Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kuzeybatı'da bulunan uzak tepelerdeki köye gelene kadar uzun saatler süren otobüs yolcuğu yaptı. Kısa sürede o küçük tepeye tırmandı ve yine aynı ormanı gördü. Ağaçlar büyümüştü ve artık daha yoğun görü­nüyordu. Ama Ye, ormanın önceye göre daha küçük oldu­ğunu fark etti. Büyümüş yeni ağaçlar son birkaç yıl içinde yeniden kesilmişti. Ormansızlaştırma tüm hızıyla devam ediyordu. Her taraftan ağaçlar devriliyordu. Tüm orman, bir ipek böceği tarafından her yeri yenmiş bir dut yaprağına benziyordu. Bu hızla yakında ağaçtan eser kalmayacaktı. Bu ağaçlan kesenler iki komşu köyden gelen işçilerdi. Balta ve testerelerle binbir zorlukla yetiştirilen ağaçları tek tek kesiyorlar ve sonra da traktör ve öküz arabalarıyla onları tepeden aşağıya indiriyorlardı. Birçok ağaç kesici aralarında sık sık kavga ediyorlardı. Düşen küçük ağaçlar büyük gürültü çıkartmıyordu ve hiçbir testereden motor sesi gelmiyordu. Ama bu tanıdık sahne Ye'nin göğsünün sıkışmasına sebep oldu. Üretim müdürüyken, şimdi köy muhtarı olan adam ona seslendi. Adam Ye'yi hemen tanımıştı. Ye, adama neden ağaçları kestiğini sorduğunda, "Bu orman yasalarla korunmuyor." karşılığını aldı. "Bu nasıl olur? Orman kanunu çıkarıldı." "Ama, Bethune'ye ağaç dikmesi için izin veren kim? Bir yabancının izin almadan diktiği ağaçlar yasa tarafından korunmaz." "Bu doğru değil. Çorak tepelere dikim yaptı, herhangi ekilebilir bir araziye değil. Aynca başlarda siz de itiraz etmemiştiniz.""Doğru. Hatta kasaba, ağaç diktiği için ona ödül verdi. Aslında köylüler ağaçları orman oluşana kadar birkaç yıl bekledikten sonra kesecekti. Domuzu kesmeden önce semirmesini beklemek gibi. Ama Nange köyündeki insanlar daha fazla bekleyemedi ve bizim köyümüz de onlara katılmasaydı bize hiçbir şey kalmayacaktı.""Hemen onları durdurmalısın. Hükümete rapor edece­ğim.""Gerek yok." Köy muhtarı bir sigara yakıp uzakta kesilmiş kamyona yüklenen ağaçları işaret ederek, "Görüyormusun? llçe Orman Bürosu yardımcı sekreteri ve kasaba polis karakolundan iki kişi de burada. Onlar herkesten daha fazla ağaç alıyor. Sana bu ormanın bir statüsü olmadığını ve bu yüzden korunamayacağını söylemiştim. Zaten bu durumu önemseyecek kimseyi de bulamazsın. Ayrıca yoldaş, sen bir üniversite profesörü değil misin? Bunlarla işin ne?" Ye, iki odalı kerpiç eve baktı. Ama Evans içeride değildi. Ye, onu balta ile ağaçları dikkatlice budarken buldu. Belli ki bir süredir oradaydı çünkü oldukça tükenmiş bir haldeydi."Bir anlamı olup olmadığı umurumda değil. Duramam artık. Durursam kaybolurum," dedi Evans sallanan çarpık bir dalı keserek."Hadi, ilçe hükümetine birlikte gidelim. Onlar hiçbir şey yapmazsa, eyalet hükümetine kadar gideriz. Birileri onları durduracaktır" Ye endişe ile Evans'a baktı. Evans durdu ve şaşkın halde duran Ye'ye döndü. Batan güneşin ışıklan gözlerini parlatıyordu. "Ye, bunu gerçekten orman için yaptığımı mı sanıyorsun?" Güldü ve başını sallayıp bir ağaca yaslandı. "Onları durdurmak istesem, kolayca durdururdum. Amerika'dan yeni döndüm. Babam iki ay önce öldü ve parasının çoğunu bana miras olarak bıraktı. Abim ve ablama sadece beşer milyon bıraktı. Böyle bir şeyi beklemiyordum tabii. Belki de kalbinin derinliklerinde hala bana ya da ideallerime saygı duyuyordu. Gayrimenkuller hariç ne kadar paraya sahibim biliyor musun? Yaklaşık dört buçuk milyar dolar. Onları kolaylıkla durdurabilir ve çok daha fazla ağaç dikebilirim. Böylelikle ağaçlar hızla büyür ve bütün kül rengi tepeleri ormanlaşır. Ama ne anlamı var ki?"Az önce gördüklerin yoksulluğun sonucu. Ama varlıklı ülkelerde daha iyi şeyler mi oluyor sanki? Kendi ya­şam alanlarını korurlar fakat gider ağır sanayiyi fakir ülkelere kurarlar. Muhtemelen Amerikan hükümetinin Kyoto Protokolü'nü imzalamayı reddettiğini duymuşsundur. Tüm insan ırkı aynı. Medeniyet gelişmeye devam ettiği sürece, kurtarmak istediğim kırlangıç türleri ve hatta tüm kırlangıç türlerinin soyu tükenmiş olacak. Bu sadece an meselesi."Ye, batan güneşin ardından ağaçların arasından çıkan ışığa bakarak sessizce oturup ağaç kesenlerin gürültüsünü dinledi. Yirmi yıl öncesine geri döndü. O zamanlar Büyük Khingan Dağları'nda başka bir erkekle benzer bir konuşma yapmıştı."Buraya neden geldim biliyor musun?" diye devam etti Evans. "Pan-Türler Komünizminin tohumları uzun zaman önce Antik Doğu'da filiz vermişti." "Budizm görüşünde misin?" "Evet. Hristiyanlığın merkezinde insan vardır. Bütün türler Nuh'un gemisine konulsa da insanlarla aynı statü asla diğer türlere verilmedi. Fakat Budizm tüm hayadan kurtarmaya odaklanmıştı. Bu sebeple doğuya geldim. Ama ... şimdi bariz olarak görüyorum ki her yer aynı," dedi."Evet. Bak bu doğru. insanlar her yerde aynıdır." "Şimdi ben ne yapayım? Hayatımın amacı ne? Dört buçuk milyar dolanın ve uluslararası bir petrol şirketim var. Ama bunun kime ne yararı var ki? insanlar nesli tükenmekte olan türler için mutlaka kırk beş milyar dolardan fazla yatırım yapmıştır. Ve çevre bozulmasını engellemek için harcanan meblağ şimdiden dört yüz elli milyarı geçmiştir. Ama sonuç ne?Medeniyet, dünya üzerinde insanlar dışındaki tüm yaşamı imha etmeye devam ediyor. Dört buçuk milyar dolar, bir uçak gemisi inşa etmek için yeterlidir. Ama bin tane bile uçak gemisi yapsak insanların çılgınlığını durdurmak yine de imkansız." "Mike, sana söylemek istediğim buydu. insan uygarlığı artık kendi gücüyle iyileşme yeteneğine sahip değil." "insanların dışında herhangi bir güç kaynağı var mı? Tanrı olsa bile, onu da uzun zaman önce unuttuk"
Sayfa 325Kitabı okudu
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.