Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İnsan kendi hayatının daracık sınırlarını ve ölümün soğuk yüzünü gördü mü, anlatılan tüm o öykülerde, harbin bu dehşetine değinilmekten özel olarak kaçınıldığını da 'idrak' eder. Çünkü 'bilmek' çoğu zaman üstünkörü haberdar olmak, çeşitli yollardan ulaşan zayıf bir duyumdan ötesine geçememektir ne yazık ki. Ama idrak etmek öylesine farklıdır ki, arkaik Frenk ressamlarının parlak renklerin içindeki uyanışını andıran bir filizlenme duyar insan, zihnini alacakaranlığında. (...) Buğday tarlasında ilerleyen mutlu bir çiftçinin rahatlığıyla askerlerimizi biçiyorlardı. Arada kendilerinden bir ya da iki kişi de atlarıyla birlikte yere yıkılıyor, kan ve ölü bedenlerin boğucu karanlığı içinde kaybolup gidiyorlardı. İşte buydu savaş, iki taraf için de gelecek adına hedeflenen onca şeyden bir hamlede vazgeçme zorunluluğuydu; dehşetin, bilinen tüm anlamlarının, olanca ağırlığıyla üzerinize yıkılmasıydı. Kahramanlık denen o muğlak kavramın, gerçekte iki taraf için de geçerli olduğunun anlaşılmasıydı. Ölenin de, öldürenin de, o son anda, kimin haklı ya da kimin haksız olduğunu bilemediğini açıkça görmekti savaş. Azıcık insafı ve zekâsı olan herkes için kıyım sonrası korkunç bir hiçlik duygusunun hücum edeceğinin çaresizce bilinmesiydi de... İşte buydu savaş...
Sayfa 266
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.