Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Öyle mi acaba?
Türk kültürünün sanatsal duyarlığını doğrudan yansıtan en önemli sanat dalı, dokuma sanatıdır.
Rönesans döneminde "sanat" (güzel sanatlar olarak resim, heykel, mimarlık vb.) ve "zanaat" (güzel sanatlar dışında kalan tüm el sanatı ve beceriler) ayrımı yapılarak zanaata oranla sanatı üstün tutan bir eğilim ortaya çıktı.
Reklam
Incubus by Tomás Boersner
16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri
1506’da, Sultan Bayezid’in bu sefer Michelangelo’yu İstanbul’a davet ettiği ve Haliç üzerine bir köprü yapılmasını istediği rivayet edilmektedir. …Roma’daki hayatından hiç memnun olmayan ve Floransa’ya kaçan Michelangelo, Galata’daki Fransisken cemaatinin başrahibi üzerinden gelen daveti hayırhaklıkla değerlendirir ve İstanbul’a giderek Sultan’ın hizmetine girmeye karar verir. Hatta kendisine zulmeden Papaya karşı kaleme aldığı eserini, “Türkiye’den yazan Michelangelo’nuz” imzasıyla bitirir. Büyük ressam ve heykeltraşın İstanbul’a gitmeyi kafaya koyduğunu duyan Floransa sancaktarı Soderini, “Türk için yaşayacağına, Papanın yanında öl, daha iyi!” diyerek onu kalmaya ikna eder. Dahası, işi sağlama almak için sanatçıyı Floransa Senyörlüğü’nün resmi Roma elçisi olarak atar. Böylece Leonardo da Vinci’den sonra Rönesans devriminin ikinci büyük ismi Michelangelo da İstanbul’a gitme şansını yakalayamamış ve belki de İslâm-Batı tarihinin en ilginç olabilecek karşılaşmalarından biri gerçekleşememiştir. Zira Michelangelo İstanbul’a gitseydi, kendinden on dört yaş küçük olan Mimar Sinan ile (1489-1588) karşılaşacak ve aralarında muhtemelen 16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri vuku bulacaktı.
Sayfa 250Kitabı okudu
Fatih’in izinden giden II. Bayezid, Haliç üzerinde bir köprü yapılmasını düşünmüş; fakat Leonardo da Vinci’ye inanacak olursak, bunu yapacak bir usta bulamadığı için vazgeçmiştir. Da Vinci, İstanbul’a hiçbir zaman gelmemiş; ama Haliç üzerine yapılmak üzere bir köprünün çizimlerini Sultan’a göndermiştir. Bu konuda rivayetler muhtelif olmakla birlikte, bu Rönesans dâhisinin projesinin gerçekçi bulunmadığı için reddedildiği tahmin edilmektedir.
Sayfa 248Kitabı okudu
Selçukluların Osmanlılardan farkı, Osmanlılar gibi insan tasvirlerini çirkin görmemeleridir. Buna dayanak eski kabartmalardan ellerine ne geçtiyse özenle duvarlar ve surlar üzerinde çevreleyerek muhafaza etmişlerdir.
Sayfa 47 - C. TexierKitabı okuyor
Reklam
Devşirme malzemeler arasında dikkat çeken bir diğer grup da lahitlerdir. Özgünde mezar olarak kullanılan lahitler Selçuklu döneminde sebil olarak kullanılabilmiş, bunda da hiçbir tereddüt yaşanmamıştır.
Sayfa 43 - Ali BaşKitabı okuyor
La Nuit (before 1937) — by Auguste Raynaud
Batının Yükselişi - Gotik Sanat
Gotik mimarları, Roman sanatının icat etmiş olduğu pervazları genişletip yetkinleştirdiler ve kesin kurallara uyan bir sistem ortaya koydular. Böylece, sütun başlıklarında ve başka süsleme öğelerinde, Roman sanatçılarının fantezilere dayanan anlayışının yerini, bitkilerin canlı ve kıvrak formlarına dayanan süslemeler aldı. Aynı büyüme ve gelişme eğilimi, bu bitki süslemelerine yeni bir varlık kazandırdı ve yaprak figürlerinin yer aldığı sütun başlıklarındaki on ikinci yüzyıl goncaları, 1220'ye doğru yaprak haline ve 1250'den sonra da dal haline geldi.
Sayfa 202 - Kabalcı Yayınevi, Germain Bazin, Selahattin HilavKitabı okuyor
Reklam
Batının Yükselişi - Roman Sanatı ve Gotik Sanat
Yunan ve Roman tapınağının yatay bir uzanış göstermesine karşılık, gotik katedral düşey olarak adeta yukarılara doğru uçuyor gibiydi. Roman yapılarında cephede görülen hareketsizlik, yerini, sütun bedenlerinin titreşimlerine, pencereler ve orkestra çalgılarının tınılarını hatırlatan çeşitli ışık oyunları doğuran renkli pencere camlarına bıraktı. Gerçekleştirilen katedraller sanki, Alman müziğinin yedi yüz yıl sonra salt ses olarak dile getirdiği senfoni dünyasını taş malzemede gerçekleştiriyordu.
Sayfa 180 - Kabalcı Yayınevi, Germain Bazin, Selahattin HilavKitabı okuyor
Hristiyan Sanatının İlk Formları - Mimarlık
Ne var ki beşinci ve altıncı yüzyıldaki Bizans yapıları, dış süslemelerden ve ayrıntılardan yoksundu. Bütün süslemeler ve dekorasyon, yapıların sadece içlerinde ve bağımsız olarak değil, ama mermer kaplamalar ve mozaikler olarak duvarlara uygulanarak gerçekleştiriliyordu. İbadet etmeye gelen insan, bu yapıların içinde, sanki havaya asılmış gibi duran kubbenin aydınlığı ve genişliği altında, doğaüstü bir dünyaya götürüldüğünü hissediyordu ve ayrıntıların bolluğu, renklerin zenginlik dolu etkisi ve mozaiklerin parıltıları, dindarları bir ötedünyaya ulaşmış olma duygusunu vermek için inceden inceye hesaplanarak düzenlenmişti.
Sayfa 157 - Kabalcı Yayınevi, Germain Bazin, Selahattin HilavKitabı okuyor
Facial Cyclone by I024
Postmodern fotoğrafçı Cindy Sherman (1954-), medya imajlarını kavramsal manipülasyona uğratması ve otoportrelerini kullanmasıyla tanınır. Sherman'ın fotoğrafları kadın kimliğini işler ve kadınların sanatta ve popüler kültürde lanse ediliş biçimini sorgular. 1970'lerin sonları ve 1980'lerin başlarında yaphğı İsimsiz Film Kareleri serisinde Sherman kendisi bir kadın ikon yani Marilyn Monroe gibi bir klişe "sarışın bomba" rolü üstlenir. Karakterleri bilinçli, sakin ve komiktir.
“Kavşaktaki Adam” resmi, büyük sermayedar Rockefeller ile komünistliği su götürmez Diego Rivera’yı karşı karşıya getirir. Olay, sanatçı ve hamisinin kavgası değil, ideolojik bir kavgadır.
Hristiyan Sanatının İlk Formları
Dünya uygarlığı tarihinde, Yunanlılar, ilk olarak insanoğlunun günlük ve somut yaşamına yüce bir yer vermişlerdi. Platon da dahil olmak üzere, düşünürlerin mantıksal ve net açıklamaları, insan ruhunun karanlık köşelerini aydınlatmış ve ruh ile ötedünya arasındaki ilişkiler, bir inanç konusu olmaktan çıkıp, felsefi ve diyalektik bir düşüncenin konusu haline gelmişti. Böylece insanoğlu, Tanrısallık düşüncesinin etkisinde sıyrılmış ve dinin yerini metafizik düşünce almıştı. Antik dünyanın sona erdiği sırada doğu dinleri, çoktanrıcılığa karşı büyük bir saldırıya geçmiş ve insanoğlunu Tanrıya bağlayan zincirleri pekiştirmişti. Ama bu dinler, aynı zamanda, inanan kişilere, belli bir manevi katılım yoluyla bağışlayıcı ve kurtarıcı bir tanrıyla ilişki kurma düşüncesini de aşılamıştı. Böylece insanoğlu, akılsal bir bilgiyle değil, sezgisel ve mistik bir bilgiyle, içinde yaşadığımız görünüşler dünyası ile ötedünya arasındaki uçurumu aşma olanağını elde etmişti. Roma İmparatorluğu'nda egemen olmak için birbiriyle çatışan bütün dinler arasında, en sonunda zafer kazanan Hristiyanlık, ruhani yanı en ağır basan dindi. Hristiyanlık, insanın kaderini gelecekteki bir yaşama bağımlı kıldı. Nitekim, ilk Hristiyanlık üzerinde belli bir etkisi olan eski Mısır'da da daha sonraki bir yaşamın var olduğu inancı yaygındı. Hristiyanlığın Musevilikten devraldığı katışıksız ruhanilik, bu dine ilk inananları, putlara tapmaya yol açtığını düşündükleri sanattan uzaklaştırdı.
Sayfa 137 - Kabalcı Yayınevi, Germain Bazin, Selahattin HilavKitabı okuyor
318 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.