Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir. Rüyayı gören tümdür, siz değilsiniz. _Her gerçeğin içinde ilahi olan mevcuttur. Tanınmasını zorlaştıran giysilerle örtünmüş olabilir ama siz onu soymalısınız. _Bilinçlilik eşiğinden öteye geçtiğinizde bilinçsiz dünya da bilinçli hale gelir. _Gerçek cesaret, yalnız olma cesaretidir. Bir kişi bilinçlendiği anda yalnız olur. Bilinciniz ve farkındalığınız ne kadar artarsa o kadar yalnızsınız. Ancak o zaman aydınlanma başarılabilir. Yalnız olamayan yanında bir şeyler ister. Bütün uluslar, bütün aileler ve bütün gruplar kalabalıklardan, yalnız olacak kadar cesaret sahibi olamayanlardan oluşur. Kalabalığın içinde geriler ve hayvanlaşırsınız. Yalnız olduğunuzun farkındaysanız, başkalarının acısını da fark edersiniz. O zaman tek bir sorumsuz eylem yapamazsınız çünkü sadece kendi adınıza değil başkaları adına da sorumluluk duyarsınız _Tohumun büyüyüp bir bitki olmak için kendini yok etmesi gerektiğini unutmayın. Ego bir tohumdur, bir potansiyeldir. O parçalandığında ilahi olan doğar. İlahi olan "ben" değildir, "Tanrı" da değildir; tekliktir, olandır. _Tanrınız bile size bağlıdır çünkü o sizin hayalinizde yaratılmıştır. Hayaller yaratılmış, yansıtılmış, geliştirilmiş gerçeklerdir ve asıl gerçeği görmenizi engeller. _Başarı, amaç için gösterilen çaba kadar önemli değildir. Onu anlamlı ve önemli kılan o çabalardır. Aydınlanma için uğraş vermelisiniz. Elde edeceğiniz mutluluğu görme, hissetme ve elinizde tutma kapasitesini harcadığınız çabalarla yaratırsınız. _Gerçeklerle yaşamak yegane yogadır, yegane öğretidir. İnsanın durumunu tamamen kavradığınızda kendinizin efendisi olursunuz. Zorlama yoktur, çirkin değildir. Olması gerekenin yalnız bu olduğunu hissedersiniz, başka türlü davranmanız mümkün değildir. O zaman nesneleri reddedersiniz, sahiplenmez olursunuz. _Meditasyon, kişiliğin çiçek açmasıdır. Bilinçli olarak hiçliğin içinde olmaktır. Meditasyon için ilk yapılacak şey, farkında olmaktır. Farkındalığınız arttıkça yaşanan ile sözcükler arasındaki boşluğun daha fazla farkına varacaksınız. Zihniniz daha çok farkında oldukça çalışması yavaşlar ve düşünceler arasındaki boşluklar büyür. İşte o zaman onları görebilirsiniz. Boşluklara odaklandığınızda sözcükler kaybolur ve meditasyona geçersiniz. Yalnızca boşluklara odaklanmış zihin ise meditatiftir. Boşluklar birleşir ve tek bir boşluk haline gelirler. Meditasyon boşluğa odaklanmaktır _Aslında herkes başkalarında kendini arar. _Hiç kimse kendi enerjisi ile savaşıp kazanamaz. _Bir damla, bir okyanus haline gelebilir. _İsa, "Tanrı her taşın altındadır" der, ama siz yalnız taşları görüyorsunuz. Taşlaşmış zihninizi değiştirmelisiniz. İsa, "Tanrı sevgidir" dediğinde Tanrı'nın mümkün olan en iyi tanımını yapmıştı. _Korkulacak tek şey korkunun kendisidir. Seksten korkmayın ve onunla savaşmayın çünkü bu da bir tür korkudur. "Kaç ya da savaş", bunlar korkunun iki yoludur. Onun için seksi olduğu gibi kabul edin. Seks olmadan yaşayamadığınız için onun kölesi oldunuz. Kölesi olduğunuz birine karşı ise asla dostluk duyamazsınız. _Cinselliğe bilinçsizce dalarsanız yalnızca biyolojik evrimin ellerinde bir araç olursunuz; ama seks eyleminde bilinçli olabilirseniz bu bilinçlilik derin bir meditasyona dönüşür. Bilinçliyseniz, seks sizin doğumunuz olabilir. Bu spiritüel doğumdur. "İkinci kez" doğarsınız. Artık yalnızca bir bedenden ibaret olmadığınızı bilirsiniz. _Seks bastırıldığında çirkin, hastalıklı, nörotik bir şeye dönüşür. Sapkınlık olur. Sekse karşı -güya- dinsel bu tutum sapkın bir cinsellik ve cinsel yönden tümüyle nörotik toplumlar yarattı _Seks yalnızca bir yoldur, amaç değil. Yollar ise yalnızca amaçlar başarılıyorsa anlamlıdır. _Bir üst düzey mutluluk olasılığı ortaya çıktığında alt düzey mutluluklar önemini yitirir. Solar ve yok olurlar. Onları bastırmak ya da onlarla savaşmak zorunda değilsiniz. Kendiliklerinden erirler. _Doğrudan intihar etmeye cesaret edemeyebilirsiniz ama yavaş, uzatılmış bir intihar sürecinden geçersiniz; ölümü beklerken oyalandığınız bir süreç. _Bence, tüm başarılması gereken masum olmaktır. Masum olun, o zaman ilahi olan size daima mutlulukla akacaktır. Masumiyet, alabilme kapasitesidir, ilahi olanın bir parçası olmaktır. Masum olun, misafiriniz gelecektir. Ev sahibi olun! Masumiyet oluşturulamaz çünkü bir şeyi oluşturma gereksinimden doğar; hesaplıdır. Ama masumiyet asla hesaplanamaz, bu imkansızdır. Masum olmak gerçek farkındalığın zirvesine ulaşmaktır. Ama gerçek masumiyetin yolu bilinçli devrimden geçer; asla toplu bilinçsiz evrimle başarılamaz. ****** _ÖZGÜRLÜK_ _İnsan, özgürlükten çok korkar, çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir. Ama esir olduğunuzda yaşamınızın sorumluluğu asla sizin değildir; sorumlu bir başkasıdır. Yani bir anlamda esaret rahat bir durumdur. Yükü yoktur. Bu bağlamda esaret özgürlüktür; bilinçli seçim yapmaktan özgür olmaktır. Bu yüzden insan kendi evriminin sorumluğundan ve seçim özgürlüğünden kaçmak ister. Faşizm gibi ideolojilerin çekiciliğinin bir nedeni de bireysel özgürlükten ve bireysel sorumluluktan bir kaçış yolu sağlamalarıdır. Sorumluluğun yükü bireyden alınmıştır; sorumlu toplum olmuştur. Bir şey yolunda gitmediğinde her zaman devleti, düzeni suçlayabilirsiniz. İnsan toplumsal yapının bir parçası haline gelir. Ama faşizm, bireysel özgürlüğü reddetmekle insan evrimini de reddetmiş olur. Bu, evrimin sunduğu en büyük olasılığın, insanın tam değişimi fırsatının kaçırılmasıdır. Böyle olduğunda en yükseği başarma olasılığı yok edilir. Gerilersiniz, yeniden hayvanlar gibi olursunuz. _Yaşamımızın, kendi evrimimizin sorumluluğundan kaçmak için tanrılar yaratırız, gurulara sığınırız. Sorumluluğu üstümüzden atmak isteriz. Bir tanrıyı ya da bir guruyu kabul edemiyorsak o zaman alkol ya da uyuşturucularla, bizi bilinçsiz yapacak herhangi bir şeyle sorumluluktan kaçmaya çalışırız. Ama bu kaçış çabaları gülünç ve çocukçadır. Sorunu yalnızca erteler, çözüm getirmez. Ölene dek erteleyebilirsiniz ama sorun yine olduğu yerde durur. Yeni doğumunuz da aynı yoldan devam eder. Farkında olmak, her şeyin size bağlı olduğunu bilmektir. Tanrınız bile size bağlıdır çünkü o sizin hayalinizde yaratılmıştır. Her şey sonuçta size bağlıdır ve tek sorumlu sizsiniz. Bahanelerinizi duyacak kimse de yoktur, başvurabileceğiniz bir mahkeme de. Bütün sorumluluk sizin omuzlarınızdadır. _Özgürlük, iki şeyden birini seçebilmek demektir. İster cehennemi seçersiniz, ister cenneti. Yalnız cenneti seçebilme olanağınız varsa bu bir seçim olmaz. Cehennem seçeneği olmadan cenneti seçmek cehennemin ta kendisidir. Seçim ya o ya bu demektir. Yalnızca iyi olanı seçmekte özgür olduğunuz anlamına gelmez. Öyle olduğunda özgürlük yok demektir. Yanlış bir seçim yaptığınızda özgürlük lanete dönüşür; doğru seçim yaptığınızda mutluluk olur. _Evrimi bilinçli bir biçimde seçmek büyük bir maceradır. İnsanın yaşayabileceği yegane maceradır. Ona giden yol tehlikelerle doludur; öyle de olması gerekir. Hatalar yapılacaktır, başarısızlıklar olacaktır çünkü kesin olan hiçbir şey yoktur. Bu durum zihinde gerginlik yaratır. Nerede olduğunuzu, nereye doğru gitmekte olduğunuzu bilemezsiniz. Kimliğiniz kaybolmuştur. _Doğum bilinçsizdir, ölüm de bilinçsizdir. Doğumunuz sizin seçiminiz değildir. Doğumunuz bilinçsiz evrimin elindedir. İnsanlık ancak seçebilmekle başlar. Ve bilinçli evrimi seçmezseniz intiharı seçmeniz için her türlü olasılık mevcut olur. Doğrudan intihar etmeye cesaret edemeyebilirsiniz ama yavaş, uzatılmış bir intihar sürecinden geçersiniz; ölümü beklerken oyalandığınız bir süreç. ****** _Evrim - İçsel Devrim_ _Doğal evrim, insanla sona erer. İnsan, bilinçsiz evrimin son ürünüdür. İnsanla bilinçli evrim başlar. Göz önüne alınması gereken pek çok nokta var. Bir kere, bilinçsiz evrim mekanik ve doğaldır, kendi kendine oluşur. Bu evrim sonucu, bilinç oluşur. Ama bilinç oluştuğu anda bilinçsiz evrim sona erer çünkü amacına ulaşmıştır. Bilinçsiz evrime bilinç ortaya çıkıncaya kadar gereksinim vardır. İnsan bilinçli hale geldi. Bir anlamda doğayı aştı! Artık doğa hiçbir şey yapamaz, doğal evrimle ulaşılması mümkün olan son ürün oluşmuştur. Şimdi insan gelişmeye ya da gelişmemeye karar vermekte özgür. İkinci nokta ise, bilinçsiz evrimin toptan olmasıdır. Ama evrim bilinçli hale gelir gelmez bireyselleşir. Hiçbir toptan, otomatik evrim insandan daha ileri gidemez. _Evrimin iki türü vardır: Toplu evrim ve bireysel, bilinçli evrim. "Evrim" denince akla önce toplu, bilinçsiz bir gelişim geliyor. Bu nedenle bence insandan söz ederken "devrim" sözcüğünü kullanmak daha doğru. Devrim insanla mümkündür. Devrim sözcüğü, benim burada kullandığım anlamı ile, evrim yolunda bilinçli, bireysel bir çabayı tanımlar. Bireye zirveye çıkma yükümlülüğü getirir. Kendi evriminizden yalnızca siz sorumlusunuz. _Bazı filozoflar insanlara harika kaçış yolları sunuyor. Toplu evrimin hala mümkün olduğunu söylüyorlar. Ama bu hiçbir değer taşımayacaktır. Pek çok şey kazanmış olacaksınız ama onları çabasız elde etmiş olacağınız için sizin için bir anlam ifade etmeyecekler. Önemini göremeyeceksiniz. Bilinçli çaba şarttır. *** _Anksiyete (Endişe)_ _Evrim henüz bilinçsizken, otomatiktir. Hiçbir belirsizlik içermez. Her şey sebep sonuç ilişkisine göre olur; var oluş mekanik ve kesindir. Ama insan bilinçlendiğinde ortaya belirsizlik çıktı. Artık hiçbir şeyde kesinlik yok. Evrim olabilir de olmayabilir de. Potansiyel var ama seçim tümüyle her bireyin kendi elinde. İşte bu yüzden anksiyete (endişe) insana has bir fenomendir. Bilinçli insandan önce anksiyete yoktur çünkü seçim yoktur. Her şey olması gerektiği gibi olur. Seçim olmadığından seçen de yoktur, seçen olmadığı için de anksiyete yoktur. Ortada anksiyete duyacak kim var ki? Kim gerginlik hissedecek? Seçim olanakları ortaya çıktığında, anksiyete bir gölge gibi takip eder. Artık her şeyin seçilmesi gerekir, her şey bilinçli bir çaba gerektirir. Sorumlu tek başınıza sizsiniz. Ve her seçim bir anlamda nihaidir. Geri dönüşü yoktur, onu unutamazsınız, seçileni seçilmemiş hale getiremezsiniz. Seçiminiz kaderiniz olur. Sizinle kalır, bir parçanız olur; onu inkar edemezsiniz. Ama seçmek her zaman bir kumardır. Her seçim karanlıkta yapılır çünkü hiçbir şey kesin değildir. İnsan bu yüzden anksiyete çeker. İliklerine kadar anksiyete içindedir. Acıları "olmak mı olmamak mı?" ile başlar. Yapmak mı yapmamak mı? Bunu mu yapmalı, yoksa şunu mu? "Seçmemek" mümkün değildir. Seçmediğinizde seçmemeyi seçiyorsunuz demektir ki, bu da bir seçimdir. Onun için seçmeye zorunlusunuz, seçmeme özgürlüğünüz yok. Seçmemek de herhangi başka bir seçim kadar etkilidir. İnsandaki onur, vakar, güzellik ve görkem, bilinçli olmasından kaynaklanır. Ne var ki, bu bilinç aynı zamanda ağır bir yüktür. Bilinçle birlikte, insanın görkemi de yükü de ortaya çıkar. Attığı her adım bu ikisi arasındadır. İnsanla birlikte seçim ve bilinçli birey ortaya çıkar. Evrimi yaşayabilirsiniz ama evriminiz bireysel bir eylem olacaktır. Evrim geçirerek bir Buda olabilirsiniz ya da olamazsınız. Seçim sizindir. *** _Yalnızlık – Yalnız Olmak_ _Gerçek cesaret, yalnız olma cesaretidir. Bu, ilahi olanın, bütünlüğün merkezidir. Yalnız olmak yegane gerçek devrimdir. Yalnızlıkta mutlak mutluluk vardır. Ancak o zaman aydınlanma başarılabilir. Yalnız olamıyoruz, başkaları da yalnız olamıyor. Bu yüzden grupları, aileleri, toplumları ve ulusları yaratırız. Bütün uluslar, bütün aileler ve bütün gruplar kalabalıklardan, yalnız olacak kadar cesaret sahibi olamayanlardan oluşur. _Sahip olma dürtüsü yalnız olamama dürtüsüdür. Yalnız olamayan yanında bir şeyler ister. Ama başka insanların eşliğine güvenilmez. O zaman da eşyanın eşliği istenir. Bir eşle yaşamak zordur; bir araba ile yaşamak o kadar zor değildir. Böylece sahiplenme duygusu nesnelere yönelir. İnsanları objelere dönüştürmeye bile çalışabilirsiniz. Onları kişiliklerini, bireyselliklerini kaybedecekleri kalıplara sokmaya uğraşırsınız. Bir eş bir objedir, bir kişi değil. Kendi yalnızlığınızın farkına vardığınızda başkalarının da yalnızlığını fark edersiniz. O zaman başka bir insana sahip olmaya çalışmanın onun varlığına tecavüz demek olduğunu kavrarsınız. Ama sahiplenmeyi asla somut biçimde reddetmezsiniz, bunu her şeyi terk ederek yapmazsınız çünkü reddetmek yalnızlığınızın olumsuz gölgesidir. Yalnızlık size sahiplenmemeyi öğretir. İşte o zaman bir karı ya da koca değil, bir sevgili olursunuz. Sahiplenmeme, şefkati ve kendine hakimiyeti getirir; masumlaşırsınız. Hayatın gerçeklerini inkar ettiğinizde masum olamazsınız; yalnızca kurnazlaşırsınız. Hem kendinizi hem de başkalarını aldatırsınız. Ama gerçeği olduğu gibi yaşamaya cesaret edebilirseniz, masumlaşırsınız. Bu masumiyet geliştirilmiş bir şey değildir. Siz masumiyetin kendisisiniz. _Bir Buda, İsa yalnızdır. Mutlak yalnızlığı arıyorlardı. Bütün arayışlar insanın yalnız olduğu o patlama anı içindir. Yalnız olduğunuzun ve başka türlü olamayacağınızın bilinçli olarak farkında olmaktır. İster kendinizi aldatırsınız, ister bu gerçekle yaşarsınız. Kendinizi aldatmayı yaşamlar boyu sürdürebilirsiniz ama yalnızca kısır bir döngünün içinde yolculuk etmiş olursunuz. Ancak yalnız olduğunuz gerçeğini kabul ettiğinizde bu döngü kırılır ve siz merkeze yerleşirsiniz. _Ve yalnızsınız, son derece kesin bir biçimde yalnızsınız. Bunu çok iyi kavramalısınız. Bir kişi bilinçlendiği anda yalnız olur. Bilinciniz ve farkındalığınız ne kadar artarsa o kadar yalnızsınız. Bu gerçekten, toplum, eş dost, tanıdıklar, ilişkiler ve kalabalıklar yoluyla kaçamazsınız. Ondan kaçmayın! O müthiş bir fenomendir; tüm bilinçli evrimin amacı buydu. Bilinç artık öyle bir noktaya geldi ki, artık siz yalnız olduğunuzu biliyorsunuz. Ve aydınlanmaya ancak yalnızlık içinde ulaşabilirsiniz. Yalnızlık duygusunu kastetmiyorum. Yalnızlık duygusu yalnızlıktan kaçarken duyduğumuz, yalnız olmayı kabullenmeye hazır olmadığımız zaman hissettiğimiz bir duygudur. Yalnızlığı kabullenemezseniz kendinizi yalnız hissedersiniz. O zaman kalabalığın içine girersiniz ya da kendinizi unutmak için bir yolla kendinizi uyuşturursunuz. Yalnızlık kendi unutma sihrini yaratır. Eğer tümüyle yalnız olabilirseniz, sadece bir an bile yalnız olabilirseniz, ego ölür, "ben" ölür. Patlarsınız ve yok olursunuz. Ego yalnız kalamaz, yalnızca başkaları ile ilişkisi aracılığıyla var olabilir. Yalnız olduğunuzda ise bir mucize gerçekleşir. Ego zayıflar. Artık varlığını daha fazla sürdüremez. Yani yalnız olabilme yürekliliğini gösterdiğinizde yavaş yavaş egosuz hale gelirsiniz. Yalnız olmak çok bilinçli ve bilerek yapılan bir harekettir. İntihardan bile daha bilerek yapılır; çünkü ego yalnızlıkta Var olamaz ama intiharda olabilir. Bencil insanlarda intihar eğilimi daha fazladır. İntihar daima başka insanlarla ilintilidir. Asla bir yalnızlık hareketi değildir. İntihar, egoya zarar vermez. Aksine ego daha da vurgulanır. Daha güçlü olarak yeniden doğacaktır. Yalnızlıkta ise ego parçalanır. İlişki kuracağı hiçbir şey bulamaz, bu yüzden yaşayamaz. Dolayısıyla yalnız olmaya, mutlak yalnızlığa hazırsanız (kaçmadan ve gerilemeden, sadece yalnızlığı olduğu gibi kabul ederek) bu sizin için büyük bir fırsat olur. O zaman içinde büyük bir potansiyel taşıyan bir tohum olursunuz. Ama tohumun büyüyüp bir bitki olmak için kendini yok etmesi gerektiğini unutmayın. Ego bir tohumdur, bir potansiyeldir. O parçalandığında ilahi olan doğar. İlahi olan "ben" değildir, "Tanrı" da değildir; tekliktir, olandır. Yalnız olmakla o tekliğe ulaşırsınız. Bu tekliğin, bir oluşun yerine sahtelerini koyabilirsiniz. Hristiyanlar Bir olur, Müslümanlar Bir Olur. Bunlar yalnızca Tekliğin,gerçek "Bir" oluşun yerine geçen şeylerdir. Teklik ancak yalnız olmakla olur. _Kalabalık sizinle birlikte olduğu için kendinizi rahat hissedersiniz. Artık sorumluluk sizde değildir. Sorumlu herkestir, bu yüzden kimse sorumlu değildir. Burada bireysel bilinç mevcut değildir, yalnız grup bilinci vardır. Kalabalığın içinde geriler ve hayvanlaşırsınız. Kalabalık teklik duygusunun sahtesidir. Tek olan, durumunun, bir insan olarak sorumluluğunun, insan olmanın getirdiği zor görevlerin farkındadır ve bunların yerine sahtelerini seçmez. Gerçeklerle oldukları gibi yaşar, hayaller yaratmaz. Dininiz ve ideolojileriniz yalnızca hayallerden ibarettir ve yarattıkları tek olma duygusu hayalidir. Teklik ancak egosuzlukta gerçekleşir. Ego ise yalnızca, siz tamamen yalnız olduğunuzda ölür. Tümüyle yalnız olduğunuzda aslında yalnız değilsinizdir. O an patlama anıdır. Sonsuzluğa doğru patlarsınız. İşte bu, yalnızca bu, evrimdir. Ben buna devrim diyorum çünkü bilinçsiz değildir. Egolu ya da egosuz olabilirsiniz; seçim sizindir. _Bilinçlilik bireyseldir. Yalnız, bilinçsizlik toptandır. İnsanlar birey olduklarında bilinçli duruma geldiler. Bu anlamda insanlık yoktur, yalnız bireyler halinde insanlar vardır. Her insan kendi bireyselliğini anlamalı ve bunun sorumluluğunu üstlenmelidir. Yalnızlığı kabul etmek için ilk yapmamız gereken şey onunla yaşamayı öğrenmektir. Hayaller yaratmamalıyız, yoksa gerçeği asla bilemeyiz. Hayaller yaratılmış, yansıtılmış, geliştirilmiş gerçeklerdir ve asıl gerçeği görmenizi engeller. Yalnız olduğunuz gerçeği (bilgisi) ile yaşayın. O zaman bu bilgi ile aranızda hiçbir hayal olmaz ve gerçek size açıklanır. Bilinen her şeyin derinliklerine baktığınızda gerçeği bulursunuz. Bu nedenle sorumluluğunuzu, yalnız olduğunuzu bilerek yaşayın. Bu gerçekle yaşayabilirseniz patlama gerçekleşir. Zor bir yoldur ama yegane yol odur. Zorlukları aşarak, bu gerçeği kabul ederek patlama noktasına ulaşırsınız. Mutlak mutluluk ancak o zaman gelir. Hazır biçimde elinize verilirse, onu siz kazanmadığınız için değerini yitirir. Mutlak mutluğu hissetme kapasiteniz olmaz. Bu kapasite ise disiplinle oluşur. Taşıdığınız tüm sorumluluk nedeni ile her adımınızı disiplin içinde atarsınız. Artık sorumsuzca tek bir sözcük bile edemezsiniz. Yalnız olduğunuzun farkındaysanız, başkalarının acısını da fark edersiniz. O zaman tek bir sorumsuz eylem yapamazsınız çünkü sadece kendi adınıza değil başkaları adına da sorumluluk duyarsınız. Yalnız olduğunuz gerçeği ile yaşayabiliyorsanız, herkesin yalnız olduğunu da bilirsiniz. Bu durumda oğul babasının yalnız olduğunu bilir, kadın kocasının yalnız olduğunu, koca da karısının yalnız olduğunu. Bunu bir kere kavradıktan sonra şefkatli, sevecen olmamak mümkün değildir. ****** ****** _MEDİTASYON_ Boşluğa Giriş _Meditasyon, kişiliğin çiçek açmasıdır. _Meditasyon, dipsiz bir kuyudur. Son derece huzur verici ve bilinçlendiricidir. Boşluğun içinde olmaktır. Değişimdir. Artık dile gereksinim yoktur; dili bir kenara bırakırsınız. Bu bırakma bilinçlidir. Sessizliğin, sonsuz sessizliğin, farkındasınızdır. Onun bir parçası haline gelirsiniz, onunla bir olursunuz. Dipsiz kuyuyu "öteki" olarak değil, kendiniz olarak algılarsınız. Bilirsiniz ama şimdi siz bilgisiniz. Boşluğu izlersiniz ama artık izleyen izlenmektedir. Sözcükler ve düşünceler söz konusu olduğunda siz yalnızca izleyicisisiniz. Onlardan ayrısınız, bir tanıksınız ve onlar, "öteki." Sözcükler olmadığında siz boşluksunuz ama yine de bunun farkındasınız. Sizinle boşluğun arasında, bilinç ile var oluş arasında artık bir engel kalmamıştır. Engel olan sözcüklerdi. Şimdi var oluş durumundasınız. Bu meditasyondur: Varoluşla bir olmak, tümüyle _Boşlukların farkında olmak, ilahi olanla, var oluşla karşılaşmadır. Karşılaştığınızda ondan kaçmayın. Onunla olun. En başta korkutucu olabilir; bu kaçınılmaz. Bilinmeyenle yüz yüze gelinince korku ortaya çıkar çünkü bilinmeyen ölümdür. Bu nedenle boşluk karşısında ölümün size yaklaşmakta olduğunu hissedersiniz. Öyleyse ölü olun! Onun içinde olun, boşluğun içinde tamamen ölün. Yeniden canlandırılacaksınız. Sessizlik içinde ölümünüzü yaşadığınızda hayat yeniden canlanır. Ve siz ilk kez gerçekten yaşarsınız. İşte bunun için meditasyon bana göre bir metot değil bir işlemdir; bir teknik değil, bir kavrayıştır. Öğretilemez, ancak yolu gösterilebilir. Meditasyon konusunda bilgilendirilemezsiniz çünkü hiçbir bilgi aslında bilgi değildir; dışarıdan gelen bir şeydir. Meditasyon ise içinizin derinliklerinden gelir. _Meditasyon, basit anlamıyla bir teknik de değildir. Onu öğrenemezsiniz. O bir gelişmedir; tüm yaşamınızdan gelen, tüm yaşamınızın gelişmesidir. Meditasyon, olduğunuz şeye eklenebilen bir şey değildir. Size, ancak temel bir değişim ile, bir mutasyonla gelebilir. _Meditasyon, bir çiçek açmadır; bir büyümedir. Meditasyona doğru büyümelisiniz. Kişiliğin tümüyle çiçek açması doğru anlaşılmalıdır. Aksi halde insan kendisi ile oyunlar oynayabilir, zihinsel numaralar ile kendini oyalayabilir. Meditasyonun -onu bir metot olarak ele alırsanız- birtakım hileler, numaralar içerdiğini düşünmek temelde yanlıştır. İnsan zihinsel oyunlar oynamaya başladığında zihin yozlaşmaya başlar. Zihin, doğası açısından meditatif değildir. Meditasyonun oluşması için tüm zihnin değişmesi gerekir. Peki zihnin doğası nedir? Nasıl çalışır? Zihin her şeyi sürekli sözcüklere dönüştürür. Sözcükleri bilirsiniz, dili bilirsiniz ve düşünmenin kavramsal yapısını bilirsiniz ama bu düşünmek değildir. Tam aksine düşünmekten kaçmaktır. Bir çiçek görür ve onu sözcüklere dönüştürürsünüz. Ondan sonra da sözcükler birer engel haline gelir. Her şeyin sürekli sözcüklere dönüştürülmesi, sözcükler şeklinde var edilmesi meditatif zihni engeller. Bu nedenle meditatif bir zihin oluşturmanın ilk adımı her şeyi sürekli sözcüklere dönüştürdüğünüzü fark etmek ve bunu durdurmaktır. Gördüklerinizi yalnızca görün; sözcüklere dökmeyin. Var olduklarının farkında olun ama onları sözcüklere dönüştürmeyin. Bırakın şeyler ve insanlar dil olmadan var olsunlar. Bu yapması mümkün olmayan bir şey değildir, aksine doğaldır. Doğal olmayan şu andaki durumdur ama ona o kadar alışmışız ki, o kadar mekanik bir hale gelmiş ki, deneyimleri sürekli sözcüklere dönüştürdüğümüzün artık farkında değiliz. Güneşi görüyorsunuz, hissediyorsunuz ve anında onu sözselleştiriyorsunuz. Arada geçen süreç gözden kaçıyor. Güneşin doğmasının bir sözcük olmadığını anlamak gerekir. O bir olgudur, bir olandır. Zihin yaşananları otomatik olarak sözselleştirir. O zaman sözcükler sizinle yaşanılan arasına girer. _Meditasyon, sözcükler olmaksızın yaşamak demektir. Bazen kendiliğinden oluşur. Aşık olduğunuzda varlığını hissettiğiniz şey lisan değildir. İki aşık birbirleri ile yakın ilişkiye girdiklerinde sessizdirler. Bu, ifade edecekleri bir şey yok anlamına gelmez. Tam aksine ifade edilecek çok fazla şey vardır. Ama sözcükler asla ortaya çıkmaz; çıkamaz. Onlar ancak aşk bittiğinde gelir. İki aşık hiç sessiz kalamıyorsa bu aşkın öldüğü anlamına gelir. Aşkın geride bıraktığı boşluğu sözcüklerle dolduruyorlar demektir. Aşkı yaşarken sözcükler orada olamaz çünkü aşkın varlığı o derece güçlüdür, o derece içe işler ki dilin ve sözcüklerin engeli aşılır. Zaten genelde bu engeli yalnız aşk aşar. Meditasyon aşkın en yüksek noktaya ulaşmasıdır; tek bir insana değil, tüm var olana duyulan aşkın. Bana göre meditasyon sizi çevreleyen tüm varlıklarla canlı bir ilişkidir. Her duruma aşık olabiliyorsanız, o zaman meditasyon halindesiniz. _Meditasyon, negatif bir şeydir. Size bir şey eklemez; size eklenmiş şeyleri olumsuzlar. _Zihin bir araç olmalıdır, patron değil. Zihin patron olduğunda ortada meditatif olmama durumu vardır. Siz, sizin bilinciniz patron olduğunda, meditatif durum ortaya çıkar. Bu yüzden meditasyon zihnin işleyiş mekanizmalarını kontrol altına almaktır. _Bilinç var oluş ile birleştiğinde en derin anlamda fikir alışverişi ortaya çıkar ki, işte bu meditasyondur. _Meditasyon bir büyüme eylemidir, bir teknik değildir. Bir teknik her zaman için ölü bir şeydir ama bir eylem her zaman yaşayan bir şeydir. Büyür ve gelişir. _Dil, bilinci köreltir. Dil tekrarcıdır, bu yüzden can sıkıntısı yaratır. Var oluş asla kendini tekrarlamaz. Her gül yeni bir güldür, baştan aşağı yenidir. Daha önce hiç var olmamıştır, bir daha da olmayacaktır. Ama biz ona gül dediğimiz zaman "gül" sözcüğü bir tekrardır. Her zaman vardı ve her zaman da var olacaktır. Gülü adlandırdığınızda yeni olanı eski bir sözcükle öldürmüş oldunuz. _Var oluş daima gençtir, oysa dil daima yaşlıdır. Dil yoluyla var oluştan, yaşamdan kaçmış olursunuz çünkü dil ölüdür. Dilin içine ne kadar girerseniz o kadar ölü, o kadar körelmiş olursunuz. Bir bilgin tamamen ölüdür çünkü o dil ve sözcüklerden başka bir şey değildir. _Sözcükler fotoğraflara benzer. Canlı bir şeyi görüp onun resmini çekersiniz. Fotoğraf ölüdür. Ölü fotoğraflardan bir albüm oluşturursunuz. Meditasyonun içinde yaşamamış bir kişi ölü bir albüm gibidir. İçinde yalnız sözel resimler, ölü anılar vardır. Hiçbir şey, hiçbir zaman yaşanmamıştır; her şey yalnızca sözselleştirilmiştir. Meditasyon tam anlamı ile yaşamaktır ama ancak sessiz olduğunuzda tam anlamıyla yaşayabilirsiniz. _Mantralar aracılığı ile kendinizi hipnotize edebilirsiniz. Yalnızca tek bir kelimeyi tekrar ederek zihninizde öyle bir can sıkıntısı yaratırsınız ki, zihniniz uykuya dalar. Uyur ve bilinçsiz hale geçersiniz. "Ram-Ram-Ram" diye tekrarlayıp durursanız zihniniz uyur. O zaman dil engeli ortadan kalkar ama o sırada siz de artık bilinçsizsiniz. Meditasyon ortada dil olmaması demektir ama siz bilinçli olmalısınız. Yoksa var olanın tümü ile tam bir iletişim söz konusu olamaz. Ne mantraların yararı olur ne de ahenkle tekrarlanan sözcüklerin. _Oto-hipnoz, meditasyon değildir. Tam aksine oto-hipnotik durumda olmak bir gerilemedir. Dilin ötesine geçemez, gerisine düşer. Bu nedenle mantraları ve bütün bu teknikleri bırakın. Sözcüklerin orada olmadığı anların var olmasına izin verin. Sözcükler aracılığı ile dilden kaçmanız mümkün değildir. Öyleyse ne yapmalı? Gerçekte, anlamaktan başka yapabileceğiniz bir şey yok. Zihniniz karışıksa (kaos içindeyse) meditasyon durumunda değilsiniz, zihniniz sessiz değil. Bu yüzden sizden kaynaklanacak her şey daha fazla karışıklık yaratacaktır. Şimdi yapılabilecek tek şey beynin nasıl çalıştığının farkında olmaya başlamaktır. Hepsi bu kadar; yalnızca farkında olun. Farkındalığın sözcüklerle hiçbir ilgisi yoktur. O var oluşçu bir eylemdir, zihinsel bir işlem değildir. İlk yapılacak şey farkında olmaktır. Zihinsel faaliyetlerinizin ve beyninizin nasıl çalıştığının farkında olun. Zihnin işleyişinin farkında olduğunuz an, siz zihin olmaktan çıkarsınız; uzaktan gözlemleyen bir tanık, bir gözlemci olursunuz. Farkındalığınız arttıkça yaşanan ile sözcükler arasındaki boşluğun daha fazla farkına varacaksınız. Boşluklar hep oradadır ama siz onların o kadar farkında değilsiniz ki, asla görünmezler. Müzikte iki nota arasında daima bir boşluk, bir sessizlik vardır. Aralarında bir boşluk olmasaydı iki ayrı sözcük ya da iki ayrı nota olmazlardı. Sessizlik her zaman oradadır ama kimse onun farkında değildir, ona dikkat etmez, onu hissetmez. Farkındalık arttıkça zihin yavaşlar. Zihniniz daha çok farkında oldukça çalışması yavaşlar ve düşünceler arasındaki boşluklar büyür. İşte o zaman onları görebilirsiniz. Zihin de tıpkı bir film gibidir. Boşluklar oradadır. Zihninize ne kadar dikkat ederseniz onları o kadar çok görebilirsiniz. Tıpkı bir Geştalt (Geştalt: Tüm parçalarından farklı olan ve parçalarının hiçbirinde var olmayan özelliklere sahip bulunan bütün ç.n.) resmi gibidir; Zihinde de aynı şey olur. Sözcükleri görüyorsanız boşlukları, boşlukları görüyorsanız sözcükleri göremezsiniz. Her boşluğu bir sözcük, her sözcüğü de bir boşluk takip eder ama ikisini aynı anda görmeniz mümkün değildir. Boşluklara odaklandığınızda sözcükler kaybolur ve meditasyona geçersiniz. Yalnızca boşluklara odaklanmış zihin ise meditatiftir. Boşluklar birleşir ve tek bir boşluk haline gelirler. Meditasyon boşluğa odaklanmaktır. O zaman bütün Geştalt değişir. _Hintçe'deki mantra sözcüğünün anlamı telkindir, başka bir şey değil. Bunu meditasyon sanmak ciddi bir hata olur. Çünkü değildir. Buna inandığınız sürece gerçek meditasyonu arayamazsınız onun içinde ama hala bilincinde olmak. Zıtlık buradadır, paradoks budur. Hem bilinçli hem de onunla bir olduğunuz bir durum yaşadınız. _Genelde bir şeyin bilincinde olduğumuzda, o şey öteki olur. Bir şeyle özdeşleştiğimizde o şey öteki olmaz. Ama artık bilinçli değilizdir (örneğin öfkeliyken ya da seks yaparken). Ancak bilinçsizken onunla bir olabiliriz. Seksin bu kadar çekici olmasının nedeni, bir an için bir olunabilmesidir. Ama o anda siz bilinçsizsiniz. Bilinçsizliği istersiniz çünkü bir olmayı istiyorsunuz. Ama bir olmayı istedikçe daha da bilinçli olursunuz. O zaman seksin mutluluğunu duyamazsınız çünkü o mutluluk bilinçsizlikten kaynaklanıyordu. Meditasyon ise bilinçli bir oluştur. Cinselliğin aksi kutbudur. Seks bir kutuptur (bilinçsiz bir olma), meditasyon öteki kutuptur (bilinçli bir olma). Seks bir olmanın en alçak düzeyidir, meditasyon ise zirvesi. Aradaki fark bilinçliliktir. Batı artık meditasyona ilgi duyuyor çünkü seksin çekiciliği kalmadı. Bir toplum cinselliği bastırmadığında, ardından meditasyon gelir çünkü kısıtlanmamış cinsellik seksin romantizmi ve büyüsünü yok eder, seksin spiritüel yönü ölür. Seks fazlası ile yaşanıyor ama onun içinde bilinçsiz olmayı sürdüremiyorsunuz. Cinselliğin bastırıldığı bir toplum cinsel olmaya devam eder ama kısıtlanmamış, özgür bir toplum sonsuza dek cinsel kalamaz. Bunun aşılması gerekir. Bu yüzden bir toplum cinselse, meditasyona ilgi başlar. Bana göre seks açısından özgür olmak bir toplum için arayışa doğru atılan ilk adımdır. _Anlayış, yaşamdan kaynaklanır. Verilemez, aktarılamaz. Ben size anlayışımı veremem, yalnızca ondan söz edebilirim. Onu kendiniz bulmalısınız. Yaşamın içine dalmanız gerekiyor. Hata yapmanız, başarısız olmanız, pek çok hayal kırıklığı yaşamanız gerekiyor. Ama meditasyona giden yol hatalardan, düş kırıklıklarından ve gerçekten yaşayanlarla karşılaşmaktan geçer. Bu yüzden onun bir büyüme olduğunu söylüyorum. _Söylediklerimi gerçekten anlıyorsanız o zaman söylenmeyen hissedilebilir. Sözcükler olmadan iletişim kuramam ama ben sözcükleri kullandığım kadar sessizliği de kullanıyorum. Her ikisinin de farkında olmak zorundasınız. Yalnızca sözcükler anlaşıldığında olan iletişim değildir. Ancak boşlukların da farkında olduğunuzda tam iletişim olur. _İnsanın bir yerlerden başlaması gerekir. Her başlangıç sahte bir başlangıçtır ama gene de başlanmalıdır. Sahte başlangıçlarla, karanlıkta, el yordamı ile kapı bulunur. Yalnız gerçek başlangıcı bulduğunda başlamayı bekleyen, hiçbir zaman başlayamaz. Doğru yöne doğru sahte bir adım bile bir adımdır, bir başlangıçtır. _Araştırın, arayan olun, mürit değil. O zaman bir gurunun değil, yaşamın tümünün müridi olursunuz. O zaman yalnızca sözcükler öğreniyor olmazsınız. Spiritüel öğreti sözcüklerden değil boşluklardan ve her an sizi çevreleyen sessizliklerden gelir. Kalabalık içinde, markette, pazarda bile oradadırlar. Sessizlikleri, onların içindeki ve dışındaki boşlukları arayın ve bir gün meditasyon içinde olduğunuzu göreceksiniz. Meditasyon size gelir. Her zaman gelir; siz onu getirtemezsiniz. Ama onu aramak gerekir; çünkü yalnız arayış içindeyken ona açık ve savunmasız olursunuz. Ona ev sahipliği yaparsınız. Misafir meditasyondur. Onu davet eder ve beklersiniz. Hazır olan, arayan ve açık olan herkese gelir. _Ve bir guru aramayın çünkü gurular zarar verir. Size hazır reçeteler verenler dost değil düşmandır. "aradığın bende var" diyen herkese karşı uyanık olun. Onu bir yerlerden öğrenmeyin yoksa oyuna gelirsiniz. Zihin hep kolay olanı ister. Bu konudaki sömürüler de bundan kaynaklanır. Ortaya gurular ve guruluk çıkar ve spiritüel yaşamı zehirler. _Gerçeği ararken yanlışlar yapan insan daima affedilir. Bu var oluşun derinliklerinden gelen bir vaattir. ****** ****** _RÜYALAR_ _Bizim 7 tane bedenimiz vardır: 1) Fiziksel, 2) Eterik, 3) Astral, 4) Zihinsel, 5) Spiritüel, 6) Kozmik, 7) Nirvanik. Her bedenin rüya tipi farklıdır. Batıda fiziksel beden bilinç, eterik beden bilinçaltı, astral beden ise toplu bilinç olarak bilinir. _1_Fiziksel_ _Fiziksel beden kendi rüyalarını yaratır. Mideniz bozulduysa belirli bir rüya oluşturulur. Sağlıksızsanız, ateşiniz varsa fiziksel beden yine buna göre rüyalar yaratır. Kesin olan bir şey vardır: Rüya bir rahatsızlıktan doğar. Rüyalar fiziksel rahatsızlıktan olduğu kadar dış etkenlerle de ortaya çıkabilir. Uyurken bacaklarınıza ıslak bir kumaş değiyorsa rüyanızda bir nehiri geçtiğinizi görebilirsiniz. Yastığınız göğsünüzün üzerindeyse birisinin üstünüze oturduğunu ya da üzerinize bir taş düştüğünü görebilirsiniz. Bunlar fiziksel bedenin rüyalarıdır. _2_Eterik_ _Eterik (ikinci) beden kendine özgü biçimde rüya görür. Bu eterik rüyalar Batı psikolojisinde pek çok karmaşaya neden oldu. Freud yanıldı ve bunların bastırılmış arzulardan kaynaklandığını sandı. Bastırılmış arzulardan doğan rüyalar vardır ama bu rüyalar ilk bedene aittir, fizikseldirler. Fiziksel arzuları bastırdıysanız, örneğin oruç tuttuysanız, rüyanızda kendinizi kahvaltı ederken görebilirsiniz. Ya da seksi bastırdıysanız, rüyanızda seksüel fanteziler yaşayabilirsiniz ama bu rüyalar ilk bedene aittir. Eterik beden, psikolojik soruşturmaların dışında kalmıştır. Bu yüzden bu rüyaları ilk bedene, yani fiziksel bedene aitmiş gibi yorumlanır. Bunun sonucunda ortaya büyük bir karmaşa çıkıyor. Eterik beden rüyalarda yolculuklar yapabilir. Bedeninizi kolayca terk edebilirsiniz. Bu deneyimi ancak bir rüya olarak anımsarsınız ama bu fiziksel bedenin gördüğü bir rüya gibi değildir. Siz uyurken eterik bedeniniz çıkıp gidebilir. Fiziksel bedeniniz olduğu yerde kalır ama eterik bedeniniz uzayda yolculuk yapabilir. O, mekanla kısıtlı değildir. Onun için mesafe kavramı da yoktur. Bunu anlayamayanlar, eterik bedenin varlığını kavrayamayanlar bunu bilinçsizliğin yarattığı bir olgu olarak düşünebilirler. O zaman onlara göre psikolojik anlamda rüya görmek "bilinçsizce" olur. Yanlış; böyle değildir. Bunlar fiziksel etkenler sonucu görülen rüyalar kadar bilinçlidir ama farklı bir boyutta bilinçlilik söz konusudur. Eterik bedeninizin farkında olduğunuzda o boyuttaki rüya bilinçli hale gelir. Fiziksel rüyalar dış etkenlerle oluşturulabildiği gibi eterik rüyalar da bilerek yaratılabilir. Eterik vizyonları, rüyaları yaratmanın bir yolu mantra yöntemidir. Belirli bir mantra ya da belirli bir nada (eterik merkezde duyulan, tekrarlanan bir sözcük) eterik rüyalar yaratabilir. Pek çok metot vardır. Ses bunlardan yalnızca biridir. Sufiler, eterik vizyonlar yaratmak için parfüm kullanırlardı. Belirli bir parfüm belirli bir rüya yaratabilir. Renkler de yardımcı olur. Aynı şekilde, bir kişi derin meditasyon halindeyken bir takım renkler görür; hiç bilinmeyen parfümler yani güzel kokular, sesler ve müzik duyar ve hissederse, bunlar da eterik bedenin rüyalarıdır. Spiritüel vizyon denilen şeyler eterik bedenin olgularıdır; eterik rüyalardan başka bir şey değildirler. Müritlerinin karşısında beliriveren gurular aslında eterik yolculuk yapıyorlar, eterik rüyalar görüyorlar. Ama bizler zihnin yalnız tek bir fiziksel boyuttaki varlığını araştırdığımız için bu rüyaları ya fiziksel dilde yorumluyoruz ya hiç ilgilenmiyoruz ya da bilinçaltına itiyoruz. _Bir şeyin bilinçaltına ait olduğunu söylediğimizde aslında onun hakkında bir şey bilmediğimizi söylüyoruz. Gerçekte yaptığımız bir aldatmacadan başka bir şey değil. Hiçbir şey bilinçsizce yapılmaz. Her şey ya bilinçlidir ya da bilincin daha derin bir boyutunda olur. Fiziksele göre eterik bilinçsizdir; eterik için ise astral. "Bilinç" bilinen demektir; "bilinçsiz" ise -henüz- bilinmeyen. _3_Astral_ _Bir de astral rüyalar var. Astral rüyalarınızda daha önceki yaşamlarınıza dönersiniz. Bu üçüncü boyutta rüya görmektir. Bazen sıradan bir rüyada hem eterik bir bölüm hem de astral bir bölüm bulunabilir. Rüya o zaman karışık bir hal alır, çözümleyemezsiniz. _Aynı anda var olan yedi tane bedeniniz olduğu için bazen boyutlar birbirinin içine girebilir ve anlamanız mümkün olmaz. Demek ki sıradan rüyaların içinde bile küçük küçük eterik ve astral bölümler olabiliyor. İlk beden, yani fiziksel olan ne zamanda ne de mekanda yolculuk eder. Bulunduğunuz zaman ve fiziksel durum içinde kalmak zorundasınız. Diyelim ki saat gecenin onu. Fiziksel bedeniniz ancak orada rüya görebilir, öteye geçemez. Eterik bedeninizin içindeyseniz mekanda yolculuk edebilirsiniz ama zamanda edemezsiniz. Her yere gidebilirsiniz ama saat hala gecenin onudur. Yalnızca mekanda yolculuk yapabilirsiniz. Astral, yani üçüncü boyutta ise hem zamanda hem de mekanda yolculuk yapabilirsiniz. Astral beden için zaman bir sınır değildir ama yalnız geçmişe gidebilir. Geleceğe gidemez. Astral zihin amipten insana kadar sonsuz sayıda geçmişlere gidebilir. Jung ekolü astral zihne toplu bilinç der. Bu sizin geçmiş yaşamlarınızın tarihçesidir. Bunlar bazen sıradan rüyalara da sızarlar ama genellikle bu hastalıklı durumlarda olur. Bir kişi akıl hastası ise normalde birbirinden ayrı olan ilk üç beden karışmıştır. Rüyalarında geçmiş yaşamlarını görür ama kimse ona inanmaz. Zaten kendisi de inanmaz, yalnızca bir rüya der geçer. Aslında bu fiziksel değil, astral boyut rüyalarıdır. Ve Astral rüyalar çok anlamlı ve önemlidir. Ama üçüncü beden yalnızca geçmiş hakkında rüyalar görebilir, gelecekte neler olacağını göremez. _Yalnızca astral rüyaların değil, gerçek astral bedenin farkına vardığınızda ise ölüm korkusunu aşarsınız. O sınırdan sonra insan, ölümsüzlüğünün farkına varır. Ama astral deneyim gerçek değil de rüya ise, o zaman sizi büyük bir ölüm korkusu sarar. İşte, gerçek ile rüya arasındaki farkı kesin olarak anlamanıza yarayacak olan nokta budur: Ölüm korkusu. Ruhun ölümsüz olduğuna kendini inandıran bir kişi astral bedende neyin gerçek ve neyin astral rüya olduğunu anlayamaz. Ölümsüzlüğe inanmamak gerekir; onu bilmek gerekir. Ama bilmeden önce kişinin bu konuda şüpheleri, ikilemleri olmalıdır. Ancak o zaman gerçekten biliyor musunuz, yoksa kendinizi mi inandırıyorsunuz, anlarsınız. _4_Zihinsel_ _Dördüncü beden zihinseldir. Hem geleceğe hem de geçmişe yolculuk yapabilir. Ortada bir tehlike varsa sıradan bir kişi bile geleceği görebilir. Sevdiğiniz, yakınınız olan bir kişi ölmek üzereyse bu mesaj size sıradan bir rüyada da iletilebilir. Başka rüya boyutlarını ve başka olasılıkları bilmediğiniz için mesaj size sıradan bir rüyada iletilmiştir. _Her bedenin kendine özgü sembolleri vardır. Bu yüzden bir rüya bir bedenden diğerine geçerken bu semboller geçtiği bedenin diline tercüme edilir. Bunun sonucunda her şey anlaşılmaz bir hale gelir. _Dördüncü bedende açık seçik bir biçimde rüya görmekteyseniz -başka bir bedenden değil doğrudan bu bedenden kaynaklanan bir rüya- o zaman geleceği görebilirsiniz. Ama yalnız kendi geleceğinizi; başka birinin geleceği size kapalıdır. Dördüncü beden için geçmiş ve gelecek şimdidir. Geçmiş ve gelecek "şimdi"de birleşmiştir. _Dördüncü -zihinsel- bedende rüya ile gerçek birbirine komşudur. Birbirlerine o denli benzerler ki onları karıştırmak çok kolaydır. Zihinsel beden gerçek kadar gerçekçi rüyalar görebilir. Böyle rüyaları oluşturmanın metotları da vardır; yoga ve tantrik metotlar ve diğerleri gibi. Yalnızlık ve karanlık içinde yaşayan, oruç tutan kişiler bu dördüncü tip zihinsel rüyaları yaratabilirler. Bunlar bizi çevreleyen gerçeklerden daha gerçek görünebilir. Dördüncü bedende zihin tümüyle yaratıcıdır. Maddesel sınırlar ve hiçbir nesnellikle kısıtlı değildir; her şeyi tam bir özgürlük içinde yaratır. Şairler, ressamlar bu dördüncü tip rüyalar içinde yaşarlar, tüm sanat eserleri dördüncü tip rüyalarda üretilir. Dördüncü bedende kişi zihnin yarattığı her şeyin tam anlamı ile farkında olmalıdır. Hiçbir şeyi yansıtmamalıdır aksi halde yansıtmalar kaçınılmazdır. Hiçbir şeyi dilememelidir, aksi halde o dilek gerçekleşebilir; bunun için her olanak mevcuttur. Dilek gerçekleşecektir. Hatta yalnızca içsel olarak değil, dışta da gerçekleşecektir. Dördüncü bedende zihin son derece güçlüdür, son derece berraktır çünkü dördüncü beden zihin için en son sığınaktır. Bunun ötesinde, zihnin olmadığı boyut başlar. _Zihin dördüncü bedenden kaynaklandığı için istediğiniz her şeyi yaratabilirsiniz. İnsan kendine sürekli olarak arzunun, hayal gücünün, imgelerin, guruların ve Tanrı'nın olmadığını hatırlatmak zorundadır. Aksi halde bunların tümü sizin tarafınızdan yaratılacaktır. Yaratıcı siz olursunuz! Onları görmek o derece mutluluk vericidir ki onları yaratmaktan kendinizi alıkoymak çok zordur. Sadhakanın –arayanın önündeki son engel işte budur. Bunu aşabilirse daha fazla engelle karşılaşmayacaktır. _Kendinizin dördüncü bedende yalnızca bir gözleyici olduğunuzu unutmazsanız, o zaman neyin gerçek olduğunu bilirsiniz. Yoksa rüyalar görmeye devam edersiniz. Hiçbir gerçek bu rüyalarla yarışamaz. O kadar coşku duyarsınız ki, hiçbir coşku onunla kıyaslanamaz. Bu yüzden insan, duyulan vecdin, mutluluğun ve ne çeşit imgeler gördüğünün sürekli farkında olmalıdır. Bir imge ortaya çıktığı an, dördüncü zihin ondan bir rüya oluşturmaya başlar. Bir imgeyi bir diğeri izler ve rüyaya kapılırsınız. _5_Spiritüel_ _Beşinci, yani spiritüel beden kişisel boyutun ve zaman boyutunun sınırlarını aşar. Artık sonsuzluktasınız. Rüya sizin değil, tüm varoluşun geçmişi hakkındadır. Geleceği kapsamaz. Bütün mitolojiler bu beşinci bedenden kaynaklanmıştır. Hepsi aynıdır. Semboller değişiktir, öyküler biraz farklıdır ama ister Hristiyan, ister Hindu, ister Musevi ve ister Mısır mitolojisi olsun birbirleri ile paraleldir. Dünyanın nasıl yaratıldığını anlatanlar temelde birbirinin aynıdır. Örneğin büyük tufanın öyküsü dünyanın her yerinde mevcuttur. Bu tufanın izleri ve kanıtları yok ama mitolojilerde yer alıyor. Beşinci zihinde, yani spiritüel bedende onun kayıtları var. Bu zihin büyük tufanı rüyasında görebiliyor. İçinizin derinliklerine indikçe rüyalar daha fazla gerçeklik kazanır. Fiziksel rüyaların da kendi gerçeklikleri vardır ama bu kadar gerçek değillerdir. Eterik daha gerçektir, astral ise ondan daha fazla gerçektir. Zihinsel gerçeğe yaklaşır ve sonunda beşinci bedende rüyalarınız tümüyle gerçekçi olur. Gerçeği bilmenin yolu budur. Buna rüya adı vermek doğru değildir. Yine de rüyadır çünkü objektif gerçek yoktur. Kendi içinde objektiftir ama sübjektif bir deneyimdir. Beşinci bedenlerini gerçekleştirmiş iki kişi birlikte rüya görebilir. Beşinci bedenden önce bu mümkün değildir. Normalde ortak bir rüya görülemez ama beşinci bedenden sonra çok sayıda insan aynı rüyayı görebilir. Rüyalar böylece -bir anlamda-objektif hale gelir. Kıyaslamalar yapılabilir. Beşinci bedenle rüya gören pek çok insanın aynı mitolojileri bilmelerinin nedeni budur. _Beşinci bedende gerçek ile rüya bir olur. Her ikilik ortadan kalkmıştır. Artık hiçbir farkındalık söz konusu değildir. Farkında değilken bile farkında olmadığınızın farkında olursunuz. Rüyalar artık gerçeğin bir yansıması olmuştur. İkisi arasında fark vardır ama ayrım yoktur. Aynadaki yansımama baktığımda ben ve yansımam aynıyız ama farklıyız. Ben gerçeğim, yansımam ise değil. Beşinci zihin çeşitli kavramlar yarattığında kendini tanıdığını sanabilir çünkü aynadaki yansımasını görmüştür. Kendini tanır ama gerçekte olduğu gibi değil, yalnızca yansımasında gördüğü gibi. Tek fark budur ama bu aynı zamanda tehlikeli bir şeydir. Tehlike, yansımanın size yeterli gelmesi ve aynada gördüğünüzü gerçek olarak kabul etmeniz olasılığıdır. Bu, beşinci beden açısından gerçek bir tehlike oluşturmaz; altıncı beden için tehlikelidir. Kendinizi yalnızca aynada gördüyseniz, beşincinin sınırını aşıp altıncıya geçemezsiniz. Bir aynanın içinden hiçbir yere geçemezsiniz. Bu yüzden beşincide takılıp kalmış pek çok insan vardır. Sonsuz sayıda ruhun olduğunu ve her ruhun ayrı bir kişiliği olduğunu söyleyenler bu insanlardır. Kendilerini tanımış ve bilmişlerdir; ama ayna aracılığı ile, doğrudan değil. Bu ayna nereden kaynaklanıyor? Oluşturulan bazı kavramlardan: "Ben ruhum. Ölümsüz ve ebedi. Ölümün ve doğumun ötesindeyim." Kendini ruh olarak algılamak –biliş olmadan- aynayı yaratır. Kendinizi olduğunuz gibi bilmez, kavramlarınızın aynasında gördüğünüz gibi bilirsiniz. Bunun şöyle farkına varabilirsiniz: Bilgi size bir ayna aracılığı ile geliyorsa, bu bir rüyadır. Doğrudan geliyorsa o zaman gerçektir. Tek fark budur ama bu çok önemli bir farktır, arkada bıraktığınız bedenlerle değil, henüz ulaşmanız gereken bedenlerle ilgilidir. _Peki, kişi beşinci bedende rüya mı görüyor yoksa yaşadıkları gerçek mi, nasıl anlayacak? Bunun tek bir yolu var: tüm kutsal kitapları bir kenara bırakın. Tüm felsefeleri terk edin. Ortada bir guru da olmamalı, yoksa o guru aynanız olur. Bu noktadan itibaren tamamen yalnızsınız. Hiçbir rehberiniz olmamalı, yoksa o rehber bir ayna haline gelir. Bu noktadan sonra tam ve mutlak bir yalnızlık vardır. Yalnızlık duygusu değil; tek başınalık. Yalnızlık duygusu hep başkaları ile, tek başınalık ise kişinin kendisi ile ilintilidir. Benimle başka hiç kimse arasında bir bağ olmadığında yalnızlık duyarım ama ben olduğumda tek başınayım. Artık kişi her anlamda tek başına olmalıdır; Ne sözcükler, ne kavramlar, ne Hristiyanlık, ne Hinduizm olmaksızın; Buda, İsa, Krishna ve Mahavir olmaksızın. Kişi artık tek başına olmalıdır, yoksa var olan her şey bir ayna haline gelir; çok sevilen, çok değerli ama çok tehlikeli bir ayna. Tamamen yalnız olduğunuzda yansıyabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Bu yüzden beşinci beden meditasyon demektir. Bunun anlamı hiçbir zihinselliğin olmadığı mutlak yalnızlıktır, zihinsizliktir. Zihin de bir ayna olacağından ortada zihin ve düşünme olmamalıdır. _6_Kozmik_ _Altıncı, yani kozmik bedende, bilinç/bilinçaltı, madde/zihin eşiğini aşarsınız. Ortada hiçbir belirginlik kalmaz. Altıncı bedenin rüyaları kozmos hakkındadır. Bilinçlilik eşiğinden öteye geçtiğinizde bilinçsiz dünya da bilinçli hale gelir. Artık her şey canlı ve bilinçlidir. Madde dediğimiz şey bile artık bilinçliliğin bir parçası olur. En yüce sistemleri ve dinleri yaratanlar bu kozmik boyutta rüya görenlerdir. Zihin ve madde birleşmiştir ama var oluş ile olmayış, olmak ile olmamak hala ayrıdır. İşte sonuncu engel budur. _Altıncı bedende ayna yoktur. Şimdi yalnız kozmik olan vardır. Siz kayboldunuz. Artık yoksunuz; rüya gören yok oldu. Ama rüya gören olmadan da rüya var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Bir zihin bir düşünen yoktur, bir yoktur. O zaman ne biliniyorsa, o bilinir. O, bilginiz haline gelir. Yaratılış hakkındaki mitolojiler ortaya çıkar. Gözünüzün önünden geçerler. Siz durağansınız. Her şey gelip geçmektedir. Onları yargılayacak, rüya görecek kimse yoktur. _Ama olmayan bir akıl hala var. Yok edilmiş bir zihin hala var, kişisel olarak değil kozmik bütünlük olarak. Siz yoksunuz ama Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir. Rüyayı gören tümdür, siz değilsiniz. Artık tek ayırım rüyanın pozitif olup olmadığıdır. Pozitif ise bir hayaldir, bir rüyadır çünkü nihai bir biçimde var olan yalnız negatiftir. Her şey bu biçimsizliğin bir parçası olduğunda, her şey orijinal kaynağına döndüğünde, her şey vardır ve aynı zamanda da yoktur. Geriye kalan tek faktör pozitiftir. Aşılması gerekir. İşte bu nedenle altıncı bedende pozitif kaybolursa, yedinciye girersiniz. Altıncının gerçeği yedinciye açılan kapıdır. Ortada pozitif hiçbir şey yoksa -ne mitoloji ne de bir imge- rüya terk edilmiştir. Artık yalnızca olan vardır; olduğu gibi. Artık var oluştan başka hiçbir şey yoktur. Şeyler yoktur, yalnızca kaynak vardır. Ağaç yoktur ama tohum vardır. Bu tip zihne ulaşanlar buna tohumlu samadhi adını verdiler. Her şey yitirilmiştir, her şey orijinal kaynağına, kozmik tohuma dönmüştür. Ama tohumda bile rüya görmek mümkündür. Bu yüzden tohumun da yok edilmesi gerekir. _7_Nirvanik_ _Yedinci, nirvanik beden ise pozitifin ötesine, hiçliğe sıçrar. Onun kendine özgü rüyaları vardır. Bunlar var olmayış, hiçlik ve boşluk rüyalarıdır. Evet arkada bırakılmıştır. Artık hayır bile hayır değildir; hiçlik, hiçbir şey demek değildir; hiçbir şey daha da sonsuzdur. Pozitifin sınırları olması gerekir, o sonsuz olamaz. Yalnızca negatif sınırsızdır. Yedinci bedenin rüyalarında semboller, formlar yoktur. Var olan formsuzdur. Ses yoktur, sesi olmayan vardır; mutlak sessizlik hüküm sürer. Bu rüyalar mutlaktır, sonsuzdur. _Yedincide ne rüya ne de gerçek mevcuttur. Ancak rüya görmek mümkün olduğu sürece gerçek bir şeyi görebilirsiniz. Rüya görülemiyorsa ne gerçek ne de hayal var olabilir. Bu yüzden yedinci merkezdir. Artık rüya ve gerçek bir oldular. İkisi arasında bir fark kalmadı. Hiçliği ya bilirsiniz ya da rüyasını görürsünüz ama hiçlik hep aynı kalır. Rüyamda sizi görüyorsam bu hayal kapsamına girer. Karşımdaysanız ve sizi görüyorsam bu gerçektir. Ama rüyamda sizin yokluğunuzu görüyorsam ya da siz karşımda yokken yokluğunuzu görüyorsam, bu ikisi arasında bir fark yoktur. Rüyanızda herhangi bir şeyin yokluğunu gördüğünüzde bu rüya gerçek yokluğun kendisi ile aynı olur. Ancak pozitif anlamda gerçek bir fark mevcuttur. Yani altıncı bedene kadar farklılık vardır. Yedinci bedende yalnızca hiçlik hüküm sürer. Tohum bile yoktur. Bu nirbeej samadhi, yani tohumsuz samadhidir. Artık rüya görmek mümkün değildir. *** _Siz merkeze yaklaştıkça -içine girdiğiniz beden yükseldikçe rüya ile gerçek birbirine daha fazla yaklaşır. Tıpkı bir çemberin sınırlarından merkeze uzanan çizgilerin merkez noktasına doğru birbirine yaklaşması gibi. Aynı şekilde fiziksel bedeni çemberin üzerinde düşünürsek, onun rüyaları ile gerçekleri birbirinden son derece uzak noktalardadır. Onun rüyaları yalnızca fantezilerdir. _Japa (bir mantranın tekrarlanması) gibi içsel metotlar dış dünya ile bağlantınızı keser. Uykuya dalarsanız, sürekli tekrarlamalar hipnotik bir uyku durumu yaratır. O zaman rüya görmeye başlarsınız. *** _Özetle, yedi tip rüya ve yedi tip gerçek vardır. Bunlar birbirinin içine sızarlar. Bu da insanın aklını son derece karıştırır. Ama bu yedisini birbirinden ayırabilirseniz, bu konuda bir kesinliğe varırsanız, sonuç çok iyi olur. Psikoloji hala rüyalar konusunda çok yetersiz kalıyor. Tüm bilinen fiziksel, bazen de ruhsal yön. Ama ruhsal yön bile fiziksel nedenlerle açıklanıyor. Jung, Freud'dan biraz daha derine indi ama o da insan beynini mitolojik ve dini açılardan ele aldı. Yine de tohumu anladı. Batı psikoloji biliminin gelişmesi Freud'un değil, Jung'un ilkeleri ile mümkündür. Freud bir öncüydü ama bir öncü kendi buluşlarına takılıp kalırsa gelişmenin önünde bir engel haline gelir. Artık Freud'un modası geçti ama Batı psikolojisi hala onun başlattığı akıma takılıp kalmış durumda. Artık Freud tarihe gömülmeli. Psikolojinin ileri götürülmesi gerekiyor. _Bilinçli bir zihinle rüya görmeye başlayın. Ancak rüyalarınızda bilinçli olduğunuzda gerçeği bilebilirsiniz _Bedeninizin çalışmasının, derindeki hislerinin, müziğinin ve sessizliğinin farkında olmalısınız. Beden bazen sessiz, bazen gürültülü, bazen de gevşemiş durumdadır. Her durumdaki duygular birbirinden o kadar farklıdır ki, onların farkında olmamak bir kayıptır. Uyumaya başladığınızda, sabah uyanırken bedeninizde kolayca fark edilmeyen sessiz değişiklikler olur. Bunların farkında olmalısınız. Sabahları uyandığınızda gözlerinizi hemen açmayın. Uykunuz bittiğinde bedeninizin farkında olun. Gözlerinizi kapalı tutun. Neler oluyor? İçinizde büyük değişiklikler oluşmakta. Uyku sizi terk ediyor, uyanıklık geliyor. Sabahları güneşin doğuşunu gördünüz ama bedeninizin doğuşunu hiç görmediniz. Bu doğuş da çok güzeldir. Bedeninizin de bir sabahı ve bir akşamı var. Buna Sandhya denir; dönüşüm, değişim anı. Uyumaya başladığınızda neler olduğunu sessizce izleyin. Uyku size geliyor. Bunun farkına varın! Ancak böyle fiziksel bedeninizin farkında olabilir ve fiziksel rüyanın ne olduğunu anlayabilirsiniz. O zaman sabah olduğunda hangi rüyanın fiziksel, hangisinin fiziksel olmadığını anlarsınız. Derindeki duyguları, ihtiyaçları ve bedeninizin ritmini tanırsanız, onlar rüyalarınıza yansıdığında kullandıkları dili anlayabilirsiniz. Bizler kendi bedenimizin dilini bilmiyoruz. Bedenin kendine has bir bilgeliği vardır. Binlerce ve binlerce yıllık deneyime sahiptir. Benim bedenim annemin, babamın, onların anne ve babasının ve tüm atalarımın deneyimlerini taşıyor. _Rüya görmek çok önemli bir konudur; hala keşfedilmemiş, bilinmeyen, gizemli bir konu. Gizli bilgilerin bir bölümü rüyalar hakkındadır. Ama artık gizli olan her şeyin açığa çıkarılmasının vakti geldi. Şu ana kadar gizlenenler gizli kalmaya devam ederse artık tehlikeli olacaklar. Geçmişte bazı şeylerin gizli kalması gerekiyordu çünkü bilgi, cehaletin eline düştüğünde tehlikeli olur. Aynı şekilde ruhsal alanda da eskiden Doğuda pek çok şey biliniyordu. Ama bu bilgiler cahil insanların eline düştüğünde tehlikeli olacaklardı. Bu yüzden anahtar gizlendi. Bilgiler gizlendi, gizem dünyasına saklandı. Kişiden kişiye büyük ihtiyatla aktarıldı. Ama artık bilimdeki ilerlemeler nedeniyle onların açıklanması gerekiyor. Ruhsal ve gizemli gerçekler saklı kaldığı sürece bilim tehlikeli olacak. Ruhsal bilgiler ile bilim başa baş gitmeli. Rüyalar gizem boyutunun en önemli unsurlarından biridir. Bu konuda farkındalığınızı geliştirmeye başlamanız için bir şeyler anlattım ama tüm bilgileri açıklamadım. Bu ne gerekliydi ne de bir yararı olurdu. Bu nedenle boşlukta bıraktığım noktalar oldu. Bu yola girdiğinizde o boşluklar kendiliğinden dolacak. Ben yalnızca en üst katmana değindim. Bu sizin bu konuda bir teori geliştirmeniz için yeterli değil; ama başlamanıza yeterli. ****** ****** _İLAHİ OLANA GİDEN 3 ADIM: SEVGİ, SEKS, DUA_ _Seks enerjisi diye bir şey yoktur. Bir enerji vardır ve hep aynıdır. Seks, enerjinin boşaltım ve kullanım yollarından biridir. Tek bir yaşam enerjisi vardır ama pek çok şekilde ortaya çıkabilir. Yaşam enerjisi başka bir yöne aktığında seks olmaz ama bu yüceltme değil, dönüşümdür. Seks, yaşam enerjisinin en alt düzeyde kullanımıdır. Seks her şey olduğunda, tüm yaşam ziyan edilmiş olur ve yıkıcı hale gelir. Bu bir temel attıktan sonra üstüne ev inşa etmek yerine üst üste temeller atmaya benzer. _Seks yalnızca bir yoldur, amaç değil. Yollar ise yalnızca amaçlar başarılıyorsa anlamlıdır. Seks hayatın merkezi haline gelmişse (ki artık öyle oldu) yollar amaçlara dönüşür. Amaç haline geldiği anda spiritüel boyutu yitirilir. Ama seks meditatif hale gelirse işte o zaman spiritüel boyuta yönelir. Bir basamak, bir sıçrama tahtası olur. _Yüceltmeye gerek yoktur çünkü enerji ne cinseldir ne de spiritüel. Enerji daima doğaldır. Tek başına isimsizdir. Aktığı kapıya göre isim alır. Bu isim enerjinin değil, onun aldığı biçimin adıdır. "Cinsel enerji" dediğinizde bu enerjinin seks yoluyla boşaltıldığı biyolojik kapının adı olur. Aynı enerji ilahi olana doğru aktığında spiritüel enerji olur. _Enerjinin kendisi nötrdür. Biyolojik olarak ifade edildiğinde sekstir. Duygusal olarak ifade edildiğinde sevgi olur, nefret olur, öfke olur. Entelektüel olarak ifade edildiğinde bilim olur, edebiyat olur. Beden içinde hareket ederken fiziksel, zihin içinde hareket ederken zihinsel olur. Aradaki farklar enerjinin farklılığı değil, kullanış biçimlerinin farklılığıdır. Seks yolu kullanılmadığında enerji yeniden saf haline döner. Enerji her zaman saftır. Seks yüceltilmez, aşılır. Bir üst düzey mutluluk olasılığı ortaya çıktığında alt düzey mutluluklar önemini yitirir. Solar ve yok olurlar. Onları bastırmak ya da onlarla savaşmak zorunda değilsiniz. Kendiliklerinden erirler. _Bir enerji ile savaştığınızda, kendinizle savaşırsınız. Kazanan olmaz. Kazandığınızı sanırsınız ama seks kazanmıştır. Bu hep böyledir. Seks olmadığı zamanlar onu kontrol ettiğinizi düşünürsünüz. Hemen ardından yine seksin çekimini hissedersiniz ve kazandığınızı sandığınız her şeyi yitirirsiniz. Hiç kimse kendi enerjisi ile savaşıp kazanamaz. _Yüceltme çirkin bir kelimedir. Düşmanlık ve çatışma anlamlarını içerir. Seks olduğu gibi kabul edilmelidir. O yalnızca yaşamın devamına biyolojik bir temel oluşturur. _Seks o kadar güçlü bir dürtüdür ki ilahiye ulaşmadan onu aşmak mümkün değildir. Brahmacharya bu yüzden birinin ilahiye ulaşıp ulaşmadığının ölçütü olmuştur. O kişi için artık seks, normal insanlar için taşıdığı anlamda, yoktur. Bu seksi terk etmekle ilahi olana varırsınız demek değildir. Aksini düşünmek yanılgı olur. Pırlantaları bulan taşları yere atar ama tersini yapmaz. Taşlarınızı fırlatıp atabilirsiniz ama bu, bunun ötesinde bir şeyler başardığınız anlamına gelmez. Bu durumda ikisi arasında bir yerdesinizdir. Zihniniz bastırılmıştır, aşılmış değil. Seks, içinizi bir cehenneme dönüştürene kadar fokurdar durur. Bu seksin ötesine geçmek değildir. Seks bastırıldığında çirkin, hastalıklı, nörotik bir şeye dönüşür. Sapkınlık olur. Sekse karşı -güya- dinsel bu tutum sapkın bir cinsellik ve cinsel yönden tümüyle nörotik toplumlar yarattı. Ben buna karşıyım. Seks biyolojik bir gerçektir, yanlış bir şey değildir. Bu yüzden onunla savaşmayın; yoksa sapkın hale gelir ve sapkın cinsellik ileri doğru bir adım değildir. Normalin altına düşmüştür; deliliğe doğru bir adımdır. Seks çok fazla bastırıldığında, artık daha fazla ertelenemez hale gelir ve patlar; bu patlamada siz kaybolursunuz. Siz insan özelliklerinin tümüsünüz, tüm olasılıklarsınız. Cinsellik gerçeği sağlıklıdır ama aşırı derecede bastırıldığında sağlıksız hale gelir. İlahi olana normalden yola çıkmak çok kolaydır ama nörotik bir zihinle yola çıktığınızda aşırı bir tutku oluşur, o yolda ilerlemek mümkün olmaz. İlk önce sağlıklı ve normal olmalısınız. Seks daha sonra, en sonunda aşılabilir. Seksi tanıyın! Onu bilinçli olarak yaşayın! Yeni bir kapı açmanın sırrı budur. Cinselliğe bilinçsizce dalarsanız yalnızca biyolojik evrimin ellerinde bir araç olursunuz; ama seks eyleminde bilinçli olabilirseniz bu bilinçlilik derin bir meditasyona dönüşür. Bunu başarabildiğinizde hayatta hiçbir eylemi bilinçsizce yapmazsınız çünkü hiçbir eylem seks kadar yoğun değildir. _Gerçekte seks kadın ve erkek arasında bir diyalog değildir. Erkeğin kadın, kadının erkek aracılığı ile doğa ile diyalogudur. Bir an için kozmik akışın, göksel uyumun içinde, bütünle bir olursunuz. Erkek bütün değildir, kadın da bütün değildir. Bir bütünün iki parçasıdırlar. Bu yüzden seks eylemi ile birleştiklerinde her şeyin en derin doğası ile, Tao ile uyum içine girerler. Bu uyum yeni bir varlığın doğumu olabilir; siz seksi bilinçle yaşamadığınızda, başka bir şey olması da mümkün değildir. Ama bilinçliyseniz, seks sizin doğumunuz olabilir. Bu spiritüel doğumdur. "İkinci kez" doğarsınız. Artık yalnızca bir bedenden ibaret olmadığınızı bilirsiniz. Tanıklığın gücü size onun ötesinde bir şeyi göstermiştir. "Ötesi"ni ancak onun içinde olduğunuzda bilebilirsiniz. Seksi kullanarak meditasyonu yaratın; seksi bir meditasyon objesi yapın. Ona bir tapınak muamelesi yapın. O zaman onu aşar ve değişim geçirirsiniz. Seks gitmiş olacak ama bastırılmış ya da yüceltilmiş olmayacak. Yalnızca önemsiz, anlamsız hale gelecek. Siz büyüyüp onu aştınız. Artık sizin için bir anlamı kalmadı. Bu tıpkı bir çocuğun büyümesi gibidir. Artık oyuncakların anlamı kalmamıştır. Çocuk hiçbir şeyi yüceltmiş ya da bastırmış değildir; olgunlaşmıştır. Artık oyuncaklar onun için anlamsız ve çocukçadır. __ Devamı Yorumda
·
1.137 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_"Seks" ve "aşk-sevgi" sözcükleri birbiri ile ilgisi varmış gibi kullanırız. Fakat, böyle bir ilişki yoktur. Sevgi ancak seks gittiğinde gelir. Bundan önceki aşk yalnızca bir kur yapmadan, ön sevişmeden ileri gitmez. Sadece sekse ortam hazırlar. Bir giriş, bir önsözdür. İki insan arasında ne kadar fazla seks olursa aşk da o kadar azalır; çünkü önsöze gerek kalmaz. Birbirine aşık iki kişi arasında seks olmadığında aşkın romantizmi yaşanır. Seks işin içine girdiği an aşk yok olur. Gerçek aşk, gerçek sevgi bir giriş bölümü değildir. O bir rayihadır. Seksten önce değil, sonra gelir. Bir önsöz değil, son sözdür. _Seks eylemi ile meditasyon yapıyorsanız o zaman partneriniz yalnızca sizin fiziksel zevklerinizin bir aracı olmayacaktır. İkiniz de derin meditasyona ulaştığınız için birbirinize şükran duyacaksınız. Seks ile meditasyon yaptığınız için aranızda yepyeni bir arkadaşlık doğacaktır çünkü birbiriniz aracılığıyla doğa ile bir oldunuz. Gerçekliğin bilinmeyen derinliklerine baktınız. _Aşk, şükran, dostluk ve şefkatin karışımıdır. Böyle bir sevgi oluştuğunda seksi aşarsınız. Aşk ve sevgi seks yolu ile ortaya çıkar ama onun ötesine geçer. Tıpkı bir çiçek gibi, köklerde oluşur ama onları aşar. Ve bunun geri dönüşü yoktur. Ya aşk vardır ya seks. Zaten gerçek aşkı tanımanın bir yolu da budur. Seks bir yumurtanın kabuğu gibidir, içinden aşk çıkar. Çıktığı anda ise kabuk kırılıp bir kenara atılır. Seks ancak meditasyon olduğunda sevgiye ulaşır. Olmadığında ise tekrarlanıp duran ve can sıkan bir şey haline gelir. Birbirinize şükran duymazsınız. Kendinizi aldatılmış hissedersiniz. Partnerinize düşman olursunuz; bir ihtiyaç haline gelen seks yolu ile size hükmediyordur. Seks olmadan yaşayamadığınız için onun kölesi oldunuz. Kölesi olduğunuz birine karşı ise asla dostluk duyamazsınız. İkiniz de aynı duygular içinde olursunuz; ikinize göre de diğeri efendidir. Bu inkar edilir ve seks tekrarlanır durur; rutin hale gelir. _Korkulacak tek şey korkunun kendisidir. Seksten korkmayın ve onunla savaşmayın çünkü bu da bir tür korkudur. "Kaç ya da savaş", bunlar korkunun iki yoludur. Onun için seksi olduğu gibi kabul edin. Onu derinliğine yaşayın, tümüyle bilin, anlayın, onunla meditasyon yapın; onu böyle aşarsınız. Yeni bir kapı açılır. Hiç bilinmeyenin, hiç duyulmamışın içine, yeni bir boyuta girersiniz ve büyük bir mutluluk size akar. _Enerji daima mutluluğa doğru akar. Sekste mutluluk vardır, enerji ona doğru akar. Daha fazla bir mutluluk; seksi aşıp ötesine geçen, çok daha doyurucu, çok daha derin ve büyük bir mutluluk istediğinizde enerji kendiliğinden sekse doğru akmayı bırakacaktır. _Seks, meditasyon olduğunda aşkın çiçeği açar. Bu da ilahi olana doğru gidiştir. Aşk bu yüzden ilahidir. Aşkın çiçeğinin olduğu yere dua gelir. Bu kesindir. Artık ilahi olandan fazla uzakta değilsiniz. Yuvaya yaklaştınız. Şimdi aşk ile meditasyon yapmaya başlayın. İkinci adım budur. Aşk ortaya çıktığı anda meditasyonun derinliklerine dalın, onun farkında olun. Sekste bedenler buluşur, aşkta ruhlar buluşur. Yine de bu iki kişinin buluşmadır. Şimdi aşkı seksi gördüğünüz gibi görmeye çalışın. Tam iletişimi, içsel buluşmayı, içsel cinsel birleşmeyi görün. O zaman aşkı bile aşacaksınız ve duaya ulaşacaksınız. İşte kapı bu duadır. Dua da bir buluşmadır ama iki kişinin buluşması değil, sizinle Bütün Olan arasındaki iletişimdir. Bir kişi olan "öteki" bırakılmıştır. Artık siz ve kişi olmayan öteki; tüm Var oluş vardır. Dua da bir buluşmadır, bu yüzden sonunda o da aşılmalıdır. Bütün olanla aranızdaki iletişimi gözlemleyin. Bu en hassas farkındalığı gerektirir. Bütünle aranızdaki buluşmanın farkında olabilirseniz, işte o zaman hem kendinizi hem de bütün olanı aşabilirsiniz. O zaman bütün sizsiniz. Ve bu bütünlükte ikilik yoktur; yalnız teklik vardır. _Seks derinleşip aşk olur, aşk derinleşir dua olur ve dua derinleşip her şeyin tümüyle aşılması ve nihai teklik olur. Derinlere inme daima meditasyon yolu ile olur. Yöntem hep aynıdır. Düzeyler, boyutlar ve aşamalar değişir ama yöntem aynıdır. Seksi kazıyın, altında aşkı bulursunuz. Aşkın derinliklerine inin, duaya gelirsiniz. Duanın derinliklerinde ise tek oluşa varırsınız. Bu teklik bütündür, bu teklik mutlak mutluluktur. _Her gerçeğin içinde ilahi olan mevcuttur. Tanınmasını zorlaştıran giysilerle örtünmüş olabilir ama siz onu soymalısınız. Soydukça altından başka giysiler de çıkabilir. Soymaya devam edin. Tek oluşu tüm çıplaklığı ile görünceye kadar tatmin olamazsınız. Gereksinmeniz karşılanamaz. Çıplak tekliğe, giysisiz, örtünmemiş tekliğe ulaştığınız an onunla bir olursunuz çünkü çıplak olanı tanıdığınızda onun siz olduğunu bilirsiniz. Aslında herkes başkalarında kendini arar. Gerçek soyunduğu an siz onunla bir olursunuz çünkü aranızdaki engel yalnızca giysilerdi. Bu nedenle siz soyunmadan gerçeği soyamazsınız. Meditasyon bu yüzden çifte etkili bir silahtır: Hem gerçeği hem sizi soyar. İkiniz de çıplak hale gelirsiniz. Tam çıplaklık, tam boşluk gerçekleştiği anda siz tek olursunuz. _Bizler o kadar kurnazız ki, seksten sonra değil, önce gelen sahte aşkı yarattık. Sahte olduğu için sekste doyuma ulaşınca aşkın bittiğini hissediyoruz. O aşk yalnızca bir önsözdü ve artık işlevini yitirdi. Ama gerçek aşk seksin ötesindedir; onun arkasında saklanır. Onun içine dalın, dindarca meditasyon yapın, o zaman onu sürekli yaşamaya başlayacaksınız. _Bir damla, bir okyanus haline gelebilir. Bu her damlanın en büyük arzusudur. Her eylemde, her istekte bu arzuyu görebilirsiniz. Onu keşfedin ve peşinden gidin. Bu müthiş bir maceradır! Bizler günümüzde bilinçsizce yaşıyoruz ama hiç olmazsa bu macerayı yaşayabiliriz. Çok çaba gerekir ama imkansız değildir. Bir İsa, bir Buda, bir Mahavir için bu mümkün oldu. Herkes için de olabilir. _Aşkın üç aşaması vardır: Fiziksel aşk, ruhsal aşk ve spiritüel aşk. Bu üçü aşıldığı zaman ilahi olana varılır. İsa, "Tanrı sevgidir" dediğinde Tanrı'nın mümkün olan en iyi tanımını yapmıştı çünkü Tanrı'ya giden yolda bilebileceğimiz en son şey aşktır. Bunun ötesinde bilinmeyen yatar ki, bilinmeyen tanımlanamaz. İlahi olanı ancak en son gerçekleştirebileceğimiz şey olan aşk ile sezebiliriz. Aşkın bu aşamasından sonra hiçbir deneyim yaşanmaz çünkü deneyimleyecek biri yoktur. Damla okyanus olmuştur! _Adım adım ilerleyin ama içinizde ferahlık olsun. Gerginlik yok, savaşmak yok. Yalnız uyanık ve farkında olun yeter. Yaşamın karanlık gecesindeki yegane ışık farkındalıktır. Bu ışıkla onun içinden geçin, her köşesini araştırın. Her yer ilahidir, bu yüzden hiçbir şeye karşı olmayın. Ama hiçbir yerde kalmayın. Hep öteye geçin. Ama hiçbir yerde kalmayın. Hep öteye geçin çünkü sizi hep daha büyük mutluluklar bekliyor. Yolculuk sürmeli. Yakınınızda seks varsa, seksi kullanın. Aşk varsa, aşkı kullanın. Yüceltme, bastırma, savaşma gibi terimlerle düşünmeyin. İlahi olan, her şeyin arkasında gizli olabilir, bu yüzden karşı koymayın, savaşmayın. Hiçbir şeyden kaçmayın. Aslında O her şeyin arkasındadır. Bu nedenle her neredeyseniz gördüğünüz en yakın kapıdan girin. Böyle yol alacaksınız. Bir yerde kalıp durağanlaşmayın çünkü yaşam her yerdedir. _İsa, "Tanrı her taşın altındadır" der, ama siz yalnız taşları görüyorsunuz. Taşlaşmış zihninizi değiştirmelisiniz. Seksi bir düşman olarak gördüğünüzde o bir taş haline gelir. O zaman arkasını göremezsiniz çünkü saydam değildir. Onu kullanın, onunla meditasyon yapın, o zaman tıpkı bir cam gibi saydamlaşır. Arkasını görür ve camı unutursunuz. Yalnız camın arkasındaki hatırlanır. Saydamlaşan her şey kaybolur. Onun için seksi taşlaştırmayın, saydamlaştırın. ******** ******** _Önsöz_(Ma Satya Bharti) _Evrim, bilincin gelişme sürecidir. Ağaçlar taşlardan daha bilinçlidir; hayvanlar ağaçlardan, insanlar hayvanlardan, Budalar insanlardan daha bilinçlidir. Budalık, İsa bilinci ve aydınlanma, aynı anlamdadır: bilincin tamamen gelişmesi. Madde tamamen bilinçsizdir; bir Buda ise tamamen bilinçlidir. İnsan ikisi arasındadır, ne o, ne de ötekidir; boşlukta bir yerdedir. Hayvan değildir artık ama henüz bir Tanrı da değildir. Artık "olduğu" değildir ama henüz "olabileceği" olmamıştır. _Osho, "Bilinçsiz evrim insanla sona erer ve bilinçli evrim başlar" diyor. "Ama bilinçli evrim belirli bir insanla başlamaz. Ancak başlamayı seçtiğinizde başlar." _Yaşam, devinim demektir. Olduğumuz yerde kalmamız imkansızdır. Ya daha yüksek bir bilinç düzeyine doğru evrim geçiririz ya da gerileriz. Seçim bizimdir. Seçmememiz söz konusu değildir, seçmemek bile bir seçimdir. Çoğu insan hiçliği seçer. Bu, bilinçsizliğe dönüştür. Bunu alkol ve uyuşturucular, aşırı çalışma, seks ya da duyuların uyarılması yoluyla yaparlar. Pek az kişi daha yüksek bir bilinç düzeyine doğru yolculuk yapmayı seçer. _Osho, işe Batı psikolojisinin bittiği yerden başlıyor. Freud'un, Jung'un ve "potansiyel insan" anlayışının ötesine gidiyor. Freud'un psikolojisi hasta insanın psikolojisi ise; Maslow'unki sağlıklı insanın psikolojisi ise, Osho'nun psikolojisi de aydınlanmanın, Budalığın psikolojisidir. Osho yalnızca aydınlanmış bir usta değil, aynı zamanda usta bir psikologdur. Osho varlığımızın katmanlarını birer birer soyuyor ve içimizdeki gizli derinlikleri ortaya çıkarıyor. Fizikselden yola çıkarak adım adım fiziksel ötesine gidiyor. Bilinenden yola çıkarak bilinmeyene ulaşıyor. Bizi bulunduğumuz yerden alıyor ve olabileceğimiz yere götürüyor. Osho, "Bu psikolojik konu değildir" diyor; "daha çok bir var olma konusudur. Akıl sağlığı meselesi değil, ruhsal büyüme meselesidir. Ne yaptığınız değil; ne olduğunuzdur." _Osho'nun bu söylevlerinde anlattığı yeni insanın yaratılmasıdır. Tüm çabaları Budalığın gelişebileceği bir ortam yaratmak yolundadır. Bunun olması için de, insanı bütünlüğü içinde kabul etmemiz gerektiğini söyler. Ne mantık inkar edilmeli ne de mantıksızlık; ne zeka ne de duygular; ne bilimsel olan ne de dinsel. İnsan akmaya devam etmeli, sıvı olmalı, bir kutuptan diğerine gidebilmeli. "Zihin mantıklı, akılcı bir biçimde eğitilmelidir" diyor, "ama aynı süreçte akılcı olmayan meditasyon eğitimi de görmeli." Mantık ve duygular aynı anda eğitilmeli. Şüphe olmalı ama inanç da olmalı. Ne mantıksızı reddeden gelişebilir ne de mantığı reddeden. Bir bütün olarak gelişmeden gelişemezsiniz." Osho bir filozof değil. Söyledikleri ile beyinlerimizi daha fazla bilgi ile doldurmayı amaçlamıyor. Sözlerinin amacı bizleri sözcüklerin ötesindekini direkt olarak deneyimlemeye, içsel bir devrime, potansiyelimizin tamamen farkında olmaya itmek. Potansiyelimizin tohumlarına doğru... ******
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.