Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Nefis diyalog.
- Sonra da kendimize mahsus, şartlarımıza uygun yeni bir hayat kurmağa çalışacağız. Hayat bizimdir; ona istediğimiz şekli vereceğiz. Ve o şeklini alırken, kendi şarkısını yapacak. Fakat fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler. Masal bir anda, biz istiyoruz diye teşekkül etmez. O hayatın içinden fışkırır. Hele mazi ile bağlarımızı kesmek, garba kendimizi kapatmak! Asla! Ne zannediyorsunuz bizi! Biz şarkın en klasik zevkli milletiyiz. Her şey bizden bir devam istiyor. - Eskiyi devam ettirdikten sonra, yeni hayat şekli aramak ne için? - Hayatımızın henüz şekli yok da onun için! Zaten hayat tanzim edilmeğe daima muhtaçtır. Hele asrımızda. -O halde maziyi tasfiye ediyoruz?.. - Elbette... Fakat icap eden yerlerde. Ölü kökleri atacağız; yeni bir istihsale gireceğiz: Onun insanını yetiştireceğiz... - Bunu yapmak için nereden hız alacağız?.. - İhtiyaçlarımızdan, yaşama irademizden; zaten hıza değil, derse ihtiyacımız var. Bunu da realite bize verir, müphem ütopyalar değil!.. Suat eliyle alnını sildi: - Ben ütopyadan bahsetmiyorum... fakat bakir türküler istiyorum. Dünyayı yeni gözle görmek istiyorum. Bunu sade Türkiye için istemiyorum, dünya için istiyorum. Yeni doğan insanın teganni edilmesini istiyorum. - Adalet istiyorsun, hak istiyorsun. - Hayır, öyle değil! Çünkü kelimeler eski. Yeni insan eskinin hiçbir artığını kabul edemez... Mümtaz bir gözü kapıdan giren müşterilerde: - Suat bize bu yeni insanı tarif etsin!.. dedi. - Edemem!.. Çünkü, daha doğmadı. Fakat doğacak, eminim... Bütün dünya onun sancısını çekiyor. İşte İspanya!.. İhsan: - Eğer bütün imrendiğin o ise, hiç merak etme; yakında Avrupa, hatta dünya, İspanya'ya benziyecek. Fakat hakikaten İspanya'da veya Rusya'da yeni insanın doğduğuna inanıyor musun? Bana daha ziyade insanlığın felaketi hazırlanıyor gibi geliyor. - Falcılık mı?.. - Hayır, sadece bir müşahede... Alelade bir gazete okuyucusunun müşahedesi... (...) Fakat Suat dinlemiyordu: - Kaldı ki, harp bir zaruret oldu artık... bu kadar karışık hesabı ancak o temizleyebilir. Sonra birdenbire başını kaldırdı. İhsan'a baktı: - Hakikaten insanlıktan yeni bir şey ümit etmiyor musunuz? - İnsanlıktan ümit kesilir mi? Yalnız harpten iyi şey ummuyorum. Medeniyetin yıkımı olacaktır. Ne harpten, ne ihtilallerden, ne de halk diktatörlerinden bir şey çıkacağını umuyorum. Harp Avrupa'nın, belki dünyanın mutlak felaketi olacaktır. - Ve kendi kendisine söyler gibi konuşmasına devam etti: - İnsanlıktan ümit kesmedim, fakat insana güvenmiyorum. Bir kere bağları çözüldü mü; o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki... bir de bakıyorsun ki, o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş... Harbin, ihtilalin korkunç tarafı, asırlarca gayretle, terbiye ile, kültürle yendik sandığımız bu kaba kudreti birdenbire başı boş bırakmasıdır. - İşte ben de bunu istiyorum. İhsan içini çekti. - Halbuki daha iyi şeyler isteyebiliriz. Fakat istemek neye yarar; insanoğlu bu kadar zayıf olduktan sonra?.. Evet, insana güvenilmesi güçtür, halbuki talihini düşününce, onun kadar acınacak mahluk yoktur. - Ben insanı seviyorum. Onun şartlarıyla döğüşme kudretini seviyorum. Kaderini bile bile hayatı yüklenmesini, o cesareti seviyorum. Hangimiz yıldızlı bir gecede kainatı bütün ağırlığıyla sırtımızda taşımayız. Hiçbir şey insanoğlunun cesareti kadar güzel olamaz. Şair olsaydım tek bir manzume yazardım; büyük bir destan. İki ayağı üstüne kalkan ilk ceddimizden bugüne kadar insanlığın macerasını anlatırdım. İlk düşünceler, ilk korkular, ilk sevgi, kainatı gittikçe ihata eden, kendi başlarına mevcut olan her şeyi birleştiren zekanın ilk kımıldanışı, tabiata izafe ettiğimiz bir yığın zenginlikler... Allah'ı etrafımızda ve kendi içimizde yaratmamız. Evet bir tek bir manzume yazardım. İnsanı teganni etmek istiyorum, derdim; maddeyi uykusundan uyandıran ve kainata kendi ruhunu geçireni teganni edeceğim, ey bütün büyüklüğü ihata eden lisan! Sen bana yardım et! İhsan yeğenine şüphe ile baktı: - Bu ne coşkunluk Mümtaz? Adeta on dokuzuncu asrın medeniyet müminlerine benzedin. - Hayır benzemedim. Çünkü, meselelerin halledileceğine inanmıyorum. Daima öleceğiz ve öldüreceğiz. Daima bir tehdit altında kalacağız. Ben trajedinin kendisini seviyorum. Asıl büyüklük, ölüm şuuruna rağmen gösterdiğimiz cesarette. - Mümtaz gorilden insana doğru yürüyüşün şiirini yazmak istiyor. - Evet, gorilden insana doğru yürüyüş. İyi hatırlattın. İstediğin harp, bu cümlenin sonudur. "Şimdi insandan tekrar gorile doğru mu gideceğiz?.. " Dostoyevski, içinde bulunduğumuz çıkmazı en iyi gören adamdır. -İhsan kadehini içmeden masaya bıraktı.- istediğin harp bizi oraya götürür. İki Cihan Harbi daha olsun, ne kültür, ne medeniyet kalır. Hürriyet fikrini ebediyen kaybederiz. - Bunu ben de biliyorum. Fakat içimizdeki ruh darlığı ve dışımızdaki sefalet, insanı bir malzeme gibi kullanmak itiyadımız ve bunun doğurduğu korku. Sonra bütün bunların hayatın zaruri tarafı olduğunu bilmek felaketini düşünün! Hepsi bir devir sonunun yaklaştığını gösteriyor. Ben bir felaket de olsa, onu bekliyorum.
Sayfa 92 - İKİNCİ BÖLÜM: NURANKitabı okudu
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.