Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İsmet İnönü'nün lafına doğru varan bir anlatış-2
Fikirleri "iyi çorba" eden bu "iyi kebapçı" meşhur bilginlerin koca Fransa'yı nasıl Hitler'e teslim ettiklerinde artık analaşılmayacak ne kalır? Ren ırmağının öte yanında Faşizm sürekli olarak en son model Fransız örneklerini, Fransız milyoneri Schneider (Şnayder)'den alarak harıl harıl tank, tayyare yaparken, beride Fransız Enstitüsü'nün bülbülleri: Her şey öğrenilmez! Tekniğe güven göstermeyelim! diye çığrışıyorlardı. Tekniğe inanmayalım, bilgiye güvenmeyelim, ya kime güven gösterelim?.. Bu sorgunun cevabını Fransa'daki olaylar verdi: Allah tarafından yeryüzüne yeni düzen vermeye vekil tayin edildiğini yahut anasının mahbelinden Muhammet'in torunu olarak göbeğinde yeşil kuşakla doğduğunu dünyaya radyolarla yayan Hitler'in kerametine ve dehasına! İşin faciası, bizim hocalarımızın bu soysuzlaşmış burjuva bilimsel şarlatanlığını ellerinden gelse keyiflerinden sırt üstü düşüp ayaklarıyla da alkışlamaya kalkışmalarında değil mi? Kendisini "idareciler" mesleğinden sayan ve belki de dahi bir devlet adamlığını uman Nurettin Artam, Ulus'un 19.03.1940 günlü sayısında, cayırtılı üslupla, profesörü; "Volter'in diliyle konuşmuştur.", diye övüyüro. Gerçi Volter de Fransızca dilini konuşurdu. Lakin 18'inci Yüzyıl'ın ileri maddeci ve devrimci filozofu Volter'le 20'nci Yüzyıl'ın; "insan doğuşta iyi kebapçı olur", diyen gerici bilim şarlatanını bir tutmak niçi? Çünkü, o; "Halka hazmedemeyeceği bilgileri vermekten kesinlikle kaçınmalı", demiştir... Ve çünkü halk, kendi sırtında, bilgin ve bilgiç diye beslediklerinin ne derece halk düşmanı olduklarını bilmiyor... Bilim diye bir acayip argo;"Arapça bilen yok ya... uydur uydur söyle..." İşte, bugünün toplumsal konularında en ciddi görünen, en çok alkışlanan bilgi akıntıları ve bilgin zihniyetleri bu olunca, manzara karşısında, kitlelerin alacağı durum kendiliğinden anlaşılır: Halk, artık işi "cidden" maskaralığa dökmüş olan ve kendisini hala ahmak yerine koyan bilimden de, bilginden de tiksiniyor. Kendisine hiçbir yeni ufuk açmayan, tersine, ister istemez açılmış bütün ufukları karartmaya ve gözleri köreltmeye uğraşan bilim de, bilgin de kitlenin en büyük mahkumiyet kararını hak eder: Halkın ilgisizliğiyle yüz yüze gelir. Halk artık onlara kızmayı bile çok görür, sadece aldırmaz. Kitle onları okumaya ve dinlemeye tahammül etmez. Basit insanlara, bir en bayağı uçkur peşkir edebiyatı bile, sahte Bilgin'in fikir fahişeliğinden daha namuslu gelir. O zaman resmi ve özel basında yazarların şaşkın ümitsizliklerine rastlarız. İkide bir isterik telaşlarla, hiçbir şeyden haberi olmayanlara mahsus yapmacıklarla sorulur: "Ciddiden korkuyor muyuz?" "Bizde "ciddi"ye karşı bir çekingenlik, ciddi eserden, hatta ciddi sohbetten bir kaçma, bir korkma var."[84] Aynı sıralar, bir sanayi merkezinden "Yurt ve Dünya" mecmuasına şöyle mektuplar gelir: "Bana öyle geliyor ki bu illet, bu "ciddi" ile karşılaşma korkusu bütün yurtta gittikçe artmaktadır." Niçin artmasın? "Ciddi sayılan şeyler bu ayarda olduktan sonra, asıl onlara karşı korku değil, sevgi gösterilse şaşmalı. Mademki zeka ve düşünce halka yasak ediliyor, ulu önderler millete " düşüncesiz fedakarlık" ve okul çocuklarına şu çeşit öğütler veriyorlar: "Bizim yeni prensiplerimizde, çok zeki, çok akıllı olmak birinci derece özellik değildir. Birinci derecede aradığımız nokta ölünceye kadar yorulmaksızın çalışmaya kudret ve heves olmasıdır."[85]
Derleniş yayınlarıKitabı okudu
·
122 görüntüleme
selim okurunun profil resmi
[85] no'lu son laf ismet inönü'nün lafıdır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.