Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kolonya Gazetesi'nin başyazarı Karl Heinrich Hermes'in sansürcü görüşlerini aktarır Marx: "Bize göre, devlete, abartılmış sertlikten dolayı değil, daha çok bir hoşgörü fazlasından dolayı kusur bulunabilir." Marx'ın Hermes'e yanıtı kısa ve özdür: "Sansürcüleri pek az sansür uygulamakla suçluyor" Hermes, devletin kimi yetkililerinin (devletin değil) Hıristiyanlığı eleştiren gazetelere izin vermesini eleştirir. Marx, Hermes'in sözlerini alıntılar: "Devlet değilse bile, en azından bazı bireysel otoriteler(...) Hıristiyanlığa karşı en rezil saldırılar yapılmasına izin vermekle, ayıplanacak bir hoşgörü gösterdiler." Marx fazla uzatmadan der ki: "Başyazı, sansürün bilimsel ilhamına inanmaktadır." Devlet-Din-Hıristiyanlık Hermes, dinin, devletin asıl yapısını oluşturduğunu savunur. Ona göre fetişizm (nesnelere tapınma) bile iyidir. Çünkü insan duyusal arzularına esir olursa, hayvan düzeyine düşer: "Din devletin temelidir. (...) Çocukça fetişizm altında bile, insanı belli bir ölçüde duyusal arzularının üstüne yükseltmektedir; insan, kendini salt duyusal arzularının altına bırakırsa, bunlar onu hayvan düzeyine düşürür." Marx, Hermes'e sorar: "Peki ya hayvanlara tapma, insanı hayvanın altına düşürmüyor mu, ayvanı insan için Tanrı yapmıyor mı?" Hermes antik dünyanın çökmesini antik dinlerin çökmesini antik dinlerin yıkılmasına bağlar. Bilimsel araştırma, dinlerin yanlışlarını bulmaya çalışarak dini zayıflatır. Din zayıflayınca devlet de zayıflar ve yıkılır. Hermes der ki: "Tüm antik dünya çökmeye mahkumdu, çünkü (...) dinsel anlayışlarının temelini oluşturan yanlışların bulunmasıyla gidiyordu." Marx tersini söyler: Devletler yıkıldığı için dinler yıkılır. Böylece Marx, devleti temel alarak dini onun altına yerleştirir. Bilimsel araştırmanın yasaklanması durumunda antik dünyanın ortadan kalkacağını belirtir. Marx toplumların ilerleyişinin altında yatan ekonomik zorunluluğun henüz farkında değildir; ilerleyiş ve çökmeyi devlete göre açıklar. Marx şöyle yazar: "Antiklerin esas dini milliyetlerine, devletlerine tapmaydı. Antik çağın devletlerinin yıkılmasına neden olan antik dinlerin yıkılması değil,, antik dinlerin yıkılmasına neden olan antikçağın devletlerinin yıkılmasıdır. (...) Lucretius ve Lucien'in yapıtları, başyazının yazarı tarafından Romalı yetkililerin sansürüne öğütlenseydi, antik dünya ortadan kalkmayacak mıydı?" Hermes gerçekte bilimsel araştırmaların Hıristiyan dinini doğruladığını düşünür: "Bilimsel araştırmaların en önemli sonuçları, bugüne değin Hıristiyan dininin gerçkelerini onaylamaktan başka bir şeye yaramadılar." Marx Hıristiyanlıkla, mantık arasında uyum olamayacağını söyler. Alaycı biçimde, Hıristiyanlığın savunucusu Tertullian'ın (MS 155-220) sözünün aktarır: "Doğrudur, çünkü saçmadır." Tertullian, aklın-mantığın Tanrı'Nın karşısında sıfırlanması gerektiğini savunduğundan dolayı, "saçma olduğu için inanıyorum." der. Marx burada Hermes'i "saçmaya" inanmakla suçlamış olur. Hermes devletin amacının "Hıristiyanlığa inananların birliği" olduğunu savunarak der ki: "Bütün Avrupa devletlerimizin temeli Hıristiyanlıktır." Marx, Fransa devletinin dinsel temelde çalışmadığını göstererek bunu çürütür. Avrupalı Hıristiyanların İncil'in ilkelerine göre mi, yoksa hukukun ilkelerine göre mi yaşadığını sorar. Marx şöyle yazar: "Sol yanağınıza vurulduğunda sağ yanağınızı mı uzatıyorsunuz, yoksa şiddete maruz kalmaktan dava mı açıyorsunuz? Açtığınız davaların en büyük bölümü mülkle ilgili değil mi? Ama size hazinelerinizin bu dünyaya ait olmadığı açıkça söylendi." Marx bu sözleriyle Hıristiyanlığın ilkelerinin ekonomi politiğin esiri olduğunu göstermek ister. Hıristiyanlığın (dinin) otoriyeye boyun eğilmesini isteyerek devleti onayladığını ayrıca not eder: "Hıristiyanlar, siyasal yapıları farklı devletlerde bulunuyorlar; kimileri cumhuriyette, başkaları mutlak bir monarşide, daha başkaları anayasal bir monarşide, Hıristiyanlık, yapıların hangi ölçüye göre iyi olduğuna karar vermiyor, çünkü o yapılar arasında bir fark tanımıyor; o, dinin yapması gerektiği gibi şunu öğütlüyor: Otoriteye boyun eğin, çünkü her otorite Tanrı'dan gelir." Yukarıdaki sözler, Marx'IN Hıristiyan dinine bir eleştirisi olarak anlaşılmalıdır. Felsefe nedir? Marx, Hermes'in, Ren Gazetesi'ni eleştirdiği en önemli noktaya gelir. Hermes felsefeyi basından silmek ister. Marx felsefenin savunucusu olarak Hermes'in karşısına dikilir. Felsefenin evrensel niteliğini vurgular Marx. Her ülkeye göre felsefe olmaz. Dini dogmalara kendini uydurmak adına felsefe evrensellikten kopamaz. "Felsefe 'başka ülke, başka adet' deyimi gereğince, dogmanın temel gerçekleriyle çatışmaya girmemek için, her ülke için başka temel ilkeler mi kabul etmelidir; bir ülkede 3 kere 1'in 1 ettiğine, bir başkasında kadınların ruhu olmadığına, üçüncüsünde cennette bira içildiğine mi inanmalıdır?" Ardından Marx, felsefenin amacının gerçeği aramak olduğunu, bir insan için değil, evrensel insan için doğruyu aramak olduğunu belirtir: "Felsefe kendine geçerli olan üzerinde değil, birkaç kişi iin doğru olanı değil, bütün insanlar için doğru olanı soru olarak sorar." Hermes felsefenin halk için anlaşılmaz olduğunu gerekçe göstererek, felsefenin gazetelerde yer almamasını ister. Marx felsefenin (özellikle Alman felsefesinin) böyle olduğunu, yalnızlığa, tecride eğilimli olduğunu kabul eder önce. "Felsefenin, özellikle Alman felsefesinin yalnızlık için, sistematik bir tecrit için, kendini soğuk bir biçimde seyretmesi için bir eğilimi vardır. Ve bu durum, onu, ilk andan (...) gazetelere yabancılaştırır ve karşıt duruma getirir. Sistematik gelişimi içinde ele alınan felsefe popüler değildir; kendi içine kapalı gizemli eylemi, yabancı göz için zırva olduğu kadar pratik değerden de yoksun bir uğraşı olarak görünür; felsefe, anlaşılmadığı için büyülü sözleri, insana gösteriş dolu gelen bir büyü profesörü diye tanınır." Marx bu tespitinden sonra felsefenin dünya ile ilgili olduğnun, çağın gerçek dünyasıyla ilişkiye girmek zorunda olduğunun altını çizer: "Filozofların beyninde felsefi sistemler kuran akıl ile işçilerin elleriyle demiryolları yapan akıl, aynı akıldır. Nasıl ki beyin, insanın midesinde olmadığı gibi insanın dışında da değildir. (...) Felsefenin bu dünyadan olduğunu ve bu dünyanın da felsefi olduğunu gösteren dış belirtiler bütün çağlarda aynı olmuştur." Marx'ın felsefeyi dünyaya bağlama vurgusu, felsefenin dinden koparılması arzusuyla paraleldir. Gerçek dünyaya bağlanan felsefe, "öteki dünya" ile ilgilenen dinden kopar. "Felsefe siyaset konusunda, fiziğin, matematiğin, tıbbın, her bilimin kendi alanında yaptığından başka bir şey yapmadı. Verulamlı Bacon (...) fiziği tanrıbilimden kurtardı ve fizik döllendi." Marx, felsefeyi, özgür aklın en yüksek eylemi olarak görür ve bu eylemi dünyaya bağlar: "Özgür aklın eylemini felsefe olarak adlandırıyoruz." Bu tanım Hegelci iz taşır; ama Marx burada kalmaz, bir adım atar, felsefeyi "dünyanın bilgeliği" olarak adlandırır ve felsefenin devletle ilgilenmesini ister. Felsefenin, dinden daha fazla buna hakkı vardır, diye düşünür. Felsefenin devletle ilgilenmesi, ister istemez siyasileşmesidir. "Bu dünyanın bilgeliği olan felsefenin, bu dünyanın krallığıyla, yani devletle ilgilenmeye, öbür dünyanın bilgeliği olan dinden daha çok hakkı vardı." Marx'In kafası felsefenin gerçeği araması konusunda çok açıktır. Felsefeyi dinci görüşlerle karşılaştırarak der ki: "Felsefe, dinsel ve felsefi konularda sizin konuştuğunuz gibi konuşmuyor. Siz incelemeden konuşuyorsunuz, o inceledikten sonra konuşuyor, siz duygulara hitap ediyorsunuz, o akla hitap ediyor; siz küfrediyorsunuz, o öğretiyor; siz yerleri gökleri vaat ediyorsunuz, o yalnızca gerçeği vaat ediyor." Marx 'a göre felsefe gerçeği aramaktır. Şimdilik gerçeğe, özgür aklın eylemi ile ulaşılacaktır. Marx bu makalesinde felsefeyi dünyaya bağlamıştır; ancak dünya içindeki sınıfların toplumsal kavgasına bağlamamıştır. Felsefeye sınıf kavgası açısından taraflı bakacağı günleri beklemektedir. Gün gelecek, usun eylemi olan felsefeden, pratiğin hüküm sürdüğü dış dünyaya değil; üretim yapan canlı insanın eyleminden, teorik dünyaya (felsefeye) uzanacaktır. Şimdi karşımızda "eksik" bir Marx vardır. Özlenen Devlet İncelediğimiz makalede Hermes'e verilen yanıtta Marx'ın özlediği devletin betimlemesi de vardır. Marx henüz Hegel gibi, devleti; usun, ahlakın ve özgürlüğün gerçekleşmesi olarak görür. Ancak bu devleti Hegel gibi Tanrısal düşüncenin yeryüzündeki varlığı olarak görmeyerek ondan ayrılır. Ayrıca Hegel baskıcı Prusya devletini ussal bulup savunurken; Marx özgürlüğün ussal biçimde gerçekleşmediği Prusya devletini eleştirir. Söz konusu makalede der ki: "Felsfe, devleti, içinde hukuksal, törel ve siyasal özgürlüklerin gerçekleşmesi gereken ve içinde devletin yasalarına uyan her yurttaşın bunu yapmakla kendi öz aklının, insanlık usunun doğal yasalarına uymaktan başka bir şey yapmadığı büyük organizma olarak görür." "Özgürlüğün ussal olarak gerçekleşmediği bir devlet, kötü bir devlettir." Özgürlüğü, devleti, us açısından ele alan radikal ve sol Hegelci Marx, ileride komünist olduğunda devlet ve özgürlük sorununa sınıfsal açıdan bakacaktır. Marx, devlet sorununa bakışta şimdilik Hegelcidir; yanlış noktadadır. Hermes'i eleştiren yazı önemli ve doğru iki görüşle biter: "En uygun biçimde hem liberal, hem gerici olunabilir." "Taraf olmadan evrim olmaz, ayrılık olmadan ilerleme olmaz." Sonuç Marx, Hıristiyan dinine karşı savaş açarak felsefeyi dinin elinden kurtarmak ister. Felsefenin görevinin gerçeği aramak olduğunu savunur. Marx, "Hegelci usçu teorinin" etkisi altındadır. "Usçu devlet" anlayışı da aynı yanlış kaynağa uzanır. Marx, Marksizmden epeyce uzaktadır; ama radikal bir demokrattır.
Kalkedon YayıncılıkKitabı okuyor
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.