bataklıklar ve acı sularda, akrepler ile geçen karavanlara yapışan ve ısırığı öldürücü olan tahtakuruları gibi zehirli böcekler yaşardı. Hazar Denizi'nin, Karadeniz gibi meşum bir yönü vardı. Birden kopan şiddetli fırtınalar ortalığı tarumar ederdi. Karadeniz, adını karanlık, şiddetli dalgalarından ziyade koyu mavi sularından almıştı. Hazar'ın gri bir ruhun etkisi altında olduğuna inanılırdı. "Bazen denize olağanüstü bir durgunluk çökerdi. Güneş ışıkları çekildiğinde, deniz ve gökyüzü donuk gri bir renge bürünürdü. Serviler, her zamankinden daha kasvetli ve hüzünlü görünürdü. Kurbağalar, daha yüksek ve kederli bir sesle vıraklardı. Tepelerde rüzgarın uğultusu duyulurdu. Güneşin batmasını fırsat bilen çakallar, ulumaya başlar ve portakal ağaçları arasında sinsi sinsi dolaşırdı."