Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

111 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
CAMUS’NÜN YABANCI’SINDAN AYNAMA YANSIYANLAR Albert Camus’nün, yayımlandığı 1942 yılından itibaren en çok tanınan ve ses getiren romanı olan Yabancı’nın ana kahramanı, Meursault isminde sıradan bir adamdır. Roman, son derece basit bir olay örgüsüne sahip olmasına rağmen varoluşçu felsefenin temel izleklerini başarıyla yansıtmasından dolayı çok sevilmiş ve çok okunmuştur. Roman, kahramanın ağzından annesinin ölümünü haber veren, “Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.” şeklindeki giriş cümlesiyle açılır. Bir roman daha ilk cümleden okuyucusunu romanın atmosferine sokmayı başarıyor, okuyucuyu şaşırtıp onda soğuk duş etkisi yaratabiliyorsa o iyi bir romandır ve devamında da beklentileri boşa çıkarmayacaktır. Yabancı, bu bakımdan daha ilk cümlesiyle Meursault’nun karakterini okuyucuya hissettirmeyi başarır. Roman kahramanı, maddi imkanlarının yetersizliği ve başka bazı sebeplerden dolayı annesini bakımevine bırakmış, bir büroda masa başı bir işte çalışan -kahramanın tam olarak ne iş yaptığını bilmemekle birlikte sık sık patronun adının geçmesinden bir patron denetiminde çalışılan masa başı bir iş olduğu yorumu yapılabilir- Marie isminde bir kız arkadaşı ve bir iki komşusu olan, sıradan ama aslında sıra dışı bir adamdır. “Peki çok sıradan görünen tüm bu özelliklerine rağmen onu sıra dışı yapan nedir?” Sorusunu soracak olursak tek kelimeyle “kayıtsızlık” diyebiliriz. Meursault, annesinin ölümü de dahil her şeye pek de alışılmış tepkiler vermeyen, aslında hayatı olduğu gibi kabul etmiş ve o hayatın içinde edilgen bir tavır takınmış bir adamdır. Meursault, tüm bu özellikleriyle, Camus’nün varoluşçu felsefeyle ilgili temel düşüncelerini ifade ettiği Sisifos Söyleni’nde bize tanıttığı “uyumsuz insan”ı da çağrıştırır. Camus, buradaki uyumsuz (absürd) sıfatını, evrenin mantığa aykırılığını gören, tutarsızlığını anlamış, her şeyi olduğu gibi kabul etmiş bilinçli insan anlamında kullanmıştır. Peki Meursault bilinçli midir? Pek değil. Peki Meursault, Sartre’ın “Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır” adlı o uzun felsefi denemesinde anlattığı, kendi kendini dünyada yeniden kurma başarısını gösterecek olan aktif insan mıdır? Bence hayır. Peki Yabancı romanının bu kadar geniş kitlelerce sevilmesini ve okunmasını sağlayan temel sırrı nedir? Bence kahramanın yapmacıksız, doğal, samimi tavrıdır. Meursault’nun kendine göre bir hayat felsefesi vardır ve kahraman romanın sonuna kadar- kaybedeceğini, yalnız kalacağını, dışlanacağını, idama mahkum edileceğini bilse de- bu felsefeden hiç vazgeçmez. Örnek mi? Marie isminde kısa bir süre iş yerinde birlikte çalıştıkları güzel bir kadınla arkadaşu olur. Onu fiziksel olarak beğenir ve onunla ilişkisi başlar. Fakat bu ilişkide Marie’nin beklentilerine rağmen son derece kayıtsız bir tavır takınır. İşin ucunda Marie’yi kaybetme ihtimali olduğu halde ona karşı hep dürüst davranır. Genç kadının ısrarlı sorularına rağmen onu sevmediğini tekrarlar. Belki bu çok ağırdır ve böylesi bir dürüstlük bir kadın için kaldırılabilir bir şey değildir, ama Marie onun tuhaf biri olduğunu, onu bu sebeple sevdiğini ama günün birinde ondan bu sebeple nefret edeceğini söyleyerek bu durumu kabullenir. Meursault’nun Marie’yle aralarında evlilikle ilgili geçen diyaloglar da oldukça ilgi çekicidir: "Akşam Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. Benim için fark etmediğini eğer o istiyorsa evlenebileceğimizi söyledim. O zaman da, onu sevip sevmediğimi sordu. Ben de yine daha önceki gibi cevapladım, bunun bir anlamı olmadığını ama elbette onu sevmediğimi söyledim. 'Öyleyse neden evleneceksin benimle' diye sordu. Ben de ona bunun bir önemi olmadığını ama o arzu ediyorsa evlenebileceğimizi anlattım. Zaten bunu isteyen de oydu, bana düşen evet, demekti. O da evliliğin ciddi bir iş olduğunu belirtti. Ben, 'Yoo,' diye cevap verdim."(s.47) Mersault'nun komşusu Raymond’la olan ilişkisi de ilgi çekicidir. Raymond’ın belalı bir sevgilisi vardır ve bu çapraşık ilişkisi bir şekilde Meursault’yu da etkiler ve Raymond’ın silahını başına bir iş açmaması için muhafaza etmek için aldığı sırada karşıdaki adamın bıçak çekmesi sonucu olaya istemeden müdahil olup dört el ateş eder ve bu durum onun sonunu hazırlar. Uzun ve yorucu bir mahkeme süreci sonrasında ölüme mahkum edilir. Masum bir adamken bir anda caniye ve haine dönüştürülmüştür. Ancak o tüm bu olup bitenler karşısında soğukkanlılığını daima muhafaza eder. Annesinin ölümüyle ilgili sorulara son derece samimi cevaplar verir. Avukatının tüm çabalarına rağmen olduğu insan olmaktan vazgeçmez. Ne idam cezasına çarptırılacak olması, ne toplumun gözünde hain ilan edilmesi, ne onun için eriyip biten Marie umurundadır. Ve işin garibi bütün bunları o kadar doğal bir şekilde yapar ki Meursault’ya kızamazsınız. Meursault, tüm bu doğal halleriyle bana İvan Gonçarov’un kahramanı Oblomov’u hatırlattı. Biliyorum Oblomov pek çok okuyucu tarafından tembelliği ve umursamazlığı, hatta işlerini sürekli ertelemesi ile hatırlanan bir kahramandır, ancak diğer taraftan Oblomov kendinden taviz vermemesi ve çocukluk derecesindeki saf ve doğal halleriyle Camus’nün kahramanıyla birleşir. Varoluşçu felsefenin temel argümanlarından biri olan hayatın mevcut haliyle anlamsız olduğu görüşü ki Camus bunu Sisifos efsanesinden yola çıkarak anlatır. Tanrıların, hep yeniden aşağıya yuvarlanacak olan taşı tepeye çıkarmakla cezalandırdıkları Sisifos, cezasını bilinçli olarak kabullenir ve tekrar yuvarlanacağını bildiği halde taşı bütün gücüyle yukarı taşır. İşte dünyaya atılmış olan insan da böyledir. Hayat anlamsız olsa da insan bu dünyada tek başına olmasının bilinci içinde kayasını her seferinde o tepeye çıkarmak zorundadır. "Peki Camus’nün kahramanı hayatı anlamsız bulur mu?" diye soracak olursak bence Meursault ânı yaşayan, ânın bilincinde olan bir kahramandır. Marie ile denizde yaşadığı keyifli anların tadını sonuna kadar çıkarır, birlikte birtakım oyunlar oynarlar, idam edileceğini bile bile hücresinden görünen gökyüzünün ve yıldızların tadına varır, gelecek endişesi, kaygısı taşımaksızın durumu kabullenir ve adapte olur, vee hepsinden ötesi başına ne gelirse gelsin kendinden taviz vermeden olduğu kişi olmaya devam eder. Romanın sonlarında papazın tüm ısrarlarına rağmen kendi düşüncelerini savunmaya devam eder. Yabancı hakkında çok şey söylemek mümkün, ancak bunlar benim aynama yansıyanlar. Bir eseri okuyan herkes o romanda kendine göre bir şeyler buluyorsa o roman iyi romandır ve muhakkak okunup ona göre karar vermelidir. Herkese iyi okumalar…
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,5bin okunma
··
92 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
yeşim okurunun profil resmi
Böyle incelemeler görünce imreniyorum doğrusu. Çok güzel olmuş :))
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Yeşim Hanım:))
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
İyi okumalar diliyorum. Varoluşçu yazarlar çok sarsıyor beni ama bu alt üst olma halini seviyorum. Okumaya ve yazmaya devam edeceğim:)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.