Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Atatürk, hafızası çok kuvvetli insanlardan biridir. Çok eskiden gördüklerini, hatta muhtelif cephelerde bir zamanlar maiyetinde kalmış erleri bile yıllarca sonra bir bakışta hatırlayıp, tanıdığına dair çok şeyler söylenmiştir. Falih Rıfkı Atay, karaciğer hastalığının şikayetlerinin önce hafıza zayıflamasıyla başladığını sonra diğer belirtilerin görüldüğünü yazar. Dr. Nihat Reşad Belger ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, hastalıktan evvel ve hastalık esnasında Atatürk'ün zihni faaliyetlerinde azalma ve hafızasında hiçbir zayıflama olmadığını belirtmektedirler. "Haftada muayyen günlerde Hükümet Reisini ve Dışişleri Bakanını muntazam kabul ediyor onların maruzatlarını dinleyip, Devletimizin işlerindeki alâkasını kesmeksizin devam ettiriyordu, dünya siyasetini takip etmekten geri kalmıyor ve gerekli direktifleri veriyordu" diye belirtmektedir. 1938 yazında kendisini Savarona yatında ziyaret eden yakın arkadaşı Fethi Okyar: "Hastalık, Gazi'nin bedeninde gözle görülür tahripler yapmış, fakat zihni faaliyeti, eski mükemmeliyetini muhafaza ediyor, hatta alkolü bırakmış olmasının getirdiği cevvaliyet var" demektedir. Atatürk hastalığının ağır safhalarında bile gazeteleri dikkatle gözden geçirirdi. Bir gün atış talimini gösteren bir fotoğraf görmüş subay silaha karşı duruyormuş Muhafız Alayı Komutanı İsmail Hakkı Tekçe'ye bu subayı buldurup hatasını anlatması için Salih Bozok'a görev verir, ancak Salih Bozok da bunu unutur. Bir hafta sonra Atatürk, İsmail Hakkı Tekçe'ye bu konuyu sorar, İsmail Hakkı Tekçe'de bunu Salih Bozok'a naklettiğinde, Salih Bozok çok şaşırır. Hastalığı sırasında bir gün bazı siyasi meselelerden söz açıp, ikinci dünya savaşının da yaklaşmakta olduğunu ima ederek: "Bir harp zuhur ettiği taktirde kanaatımca bitaraf kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet mâhirâne idare ederek işin içinden sıyrılmaya çalışmalıdır" demiştir. Atatürk 18 Eylül 1938 günü Başvekil Celal Bayar'ı kabul eder. 4 yıllık yeni iktisadi planı büyük bir zevkle gözleri içinde beliren haz parılıtıları ile dinler. Doktorlar çok yorulmamasını, görüşmelerin 5-10 dakikayı geçmemesini tembih etmişlerdi, yarım saatlik süre geçince doktorlar Afet (İnan) Hanımı içeriye gönderirler. Afet Hanım birden bire içeriye girerek; "Çok konuştunuz, yorulacaksınız, rahatsız olacaksınız kâfi görmez misiniz?" der. Atatürk Afet Hanım'a sükunetle: "Gel sen de dinle… Çok mühim ve güzel şeyler anlatıyor; bunlar insanı yormaz, insana can verir" diyerek ve Celâl Bayar'a dönerek "Rica ederim, devam…" der. Atatürk Başvekilin verdiği malumatı dinledikten sonra: "Bak sana söyliyeyim: Bizim bu işleri ve buna benzer işleri başarmamız için önümüzde en çok üç sene mühletimiz vardır. Demek ki ondan evvel fırtına kopmaz. Ne yapacaksak herhalde bu dar müddetin içine sıkıştırmağa bakmalıyız. Bütçe filan düşünmeğe mahal yoktur. Memleketin bütün kuvvet membalarını seferber ederek bu işleri yapmak lâzımdır" der. Kendisine hükümetçe hiçbir bilgi aksetmediği halde dünya yüzündeki fırtına, çalkantı ve gerilmeleri dahiyane görüşüyle hesaplayarak bir fırtına kopacağına ve azami üç sene içinde bizimde bunun tesirlerini duyacağınızı kendince hükmetmiştir. 14 Ekim 1938 günü Dr. Akil Muhtar Özden, Ruşen Eşref Ünaydın'ın dizanteri olan eşi Saliha Hanım'ı kontrol etmek için Pera Palas Oteline gider. Burada karşılaştığı Dr. Tevfik Rüştü Aras kendisine Atatürk'ün olağanüstü ileri görüşlülüğünden ve hafıza kuvvetinden bahseder. 16 Ekim 1938 de girdiği ilk ağır karaciğer komasından 20 Ekim 1938 günü çıkar.
Sayfa 249 - Güven KitabeviKitabı okudu
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.