Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ne yaptın be Peyami Safa...
“Mantıktaki zıtlık prensibi (principe de contradiction) malûm. “Bir şey aynı zamanda hem var, hem de yok olamaz.” Doğru-yanlış, aydınlık-karanlık, hazkeder ilh... Arasındaki sayısız zıtlıklar da malûm. Bu zıtların, mevcut olmak için, birbirine muhtaç oldukları da anlaşılmıştır. Ruhî hayatta, bilhassa düşünce hayatında, bu zıtların diyalektik bir hareketle kaynaşarak bir terkibe (senteze) kavuştukları da Eflâtun’dan Hegel’e kadar gelen bir tarih içinde gittikçe daha fazla aydınlanmış bir fikirdir. Novalis, zıtları birleştirebilmek için üç düşünce tarzı kabul filer. Birincisi diyalektik, veyahut onun tabiriyle “lâstikli düşünce” veya ruh hareketidir ki, bir uçtan ötekine ve ötekinden yine berikine gitmektedir. Her hazzın kedere ve her kederin hazza gidişi veya iradî ile gayri iradî arasında gidiş geliş böyle bir iç diyalektik hareketinin neticesidir. Fakat bu zıtların gece ile gündüz gibi birbirini takip etmedikleri, iç içe ve aynı zamanda mevcut oldukları da düşünülebilir. Pasiflik ve aktiflik birer cepheleriyle aynı şeydirler. Bunlardan başka üçüncü bir hal daha vardır ki, orada ne diyalektik harekete, ne de zıtların aynı zamanda mevcut oluşuna rastlanır. Bir senteze varılır (ki Hegel’i hazırlayan asıl düşünce de budur). Simeranya’da bu zıtlıkların, en umumî fikir ve en külli mefhum olan varlıkla yokluk arasındaki zıtlığa irca edebileceği anlaşılmıştır ve “dip zıtlık” budur. Canlıların ve bilhassa insanın hayatında bu dip zıtlıktan “varlaşma” ve “yoklaşma” kutupları doğar. İnsanda, Bergson’un yaşama hamlesi dediği bir varlaşma, fakat aynı zamanda onun kadar gerçek ve kuvvetli bir yoklaşma hamlesi de vardır. Bunların arasındaki devamlı çatışmadan doğan bütün zıtlıkların sebep olduğu felâket ve kederlerin hepsi “olmak dramı” adını alır. "İnsandaki varlaşma hamlesi, ölüm korkusu ve nefretiyle birlikte ebedîlik özleyişini vücuda getirir; yoklaşma hamlesi ihtiyarlığa ve ölüme götürür. Bu, Simeranya’da, insana gelen değil, insanın ona gittiği bir netice gibi görülür. Yani yoklaşma pasif değil, varlaşma gibi aktiftir. Fakat bu zıtlık birbirlerine göredir: Rölatiftir. Yani varlaşma hamlesinin aktifi yanında yoklaşma pasif, yoklaşma hamlesinin aktifi yanında varlaşma pasiftir. Böylece, Heidegger’in tek taraflı tasavvurundan uzaklaşarak yokluğu bir zemin “fond” gibi değil, karşılıklı olarak, varlığı ve yokluğu birbirinin zemini gibi anlamak lâzımdır. “İnsanın varlaşma hamlesinden ebedîlik hayali ve neşesi doğar. Bu özleyiş bütün cesaretini imkândan almaktadır. İnsan mümkün olmayan şeyi istemek için kendini yormaz ve paralamaz. Kendi fâni ve geçici benliğinin üstüne sıçramak, kendi kendini aşmak için yaptığı bütün fedakârlıklar (her türlü aşk ve kahramanlık), varlaşma hamlesinin devamıdır. Söylemeğe hacet yok ki, bu bir ruh hamlesi ve hareket halinde bir ebedîlik prensibidir. “İnsanın yoklaşma hamlesinden fânilik ve geçicilik duygusuyle birlikte onun büyük sıkıntısı doğar. İnsan bu sıkıntıya en büyük felâketlere karşı mücadeleyi tercih edebilir, çünkü bu çarpışma insanda varlaşma hamlesini kırbaçlar ve onu yoklaşma hamlesinin korkunç sezgisi içinde bunalmaktan kurtarır. Selmin’in gebe olmadığını ve Ferhat’la evlenmekte inat etmediğini anladıktan sonra, Mefharet’in ruhunu birdenbire dolduran boşluk, onu kendi içindeki yoklaşma hamlesiyle ansızın temasa getirdiği için, tahammül edilmez bir sıkıntı içinde hüngür hüngür ağlatmıştır. Bunu o dar zaman içinde Besim’e anlatamazdım. “İnsanın yoklaşma hamlesinden doğan fânilik duygusu ya Pierre Loti veya ondan ilham alan Yahya Kemal gibi şairlerde bir geçicilik hüznü uyandırır, yahut da orta adam da “Bugün varız, yarın yok" Bir günün beyliği beyliktir” tarzında hedonist, keyif ve kazanç temayüllerini azdıran bir yaşama telâkkisi içinde “Vur patlasın, çal oynasın” ahlâkı vücuda getirir. Yaşadığımız çağ bu ruh hali içindedir. Söylemeğe hacet yok ki, şiir tarafıyle bu bir geçicilik melânkolisi, hayat tarafıyle bir uzviyet hamlesi ve hareket halinde bir fânilik prensibidir. “Bu iki zıt hamle insanda iki benlik yaratmıştır. “Birincisi, aşk ve fedakârlık hamleleri halinde kendi kendini aşar ve ebedîlik değerlerine sarılır. Sevgili aşkından, aile aşkından, meslek aşkından, millet aşkından, insanlık aşkından Allah aşkına kadar gider (Esasen böyle bir transcendence olmadan varlığın mümkün olmadığı Simeranya metafiziğinin esasını vücuda getirir). İnsan fânilik sıkıntısından böyle kurtulur ve varlığının en dolgun halini yaşar. Her insan bu “birinci” türlü an ve dereceleriyle, pek az veya pek çok şuurlu olarak vardır. Bütün sosyal ve kutsal değerler oradadır; birinci Meral de oradadır. “İkincisi, tabiate, uzviyete, biyolojik hayata ve içgüdülere bağlıdır ve fâni değerlere sarılır. Zamanımızda para ve lüks hırsı, kazanç ve keyif ahlâkı çok defa birinci benliğimizi baskı altında tutan “ikinci”mizin davranışlarından doğmuştur. Bütün kaba iştah ve şehvet, kibir ve gösteriş değerleri oradadır; ikinci Meral de oradadır. “Zamanımızda bu İkincinin birinciye baskın çıkışı bir tesadüf değildir, uzun bir tarih gelişinin neticesidir.
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.