Clayton onu kollarının arasına alırken, "Seni
uyarıyorum. Affetmeyeceğim," diye fısıldadı Whitney
"Bu defa seni kesinlikle affetmeyeceğim."
"Bu çok korkunç bir ihtimal ama riske girmeye değer,"
dedi Clayton boğuk bir sesle ve dudakları büyük bir
özlemle Whitney'in dudaklarına dokundu. Dudakları
birleştiğinde ikisi de tutkuyla ürperdiler. Clayton'ın
elleri, Whitney'in omuzlarından aşağıya inip sırtına
dokundu ve genç adam Whitney'ye daha da sıkı sarılarak
onu kaskatı kesilmiş bedenine bastırdı. Clayton tutkuyla,
ısrarla ve dur durak bilmeden öpüyordu Whitney'yi.
Clayton bunu öyle tuhaf ve kışkırtıcı bir ahenkle
yapıyordu ki Whitney içinde heyecan verici, saf
duyguların adeta bir düğüm olduğunu hissediyordu.
Clayton'ın ellerinin kışkırtıcı dokunuşu, dudaklarının
dudaklarında tutkuyla gezinişi ve sert bacaklarının
Whitney'in bacaklarını şiddetle ezışi genç kadını Dük'ün
kollarında zevkten tir tir titretiyordu. Whitney,
Clayton'ın ateşli dokunuşlarına ve öpüşlerine
savunmasızca direnmeye çalıştı ve buna çabaladıkça
kendini kaybetmeye başladı. Sonunda bir ölü gibi
hissizleşti. Genç adam onu öptükçe, bedeni parça parça
oluyordu. Şimdi içinde iki ayrı kadın hissediyordu
Whitney Biri teslim olmuş, alev alev yanmaktaydı;
diğeri ise korkudan deliye dönmüştü.
Clayton nihayet dudaklarını genç kadının dudaklarından
ayırınca, Whitney alnını genç adamın göğsüne yasladı
aniden. Elleri, Clayton'ın kolalanmış, tertemiz ve bembeyaz gömleğine dokunuyordu şimdi. Whitney
orada öylece dururken kafasının allak bullak olduğunu
hissediyor, içinde isyankâr bir telaş belirirken hem
kendisine hem de bu adama öfkelenmekten kendini
alıkoyamıyordu.
Clayton, Whitney'in çenesine dokunup hafifçe başını
kaldırdı. "Şimdi senden af dileyebilir miyim, küçüğüm?"
dedi alaycı bir ses tonuyla. "Yoksa beklemeli miyim?"
Whitney yemyeşil, asi bakışlarla ona baktı. "Beklesem
daha iyi olacak sanırım," dedi Clayton kederli bir gülüş
takınarak. Genç kadının alnına küçük bir öpücük
kondurdu ve dönüp kapıya doğru uzun adımlarla
yürüyerek uzaklaştı. Bir dakika sonra geri döndüğünde
elinde Whitney'in saten pelerini duruyordu. Pelerini
genç kadının omuzlarına örttü ve Whitney omzunda
onun parmaklarını hissedince titredi.
Clayton,
Whitney'ye sarıldı ve onu göğsüne bastırdı. "Üşüdün
mü?" diye sordu genç adam usulca.
Whitney'in boğazı adeta düğümlenmişti. Konuşacak
gayreti bulamadı genç kadın. Şaşkınlık, utanç, öfke ve
hiddetten ne yapacağını bilemez haldeydi.
Clayton alaycı bir tavırla, "Dilinin tutulmasının nedeni
ben olamam, değil mı?" dedi fısıldayarak. Whitney,
genç adamın nefesini saçlarında hissediyordu.
Konuşmaya çalıştı Whitney. Fakat boğuk sesi bir fısıltı
gibi çıkıyordu. "Lütfen, bırak da gideyim."
Evin yanında at arabasının durduğu kavisli girişin altına
gelinceye dek Clayton, Whitney'ye tek kelime etmedi. Genç kadın at arabasının kapısını açıp binmek
üzereyken Clayton genç kadının kolundan tuttu ve
telaşla, "Whitney..." dedi. "Konuşmalıyız. Aramızda
konuşulması gereken bazı şeyler var."
"Şimdi olmaz," dedi Whitney soğuk bir tavırla. "Belki
başka bir zaman... Ama bu gece değil."
Genç kadın o gece şafak sökene dek uyuyamadı.
Clayton'ın, içinde o vahşi ve yok edici hisleri
uyandırabilmiş olmasına bir anlam veremiyordu; bu
adam onu kollarına alıp onun Paul ile süslü rüyalarını ve
geleceğini, inceliğini ve onurunu hitanda silip
süpürmeyi nasıl başarabilmişti ki?
Whitney yatağında döndü ve başını yastığına gömdü. Bu
geceden sonra o adamla bir kez daha yalnız kalmaktan
titizlikle kaçınacaktı. Bir daha Clayton'la bir araya
gelirse, bu buluşma kısa, sıradan ve toplum içinde
olacaktı. Bu gece Clayton'ın kendisine eşlik etmesinden
öyle keyif almış ve bu adamın doğal cazibesine kapılıp
kendisini öyle savunmasız bir hale sokmuştu ki...
Onunla arkadaş olabileceklerini sanmıştı. Fakat bu bir
hataydı ve Whitney bu hatayı bir daha asla
tekrarlamayacaktı.
Sayfa 253