Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dahi Diktatör 10
“Evet, Atatürk bir diktatördü diyoruz. Niçin bir diktatördü? Bu, ilaç almayı reddeden hastaya, tedaviyi reddettiği için ilacı zorla vermek gibidir. Hatta bir adamı intihar ederken engel olabilecekken seyretmeyi tercih etmiş biri görülürse dolaylı olarak bir ölüme sebep olmaktan cezalandırılır. Atatürk problemlerin tespiti ve çözüm yolları hakkında diğerlerinden çok daha akılcı ve “doğru” tespitleri olduğuna inanıyor ki, bu doğru. Atatürk, bu toplumun ekseriyetinden daha iyi düşündüğünün farkındaydı.” Celal Şengör –uz ekiyle beraber Atatürk’ü bir kez daha diktatör diye sınıflandırdıktan sonra Atatürk-Türk toplumu ilişkisi üzerine iki benzetme aracılığıyla düşüncesini temellendirmiş: Tedaviyi reddeden hasta (Türk toplumu)- ilacı zorla veren birisi (Atatürk), intihar eden bir adam (Türk toplumu), intihara müdahale edip önleyen başka bir adam (Atatürk). Kitabın sunduğu temel teze göre ilk benzetmenin yapılmaması gerekiyor ama her nasılsa yapılmış. Celal Şengör’ün bize tanıttığı Atatürk’ün, ilacı zorla vermek yerine ikna etme yöntemini kullanması gerkiyor ve Celal Şengör tarafından zorla vermek yani zor kullanmak eyleminin diktatör kavramından ayrılması gerekiyor. Bu haliyle de örnek, teze temel teşkil etmiyor. Belki zorla tedavi uygulayan kişinin kimliği verilseydi, bunu onun yerine biz yapabilirdik. Ne var ki durumu yine de kurtaramazdık. Yazarken bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Sık sık bırakıp tekrar başlamak zorunda kaldım, bu yüzden epey uzun sürdü. Kaosun oynakları peş peşe gelip sarmallaşıyorlar ve ben yazmayı bırakıp hangisi daha önemli, hangisi verilmeli diye düşünmeye başlıyorum. İkinci benzetme de yapılamaz çünkü tarihin hiçbir döneminde bütünüyle insan toplumu, halk, millet intihar eden bir adama benzemez, benzetilemez. Saçma sapan, zırvalık dolu, safsatanın tam içindeyiz biliyorum. Celal Şengör’ün bunu taktik olarak kullandığını da söylemiştik. Yaptığı bu benzetmede olduğu gibi farklı açıdan bakıldığında kendisinde de başat sorunun kimlik sorunu olduğu görülebilir. Üzerinde taşıdığı kimliğin içini dolduramamak. Ülkemizde genel anlamda bu sorun hep vardı ama son yirmi yılda uygulanan eğitim politikalarıyla iyice derinleşti. Kapitalist hegemonyanın etkisiyle içinden çıkılamaz boyutlara ulaşacağını düşünüyorum. Meta dışında değer üretemez noktaya hızla yaklaşıyoruz. Kimlikler de aynı hızla nasibini alıyor. Biz konumuza dönüp bireyin taşıdığı kimliğin önemini örneklendirelim: İrem Hanım isminde öğretmenlik yapan bir örneğimiz olsun. İrem Hanım’ın ilkokula giden İpek isminde de bir kızı olsun. İrem Hanım kendi okulunda mesleğini icra ederken belirli davranış kalıplarıyla hareket eder. İpek’in okuluna ziyarete gittiğinde ise bu davranışlarını terk ederek farklı davranış şekillerini benimser. Bu farklılaşma İrem Hanım’ın toplum içinde taşıdığı kimliklerin farklılaşmasından kaynaklanır. Bu yüzden kimlik insan davranışlarını anlamlandırmada en temel ögedir. Mesleğini söylemeden kendi okulunda sergilediği davranışları buraya tek tek sıralamış olsak İrem Hamın’ın ‘öğretmen’ olduğunu anlamakta zorluk çekeceğinizi zannetmiyorum. Kitap her açıdan kötü çünkü Aristo’dan günümüze filozoflar, bilim adamları, bilimsel sınıflandırma üzerine kafa yorarken kitapta buna ilişkin hiçbir çaba yok. Konu neden önemli derseniz, jeoloji profersörlüğünden gelen Celal Şengör’ün tarih, siyaset bilimi alanında yazarken göstermesi gereken ilk çaba bu. Neden göstermediği de çok açık. “Üzerinde tartışılan mevzu Atatürk’ün diktatör olup olmadığıdır.” Böyle bir tartışma konumuz var ve biz bu konuda söz söyleyeceksek ilk olarak kimlikten soyutlanmış haliyle diktatör sözcüğünü ele almamız gerekir. Çok yormadan: Diktatör sözcüğü terim olarak Siyaset Bilimi’ne ait bir sözcüktür. O halde bizim ilk başvurmamız gereken Atatürk isimli kişinin siyasi kimliğidir. Kimdir bu Mustafa Kemal Atatürk? Halk Fırkası, sonradan değişen ismiyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu ve ilk genel başkanıdır. Bundan sonrasında halk kavramıyla sizi baş başa bırakıyorum. Ben kimlik tarafına geçeyim. Çoğu tarihçi tarafından önemsenmez ama bana kalırsa Atatürk’ün davranışlarını asıl belirleyen bu kimliktir. Kendisi de fazlaca önem vermiştir. Hatta bunu Cumhurbaşkanlığı ve Chp genel başkanlığının ikisinden birini bırakması üzerine kulis yapıldığı günlerde ‘İkisinden birini bırakacak olsam bu cumhurbaşkanlığı olur’ diyerek göstermiştir. (Elbette bir de cumhuriyet ve demokrasinin kurucu partisi Chp’nin kimliği var. Atatürk döneminde Atatürk’ün kendi kimliğinin yansıması sebebiyle Chp hem düşünsel hem de eylemsel olarak halka ve halk kavramına yaklaşımını çok açık şekilde gösterebilmiştir. Chp’yi Atatürk ve sonrası olarak değerlendirenlere katıldığımı söylemem gerekiyor. Hatta ben dörde ayırıyorum 1-) Atatürk dönemi 2-) İnönü ve statüko dönemi 3-) Sosyalist Enternasyonel’e üye olunmasıyla birlikte Ecevit ve demokrasiden kopuş dönemi 4-) Yeni ekiyle birlikte gerici dönem. Başlangıçla son arasında düşünsel anlamda temel mantalite olarak bana kalırsa 7 asır geriye gidiş var.) Son.
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.