Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çok uzun boylu, kuru, patlak gözlü, altmış beşlik bir ihtiyar, yüzünü cama yapıştırmış, bana bakıyordu. Koltuğunun altında küçük, yassı bir bohça vardı. En çok dikkatimi çeken şey, alaycı, üzgün, huzursuz ve alev alev yanan gözleriydi. Bana öyle görünmüştü gözleri. Bakışlarımız bir an birleşince, aradığının ben olduğuma inanmış gibi, kararlı bir tavırla elini uzattı ve kapıyı açtı. Hızlı, kıvrak bir yürüyüşle masaların arasından geçerek önümde durdu. "Yolculuk mu?" diye sordu. "Hayrola ne yana?" "Girit'e. Neden sordun?" "Beni de götürür müsün?" Dikkatle ona baktım. Çukurlaşmış yanaklar, kalın bir çene, kabarık favorili kırlaşmış kıvırcık saçlar, kıvılcımlanan gözler. "Neden? Seni ne yapayım?" Omuz silkti, alaylı, "Neden? Neden?" dedi. "İnsan nedensiz bir şey yapamaz mı? Şöyle keyfi için! Beni yanına aşçı olarak al, diyelim; çorba yapmasını bilirim." Gülmeye başladım. Kesin davranışı ve sözleri hoşuma gitmişti. Çorba da hoşuma giderdi. Uzaktaki ıssız kıyıya bu madrabaz ihtiyarı da birlikte götürsem kötü olmaz, diye düşündüm. Çorbalar, gülüşler, söyleşiler... Çok gezmiş, çok görüp geçirmiş Denizci Sindbad'a benziyordu; hoşuma gitmişti. Kocaman kafasını sallayarak, "Ne düşünüyorsun?" dedi. "Senin de terazin var, ha? Dirhemle ölçüyorsun demek? Bre ver kararını, terazileri de şeytan alsın!" Çıkık kemikli, ızbandut haliyle tepemde duruyordu; onunla konuşmak için başımı kaldırmaktan yoruluyordum. Dante'yi kapadım. "Otur, dedim. Bir adaçayı içer misin?" Oturdu; bohçasını dikkatle yandaki sandalyenin üstüne koydu. Alaylı, "Adaçayı mı?" dedi. "Gel buraya, kahveci! Bir rom!" Rom'u yudum yudum içti; tadını çıkarmak için uzun süre ağzında tutuyor, sonra ine ine ısıtsın diye yavaş yavaş yutuyordu. "Duyarlı ve meraklı bir adam!" diye düşündüm. "Ne iş yaparsın?" diye sordum. "Bütün işleri! Ayak, el, kafa işlerini! Bir de iş seçecek değiliz ya." "Son olarak nerede çalışıyordun?" "Bir maden ocağında. Bak, ben iyi bir madenciyimdir; madenlerden anlarım, damarları bulur, geçitler açar, kuyulara inerim; korkmam. İyi çalışıyordum, işçilerin başıydım. Başka tasam yoktu. Gel gör ki, şeytan gelip kuyruğunu soktu. Geçen cumartesi akşamı keyfe gelerek birkaç tane attım, o gün bizi denetlemeye gelen patronla karşılaştım ve herife bir temiz sopa çektim." "Peki, neden? Sana ne yaptı?" "Bana mı? Hiiiç! Ama hiç! Adamı ilk kez görüyordum. Zavallı bize sigara da dağıtmıştı." "Öyleyse?" "Uuf, sen de! Başka işin yok da soruyorsun! Öyle esti be birader! Sen değirmenci karısının kıçında ortografi arıyorsun. Değirmenci karısının kıçı insanın aklıdır." İnsan aklının değişik tanımlarını okumuştum; ama bu bana en şaşırtanı gibi geldi ve hoşuma gitti.
Sayfa 19 - Can YayınlarıKitabı okudu
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.