Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Məhəmmə D. Huseynov

Məhəmmə D. Huseynov
@Diord_Dekab
Edə bilən istəmir; İstəyən edə bilmir; Bilən etmir; Edən bilmir; Və beləcə dünya pisə doğru gedir...
Sabitlenmiş gönderi
Hepimiz arketipsel rollerimizi hayatımızın hayli erken bir döneminde seçeriz.
Sayfa 92 - İthakiKitabı okudu
Reklam
Evet, bu işte: Ağaçların çağrısı, onların ilgisiz ululu­ğundan ve onlara olan sevgimizden dolayı bize hem dünyanın yüzeyinde kaynaşan gülünç ve aşağılık parazitler olduğumuzu öğretir, hem de bizi yaşamaya layık kılar, çünkü bize hiçbir borcu olmayan bir güzelliği tanıyabiliriz.
Zeka kutsal bir bağış değil, primatların tek silahı

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zekanın büyülenmesi büyüleyici bir şeydir. Bence bu kendinde bir değer değildir. Zeki insanlardan sürüyle var. Çok sayıda geri zekalı da var; ama başarılı beyin sayısı da az değil. Sıradan bir şey söyleyeceğim ama zeka başlı başına hiçbir değer ya da önem taşımaz. Çok zeki insanlar yaşamlarını örneğin meleklerin cinsiyeti sorununa adadılar. Birçok zeki insanda bir tür bilgisayar hatası görülür: Onlar zekayı amaç sanıyorlar. Kafalarında tek bir fikir var: Zeki olmak. Bu da fazlasıyla aptalca. Zeka bir hedef olarak görüldüğünde, tuhaf bir şekilde işler: Varlığının kanıtı, ürettiği şeyin ustalığında ve sadeli­ğinde değil, ifadesinin karanlığında yatar.
Schopenahuer'dən sonra Muriel B. də içimdəki kirpi sevgisinə toxundu.
Bayan Michel'de kirpinin zarafeti var: Dışardan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar.
Reklam
Ben, son derece aceleci, süre bitecek diye bunca stres altındaki, yarını düşünmemek için şimdiki zamana açgözlülükle sarılmış olan çevremdeki yetişkinlere bakarak, bir ömrün kısacık bir sürede geçip gittiğini çok erken anladım ... Ama yarından çekinmenin nedeni şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir; çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?
Gelecek zamanı unutursan Şimdiki zamanı Yitirirsin
Olup biten bütün bu şeyler, en ufak bir Bu şey eksik olduğunda ve sonsuza dek elimizden kaçtığında ... Söylememiz gereken laflar, yapmamız gereken hareketler, günün birinde ortaya çıkmış ama kavranamayarak sonsuzadek hiçliğe gömülmüş bu şimşek gibi kairos'lar ... Yenilgi bir milim ötemizde ... Ama aklıma özellikle başka bir fikir geldi "ayna nöronlar" sayesinde. Allak bullak edici bir fikir ve de az da olsa Proustçu (bu da beni sinirlendiriyor). Ya edebiyat, ayna nöronları harekete geçirmek ve eylemin ürpertilerine az bedel ödemek için bakılan bir televizyonsa Ya, daha kötüsü, edebiyat, ıskalanan her şeyi bize gösteren bir televizyonsa?
Bir ritüel halini aldığında, küçük şeylerdeki büyüklüğü görme yeteneğinin merkezini o oluşturur. Güzellik nerededir? Diğerleri gibi ölmeye mahkum büyük şeylerin içinde mi, yoksa hiçbir iddiada bulunmadan, anın içine bir sonsuzluk tomurcuğu yerleş­tirmeyi bilen küçük şeylerde mi?
Hepimiz hayatı askerlik yapar gibi ele almıyormuyuz? Terhisi ya da muharebeyi beklerken elimizden geleni yapmıyor muyuz? Kimileri odalarını ova ova temizliyorlar, kimileri işten kaytarıyor, iskambil oynayarak vakit geçiriyor, kaçakçılık yapıyor, entrika çeviriyor. Subaylar emrediyor, askerler itaat ediyor, ama kapalı kapılar ardında oynanan bu komediye kimse kanmıyor: Bir sabah ölüme gitmek gerekecek, subaylar da askerler de, sersemler de, kaçak sigara satan ya da tuvalet kağıdı pazarlayan küçük kurnazlar da, herkes.
Reklam
Bir eve hastalık girdiğinde yalnızca bir bedeni ele geçirmekle kalmaz, kalpler arasında da karanlık bir ağ örer ve umut bu ağa gömülür. Projelerimizi ve her soluk alışımızı kuşatan bir örümcek ağı gibi, hastalık yaşamımızı günden güne yiyip yutuyordu.
Biz dünyayı bilincimizin onun hakkında söyleyebileceği kadarıyla biliriz; çünkü bu ona görünür; daha fazlası değil.
Sarı erik testi, insanın elini kolunu bağlayan gerçekliğiyle çarpıcıdır. Gücünü evrensel bir saptamadan alır: İnsan meyveyi ısırarak anlar. Neyi anlar? Her şeyi. Hayatta kalmaya mahkum olan, sonra da bir akşam vakti zevki sezen, basit ve yüce şeylerin erdemlerine duyulan temel özlemi saptıran tüm yapay iştahların boşunalığını, söylemlerin yararsızlığın kimsenin kaçamayacağı yavaş ve korkunç düşüşü, ama buna rağmen, sanatın zevkini ve korkunç güzelliğini insanlara öğretmek üzere elbirliği eden duyuların muhteşem şehvetini kavrayan bir insan, soyunun ağır ağır olgunlaşmasını anlar
Çok kitap okudum ... Yine de bütün alaylılar gibi ne anladığımdan asla emin olamıyorum. Bir gün oluyor tüm bilgiyi bir bakışta kavramışım gibi geliyor. Sanki aniden görünmez dallar doğuyor ve kendi aralarında benim tüm dağınık okumalarımı birbirine bağlıyormuş gibi. Sonra anlam aniden gizleniyor; öz, benden kaçıyor ve·aynı satırları boşuna tekrar tekrar okuyorum. Her okuduğumda anlam benden biraz daha kaçarken, kendimi menüyü dikkatli okuduğu için karnının doyduğuna inanan yaşlı bir deli sanıyorum.
Ama eğer kedinin işlevinin modern bir totem olmak olduğu, aile mensuplarının halini iyi niyetle yansıtan, aile ocağının simgesel ve koruyucu bir tür cisimleşmesi olduğu hipotezi üzerinde düşünürsek, annemin dediği açık seçik bir hal alır. Annemin gözünde kediler, bizim olmamızı istediği ama kesinlikle olmadığımız şey. Josse ailesinin aşağıda adı geçen üyelerinden daha az gururlu ve duyarlı kimse yok: Babam, annem ve Colombe. Tamamen gevşek ve uyuşuk, duygudan yoksunlar. Kısacası, ben kedinin modern bir totem olduğunu düşünüyorum. Evrim üzerine, uygarlık üzerine ve böyle bir yığın büyük laf üzerine istediğimiz kadar konuşalım, istediğimiz kadar önemli söylevler verelim, insan başlangıcından bu yana pek bir ilerleme kaydetmedi: Bu dünyadaki varlığının bir tesadüf olmadığına ve çoğunlukla iyi niyetli olan tanrıların kendisine göz kulak olduğuna daima inanıyor.
İştah nedir bilmeyen biri için açlığın ilk ısırığı, hem bir ıstırap hem de aydınlanmadır.
1.103 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.