Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

"Elagabalus'un Gülleri"
Görünüş sizi yanıltmasın. Pembe tonlarıyla donatılıp, güllerle donatılmış ve zenginleştirilmiş bu renkli sahne, aslında oldukça karanlık ve tarihi bir gerçekliği anlatıyor. Bugün, Lawrance Alma Tadema'nın 1888 yılında yaptığı 'Elagabalus'un Gülleri' adlı büyüleyici eserini anlatacağım. Resmin görsel şatafatı Roma İmparatoru Elagabalus'a yakışır cinsten. Kendisi dört yıl imparator olarak kalmasına ve 18 yaşında ölmesine rağmen Roma İmparatorluğunda derin bir iz bırakmıştır. Özellikle dini ve cinsel kuralları alt üst etmesi, hatta hiç bir kural takmaması onun sonunu getirdi diyebiliriz. O dönemde annesinin ve anneannesinin etkisi altında olduğu da söylenir çünkü bu iki kadını Roma senatosuna almıştır. Tabi bu yaptığı diğer yaptıkları yanında oldukça basit ve masum kalıyor. Adını da aldığı semitik tanrı El-Gabal'a tapınarak dönemin baş tanrısı ve Roma Panteonu'nun en güçlü tanrısı olan Jüpiter'i yok sayması bile onun ne kadar umursamaz bir imparator olduğunu gösteriyor. Ayrıca cinselliğe ve aşırı eğlencelere düşkünlüğüyle bilinen bu gencin kısacık yaşamına beş evlilik sığdırması da son derece olay olmuştur. Özellikle de bu evliliklerinden birini bir Vesta rahibesi ile yapması dönemi içinde şok etkisi yaratmış olmalı. Çünkü Vesta rahibelerinin bekaret yeminleri vardır ve bu yemini bozarlarsa diri diri gömülerek cezalandırılırlar. Ancak genç imparator dine meydan okuyarak bu evliliği yapmış ve kendi gücünü göstermek istemiş olabilir. Aldırmadan, umursamadan bir imparatora yakıştırılamayan her türlü şeyi yapmaya yemin etmiş bu gencin, kadın kıyafetleri giydiği hatta ameliyat ile kendisini kadına benzetecek doktorlara ciddi paralar ödemeye hazır olduğu da bilinmektedir. Sadece kadınlarla değil, adı senatodan ya da saraydan başka erkekler ile de anılmış ve halk arasına genç imparatorun aşırı cinsel hayatı ve tuhaf dini yönelimi dilden dile dolaşmıştır. Saraydaki pek çok insanı da kendi tapındığı tanrıya tapınmaya zorlamasıyla bilinen imparatorun, sarayda verdiği partiler de son derece şatafatlı olmuştur. Hatta bu eğlencelerden bir tanesi o kadar gösterişli ve korkunç olmuştur ki tarihe geçmiştir. Ancak yaptığı öyle bir şey var ki diğer tüm yaptıklarını önemsiz kılıyor. Sarayda bir eğlence düzenleyeceğini duyurduktan sonra, Roma'nın tüm bedavacı soylu sınıfını salonuna dolduran genç İmparator, ziyafet sırasında salondakilerin üstündeki örtünün açılmasını emrini veriyor. O anda tonlarca ağırlıktaki menekşeler davetlilerin üzerine yığılıyor ve Roma'nın soyluları imparatorun ziyafetinde çiçeklere boğuluyor, nefessiz kalarak can veriyorlar. Görmüş olduğumuz sahnede Alma Tadema menekşeler yerine görselliği güçlendirmek, sahnenin coşkusunu yükseltmek amacıyla pembenin her tonunu kullanabileceği güllere yer vermiş. Böylece sahne İmparator Elagabalus'a yakışır bir hal alıyor. İmparatorun zevk uğruna yaptığı bu katliamı, sanatçı bize görsel bir haz alacağımız şekilde anlatmayı uygun görmüş. Hatta sahne içinde ölüm vurgusu yapmak yerine, güller altında kalan figürlerin sadece yığından kurtulmaya çalıştıklarını görüyoruz. Sahnenin arka planında ise İmparator ve ona yakın olan soyluları görüyoruz. Muhtemelen senatoya girmelerini sağladığı annesi ve anneannesi de bu grup içinde yer alıyor. Burada dikkat çekici olan göndermeler var. Sanatçı, İmparatoru şarap tanrısı Dionysos'a benzetiyor. Bunu figürün üstünde göstererek değil de başka semboller kullanarak yapıyor. Peki ama neden Dionysos? Çünkü Dionysos'da aşırı eğlenceleri ile bilinen vahşi ve tanrıdır aslında. Roma'daki adı Baküs'dür ve bu tanrının yanında vahşi ve güzel kadınlar vardır. Bunların adı Bakkha'lardır. Bakkhalar müzik yapar, kendilerini kaybetmiş bir şekilde dans eder ve sevişirler. Özellikle arka planda bir kadının aulos denilen çift borulu kavalı çalması ve bu kadının üzerinde gördüğümüz Leopar desenli kıyafet bunun göstergesidir. Hatta arkada yer alan bronz heykele dikkatle bakarsak onun da Baküs yani Dionysos heykeli olduğunu görürüz. Çünkü Baküs, Hindistan ziyaretine vahşi bir kabile eşliğinde gitmiştir. Orada vahşi hayvanlar avlamış ve bir kısmını da Yunanistan'a getirmiştir. Bu hayvanlardan en önemlisi Leopardır ve Baküs'ün sembollerinden biri haline gelmiştir. Baküs de tıpkı imparator gibi doymak bilmeyen cinsel zevkleri ve şarabı ile meşhurdur. Bu yüzden sanatçının bu tercihi son derece yerindedir ve hoş bir göndermedir diyebiliriz. Bu kaval çalan kadın figürünün sağına doğru baktığımızda ise şatafatlı renkte kıyafetler giymiş ve uzandığı yerden şarabını yudumlamak üzere olan İmparatoru görüyoruz. O dönem romalı soyluları yatarak yemek yedikleri için sanatçı da kurgusunu bu yatarak yeme-içme üzerine tasarlamış. İmparator başında zarif bir taç ve kulağının arkasında da bir çiçek görüyoruz. Örtünün üzerinde ilmekler var. Bunlar az önce misafirlere renkli bir son sunmak için imparatorun emri ile çözülmüştür. Güllerin de özellikle kompozisyonun sol tarafına yığıldığını görüyoruz. Bazı konuklar buradan çıkmayı, kurtulmayı başarmışşaşkınlık içinde umursamaz imparatorlarına bakıyor. Kimisi ise ne olduğunu anlamamış bile. Burada ölüm teması hakim değil. Can çekişen, boğulan figürler görmüyoruz. Sanatçı daha çok vahşi tarihsel gerçekliği romantik bir hale getirmiş diyebiliriz. Bu sahne için kış ayında, Fransa'dan yaşadığı İngiltere'ye güller getirten sanatçı hepsini stüdyosuna yığarak uzunca bir süre bu gül kompozisyonu üzerinde çalışmış. Akademik sanatın ve Romantizm akımlarının İngiltere'deki önemli bir temsilcisi olan sanatçı, eserinin şiirsel ve büyüleyici olmasını istemiş. Başaramamış diyemeyiz kesinlikle. Sadece eserin sunduğu, tonlarca pembe gülün her birinin tonu ve rengi ile uğraşması ile değil, figürler, figürlerin kıyafetleri, mermer sütunlar... Kısacası gördüğümüz her detay bizi etkilemek, masalsı bir sahnenin içinde hissetmemizi sağlamak için tasarlanmış. Elagabalus'un sonu ise bu resimdeki kadar romantik ve şiirsel olmadı. Tıpkı tarihsel gerçeklikte olduğu gibi yaptıklarının cezasını vahşi bir şekilde ödedi. Dini kullanması, kuralları alt üst etmesi, acımasızlığı, umursamazlığı ve sapkınlığının cezasını genç yaşında öldürülerek ödedi. Öldürüldükten sonra cesedi önce Roma caddelerinde gezdirildi, daha sonra da Tiber Nehrine atılmasına karar verildi. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sanatla kalın..
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.