İkili kutuplaşmanın ortasında yer alan Türkiye her zaman jeopolitik önemi ile anımsanmış, batının ileri karakolu, batının Ortadoğu'daki çıkarlarının bekçisi durumlarına düşürülmüştür. Son birkaç yüzyıldır sürüp gelen bu tür siyasal manevralara, Mustafa Kemal karşı çıktığından ve halkını örgütleyerek direndiğinden, batı hiç bir zaman Mustafa Kemal'i tam olarak benimseyememiştir. Türkiye'nin başında sömürge tipi bir yönetim görmek isteyen batının sömürgeci devletlerinin ulusal kurtuluşun ve bağımsızlığın önderini içlerine sindirmeleri çok zordur. Bu nedenle, Atatürk olgusu, batıda çifte standart çerçevesinde değerlendirilmiştir. Sosyalizme, İslamcılığa ve Turancılığa karşı batının işine geldiği için Atatürk modeli desteklenmiş ama. O'nun bağımsızlıkçı ve ulusal çıkarlara öncelik veren tutumu eski sömürgeci alışkanlıklara ters düştüğü için batının ileri ülkelerinde karşı çıkılmıştır. Kapitalist dünyanın tüm ülkeleri tek bir pazara dönüştürme hedefi doğrultusunda Atatürk gibi ulusalcı liderler bir engel olarak görülmeğe başlanmıştır. Bu durumda siyasal olaylara batının penceresinden bakmağa başlandığında, doğaldır ki, liberalizm adına Atatürk eleştirileri de gündeme gelmektedir.