Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
·
Puan vermedi
"Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkât ettiniz mi?" Günümüzde ölüme duyarsızlaşmış olsakta bizi uyandıracak şey ölümdür. Bugün bu incelemeyi yazmaya başlarken bile dün tam 7 kadın ayrılmak istediği ya da ayrıldığı eşleri tarafından -ldürüldü. Ülkenin her karış toprağı kadın ve asker mezarlığı. Savaş meydanında verilen kayıplarla yarışan kadın -lümleri. Işık hızını aramaya harcanan enerjinin 10/1 yeterdi insanlığın çöküş hızına çözüm üretmek için. İnsanı insana döndürmek için. 7 kadın! “Kadınlar insandır. Biz insanoğlu.” diyen Neşet Ertaş bir görsen, senin gördüğünü de aştı katliamlar. Bir kadının çığlığı silinmiyor kulaktan. Öyle başlıyor Clamence’ın düşüncelerini bize açması. Bir gülüş ve bir çığlığın gölgesinde kalmış bir hayattan varoluşsal sorgu itimi. Kahraman, hayatını mahfeden şeyin bir gülüş ve bir çığlık olduğunu söyler. Nehrin kenarından evine giderken, genç bir kız olduğunu düşündüğü birinin nehre atlayarak intihar ettiğini söyler. İntihar esnasında duyduğu çığlık onu takip eder. Yardım edebilmek, etmemek, izlemek, üzülmek, gülüşün koparılması,... gibi birçok gelgitle duygular gecidi yaşar. Araya yine girmem gerekiyor. Tek düze kitap üzerinden gidemeyecek kayıpları anımsayarak. Günümüzde çocukların cesetleri poşete konuluyor ve insanlık sancı çekmiyor. İntihar bilinçli ama bilince ittirirmiş bir seçimken; öldürülmek istem dışıdır. Bir poşette parçalar toplanıyor... poşette... daha önceden çekilmiş gülüşlerle dolu görüntülerini gördüğümüz çocukların hemen yan tarafına poşet tutmuş babalar, dedeler ya da bunu kimsesize kendi kimsesizliği ile görev bilen başka bir baba, abi, dede, amca, dayı, enişte, damat görüyoruz. Sıfat sayıyorum çünkü bir insan sadece bir sıfat değildir bir sayı olmadığı gibi... Dünyanın ne kadar kirleneceğini tahmin edebilir miydi Camu? Konuya tekrar dönerek... Roman geriye dönüş tekniği ile anı şeklinde yazılmıştır. Kahramanımız Parisli saygın bir avukat, soylu davaların savunucusu ve çapkın bir erkek olan Jean-Baptiste Clamence, Amsterdam’da köhne bir barda geçmişini anımsar. Amsterdam tercihi manidardır. Sömürgecilikten yükselmiş bir refahlığa sahip ülke ve buna bağlı olarak halkın kendini başka halklardan üstün görmesi gibi detaylarla avukatın kişisel düşüncelerinin madde halini yansıtması var. Avukatlık mesleğini ve Hollandalıları iki yüzlü görür. Anıları ile anımsamalar yaşarken adeta kendiyle konuşur. Ayna metaforu. Nam-I diyar meşhur film Dövüş Clubü gibi. Kahramanımız mesleğinin avantajlarını kendi hazları için kullanır. İnsanlara yardım ediyor görünür ama bu yardımdan garip bir haz alır. İnsanların düştükleri hallerden zevk alarak hiç kimsenin onun olduğu konumda olamayacağını kendi kendine meydan okuyarak ifade etmeye çalışır. Dünya hakları ve koruma zıvırtılarının isimleri geliyor aklıma da neyse... Kitaptan alıntıyla anımsatayım meramımı. "İnsan böyledir aziz bayım, iki yüzü vardır onun: Kendini sevmeden sevemez. Gözleyin komşularınızı, şansınıza bir ölüm olursa binânızda. Onlar kendi küçük yaşamları içinde uyurken, örneğin, kapıcı ölür. Hemen uyanırlar, koşturmaya başlarlar, bilgi alırlar, acınırlar. Taptâze bir ölü, gösteri başlar sonunda. Onların trajediye gereksinimleri vardır... ...Yine de tüm binâ sakinleri fenol kokan odaya uğradılar. Kiracılar bu iş için hizmetçilerini de göndermiyorlar, fırsattan yararlanmak için kendileri geliyorlardı." Yazar dini köklere bağlılık taşımaz ve dinle de çok ilgisi yoktur. Ama bu kitapta 7 büyük günah üzerinden Hıristiyanlığa ve peygamberi Hz. İsa’ya değinir. Kıskançlık, Kibir, Açgözlülük, Şehvet, Oburluk, Tembellik, Öfke. İnsanların din üzerinden sergiledikleri şeyin Tanrı’ya değil, masumiyete karşı yapıldığını düşünür. Çünkü insan masumiyeti, bir birini ezmek için deneye deneye ahlaki çöküşü hazırlamıştır. Kahraman şehvet düşkünüdür. Gördüğü her kadınla birlikte olmak ister ve bu kadınların ondan sonra başka kimseyle olmasına da katlanamaz. Kadınlardan söz alır ama bu sözün yalan olduğunu kendi de bilir. Oburdur bu yönüyle. Her şeyi kendinde ister. Kıskançtır, sözleri kendi benliğini beslemek için ister; karşı taraf onu ilgilendirmez. Açgözlüdür paylaşma isteği kendi her şeye yetmezse dahi yine de egosu için ister. Kibirlidir çünkü tek olmak ister ve başkası yerini tutamaz. Öfkelidir çünkü kendisine söylenen yalanları kendi talep eder. Ve tembeldir çünkü statüsü onu çok yormadan her istediğine götürür. Avukatlık bu yüzden manidar bir seçimdir. Avukatlığın diğer yanı da mahkeme salonudur. Kendini peygamber ilan ettiğini görürüz bazı kısımlarda. Çünkü peygamber habercidir tıpkı avukatlar gibi. Yargıçlar tanrıdır çünkü onlar duruma ceza yetkisi taşır ve insanlar konumlarını bozmadan günahlarına günah eklemek için yarışırlar. Suçlular bir sonuca gebedir . Tek tarafsız avukattır onun için. Avukat sorunların çözümü ile ilgilenmelidir değil mi? Oysa kitapta avukatın bu yönünü görmeyiz. Daha çok günahın nedenleri ile ilgilenir sonuçlarıyla ilgilenmez. İlk günahla masumiyeti bir bilinçsizlik öldürür, peki ya sonraki günahlar da bilinçsizlikle mi yapılır? Hz. İsa’nın tüm günahlar için kurban edilişi? İnsanın ahlaki bağlamdaki düşüşü bir varoluşsal sancıyla anlatılır. Duygulara insanın unutma ve unutmama güdüleri katarak insanlar arasındaki basit duygulara da değinerek genişletir yelpazeyi. "Dikkat etmişsinizdir; inancı, tüm hakâretleri bağışlamak olan insanlar vardır, bu hakâretleri bağışlarlar gerçi, ama hiç unutmazlar. Ben hakâretleri bağışlayacak kadar iyi bir yapıda değildim ama sonunda onları unutuyordum hep. Benim kendisinden nefret ettiğime inanan biri, onu geniş bir gülümseme ile selâmladığımı görünce apışıp kalıyordu. O zaman, yapısına göre ya bendeki ruh büyüklüğüne hayrân oluyor ya da ödlekliğimi küçümsemeyle karşılıyordu,oysa bu davranışımın nedeni basitti: Adını bile unutmuştum adamın. İlgisiz ya da nankör kılan aynı sakatlık o zaman büyük ruhlu hale getiriyordu beni." Kitapla ilgili bulabileceğiniz en kısa tanımla modern insanın, kendi bencillik ve çâresizliklerini adım adım görmek zorunda kalışının ve çelişkilerinin romanıdır. Öyle ki yazar girişe: "Size hizmetlerimi sunabilir miyim bayım, canınızı sıkmadan?" diyerek başlar. Aslında canınızı sıkan şeyin peşinizi hiç bırakmayacağını kast ederek.... Varoluşsal bir arayış için nicelik olarak az nitelik olarak hayli doyurucu bir kitap. Üzerine uzun uzun konuşulacak bir derinlikle modern yozlaşma ve köleliğe değine değine ilerleye bilirsiniz. Keyifli okumalar!
Düşüş
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 201915,1bin okunma
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.