Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

216 syf.
9/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
yer altı her daim ölümü mü vaat eder?
Madenci, Soseki’den okuduğum ikinci eser, ilk tanışmam “
Ardından
Ardından
” ile olmuştu. Ardından’dan sonra kitabın anlatımı ve içeriği, ele alınış biçimi Soseki’ye göre tanıdık geldi. Toplumdan uzaklaşmış modern bireyin yalnızlığı ve topluma ait olamama hissinin karmaşasına odaklanan Soseki’nin kurguyu ele alış biçimi, kitabın son sayfalarında Haruki Murakami’nin incelemesini okuduktan sonra daha da kafama oturdu. Japonya’nın tarihi arka planında büyük rol oynayan Aşio Bakır Madeni’ne ve işçilerine dayandığı söylenilen kurguda bir madenci tarafından aşk macerasını anlatmasının rica edildiği Soseki, aşk konusunu bir kenara atarak yozlaşmış topluma, topluma dahil olamayarak arafta kalan bireylere, yalnızlığa, çalışma olgusuna odaklanmış diyebiliriz. Öncelikle Soseki’nin anlatımına bayıldığımı söylemek istiyorum; edebi üslubu, kelime seçimleri ve dili kullanma kabiliyeti bende cidden hayranlık uyandırıyor. -Tabiki bunda çevirinin de büyük etkisi var, bu açıdan bence Sinan Ceylan’ın çevirisi de çok başarılıydı.- Hâliyle böyle bir yazardan çoğunluğu düşünce yazısı minvalinde bir eser okumak tatmin ediciydi, eserin bitmesini istemediğim ve okurken aldığım zevki düşünerek kendimi yavaşlatmaya çalıştığım kısımlar çok oldu. Esere dair Murakami öyle güzel ve kapsamlı bir inceleme yazmış ki yazdıklarım gereksiz ve yetersiz kalacak ama yine de kendimce yazmak istedim. Madenci; oldukça varlıklı, eğitimli ve refah bir yaşama sahip olmasına rağmen acı çektiği gerekçesi ile her şeyini geride bırakarak uzun bir yolculuğa çıkan Tokyo’lu bir gencin yürüyüşüyle başlıyor. İsimsiz anlatıcının hedef noktasından yoksun olan bu yolculuğu sadece kendisini sıkan mekan ve insanlardan kaçma motivasyonuna sahip, duraklasa peşindekilerin onu yakalayacağından korkmasına karşın ailesinin onun için endişelendiğine dair şüpheleri de var. Yakalanmaktan korktuğu düşmanları insanlar değil, düşünceleri diyebiliriz; zira Soseki bu durumu “Düne kadar kafamın içinde dolananlar tekrar harakete geçerse, hiçbir diyar derdime derman olamaz. İşte bu yüzden yürüyorum.” (s.9) şeklinde ifade ediyor. Karakterimizin bu dalgın yürüyüşü “İş lazım mı genç adam?” sorusuyla bölünüyor, sorunun sahibi Çazo, maden ocaklarına genç, sağlıklı ve çalışkan işçiler bularak komisyon ücreti kazanan bir vatandaş. Bu soru ve cevap sürecini Soseki o kadar uzun ama aynı zamanda mükemmel betimlemelerle anlatmış ki kendisi bile sık sık bu süreçlerin birkaç saniye içinde gerçekleştiğine dair açıklamalar yapmak zorunda hissetmiş kendisini. Anlatıcımız teklif edilen işin madencilik olmasına içerlemiş ve gururu incinmiş olmasına rağmen -varlıklı ve eğitimli bir genç olarak madenci konumuna düştüğünü fark ediyor- teklifi geri çevirmiyor. Çünkü evinden ve Tokyo’dan kaçmasında iki amaç var, toplumdan uzak olmak ve bu sırada ölmek için planlar yapmak. Madenci işçiliği ise bu amacına hizmet ediyor gibi görünüyor, yerin altında insanlardan uzak ve ölüm riski taşıyan ağır bir iş. Böylece avare bir şekilde gezmekten veya dilenci konumuna düşmektense kaybedebileceği bir şeyi olmadığına, hatta kazançlı çıkacağına kanaat getirerek işi kabul ediyor. Devamında ise Çazo ile koca bir dağın ardındaki maden ocağına doğru uzun bir yolculuk başlıyor, bu seferki yalnız bir yolculuk değil. Yol boyunca karakterin gürültülü zihin dünyasına ve çarpışan değerler dünyasına tanıklık ediyoruz. Öyle ki bence okuyucunun bile düşünmekten yorulduğu zamanlar oluyor, düşünmek bir noktadan sonra acı vermeye başlıyor. Anlatıcının sürekli maruz kaldığı çelişkilerin arasında sıkışıp kaldığını görüyoruz; her şeyi elinin tersiyle itmesi ancak madenci olmaya kibrinin izin vermemesi, ölmek istemesi ancak yaşamaya dair umutlara tutunması, değersizliğine inandıktan sonra gördüğü küçük değerlere bel bağlaması gibi çelişkiler anlatıcının kafasını yolculuk boyunca meşgul ediyor. Bu çelişkiyi uykuya yüklenen derin anlamda bile görebiliriz. “İnsan uykuya daldığı anda zaman ortadan kayboluyor. Bu yüzden zaman geçerken acı duyan insanlar için en iyi çare uyumaktır. Ölüm de muhtemelen aynı kapıya çıkıyor olsa gerek.” (s.39) “Uyumak bu kadar etkili bir yöntem olmayabilir ama en azından sonrasında hayata dönememek gibi bir risk taşımadığından, derdi tasası olanlara, acı çekenlere ve hatta kendini mahvetme yolunda madenci olmak üzere olan kimselere, doğanın bahşettiği çok kıymetli bir hazinedir.” (s.40) Arafı kendine mekan edinen bir karakter karşımızdaki. Ne kadar bocalasa da denge bulmaya uğraşan birisi, kaldı ki yerin metrelerce altındayken yaşama bağlanırken şelalerde ölümü arzuluyor. Dengesiz etiketi de makul olabilir ama ben yalnızca arada kalmış birini görüyorum. “İnsanın ruhu yerin altında geziniyor olsa bile damarlarında kan dolaşmaya devam ettiği sürece, çağrıldığında geri gelmesi çok ilginç.” (s.42) Anlatıcının bazı dönüm noktaları var gözümde, dönüm noktasından kastım uğruna bazı inançlarını yıkarak inandığı değerlerin yeniden yıkımı ve yeniden inşası, sürekli olarak. Değersiz olduğuna inanmışken iş teklifi sunan bir adamla değerli ve faydalı olduğuna inanırken, aynı adamın başka bir gence aynı cümle, yüz ifadesi ve ses tonu ile aynı teklifte bulunduğunu görünce yeniden önemsiz olduğuna inanabiliyor. Maden ocağına ve madencilerin yaşamına şahit olduğu andan itibaren madenci konumuna düştüğü için zedelenen kibri, insan olarak bile tanımlayamayacağı işçilere olan acıma duygusuyla tekrardan alevlenebiliyor. “Kendim için üzülmekten, utanıp sıkılmaktan çok, karşımda duran bu zalim yaratıklara acıdım.” (s.104) En büyük dönüm noktası ise maden ocağında kaybolduğu anda karanlığın içinde yaşama ümidini alevlendiren Yasu isimli işçiyle tanışması oluyor. İstenmeyen bir eylemle toplumdan red yiyen, böylece soluğu maden ocağında alan ve yıllardır metrelerce yerin altına ve monoton bir yaşama sıkışan Yasu’nun bir baba, abi edasıyla anlatıcıya bahsettiği yaşam öyküsü anlatıcıya bambaşka bir pencere açıyor. Yasu tarafından madenden gitmesi, kendini kurtarması ve güzel bir hayat yaşamasına dair çok derin ve samimi tavsiyeler alıyor. Çöküntünün dibinde yaşayan bir ölünün kendisini kurtarmasına şahit oluyor “Yasu hayatta olduğu sürece ölemezdim. Ölmek ucuz kaçardı.” (s.181) Böylece yerin metrelerce altındaki zifiri karanlıkta bir yaşam arzusu alevleniyor. Fakat, okuyunca da göreceğiniz şekilde, ne olursa olsun anlamsızlık illetine kapılmaktan da kaçamıyor işin nihayetinde. Anlamsız bir yaşamdan ziyade bir amaç uğruna ölüm daha mantıklı diye düşündürüyor istemsizce eser. Ölü bir ruh ve canlı bir bedenle girdiği yerin altından canlı bir ruh, ölüye yakın bir beden ile yeniden doğuyor.
Madenci
MadenciNatsume Soseki · Jaguar Kitap · 20181,042 okunma
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.