Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Fahreddin Iraki
Fahreddin Iraki, İlhanlı dönemi şairleri içinde en güçlülerindendir. Aslen Hemedanlı olan Iraki, İlhanlılar zamanında yaşayan müelliflerin arasında önemli bir yere sahiptir. Iraki hem kendisi çok güçlü bir şair olduğundan hem de yaşadığı dönemi aydınlatıcı bilgiler verdiği için önemlidir. Iraki'nin eserleri kendi devrinde yaşayan mistik şairlerin hayatları hakkında bilgi veren biyografi mahiyetindeydi. Bu bağlamda İlhanlılar zamanındaki edebiyat dünyasının anlaşılmasında önemli bir referans isim olmuştu. Fakat Iraki bu bilgi aktarımını çok gizemci bir üslup ile gerçekleştirmektedir. Şair, tipik bir Kalenderidir, yani şanının farkında olmayan ve her güzelliği adeta sonsuz güzellik aynasının birer yansıması olarak gören karakter özelliğindedir. Cami'ye göre Iraki, Hemadan'da doğmuş ve çocukluğunda Kur'an-ı Kerim'i akıcı ve ahenkli bir şekilde okuyacak kadar iyi bir şekilde hıfzetmiştir. Şair 17 yaşındayken Hemadan'a gelen, aralarında gelecek vaat eden gençlerin bulunduğu bir grup Kalender! dervişinin etkisine kapılarak onlarla birlikte Multan'da Şeyh Bahauddin Zekeriya'nın müridi olmuştur. Burada, ilerleyen zamanlarda kırk günlük bir arınma olan çileye girmişti. Bu durum şairi zorlamıştır ve hatta sessiz bir şekilde düşünmek yerine, kendi yazdığı gazelleri ahenkli bir biçimde okuması sebebiyle onuncu günde dervişler tarafından şeyhe şikayet edilmişti. Sonraki birkaç gün içerisinde bu gazeller ve uzun şiirler şehirdeki müzisyenler arasında dilden dile dolaşmış ve meclislerde kanun ve harp eşliğinde çalınıp söylenmişlerdi. 38 Şeyhi Bahauddin, onun bu şiirin son mısraını duyduğunda "onun işi bitti" demişti. Böylelikle Iraki tasavvufi manada şeyhinden yetki almış oluyordu. Şeyhi, Iraki'yi huzuruna çağırmış ve sormuştur: "Sen yalvarışını şarap içilen meyhanelerde mi yaparsın?" ve "yaklaş!" diye buyurmuştu. Irak! yaklaşınca Şeyh ona kendi hırkasını giydirmiş ardından kendi kızıyla Iraki'yi evlendirmişti. Sonraları Kabüiddin adlı bir çocukları olmuştu. Şeyh Bahauddin vefat ettiğinde halefi olarak Iraki'yi işaret etmişti. Fakat tekkenin diğer dervişleri Iraki'nin şeyhliğine karşı çıkmışlardı. Çünkü onlara göre Iraki, Hristiyanlığa meyilliydi. Bu durumu sultana şikayet ettiler. Bu gelişme üzerine de Iraki, Hindistan'dan ayrılıp kutsal topraklar Mekke ve Medine'ye geldi burada bir müddet oyalandıktan sonra İlhanlı hakimiyetinde ki topraklara geçti. Konya' ya gelen Irak!, burada Sadreddin Konevi'den ders almıştı. Daha sonrada XIII. yüzyıl tasavvuf dünyasının zirvesini oluşturan İbn Arabi'nin yanına giderek ondan da ders almıştı. Bu dönemin bütün mutasavvıflarında olduğu gibi Irakl'de de derin bir İbn Arabi etkisi görülmektedir. Onun en güçlü eserlerinden olan Lamaiit'ı (ışıklar, parıltılar) İbn Arabr'nin ve Konevi'nin tesirinde kaleme alınmıştır. Lamaat tasavvuf çevrelerinde geniş ilgi uyandırmış büyük çoğunluğun takdiri ile karşılanmıştır. Iraki'nin Anadolu üzerinde de etkisi olmuştur. Selçukluların önemli vezirlerinden Murneddin Pervane, Iraki'nin hayranıdır aynı zamanda onun bir mürididir. Pervane Anadolu' da bulunduğu yıllarda Iraki'ye sahip çıkmış ona olan hayranlığından ötürü onu siyasi himayesi altına almış pek çok kere devlet hazinesinden ona ikramlarda bulunmuştur. Son olarak da devrin önemli kültür merkezlerinden olan Tokat'ta adına bir tekke inşa ettirmiş ve bu tekkenin devamı için gelir bağlamıştır. Irak!, Anadolu' da Pervane'nin himayesinde rahat bir yaşam sürmekteydi. Bunun karşılığında da Pervane'nin uygulamalarını destekleyen faaliyetleri bulunmaktaydı. Bu yüzdendir ki Pervane öldüğünde Pervane'nin karşıtlarının kendisine bir şey yapmasından korkarak Anadolu'yu terk ederek Mısır'a gitmişti. Onun İlhanlı yanlısı söylemleri nedeni ile Memluk Sultanına hakkında olumsuz bilgiler ulaştırılmıştı. Fakat buna rağmen Memluk sultanı, Iraki'yi gayet iyi koşullar altında karşılamıştı. Memluk sultanının bu tavrının Iraki'nin ününü duymasından kaynaklandığı söylenebilir. Iraki belli bir sürede Memluk himayesinde yaşamış Suriye'ye geçmiş burada da oldukça iyi karşılanmıştı. Bir yıldan az bir süre buralarda kalan Iraki sonunda tekrar Hindistan'a dönmüştür. Ömrünün sonuna kadar Hindistan' da kalan lraki burada H. 8 Zilkade 688, M. 23 Kasım 1289 tarihinde vefat etmiş ve Şam'ın Salihiyya mezarlığına gömülmüştür.44 Fahreddin Irak!, derinden etkilendiği kendisinden yarım asır önce ölen İbn Arabi ile aynı şehirde metfun bulunmaktadır. Iraki, İlhanlılar yönetimi altındaki topraklarda tasavvuf anlayışının şekillenmesinde ve şiirin niteliğinin artmasında önemli etkiler bırakmıştır. Iraki, özellikle İran ve Azerbaycan'a Hint kültürünün taşınmasında önemli bir etken olmuştur. lraki, lirik şiirlerinin haricinde Aşıkniime adlı bir mesnevi de yazdığı bilinmektedir. Ama ona esas şöhretini Lamaiit kazandırmıştır. Bu eser sayesinde, eş-Şeyhı11 Ekber (en büyük şifacı) olarak telkin edilen yüce zat Iraki'nin, ünlü Arap kabilesi Tayy'a45 ve onun Siyahi'sine dayanan soyunun bahsi, Şeyh Muhiyyuddin İbn Arabi tarafından ortaya konmuş ve gizemci bakışla yapılmış bir incelemede yer almıştır. Lamaat'ın önsözü şöyledir: ÖNSÖZ Siz onu aşk, çekicilik diye niteleseniz de "Işıklar"ın her bir ışığının farklılık/an aşan gerçekliğe dair verilmiş bir ipucu olduğunu bilin. Kelimelerin yokluğundan söz edilemezken bir yandan da şöyle tavsiyeler verilebilir; çeşitli durumlar ve olay örgüleri üzerine işlenen bir süreç söz konusudur. Belirli kurgular ve ayrımların dereceleri arası bir seyahat vardır. Düşünce yapılarını ve gerçeklikleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyan, seveni ve sevileni sarıp sarmalayan ve son olarak sevilenin sevenin içinde nasıl yer ettiğini ve bütünleştiğini ele alan bir yapıdadır. Bu durum zihinsel bağlamda, sevenin sevileni kapsaması, çokluktan ziyade ayrı bedenlerde yaşayan tek ruh ve tek parça anlamına gelmektedir. Ayrılanlar bir araya getirilmiş, yerinde müdahaleler ile bütüne ulaşılmış, ışık ışığa gizlenmiş ve aşikar biçimde ortaya konulanlar bu aşikarlığın içine saklanmıştır. Ancak arkalarından zarafetin mihenk taşı, gözyaşı dönmektedir. Her birinin kimliği diğerinin içinde kaybolmaktadır ardında bir iz bile bırakmadan ve yaradan Rabb'in birliğine, bütünlüğüne karışmaktadırlar. Sevenin ve sevilenin kaynağı sevgidir ki zarafetin meskeninde farklılıklardan münezzehtir, muaftır, kendi kimliğinin korunağında içeriden ve dışarıdan muhafaza edilmektedir. Evet, mükemmeliyeti tasavvur etmek için izlenen bu yolda, özüyle ve adaletiyle kimliğine dair nitelikleriyle kendine hastır. Sevme sevilme aynasından kendini kendine yansıtır, gönül gözünün bakışıyla güzelliğini, kendi derin fikirlerine ima eder. Böylece sevmenin ve sevilmenin adı görünür olmuş, arayışta olanların tanımı ortaya konmuştur. Dışarıdakileri en içeri yansıtmış, sevmenin sesini yükselterek en içerisini dışarı vurmuştur. Sevilmenin manasını sadeleştirmiştir. Sevgi, sevilmenin getirileri sayesinde sevmenin güzelliğinin bir aynası olmuş, bu sayede belki de kendi özünü görmüştür. Sevmenin sevilme aynasında oluşu, belki de kendi niteliklerini ve sıfatlarını istişare etmesine yarayacak bir yol olmuştur. Düşünmenin, zihnin görünen bir nesne olmasına karşın nihayetinde iki aynada görülen bir yüz vardır ki bu kesinlikle iki aynada da farklı birer yüz olarak görünür. Lemaat, kısa bir kitaptır ve ortalama yedi bin ila sekiz bin kelimeden oluşur. Eser düz yazı şeklinde kaleme alınmış olsa da, birçok şiir de içerir. Çok yönlü ve yetenekli bir şair olan Cami, Lamaat için yorum niteliği taşıyan Eşhet-ül Lamaat adlı bir eser ortaya koymuştur. Anlamı ışığın ışınları yahut çizgileri demektir. Eserin başında Iraki'ye ve Lamaat'a karşı önyargılı olduğunu belirten Cam!, ruhani rehberinin bir nevi ilham perisinin isteği üzere yazıyı tam anlamıyla toparlayıp, düzenli ve karşılaştırmalı olarak incelemesi gerektiği kanısına varmıştır. Fark etmiştir ki "Eser zarif cümlelerle, çekici tavsiyelerle örülüdür. Şiir ve düzyazı, Arapça ve Farsça bir arada harmanlanmıştır. İnsani ve insanüstü değerler ve ruhani yargılar alenen ortadadır. Hoşnutluk ışıkları ve tarifsiz mutluluğun dışavurumu söz konusudur. Bu, gaflette olanı dahi uyandıracak, aydınlanmasını sağlayacak, gizemli bir meraka düşürecek, aşk ateşini alevlendirecek ve güçlü arzuların zincirini hissettirecek bir tattadır." Kitap 28 ışığa (lam'a) bölünmüştür ve bu muhtemelen Arap alfabesindeki her bir harfi temsil etmek amaçlıdır.
·
105 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.