Sema Kaygusuz’la ilk tanışmam Sandık Lekesi sayesinde oldu. Engereğin Oğlu hikayesini katıldığım bir edebiyat kampında Sedat Demirler sayesinde keşfetmiştim. O hikayeyi o zaman da okuduğumda aynı lezzeti aldığımı dün gibi hatırlıyorum. Nasıl bu kadar gündelik, olağan ve sıradan bir konu bu kadar güzel işlenir ve okura hissettirilir? Kaleminin güçlü olduğunu bilen ve bunu ustalıkla kullanan bir yazar. Adeta bütünsel zamandan en sıradan bir kesiti alıp, baharatlarla çeşnilerle süsleyip önünüze enfes bir yemek bırakıyor. Yemeği bitirdiğinizde asla doymamış ya da fazla doymuş hissetmiyorsunuz. Anlattığı her şey öyle kararında. Kısacası ben her hikayesinden ayrı bir keyif aldım ama sanırım Sarı hikayesinde ürperdim. Sadece bu hikayeyi okuyun sonra zaten kendiniz Sema Hanım’la tanışmayı isteyeceksiniz.