rüzgâr hediye edilebilseydi eğer
sana rüzgâr hediye etmek
isterdim. sarı yapraklı bir ormanda
iki geyik havaya sıçrayıp
öpüşüyor. boynuzları birbirine
dolanmış. açamıyorlar. sarı yapraklı
bir ormanda. ata nur kahve falında
görüyor bunları.
gizem bir geyik başı gibi
uzanıyor aramızda. boynuzlarında
senin karmaşan ve sana ait
bilmediğim ve bilmek istemediğim
onca şey. buna benzer çözemediğim
birçok şey ormanda sarı yapraklar
birer ikişer düşmeye başladığı
zaman saçlarının arasından.
sarı bir yaprak fosili boynunun
tam kenarında.
iki geyik ormanın kuytularında
birbirine sarılmış yatıyor.
boynuzları birbirine geçmiş..
kırmızı bir yunusun
havada sıçraması olurdu senin
gülüşün ama gülmüyorsun.
beni boğmak mı istiyorsun?
benim zaten boğulduğumu
fark etmiyor musun?
geyiğin boynunda kırmızı bir leke var.
melankolimin tozu alındığı zaman
kanayan bir yürek çıkacak ortaya.
iki geyiğin birbirine geçtiği
yerde orman ışığı kırılıyor.
kalbin ilmini yap diyor bir ses.
aortanın kırmızılığı gibi geyiğin
boynunda bir kırmızı leke..
kırmızı bir mermerde geyik silueti;
geyiğin boynunu tuttuğum zaman
elimde kalan pas lekesi ya da
böyle birşey seni anlamaya
çalışmak. beni sevdiğin zaman
yeşil kadife tüylü bir geyik
ormanda su içiyor. ya da yeşil
kadife tüylü bir su akıyor
boynuzlarımızın arasından.
bana gelince
ben mutluyum sensiz
neden bilmiyorum ama öyle işte.
bedenim tanımıyor aorta /amor’u.
daha korkunç şeyler bildim çünkü
delilik gibi..
deliliğin ülkesinde bilekler kesilmez.
saatlerden geyik kanı akmaz.
deliliğin ülkesinde hiçbir şey olmaz.
saatler geçmek bilmez.
bütün saatler pırlanta kesiği
bilekler gibidir geyikler metafizik
bir acıyla inlerken.
bir inşaaat işçisinin güneşte
bayılışı gibidir, spleen,
aorta / amaor’la saatlere inerken.
bir balığın kesik boynu gibidir
spleen
dünya tatsızlığı kristalleşirken
kimyasal bir çözeltide
hiç bir şeyi çözemezsin
bileklerini de kesemezsin
anti-maddeye kaçmak istersin sadece
uyuşturucular kanını dondururken
plazma saatlerde.
bazen ama bir insanla bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla
yıllarca görüşsen de
bir şey olmaz.
seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiğinde
boynuzları birbirine dolanır ve
ölürlermiş.
gece saat 3:30. senin için birşeyler
yazmak istiyorum ama gözlerinin
karşılaştığın insanlara nasıl sevgiyle
baktığından başka birşey gelmiyor
aklıma. içimdeyken bana bakışın
bir de. kumru değiliz biz
geyiklerin sonu da çok acıklı
ne kalıyor geriye?
gece 10’a doğru aradın. birkaç gün
sonra dolunay olacağını, rakı içeceğini
ve denize deniz kızları için
biraz rakı dökeceğini söyledin.
kıskandırmanın daha zarif bir
yöntemi olamazdı ama beni daha
fazla kıskandırma olur mu?
dayanamam ben buna.
taş kesilir boynuzlarım,
içimdeki kuş ölür.
“can you hear me major tom?”
doğuya bakan yüzünle bak bana
ve kalbimin bir porselen gibi olduğunu
hiç unutma. çocuk gibi olduğumu
söylemiştin zaten. çocuk gibi yazdığımı
biliyorum bu kitapta
kırmızı mürekkeple boyanmış bir
çocuk başı uyuyor kalbimde.
fosforlu gözleri açıklanamayan
şeylerin merkezi gibi. tıpkı bunun
gibi açıklanamayan şeylerin merkezi
olsun isterdim bu kitap; hiç
kumru olamamış bir çocuk izini
bırakırken onun üstünde; ararken
bir kumru oluş halini..
bir ilişki bitince ne olur?
bir ilişki bitince ne olur?
bir kumru sormaz bunu
ama ben bunu soruyorum kendime sürekli
ve mütemadiyen bu kitapta
ararken bir kumru oluş halini.
hayır, saatleri, geyikleri anlatmıyor bu kitap.
bir kumru oluş halini anlatıyor
ya da bir kumru olamayış halini.
bazen bir şey görünür gibi oluyor,
bazen bir şey görünmüyor.
bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor,
bazen bir şey değişmiyor.
bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
bazen hiç sevmemişsin gibi.
bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor,
bazen hep açıklanan şeyleri.
bazen bu kitap senin gibi oluyor,
bazen benim gibi.
yani sen beni kumru yapmaya çalışırken benim kumru olamayış halimi.
bazen bu kitap aşk gibi oluyor,
bazen anti-aşk gibi.
hayır, elbette saatleri, geyikleri anlatıyor bu kitap.
insan ilişkilerinden bahseden bir kitap başka neyi anlatabilir ki?
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yan yana oturan iki kumru.
iki sevgili yan yana oturarak uzun süre hiç konuşmadan
yani kumrulaşabilir mi?
hayır, elbette senin aradığın saatleri anlatmıyor bu kitap.
aramadığın onca saatin dehşetini anlatıyor ancak.
ve çocuk gibi olmadığım,
fazlasıyla realist olduğum için tek bir saate doğru ilerliyor:
geyiklerin kavga edip, boynuzlarını açamayarak öleceği saate.
yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap.
çünkü kumru olamaz dediğin anda
aşk da bitiyor kitap da!
daha kavga etmedik.
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama sadece ormanda uykuda.
bak hala “major tom” çalıyor pikapta..