Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İlhanlı Devleti Tarihine Genel Bir Bakış
Moğolların kalabalık bir kolunun Hülagu öncülüğünde 1256 yılında Ceyhun Nehri'ni aşıp Horasan'a girmesiyle başlayan ilerleyişi, Azerbaycan merkezli olarak İran, Irak ve Anadolu topraklarının da önemli bir kısmını kapsayan bir devletin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. İlhanlılar olarak anılan bu devlet Yakın Doğu'nun siyasi, sosyal ve kültür hayatında derin etkiler yaratmıştı. Bu etkilerin en derini kuşkusuz kültür hayatında görülmektedir. İlhanlıların, göçebe-bozkır kimlikleri ile birbirinden farklı kadim kültür ve inançların şekillendirdiği yeni yurtlarında bu kültürlerin derin etkisi altında kaldıkları açıktır. Bu bağlamda, 80 yıl gibi kısa siyasi ömürleri olan İlhanlılar, "Yakın Doğu'da nasıl bir etki ve değişim yaşamışlardı?" sorusu çalışmamızda cevap bulmaya çalışacağımız temel mevzuu oluştururken, bu çerçevede araştırmamıza yön veren diğer soruları şöyle sıralayabiliriz: "İlhanlılar daha çok hangi kültür ve inançtan ne oranda etkilenmiş ve bu etkileşimin sonuçları İlhanlıların yaşantı ve uygulamalarına nasıl yansımıştı? Etkilenen sadece Moğollar mıydı? Moğolların yerli kültürlere hangi alanda ne gibi etkileri olmuştu? İnanç boyutunda, sürecin sonunda Müslümanlaştığı görülen Moğolların İslam inanç kültürüne ve yaşantısına ne gibi etkileri olmuştu? Moğol hakimiyeti sonucu tasavvufun İslam dünyasında güçlenmesi ile İlhanlı hâkimiyeti arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Buradaki faktör sadece Moğolların yarattığı korku psikolojisi ile açıklanabilir mi? Yine aynı dönemde, bölgede Şiiliğin yaygınlaşması ile İlhanlı hakimiyeti arasında bir bağlantı kurulabilir mi? İlhanlı hakimiyetinin Yakın Doğu'da süregelen medrese merkezli eğitim ve bilim hayatına ne gibi etkisi olmuştur? Bölgenin hakim dilleri olan Arapça, Farsça ve Türkçe ve bunların birbirleri ile olan rekabetlerine İlhanlı hâkimiyetinin etkileri ne boyutta olmuştu?" Yukarıdaki sorulara cevap aranan çalışmada temel unsur tarih boyunca hep yıkımlarıyla, vahşetleriyle anılan bir millet olan Moğolların kültür ve düşünce bağlamında nasıl bir zihne sahip oldukları, başlangıçta büyük tahriplere yol açtıkları Ön Asya'daki İslam medeniyetine ne gibi katkılar sağladıkları ve bu medeniyetin bir parçası haline dönüşmeleri süreci incelendi. Hepsinden önemlisi, siyasi gücünü yitiren İslam medeniyetinin kültür ve düşünce gücü ile kendilerini zapt eden Moğolları kendine dönüştürme gücü üzerinde durulmuştur. Bunlarla birlikte yıkım ve tahribat ortamında gözlerden kaçan ve tarihçilerin konar-göçer topluma yakıştıramadıkları bir özellik olarak Asya bozkırlarına ait bir olgu olan birleştirici ve bağdaştırıcı, bir o kadar da özgürlükçü yapı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, Moğolların Yakın Doğu'yu hem nasıl dönüştürüp hem de gerçekleştirdikleri bu dönüşümden nasıl ciddi bir şekilde etkilenmiş olduklarını gösterebilmek için İlhanlı devleti tarihini ana hatlarıyla vermemiz gerekiyor. XIII. yüzyılda Cengiz Han, dağınık halde yaşayan Moğol boylarını bir çatı altında toplayarak güçlü bir Moğol imparatorluğu oluşturmuştu. Cengiz Han'ın pek çok devletin yok olması pek çok köklü şehrin harap olmasıyla sonuçlanan askeri harekatları neticesinde neredeyse Asya'nın tamamına hakim olan büyük bir imparatorluk kurulmuştu. Anadolu'dan Pekin'e kadar uzanan geniş coğrafyada farklı kültürleri bir çatı altında toplayan siyasi bir yapının ortaya çıkması hem bölgede güç ve istikrar getiren bir canlanmayı sağlamış hem de farklı kültürlerin tek siyasi gücün yönetiminde olması bu kültürlerin birbirlerini etkileme imkanını yaratmıştı. 1249 yılında Tuluy'un en büyük oğlu olan Mengü, Moğol tahtına çıkmıştı. Hükümdarlığının ilk yıllarında şehzadelerin isyanları ile uğraşmak zorunda kalan Mengü, özellikle Çağatay Han'ın oğulları ile hakimiyet mücadelesine girişmişti. Duruma hakim olup devlet üzerinde otoritesini sağladıktan sonra devlet mekanizması içinde yeni atamalar yapmaya başlamıştı. Bu dönemde imparatorluğun sınırları batıda İran'a, doğuda Çin'e kadar ulaşmaktaydı. Bu geniş coğrafyada hakimiyet kurmak oldukça zordu. Devletin her iki uç sınırında da önü alınamayan bir karışıklık ortamı hakimdi. Yasanın getirdiği meşruiyet neticesinde de hanedan mensuplarının isyanları ve giriştikleri hakimiyet mücadeleleri de Karakurum'daki merkezi otoriteyi zorlayan başka önemli bir unsurdu. İşte bu koşullar altında 1252 yılında toplanan kurultayda, Moğol tarihini dahası sonuçları itibari ile Yakın Doğu tarihini derinden etkileyecek kararlar alınmıştı. Buna göre Çin'in hakimiyeti Kubilay'a bırakılırken Ceyhun'dan başlayarak; Anadolu, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Suriye ve Mısır'a kadar uzanan toprakların hakimiyeti İl-han olarak Hülagu'ya verilmişti. Bu karar aldıktan sonra uçlarda bulunan Noyanlar uyarıldı ve Hülagu'nun gelişi öncesi hazırlıklar yapılmaya başlanıldı. Çurmagun ve Baycu Noyanlara Anadolu'ya ilerlemeleri emredilmişti. 1254 yılında ise Mengü Kaan, Kardeşi Hülagu Han'a kendisine kurultayda verilen toprakları fethetmesi için bir yarlık vermiş ve bu yarlık ile hazırlıklarını hızlandıran Hülagu 1256 yılında kalabalık bir ordu ile Ceyhun'u geçip batıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Onun bu harekatı İlhanlılar Devleti'nin kuruluşu anlamına gelmekteydi. Hülagu Han'ın 1256 yılında kalabalık bir ordu ile Ceyhun Nehri'ni geçip Horasan'a girmesiyle Moğol istilasının ikinci ve daha köklü dönemi başlamış oluyordu. Cengiz, Ögedey ve Göyük zamanlarında Moğollara metbu duruma giren Selçuklu ve Harezemşahlı olmak üzere pek çok ülke artık Hülagu Han'a bağlı hale gelmişlerdi. Hülagu idari taksimatta kendisine verilen toprakların yerel yöneticilerinden bağlılık almak ve yeni fetihler yapmak amacıyla batıya doğru ilerliyordu. Hülagu kalabalık ordusu ile geçti bütün beldeleri zapt ederek ilerlemişti. Hülagu'nun bu seferinin en önemli olayı 20 Aralık 1256 tarihinde ele geçirdiği Alamut Kalesiydi. Alamut İsmaililerin önemli bir merkeziydi. Tuğrul Bey' in 1055 yılında Bağdat'a girmesi ve Büveyhoğulları'nı tasfiye etmesi ile siyaset merkezinden uzaklaşan Şiilerin illegal bir örgütlenmesiydi Alamut, pek çok defa Müslüman komutanlarca kuşatılmasına rağmen ortadan kaldırılamamıştı. Bunu şimdi İslam ile hiç alakası olmayan Moğollar ortadan kaldırmıştı. Bu da Hülagu'nun seferinin basit bir istiladan çok sistematik bir büyüme politikası olduğunun önemli göstergelerindendi. Hülagu, sonra coğrafi ve askeri açıdan küçük ruhani açıdan büyük bir güç olan Abbasi Halifesinin sınırlarına dayanmıştı. Önce karşısına çıkan tüm emir ve sultanlara karşı oldukça sert ve acımasız davranan Hülagu Han, halifeye karşı abisi Mengü'nün de uyarısıyla daha merhametli ve itibarlı bir teslimiyet çağrısında bulundu. Son Halife olan el-Müstasım ise makamının ruhani gücü ile geçmiş hadiselerde olduğu gibi bu taarruzu da atlatabileceğini düşünüyordu. Ama işler onun hesapladığı gibi gelişmedi. Nihayetinde 1258 yılında Hülagu, Bağdat'a girmiş ve bu kadim şehri tahrip ettiği gibi Abbasi Halifesini de ortadan kaldırmıştır. Böylelikle yeni bir siyasi dönem başlamış oluyordu. İslam dünyasının bir taraftan siyasi ve ruhani gücü ortadan kalkarken diğer yandan da Hazar Denizi'nin güney sahilleri hariç tüm Yakın Doğu coğrafyası tek bir siyasi hakimiyet altında toplanmış oluyordu. Bu gelişmenin ardından Hülagu batıya doğru ilerleyişine devam etmiş Suriye'ye girmişti. Ancak bu ilerleyişinin son hamleleri olmaktaydı. 1260 yılında Ayn-ı Calut'ta Moğol orduları Memluk orduları ile karşılaşmış ve yapılan savaşta Hülagu'nun ordusu ilk defa ağır bir yenilgiye uğramıştı. Bu savaş ile Moğol ilerleyişi durmuş batıya daha fazla ilerleme imkânı bulamamıştır. Bu savaştan sonra Memluk-Moğol çatışmaları uzun yıllar daha devam etmiş fakat İlhanlılar burada lehlerine bir sonuç alamamışlardı. Böylelikle İlhanlıların batı sınırı ana hatları ile bu savaş neticesinde belli olmuştu. Fırat Nehri iki devlet arasındaki sınırı belirlemiş oluyordu. Bu aynı zamanda Ön Asya'da XIII. yüzyılın siyasal bloklaşmasını da ortaya koymuş oluyordu. İran-Azerbaycan coğrafyasını kendine merkez olarak belirleyen İlhanlılar ile Mısır' da kurulan Memlı1kler bu çağın siyasi rekabetinin taraflarını belirlemiş oluyordu. Rekabetin bir diğer boyutu da kuzeyde Altın Ordu-İlhanlılar arasında yaşanmıştı. Bugünkü Azerbaycan, İran ve Anadolu toprakları üzerinde kurulmuş olan İlhanlılar, 80 yıl bu coğrafyanın hakimi oldular. Doğuda kalan Moğollar ise Cengiz' in başlattığı Çin fütuhatını devam ettiriyorlardı. 1260 ile 1294 yıllarında hanlık yapan Kubilay Kağan uzun süren zorlu mücadelelerin sonunda Çin'e hakim olmayı başarmıştı. O, 1260 yılında Pekin'e hakim oldu ve devletinin merkezini Pekin'e taşıdı. İleri harekatına devam eden Kubilay, Hint-i Çin ve Japonya'ya hakim olmak için faaliyetlere başladıysa da bunda başarılı olamadı. Kubilay Kaan 1274 Kasımında 900 gemi ve 15000 asker ile Japonya'yı istila girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış bundan sonra bir iki defa daha Japonya üzerine sefer düzenleyen Kubilay 1285 tarihinden sonra amacına ulaşamayacağını anlayıp bu uğraşlarına son vermiştir. Doğuda ve batıda oldukça geniş sınırlara ulaşan Moğol İmparatorluğu'nda XIII. yüzyılın ikinci yarısında merkezi yönetim duruma hakim olamaz hale gelmişti. Buna Cengiz'in varisleri arasındaki hakimiyet mücadeleleri ve iç çekişmeler de eklenince büyük imparatorluk dağılmış ve yerine üç güçlü Moğol devleti ortaya çıkmıştı. İlhanlılar ile Altın Ordu arasında başlayan Azerbaycan'a hakimiyet mücadelesi ve Derbent sorunu iki Moğol devleti arasında uzun yıllar boyunca devam eden bir rekabeti de beraberinde getirmişti. Bu rekabetin sonucunda da Memluk-Altın Ordu ittifakı gelişmiş oldu. İlk bakışta İslam birlikteliğinin bir yansıması olarak algılanan bu ittifak, stratejik olarak İlhanlılar karşısında çıkar birliğinin doğal bir sonucuydu. Altın Ordu güneyinde güçlü bir devlet istemiyor ve Azerbaycan'ın tamamına hakim olmak istiyordu. Memlukler ise sınırlarına kadar ilerleyen ve İslam dünyasının merkezine yerleşen bu gücü kendine büyük bir rakip .olarak görüyordu. Derbent meselesi daha uzun yıllar İlhanlıların gündemini işgal edecekti. İlhanlı Devleti'nin kurucusu ve ilk ilhanı olan Hülagü Han 8 Şubat 1265 tarihinde öldü ve yerine oğlu Abaka, İlhan oldu. Abaka Han döneminde Cüveyni, sahip divanlık makamına getirildi. Cüveyni, kudreti ve tecrübesi ile devlet işlerini yoluna koymayı başardı. Bu dönemde Altın Orda ile yaşanan mücadeleler neticesinde İlhanlı ile Bizans arasında bir yakınlaşma yaşanmıştır. Kuzey'deki tehdit dolayısıyla bir müttefik arayan İlhanlı sarayı kendisine stratejik olarak Bizans İmparatorluğu'nu görmekteydi. Bizans ise doğu ithalatını sağladığı doğu-batı eksenli ticaret yolu olan ve Türkistan'dan başlayarak İlhanlı ülkesinden geçerek Anadolu üzerinden İstanbul'a varan ticaret yolunu emniyet altına almak istiyordu. Her iki tarafında hassasiyetleri iki devleti bir birine yakınlaştırmıştı. Abaka Han, VII. Mihail'in kızı Maria ile evlenmiş böylelikle Bizans'ın desteğini arkasına alan Abaka Han, Altın Ordu karşısında daha üstün hale gelmişti. Derbent'te uzunca bir zamandan sonra düzen sağlanmıştı. Bu esnada Barak'ın batıya yönelme planları Abaka'yı rahatsız etmekteydi. Kaydu'dan da yardım gören Barak, başıboş gezen Moğol askerlerini etrafında toplayarak çetecilik yapmaya başlamış ve bu rahatsız edici durum devletin gündemini uzunca bir zaman rahatsız etmiştir. Fakat sonraları Abaka karşısında başarısız ve çaresiz kalan Barak, kaçmak zorunda kalmış Buhara'ya sığınmış burada da Kaydu Han tarafından idam edilmiştir. Bu tarihte İlhanlı Devleti'nin en önemli sorunu Memluk meselesiydi. Suriye üzerine yapılan hakimiyet çekişmesinin neticesinde Fırat sahilinde ErRahba'da 11 Aralık 1272'de savaş yapıldı. Bu savaşın neticesinde Moğol ordusu yenildi ve ordu komutanı öldürüldü. Ayrıca İslam dünyasının hamiliğine soyunmuş olan Memh1kler, Moğol baskısından bunalan Anadolu'daki Türkmenler tarafından Anadolu'ya çağrılmışlardı. Memluk Sultanı Baybars Anadolu'ya gelmişti. Fakat bu sefer istenilen sonucu veremediği gibi Baybars'ı Anadolu'ya çağıran Türkmenlerin felaketi olmuştu. 11 Nisan 1282 tarihinde Abaka Han, beklenmedik bir biçimde öldü. Abaka Han'ın ölümü ile devlet başsız kalmıştı. Abaka Han kimin İlhan olacağını tayin etmeden öldüğünden dolayı bir belirsizlik baş gösterdi. Toplanan kurultayda hanedan mensuplarından birinin tahtta çıkması uygun bulundu ve Hülagu Han'ın yedinci oğlu ve Abaka'nın kardeşi olan Ahmed Teküder'in İlhan olması kabul edildi. Ahmed Teküder İlhan olur olamaz dış siyaset ile ilgilendi. Bu dönemde Müslümanlar, İlhanlıları Hilafeti yıkan kendilerine zulmeden zalimler olarak görürken Müslüman olan Memlukler ise bu zulüm karşısında Müslümanların siyasi umudu olarak görülmekteydi. Bu algı farkı da İlhanlı yönetiminin halk nezdinde kabulünü güçleştirmekteydi. Bu durumu gören ve Mısır meselesini askeri girişimlerle halledemeyeceğini düşünen Ahmed Teküder, din olarak İslam'ı seçmeyi uygun bulmuştu. Böylelikle hem iki ülke arasında dostluk kurulmuş olacak hem de hakimiyet kurulan yerlerin toplumlarının sempatisi kazanılacaktı. Bu amaçla 1 282 yılında resmen İslam'ı kabul eden ve Ahmet adı ile Sultan unvanını alan Teküder bu durumu bir mektup ile Memluk Sultanı Kalavun'a bildirdi. Fakat Mısır'dan Teküder'in umduğu karşılık gelmedi. Memlukler bu girişimin siyasi olduğunu düşündüler ve İlhanlılara yönelik her hangi bir yumuşamaya girmediler. Kaldı ki bu iki ülke arasında meydana gelen İslam yandaşlığı ve karşıtlığı çekişmesinden dolayı Memluklerin İslam milletlerinin hamisi pozisyonu ile siyasi fayda sağladığı düşünüldüğünde karşı tarafın İslamlaşmasını istememeleri de çok doğaldı. Teküder'in bu girişimi dış siyasette istenilen neticeyi vermediği gibi iç siyasette de bütün tepkileri üzerine çekmesine neden olmuştur. Moğol Devleti'nin ilk zamanlarından beri en üst kademesini oluşturan Budistler, bu üstünlüklerinin ellerinden çıkmakta olduğunu düşündüler ve Cengiz Yasasına bağlı olan askerin desteğini de kazanan Argun Han etrafında bir ittifak oluştururdular. Bu ittifak çok kısa bir zamanda amacına ulaşarak Teküder'i tahttan indirmiş ve yerine Argun'u ilhan ilan etmişti. Oldukça kısa bir zaman diliminde ilhanlık yapan Argun Han'ın saltanatı Memluk ve Moğollar arasındaki çekişmenin ve Moğol kültürü ile İslam medeniyetinin çatışmalarının doruğa çıktığı bir dönemdir. Bunun bir neticesindir ki Müslüman olan Vezir Ata Melik Cüveyni 1284 yılında idam edilmişti. Kudretli bir İlhan olan Argun döneminde Anadolu'yu dışta bırakırsak ülkenin hem içinde hem de dışında genel bir düzen ve dirlik göze çarpmaktaydı. Argun Han dış politikada Memluk devletine karşı ittifak arayışının bir neticesi olarak Batı dünyasına yöneldi. Hristiyan Avrupa dünyası ile sıcak ilişkiler kurdu. Argun döneminde en sıcak gelişmelerin yaşandığı coğrafya kuşkusuz Anadolu olmuştur. İslam karşıtı siyasetin bir yansıması olarak Anadolu'daki Türkmen grupların üzerindeki baskı artmış bunun yansıması olarak da isyanlarda da bir artış yaşanmıştır. Bu isyanlarda başı Eşrefoğulları, Karamanoğulları ve Germiyanoğulları çekmekteydi. Argun Han uzun süren rahatsızlığının ardından 22 Temmuz 1291 tarihinde öldü. Argun Han'ın uzun süre hasta yatmasına rağmen halefini belirlemeden ölmesi dolayısıyla yeni ilhanı belirlemek yine Kurultaya kalmıştı. Toplanan kurultayda Argun'un kardeşi olan Geyhatu İlhan seçildi. Geyhatu'nun ilk faaliyeti kendisine düşmanca davranan emirlerin üzerine yürümek oldu. Geyhatu, İlhanlı hanedanın gördüğü en başarısız yöneticiydi demek pek yanlış olmaz. Bu dönemde devlet harcamalarında iyice müsrifliğe kaçılmış ve devlet bütçesi açık vermeye başlamıştı. Zaten Memlukler ile mücadeleler ve Anadolu gibi sürekli isyan eden bölgelerdeki isyanları bastırmak devlette oldukça ağır masraflar getirmekteydi. Bu sıkıntıları aşmak amacıyla Geyhatu zamanında Çin örnek alınarak kağıt para basımına gidildi. Fakat oldukça yanlış bir yaklaşım olan bu iktisadi politikanın neticesinde ülkede enflasyon artmış ve ülke kaosa sürüklenmiştir. İmar faaliyetleri de durmuş olan ülkede pek çok köy harabe konumuna gelmişti. Ayrıca kudretsiz bir ilhan olan Geyhatu döneminde ülke iç kargaşadan kurtulamamış emirler ve beyler arasında sürekli hakimiyet mücadeleleri yaşanmıştır. Emirler aralarında ittifak yaparak Geyhatu'nun üzerine yürüdüler. Anadolu'ya kaçmaya çalışan Geyhatu yolda yakalandı ve Baydu'un emri ile 24 Mart 1295 tarihinde öldürüldü. Bu tarihte İlhanlı tahtına Baydu çıktı. Baydu, kendisine rakip gördüğü Gazan ve Nevruz'u sürgüne gönderdi. Gazan sürgündeyken Nevruz'un etkisiyle İslamiyet'i kabul etti. Bu esnada Emir Tagacar, Baydu'ya ihanet etmişti. Bunun da etkisiyle iki rakip olan Gazan ve Baydu karşı karşıya geldiler. Gazan'ın karşısında duramayan Baydu Azerbaycan'a kaçtı fakat Nahcivan'da yakalanarak 5 Ekim 1295 tarihinde idam edildi. Gazan Han'nın tahta geçmesiyle birlikte süregelen iç savaş sona ermiş oldu. İlhanlılarda yaşanan bu hakimiyet mücadelesi ülkeyi çok sarsmıştı. İlhanlıların ilk akınlarının yarattığı tahribatın daha tam manasıyla yaralarının sarılamadığı koşullar altında bu taht mücadelesi ülkeyi iyice yıpratmıştı.31 Hâkimiyetini tesis ettikten sonra Gazan Han'ın yapması gereken ilk iş düzeni ve huzuru sağlamaktı. Bu gerekçe ile Gazan Han büyük bir reform sürecini başlatmıştı. Gazan Han'ın reformlarının en kalıcı sonucu yönetimin daha da merkezi bir kimlik kazanması oldu.32 Gazan Han'ın reformları neticesinde İlhanlılar, merkezi Moğol İmparatorluğundan tam manasıyla bir kopuş yaşadı.33 Gazan Han zamanında yaşanan en köklü değişim kuşkusuz inançta olmuştu. Gazan Han, Emir Nevruz'un da etkisiyle Müslüman olmuştu. Müslüman bir muhitte gelişen İlhanlı siyasetti her geçen gün İslamiyet' in tesirine biraz daha kapılmaktaydı. Bu Hülagu Han'dan başlayarak bütün İlhanlı hükümdarları zamanında izlerini göstermekteydi. Gazan Han zamanında ise köklü ve kalıcı bir değişim ile hanedan artık Müslüman olmuştu. Gazan Han'ın bu din değişikliği İslamiyet'in Moğol inançları karşısında apaçık bir zaferiydi. Gazan Han özellikle iktisadi alanda büyük reformlara gitmiş vergileri ve ödenekleri yeniden tanzim ettirmişti. Bununla birlikte sosyal hayatta da köklü değişimlere gidilmişti. Örneğin posta teşkilatı kurulmuştu. Gazan Han'ın bu reformları başarabilmesinde iki önemli faktör vardı. Birincisi sert ve otoriter yapısı ikincisi ise kabiliyetli vezirlere sahip olmasıydı.34 Gazan Han'ın reformlarında kuşkusuz en büyük katkı büyük tabip ve tarihçi baş vezir Reşidüddin'e aitti. Gazan Han döneminde İlhanlı devleti yenilenmiş ve daha da güçlenmişti. Gazan Han'ın 17 Mayıs 1304'te ölümü üzerine yerine önceden belirlediği üzere kardeşi Olcaytu Han ilhan ilan edildi. Olcaytu Han ağabeyinin reformlarının savunucusu ve takipçisiydi. Olcaytu, Gazan Han'ın ölüm haberini Horasan' da iken aldı ve emirleri ile konuşarak başta Prens Alafrenk'i, daha sonra ise rakip gördüğü Horkodak'ı idam ettirdi. Sonra batıya yönelip Ucan'a gelip tahta çıktı. 1307'de yeni başkent Sultaniye'yi de kurmaya başladı. 1310 yılında Şiiliği kabul etti. Aynı yıl Memlukler'e karşı harekete geçildi lakin erzak sıkıntısı ve salgın hastalık sebebiyle geri dönülmek zorunda kalındı. Bu askeri başarısızlık sonrası Küçük Asya' da (Anadolu) tekrar huzursuzluk baş gösterdi. Anadolu beylikleri, 13 l 4'te Moğol hakimiyetine karşı başkaldırdılar. En fazla zorluk çıkartan Karaman Beyliği oldu. Devlet merkezinde ise Reşidüddin ile Taceddin Alişah'ın arası o denli bozulmuştu ki vezirlerini herhangi bir şekilde birbirinden ayırmak gerekiyordu. Fakat Olcaytu'nun zamanında bu iş halledilemedi. Çünkü 14 Aralık 1316'da öldü. Olcaytu'nun on iki yaşındaki oğlu, babasının ölüm haberini Mazenderan bölgesindeyken aldı. Vasisi Sevinç ise hemen Sultaniye'ye doğru harekete geçti, o böylece hakimiyeti elde edeceğini düşünüyordu. 1317'de Ebu Sa'id babasının tahtına geçti. Fakat başkomutan ilan edilen Çoban, esas hakimiyeti ele geçirdi. İlhanlı Devleti'ndeki bu değişikliği fırsat bilen Amuderya ötesi hakimleri, tekrar huzursuzluk çıkardılar. Ebu Sa'id ile mücadeleye giriştiler. Bu esnada Altın Ordu hanı Özbek, Derbend'e girdiyse de Çoban onu mağlup etti. Merkezde ise Reşidüddin ile Taceddin Alişah arasındaki mücadele daha da kuvvetlendi. Reşidüddin'in idamı üzerine mücadele Alişah lehine sonuçlandı. Sonuçta İlhanlı Devleti en mühim devlet adamından ve büyük bir tarihçiden mahrum kalmıştı. 1335'te Özbek Han, Derbent'e hücum ettiği esnada tam savaş ortasında Ebu Sa'id aniden öldü. Onun ölümü ile Hülagu'nun nesli de, Moğol hükümdar sülalesi de son bulmuş oldu.
·
203 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.